Hicret (1) Sahabenin Medine’ye Hicreti

0
Mehmet Gündoğdu
Latest posts by Mehmet Gündoğdu (see all)

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Resulüne salat, selam olsun.

31 Ağustos 2019 Cuma günü, 1 Muharrem 1441 Hicri yılın başlangıcı olması münasebeti ile müslümanların Mekke’den, Medine’ye Hicret’lerini yazalım istedik. 

Müslümanlar Habeşistan’a Hicret’ten sonra, Medine’ye hicret etmeye başladılar. Medine’ye hicret iki aşamada gerçekleşmiştir. Önce sahabenin hicreti; sonunda Resulullahın hicreti olmak üzere iki bölümden oluşmuştur.

Tanım

Sözlükte “terketmek, ayrılmak, ilgisini kesmek” anlamına gelen hecr (hicrân) masdarından isim olan hicret, “kişinin herhangi bir şeyden bedenen, lisânen veya kalben ayrılıp uzaklaşması” demektir; ancak kelime daha çok “bir yerin terkedilerek başka bir yere göç edilmesi” anlamında kullanılır. 

Terim olarak: Genelde; Müslümanlara yapılan baskı, zulm ve işkenceden ötürü artık yaşama imkanı bulamadıkları ülkelerinden, dinlerini özgürce yaşayabilecekleri başka bir ülkeye göç etmeyi, özelde ise; Hz. Peygamber’in ve Mekkeli müslümanların Medine’ye göçünü ifade eder.

Müslümanları Hicrete Götüren Sebepler Neydi?  

Bu insanlar, niçin hicret etme ihtiyacı duymuşlardı? Doğup büyüdükleri, acısıyla tatlısıyla anılarının olduğu evlerini,  yurtlarını, vatanlarını, malını, mülkünü terk edip niçin gurbete çıkıyorlardı? 

Bütün bu soruların cevabı şu üç maddede  gizlidir:

1-Müslümanların, Mekkelilerin şirk inancını reddetmeleri; İslam’ı kabul ederek, tevhidi esas almaları ve müşriklere boyun eğmemeleri;

2-Mekkeli müşrikler, gün geçtikçe Müslümanları dinlerinden döndürmek için, onlara ve Peygamberimiz’e (sav) yapageldikleri işkenceleri büsbütün şiddetlendirmeleri ve yapmadık zulm, işkence bırakmamaları;

3-Müslümanların, sadece Müslüman oldukları için Mekkeli müşrikler tarafından hain, suçlu ve terörist ilan edildiklerinden, bu yüzden özgürlüklerini ve  hürriyetlerini kaybetmeleri…

Sahabenin Medine’ye Hicretleri 

Müslümanlar, bu dayanılmaz işkencelerden dolayı Mekke`de yaşayamaz hale geldikleri için, durumlarını Peygamberimiz’e (sav) arzettiler ve hicret için Peygamberimiz’den (sav) izin istediler.

 Peygamberimiz (sav):

 “Sizin hicret edeceğiniz yurt bana gösterildi. Orasının, iki kara taşlık arasında, hurmalık, çorak bir yer olduğunu gördüm. Orası, Yesrib’dir (Medine).Gitmek isteyen, oraya gitsin!  Orası yakın bir beldedir. Siz orayı biliyorsunuz. Orası, Şam`a giderken, ticaret kervanınızın yoludur!” buyurdu.

Peygamberimiz (sav), böylece, Habeş ülkesinden Mekke`ye dönmüş bulunan Mekkeli Muhacirler ile Mekke`de yanında bulunan Müslümanlara, Medine`ye hicret edip gitmelerini ve Medineli müslüman kardeşleriyle birleşmelerini emretti ve:

 “Yüce Allah, onları sizin için kardeşler; ve Medine`yi de, emniyet ve huzur bulacağınız bir yurt kıldı!” buyurdu.

 Bunun üzerine, Müslümanlar, hiç sezdirmeden, acele, yardımlaştılar, birbirlerini hazırladılar. Birbiri ardınca, Medine’ye hicret etmeye başladılar. Hayvanları olanlar hayvanlarına binerek, hayvan bulamayanlar da yaya olarak çıkıp gittiler.

Ancak Müşrikler hicret eden müslümanları hapsederek veya başka yöntemlerle, engellemek ve onları hicretten zorla vazgeçirmek için ellerinden gelen her türlü zulmü ve işkenceyi yapıyorlardı.

Müslümanlardan kimisi önce Habeş ülkesine, kimisi de Medine`ye hicret etmişti. Müşriklerin hapsettikleri veya zorla dinlerinden döndürdükleri veya hasta, ya da hicret etmekten âciz kimseler hariç, Mekke’de, hemen hemen, Peygamberimiz’den (sav), Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ali`den başka erkek kimse kalmamıştı.

Medine’ye ilk hicret eden sahabi Mus’ab b. Umeyr

Mus’ab b. Umeyr Mekke’nin aristokrat ailelerinden birine mensup olup, genç yaşta Müslüman olmuştu. Bunun üzerine akrabaları yakalayıp onu hapsettiler. 

Mekke’nin bu nazlı ve zengin genci için artık çile dolu zor günler başlamıştı. 

Habeşistan’a hicret eden ilk kafileye katılıncaya kadar hapiste tutulan Hz. Mus’ab, hicret imkanı çıkınca, dinini daha rahat bir şekilde yaşayabilmek için Habeşistan’a hicret etti.

Habeşistan dönüşünden sonra, Birinci Akabe Beyati gerçekleşmiş ve Medinelilerden bir grup İslâm’ı kabullenmişti. Kendilerine İslâm’ı anlatmak ve diğerlerine de tebliğ yapmak için Rasulullah’tan bir öğretici istediler. 

Hz. Peygamber (sav) de bu önemli görev için Hz. Mus’ab b. Umeyr’i görevlendirdi. Hz. Mus’ab onlara hem namaz kıldıracak, hem Kur’an öğretecek, hem de diğer insanlara İslâm’ı anlatacaktı ve yeni kimseleri İslâm’a davet edecekti.

Böylece Medine’ye ilk hicret eden sahabi Mus’ab b. Umeyr oluyordu. Medine’de ilk cuma namazını da Mus’ab b. Umeyr’in kıldırdığı kaynaklarda ifade edilir. (İbn Sa’d, III/118).

 Hz. Ömer ve Arkadaşlarının Medine`ye Hicretleri 

 Hz. Ömer der ki:

 “Ben, Ayyaş b. Ebi Rebia ve Hişam b. Âs Medine`ye hicret etmek istediğimiz zaman, hazırlandık. Harem-i Şerif’in üzerinde, Gitar oğullarına ait Edâet`teki Tenâdıb`da sabahleyin erkence hazır bulunmayı vaadleştik.

Hangimiz orada sabahleyin bulunamazsak, o yakalanmış demektir. Artık arkadaşları, onu beklemesinler, yollarına devam etsinler dedik. Benimle Ayyaş b. Ebi Rebia, Tenâdıb`ın yanında, sabahleyin erkenden hazır bulunduk. Hişam ise müşrikler tarafından yakalandı ve tutuklandı, bizden geri kaldı. Dininden döndürülmek için işkenceden işkenceye uğratıldı.

 Hz. Ali derki:

 “Muhacirlerden hiç kimse bilmiyorum ki, gizli olarak hicret etmiş olmasın. Ancak Ömer b. Hattab, bundan müstesnadır. O, hicret edeceği zaman, kılıcını kuşandı, yayını omuzuna astı, oklarını ve mızrağını eline aldı, Kabe`ye vardı. Kureyş müşriklerinin ileri gelenleri, Kabe`nin yanında bulunuyorlardı.

 Ömer b. Hattab; Kabe`yi yedi kere tavaf ettikten sonra, halkın guruplarının birer birer başuçlarına dikilip: ‘Anasını ağlatmak, yahut çocuğunu yetim ya da karısını dul bırakmak isteyen varsa, şu vadinin arkasında gelip benimle karşılaşsın!` dedi. Hiç kimse, ardına düşüp onu takip edemedi.”

 Hz. Ümmü Seleme`nin Medine`ye Hicret’i 

Abdullah b. Abdulesed zevcesi Hz. Ümmü Seleme ile oğlu Seleme`yi devesine bindirip Medine`ye götürmek isterken,  Hz. Ümmü Seleme`nin mensup bulunduğu Mugîre oğullarının erkekleri görmüş, Hz. Ümmü Seleme`yi yabancı beldelerde gezdirip dolaştırmasına müsaade edemeyeceklerini söyleyerek eşini elinden almışlardı.

Onların bu yaptığına kızan Abdulesed oğulları da, Abdullah b. Abdulesed’in oğlu Seleme`yi Hz. Ümmü Selemeye vermemişlerdi.

 Hz. Ümmü Seleme der ki:

 “Mugîre oğulları beni yanlarında hapsettiler. Kocam Ebu Seleme ise Medine`ye gitti. Abdulesed oğulları da oğlumu aldılar.  Böylece, benimle kocamın arasını ve oğlumun arasını ayırdılar. Ben, bir yıl veya bir yıla yakın bir müddet, her sabah Ebtah`a çıkıp oturur; akşama kadar ağlar dururdum. Mugîre oğulları ailesinden, amcamın oğullarından biradam, bir gün yanıma uğradı. Halimi görünce, bana acıdı. Mugîre oğullarına: ‘Siz şu zavallı kadıncağızı kocasının yanına daha ne diye göndermezsiniz?! Onun, hem kocasıyla arasını, hem oğluyla arasını ayırdınız` dedi. Bunun üzerine, Mugîre oğulları, bana: İstersen, git, kocana kavuş! dediler. Abdulesed oğulları da oğlumu bana geri verince, deveme binip oğlumu kucağıma aldıktan sonra, Medine`deki kocamın yanına gitmek üzere yola çıktım. Yanımda, Allah`ın kullarından hiç kimse yoktu. Kendi kendime: Beni kocamın yanına ulaşıncaya kadar götürecek bir kimseye rastlayabilir miyim ki? deyip gidiyordum. Ten`im`de bulunduğum sırada idi ki, Abduddar oğullarının kardeşi Osman b. Talha b. Ebi Talha`ya rastladım. Bana: `Ey Ebi Ümeyye`nin kızı! Nereye gidiyorsun?` diye sordu.  Ona:  `Medine`deki kocamın yanına gitmek istiyorum` dedim. Bana: `Senin yanında gidecek bir kimse yok mu?` diye sordu.Ona: ‘Yok! Vallahi, ancak Allah var! Bir de, şu oğulcuğum!` dedim.

 Bana: `Vallahi, seni bu yolda yalnız bırakmak doğru olmaz!` dedi ve hemen devenin yularını tutup benimle birlikte hızlı hızlı gitmeye başladı. Vallahi, Arap erkekleri içinde, hiçbir zaman, ondan daha saygılı ve nezaketli bir yoldaş görmedim. Bir konak yerine erişince devemi çöktürür, ben ininceye kadar bana arkasını döner, benden uzaklaşır, ben deveden indikten sonra gelip deveyi götürür, semerini indirir, onu bir ağaca bağlar, kendisi de gidip bir ağacın altına uzanırdı. Hareket zamanı gelince kalkar, tekrar semeri devenin sırtına koyar, deveyi yanıma getirip çöktürdükten sonra arkasını döner, Bana: ‘Bin! derdi. Ben bindikten sonra, gelir, devenin yularından tutar ve yederdi. Beni Medine`ye ulaştırıncaya kadar, bana hep böyle yapmaktan geri durmadı.

 Küba`da Amr b. Avf oğullarının köyüne varınca: `Senin kocan işte bu köydedir! Artık, Allah`ın bereketi üzere, gir oraya!` dedikten sonra, Mekke`ye dönmek üzere, yanımdan ayrıldı.

Ben, İslâm`da, Ebu Seleme ailesinin uğradığı musibet kadar, hiçbir ev halkının musibete uğradığını bilmiyorum. Ben, hiçbir zaman, Osman b. Talha`dan daha ikramlı ve saygılı bir yoldaş da görmedim!” dedi.

Bu sahabe hicret eden müslümanlara yollarda yardım etmek ve zaruri ihtiyaçlarını karşılamak üzere muhtemelen  peygamberimiz  tarafından görevlendirilmiş zatlardan  biri idi.

Hz. Ebu Bekir`in Hicrete Hazırlanışı 

 Hz. Ebu Bekir sık sık hicret için izin istedikçe, Peygamberimiz (sav):

 “Hele acele etme bakalım. Belki Allah sana bir sahib hazırlar!” buyurur, Hz. Ebu Bekir de Peygamberimiz’e (sav) hicret arkadaşı ve yoldaşı olmayı umardı.

 Hz. Ebu Bekir Medine`ye hicrete hazırlanınca da, Peygamberimiz (sav) ona: “Sen biraz sabret! Bana da hicrete izin verileceğini umuyorum!” buyurdu.

 Hz. Ebu Bekir: “Ey Allah`ın Peygamberi! Babam, anam sana feda olsun! Sen bunu umuyor musun?” diye sordu.

 Peygamberimiz (sav): “Evet! Umuyorum” buyurunca, Hz. Ebu Bekir, Peygamberimiz (a.s.)a arkadaş olmak için, kendisini hicret etmekten alıkoydu.

Buna bir hazırlık olmak üzere de, Hureyş veya Kuşeyr oğulları develerinden, sekiz yüz dirheme satın aldığı iki deveyi evde semür ağacının yaprağıyla dört ay besledi.

 Kureyş Müşriklerinin Peygamberimiz’i (sav) Öldürmeyi Kararlaştırmaları 

Kureyş müşrikleri Peygamberimiz’e (sav) başka yerlerden birtakım sahabiler ve yardımcılar çıktığını, Mekkeli sahabilerin çoluk çocuklarıyla birlikte Medine`ye, savaşçı ve hazırlıklı Evs ve Hazrec kabilelerinin yanına gittiklerini gördükleri ve orada konuklanıp korunduklarını  farkettikleri zaman, Peygamberimiz’in (sav) de onların yanına gideceğini ve kendileriyle savaşacağını anladılar ve korktular; Dârü`n-Nedve`de toplandılar.

 Peygamberimiz Aleyhinde Yapılan Konuşmalar ve Verilen Korkunç Karar 

 Kureyş müşrikleri Peygamberimiz (a.s.) hakkında birbirlerine: “Bu adamın işi, görmüş olduğunuz gibi, yaygın bir hale gelmiş bulunuyor. Biz, vallahi, onun, bizden olmayan tâbileriyle üzerimize yürümeyeceğinden emin değiliz! O halde, onun hakkındaki görüşlerinizi birleştiriniz!” dediler.

Aralarında görüşmeye, konuşmaya başladılar. İçlerinden birisi, Ebu`l-Bahterî  veya Hişam b. Amr, “Onu zincire vurarak hapsediniz ve üzerinden kapıyı kilitleyiniz! Sonra, ondan önce geçen Züheyr, Nâbiga ve onlardan da önce geçmiş olan şairlerin başlarına gelen akıbet gibi bir akıbetin bunun da başına gelmesini (ölmesini) bekleyiniz!” dedi. Bu ve buna benzer görüşler ileri sürüldükten sonra;

 Ebu Cehil: “Vallahi, benim onun hakkında, sizin daha düşünmediğiniz, dile getirmediğiniz bir görüşüm var!” dedi.“Ey Hakem`in babası! Nedir o görüş?” diye sordular.

Ebu Cehil: “Benim görüşüm: İçimizdeki her kabileden, güçlü, kuvvetli, özü gözü pek, şerefli, soylu birer delikanlı alalım. Sonra, onlardan her birine keskin birer kılıç verelim. Onlar gidip, ellerindeki kılıçlarla hepsi birden tek adamın vuruşu gibi vurup, onu öldürsünler! Böylece ondan kurtulalım, rahata kavuşalım! Delikanlılar bunu bu şekilde yapınca, onun kanı bütün kabilelere dağılmış, düşmüş olur! Abdi Menaf oğulları ise, bütün kabilelerle savaşmaya güç yetiremezler, bizden diyet almaya razı olurlar. Biz de, Abdi Menaf oğullarına onun diyetini öderiz!” dedi.

Bunun üzerine, müşrikler Ebu Cehil`in görüşü üzerinde birleşmiş olarak dağıldılar.

Beş kabileden hemen beş cellat seçilip, ellerine birer keskin kılıç verildi. 

Suikast Hadisesinin Kur`an-ı Kerîm`de Anılışı 

Yüce Allah, Peygamberimiz’e (sav), Kureyş müşrikleri tarafından hazırlanan suikastı da, Kur`ân-ı Kerîm`de şöyle açıklar:

 “Hani, bir zamanlar o küfredenler seni tutup hapsetmek, yahut öldürmeleri, ya da (yurdundan) zorla sürüp çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı kurarlarken, Allah da onun karşılığını yapıyordu. Allah tuzak kuranlara mukabele edenlerin en hayırlısıdır” (Enfal,8/30),(Âl’i İmran,3/54).

Kaynak:

Asım Köksal, İslam Tarihi

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz