- Kılıçdaroğlu: MİT onun emrinde, bizim gizli kapaklı görüşmemiz varsa çıksın açıklasın - 29 Nisan 2023
- Demir Grup Sivasspor 1 – 3 Fenerbahçe.. - 29 Nisan 2023
- Yurt dışına kayıtlı seçmenler oy vermeye başladı.. - 29 Nisan 2023
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi’nin 4. Olağan Kongresinde konuştu. “Türkiye bir yangın yeri, bu doğru.” diyen Sancar, şunları söyledi:
“Türkiye’de talan, kan ve yalan üzerine kurulu iktidarın bu ülkeyi tarumar ettiği, son yangınlarla da yaktığı artık çok açık ortada. Bunları tek tek sizlere anlatmak, buradan bütün bunları teşhir adına örneklerle yeniden sıralamak bana gereksiz geliyor. Evet, bu iktidarın temelini talan, kan ve yalan oluşturuyor. Ama bu iktidarları üreten bir de düzen var. Ve bu düzen değişmedikçe, sadece iktidarların değişmesine işaret etmek, mücadelenin hedefini sadece iktidar değişimine odaklamak yetmeyecektir.
İki önemli yakın tarih felaketini ya da olayını hatırlatmak isterim. Biri Susurluk’tur. Susurluk’ta devletin nasıl çeteleştiği, Kürt sorununda savaş politikalarıyla kamu kaynaklarını ve ülkenin her alanını nasıl talan ettiğini, hangi suç imparatorluğunu oluşturduğunu birlikte gördük. Ama Susurluk’ta önümüze bu kadar çok bilgi, bu kadar fazla veri dökülmüşken o sistemi üreten kaynakları değiştiremedik. Burada asıl sorumluluğun, o düzeni değiştirmeyi başaramamış olan toplumsal muhalefette olduğunu kabul etmemiz lazım. Ardından 1999 depremi yaşandı. İstanbul ve Marmara enkaza döndü. Enkazın altında yoksul halk kaldı. 1999 depremi iktidarın sefaletini ortaya koydu ama o felaketi yaratan şeyin bizatihi o düzen olduğunu da gösterdi. 1999 depremi talan, sömürü ve rant düzenin yarattığı bir felakettir.
Maalesef dayanışma örneklerinin olduğu, halkın birbiriyle kenetlendiği, can kurtarmak için seferber olduğu, uluslararası dayanışmanın yüksek noktalara vardığı o ortamda da bir yeniden kuruluşu toplumsal muhalefet olarak başaramadık. Şimdi önümüzde benzer iki örnek var. Sedat Peker’in ifşaatları üzerinden yeniden gözler önüne serilen bu çete düzeninin, bu suç imparatorluğunun temsilciliğini ve yürütücülüğünü yapan iktidarı ve o iktidarı üreten düzeni hep birlikte değiştirmek. Hedefimiz iktidarla birlikte bütün bu ilişkileri üreten düzeni de değiştirmek olmalıdır.
İkincisi bu yangınlar da 99 depremlerine benziyor. Evet, yangınlarda iktidarın politikalarının sorumluluğunu, yangınlar konusunda bugüne kadar alınması gereken iklim krizi başta olmak üzere çeşitli konulardaki tedbirlerin alınmamış olduğunu, yangınların söndürülmesi için gereken çalışmaların yürütülmediğini günlerdir her alandan ve her kanaldan duyuyoruz ve görüyoruz.
Ben bizzat Muğla’ya gittim, Milas ve Bodrum belediye başkanlarını ziyaret ettim. Yangın yerini gördüm. Orada da gerçekten büyük bir felaket var. Asıl felaket bu iktidarın yarattığı şu yüzsüz, arsız ve pervasız yönetim şeklidir. Bunu da görmek gerekir ama bu iktidarı üreten bir de düzen vardır. İşte bizler hem iktidarı hem de onu üreten düzeni birlikte değiştirme hedefini önümüze koymadıkça, maalesef 96’dan sonra 2015 konseptini, 99 depreminden sonra da 2021 yangınlarını kendilerini, sistemi, düzeni ve iktidarı yeniden üretmek için kullanma şansları mevcut olacaktır. Bunu sağlayabilmek için nefret politikalarından, ırkçı zihniyetten medet umuyorlar. Nefret politikalarıyla emekçileri, yoksulları, köylüleri birbirine düşmanlaştırmak istiyorlar. Irkçı politikalarla başta Türk ve Kürt halkları olmak üzere bütün halklar arasına düşmanlık sokmak istiyorlar. Çeteleri sokaklara salarak korku yaymak istiyorlar. Ama sahada gördüğümüz gerçeklik başkadır.
Evet, yangın söndürme alanlarında hayatını hiçe sayan emekçileri gördük. Günde bir iki saat uykuyu bile kendine lüks gören, kazmasının, küreğinin sapına yaslanarak birkaç dakika dinlenmeyi yeterli gören emekçilerin büyük fedakarlığını gördük. Gönüllüler ağının nasıl kocaman bir dünya oluşturabileceğini birlikte gördük. Yangına karşı nefret ve ırkçı politikalarla birbirine düşürmeye çalıştıkları emekçiler ve yoksullar bir araya geldiler. Umut tam oradadır. Umut emekçilerin o yılmaz mücadelesindedir; doğa için, hayatlar için, bütün canlıların hayatları için ve bu ülkenin geleceği için fedakarca çalışmasındadır. Umut, gönüllülerin bütün baskılara ve tehditlere rağmen yılmaz duruşundadır. Irkçı politikalara karşı çıkışta, halkların eşit birlikteliğinde, inançların özgürce buluşmasındadır.
Ben buradan olumsuz tabloya dair örnekleri uzatmanın gereksiz olduğunu başta söyledim. Marksizm’de ilham aldığım en önemli tespitlerden biri 11’inci tezdir. Dünyayı teşhir etmeye, yorumlamaya çeşitli biçimlerde devam edebiliriz. Filozoflar da bunu zaten yüzyıllarca belki daha fazla süre yaptılar. Ama aslolan dünyayı değiştirmektir. İşte bize de düşen Türkiye’de Demokratik Cumhuriyete giden yolu en geniş demokrasi ittifakıyla ve halkların ortak mücadelesiyle savaş, yıkım, talan ve sömürü politikalarına karşı en geniş birliktelikle oluşturmaktır. Buna ne dersek diyelim, demokratik güç birliği, toplumsal dayanışma, demokrasi ittifakı, ismin önemi yoktur yoldaşlarım. Önemli olan bu birlikte mücadele iradesini ortaya koyabilmektir. Önemli olan ırkçı iktidara, talancı sisteme, yalancı medyaya karşı hakikatin ve demokrasi-özgürlük-eşitlik idealinin mücadelesini yürütebilmektir.
SYKP, HDP’nin bu politikalarına yaptığı katkıdan dolayı da özel bir teşekkürü hak ediyor. Kendileriyle bir arada olmaktan büyük bir memnuniyet duyduğumuzu ve büyük güç aldığımızı söylemek isterim. Bu kongrenin Türkiye’nin temel sorunlarına, birlikte temel demokratik yeniden kuruluş mücadelesine önemli katkılar sunacağından hiç şüphe duymuyorum.”