HDP Grup Başkanvekili Bilgen’den VIP uçak açıklaması.. Belki Katar’a başka jestler yapma arayışı olabilir

0

HDP Grup Başkanvekili Ayhan Bilgen, Meclis’te basın toplantısı düzenledi. “Eğitim alanı deneme lüksü vermeyecek kadar hayati bir konudur.” diyen Bilgen, şunları söyledi:

“Bir sistemin doğruluğunu test etmek için bile on yıllara ihtiyaç varken AKP iktidarında 16-17 yılda her bakan döneminde bile birkaç kez mode değişikliği gibi sistem değişikliği gibi büyük denemeler gerçekleştirildi. Ataması yapılmayan öğretmenlerin eğitilmesi pozisyonu ile ilgili tartışmalar, okulların kapasitesi, müfredatın insan haklarına demokrasiye uygunluğu, okullara ekonomik krizin etkisi önemli göstergeler. Biz yeni yılın elbette hayırlı olmasını diliyoruz, ama bunun olabilmesi için de eğitimle ilgili yaklaşımın terk edilmesi gerekiyor.

Gündemimizdeki en önemli konulardan biri İstanbul Havalimanı inşaatında yaşananlardır. Bu konuyu sabotaj olarak tarif etmek vicdansızlıktır. Ortada bir sabotaj varsa bu, işçileri o şartlarda çalışmaya mahkum edenlerin yaptığıdır. Yoksa emeği için zor şartlarda çalışanların en haklı taleplerini dile getirmesini sabotaj, ihanet gibi tarif etmek en temel hakların yok sayılmasıdır. Talepleri, tahtakurularıyla yaşamamak, iş cinayetlerine karşı tedbir alınması, ödemelerin elden yapılmaması. Böyle taleplerin dile getirilmesi bile aslında suç duyurusu olarak kabul edilmelidir.

Savcıların ödemelerin nasıl yapıldığını araştırması gerekirken işçiler darp ediliyor, operasyon yapılıyor, işten atılmayla baskı altında tutuluyor. Bu ne hukuka ne vicdana sığar. Hem gözaltına alınanların bir an önce bırakılması hem de işçilerin haklı taleplerinin yerine getirilmesi gerekir. Aksi takdirde bugün dünyanın harikaları diye tanımlanan şeyler nasıl tarihe kara leke olarak geçtiyse 3.Havalimanı da böyle anılacaktır. Günde iki ölüm normal görülemez, iş kazası diye tarif edilemez. Yaşadıkları koşullar, aldıkları ücretler gibi tüm bu konuları ele almak o tarihe açılışa yetiştirmek isteyenlerin de sorumluluğudur bu.

Belli ki fedakarlık kriz dolayısıyla işçilerden isteniyor. Türkiye’nin ciddi bir ekonomik krizi var ama bunun bedelini bunun faturasını işçiler, emekçiler ödememelidir. Bu duruma bu ülkeyi getirenler, yapısal sorunlar olduğu defaten dile getirilmesine rağmen sorun yokmuş gibi davrananlardır.

Merkez Bankası ile kamuoyu önünde polemik yapmak sadece bir yandan Merkez Bankası bağımsızmış gibi yapmakken, öbür yandan da faize karşı büyük bir direnç gösteriyormuş gibi yapmaktır. Mış gibi muş gibi yaparak sorun çözülmez. Elbette faiz ekonomide kötü göstergeler için sebeptir ama faiz aynı zamanda ekonomide bir sonuçtur. Bugün dövizdeki yükselişi durdurmak konusunda Merkez Bankası faizleri de ekonomide yeni sorunlar doğuracak düzeye çıkardıysa bunun izahı olmalıdır. Sadece Merkez Bankası’nı suçlayarak da bu işin içinden çıkılamaz.

Şüphesiz faizlerin artırılmasının da bir bedeli olacak. Üstelik dövizin düşüşünü kalıcılaştırmamasına rağmen başka risklerle karşı karşıya kalacağız. Bugün itibarıyle görüyoruz ki düşüş sadece birkaç günlük bir düşüştür, döviz yeniden yükselmeye başlamıştır. Sadece TL’nin değer kaybetmesi, faiz yükselmesi değil işsizlik rakamları da enflasyon rakamları da Türkiye’nin ciddi bir stagflasyon tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Bu rakamlar açık bir şekilde paylaşılmazsa, ciddi bir şekilde yüzleşilmezse kendimizi kandırmanın ve çözümü yanlış yerlerde aramanın bedeli çok daha ağır hale gelecektir.

Ekonomik krizin önemli sebeplerinden birisi de kamu harcamaları. Her ne kadar Katar Emiri tarafından Türkiye’ye verilmiş olan uçak hediye olarak tarif edilse de böyle bir kriz göstere göstere gelirken bu ölçekte uçaklara talip olmak, onu almaya yeltenmek kamu harcamalarıyla ilgili içine girdiğimiz girdabın farkında olmamaktır. Belki Katar’a başka jestler yapma arayışı olabilir, Katar’dan gelecek yeni desteklerin arayışı olabilir. Ama bütün bunlar kamunun israfı ile ilgili bir yüzleşmeden kaçınmayı asla meşrulaştırmaz.

Cari açıkla ilgili yüzleşme Türkiye’yi enerji ve dış politikası ile yüzleşmeye götürmesi gerekiyorsa kamu harcamalarındaki açık da Türkiye’yi dış politikası ve güvenlik politikası ile ilgili bir yüzleşmeye götürmelidir. Suriye savaşının elbette ki insani boyutunu bir tarafta tutuyoruz ama Suriye savaşının bir savaş bütçesinin de tartışılmasını gerektirir. Türkiye Suriye’de oyun kurucu olmayı başaramamıştır. Hala orada savaşın devamını sağlayacak yaklaşımlar sergilemek hem ekonomik açıdan hem de dış politika açısından sürdürülebilir ve kabul edilebilir değildir.

‘Oyun kurucu olamıyorsak oyun bozucu oluruz’ denilmektedir. Bu tehditle ne bölgesel barış olur ne de Türkiye’nin saygınlığından söz edilebilir. Bugün gelinen noktada muhtemelen Soçi’de ve sahada göreceğimiz manzara umarız Türkiye’de insan güvenliğini tehdit edecek bir manzarayı önümüze çıkarmaz. Uzun süreden beri Türkiye’nin oradaki terör örgütleriyle arasına mesafe koyma çağrısı yanıtsız kalmıştır. Örgütlerin isimlerini değiştirmesi, oradaki yapıların bölünerek sürece dahil olması ne Türkiye’nin çıkarınadır ne de Ortadoğu barışı açısından kabul edilebilir. Türkiye Suriye’de bir an önce barışın tesisi için yapıcı davranmak zorundadır. Suriye’nin geleceğinin Suriye halkları tarafından belirlenmesini kabul edecek bir noktada olmalıdır.

Bir iç tüzük ihtiyacı olduğu ortada. Türkiye son yasama dönemin kapatırken suç işlemiş, fiili durum oluşturmuştur. 6 ay içinde uyumla ilgili düzenlemeler yapılması gerekirken bunu ertelemek siyasi sorumsuzluktur. Şimdi de 6 ay içinde yapılacak işi 1 yıl, 2 yıl erteleyip bunu şimdi de birkaç hafta içinde yapmaya kalkmanın doğru, savunulabilir bir tarafı yoktur. Yasa yapma süreci nasıl katılımcı olmalıysa; Meclis’in öncelikle kendi çalışma ilkeleriyle ilgili düzenlemeleri de katılımcı yöntemlerle belirlemesi gerekir. Basına yansıdığı kadarıyla maddeler şu ruh halini yansıtıyor; tamamen muhalefete güvensizlik, muhalefetin ülke yararına çalışmayacağı, denetim görevini yaparken ülkeye zarar vereceği gibi bir ön kabulle hareket ediliyor.

Oysa siyasete muhalefetten yapıcı katkı bekliyorsanız birlikte çözüm aramak, birlikte bu yangını söndürmek istiyorsanız muhalefetle ortaklaşmayı göze almak durumundasınız. Biz elbette yasa yapım süreçlerine toplumun beklentilerini taşımak zorundayız. Hem de toplumun bize verdiği muhalefet görevini uygulamak için elimizden gelen çabayı sarf edeceğiz. Ama eğer içtüzük Meclis’te kaç dakika konuşulacak, oldu bitti ile yasalar geçirilecek anlayışı ile hareket edilirse sadece toplumsal gerilim artar. Önce siyaseti demokratikleştirmek, parlamentonun demokratik çalışmasının imkanlarını oluşturmakla başlamak zorundayız.”

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz