İlk Göz Ağrım

0
Latest posts by Vecdet Dikan (see all)

          İlk aldığım eşya annem İstanbul’a gittiğinde henüz on üç yaşındayken satın aldığım kocaman  bakır bir kevgir ve dişi bazalttan oyulmuş küçük bir havuzu andıran oluklu eski evlerde kullanılan içinde kurutulmuş  çökeleğin eritildiği taş bir dibekti.

         Annem döndüğünde çok sevinmişti. Dişi bazalttan yapılan bu dibeğin ender bulunan etnografik bir eser olduğunu söylemişti annem. Böylece eşyayla olan yolculuğum başlamış oldu. Bu güzel duygunun tadını almıştım bir kere.

       Bakırcılar çarşısının müdavimi olmuştum. Alüminyumlarla takas edilen eski bakırları toplamaya başlamıştım. Evdeki bakırlar yetmiyormuş gibi… 

        Annemin tutkusu bende de iflah olmaz bir hal almıştı. Oysa anneme hep kızardım eşyaya olan tutkusundan dolayı. 

        Bağ bozumunda kullanılan büyük kazanlar, kalaysız, İçinde hâlâ izleri belli olan bulgur kaynatılan kazanlar ; kazanların ağzını kapatmak için kullanılan koca tepsiler, mutfakta  kullanılan  leğenler,  bakır tencere, tava ve tepsiler. 

Meryem Ana kilisesinde yaşayan, Süryani kuyumcudan aldığım, eski ceviz koltuk takımındaki kuş ve hayat ağacı işlemeli motifler benim için çok heyecan vericiydi. Çünkü; her ne kadar kuş figürü ölümü, hayat ağacı da yaşamı ifade etse de, benim için kuş ve ağaç birlikte yaşamı karşılar.

     En az yüzyıllık olan Süryani kültürüne ait olan bu koltuğa oturduğumda geçmişle şimdiki zaman içinde kaç hayat yaşandığını, yaşam tarzlarını, nasıl bir hayat yaşadıklarını? düşünmeme neden oldu.

 Bunları düşünürken motifleri yapan ustanın, neden hayat ağacını işlediğini de anladım. Hayatlar……yaşanmışlıklar………

Çeşitli yerlerden edindiğim tablolar, gümüş telkari takılar, savatlı sigara kutuları, gümüş ve kehribar ağızlıklar ve daha birçok eser yüreğime ve dağarcığıma birçok şey kattı.

      Bunlardan; benim için önemli olanlardan biri de, eserlerin kalıcılığı, yol göstericiliği, geçmiş tarihin günümüze tanıklığıdır….

 İzmir’de satın aldığım yağlıboya tablonun keyfi bir başkaydı. Ressam Bingöl dağlarını çizmişti.

          Annemin ise en büyük tutkusu porselenlerdi. Özellikle davetlerde ve özel günlerde kullanılan büyük titizlikle koruduğu antika porselenleri. 

          Bakan ve Vali’nin ağırlandığı bir ziyafette yemek sonrası boş kaplar taşınırken yardımcının dengesini kaybedişiyle tepsinin üzerinden kayıp tuzla buz olan o güzelim porselenler annemin içini nasıl da acıtmıştı. Anneannemin, anneme verdiği çeyizlerindendi bu antika porselenler. 

          Çok nadide kumaşları vardı annemin. Duvar halıları, İtalyan ipek yatak örtüleri. Salonda serili bir çift kırmızı İran halısı, Bünyan, Sivas, Malatya ve Kürt halıları. Kendi eliyle işlediği çeyizleriyle dolu ceviz sandığı. Çok özel bir sandıktı bu. Hiç çivi kullanılmadan yapılmıştı bu oyma ceviz sandığı.  Ve elişleri dantel, iğne oyaları ve patiskalara işlenen Antep işi yatak takımı ve masa örtüleri. Kırmızı çiçekleriyle neredeyse dalındaki gülleri kıskandıran güzellikte kanaviçeler.

          İpek mendillerin etrafını iğne oyalarıyla işlemişti. Rengârenkti bu mendiller. Gezmeye giderken mendil taşımak adettenmiş. Bütün bu eşyaların bakımları oldukça zordu. Misafirler ve geniş ailemizin işleri yetmezmiş gibi yıkanan ve ütülenen  kolalanan eşyalar. 

        Annem çok yorulduğu için içten içe bu eşya tutkusuna kızardım. Çok kızdığım ve eleştirdiğim bu hastalığa şimdi ben de yakalanmıştım.        

                 Haftanın altı günü üniversitede derslere devam ediyordum. Bana sadece tatil için pazar günü kalıyordu.

             Girne Kaza Mahkemesinin, ilan tablosunda yapılacak müzayedeleri takip ediyordum. Dünyanın farklı kültürlerine ait sıra dışı eşyaları görmek, tanımak büyük bir keyifti. Böylece monotonluktan kurtuluyordum. 

            Müzayedelerde, aldığım eşyaları daha iyi tanımak ve bilgi sahibi olmak için Antika kataloglar almaya başladım. Gümüşler için aldığım kataloglar ayar ve damgaların hangi dönemlerde yapıldığına dair bilgi içeriyordu. Mobilyalar için ayrı kataloglar almıştım. Klasik İngiliz ve   Fransız mobilyaları. Artık kitaplarımın yanında antika kataloglarım da yerini almıştı. Elimden düşürmüyordum onları. Müzayedelere katılanlar genelde İngilizlerdi. Kıbrıslı katılımcılar   ise satışa eşya koyan esnaflardı. Müzayede başlamadan önce almaya karar verdiğim eşyaları katalog üzerinde işaretlerdim. Satış anındaki heyecanı yaşamak talepleri değerlendirmek ve rakiplerinden fark yaratmak büyük bir heyecana neden olurdu. Açık artırmada pey süren katılımcıların satın alamadığı eşyayla gözleriyle vedalaşmalarını izlerdim. Aynı bakışlar hayranlıkla alıcıya yönelirdi hemen sonra. Bir eşyayı çok sevmişsem mutlaka alırdım. 

             Gece yatağıma uzandığımda bütün vücudum özellikle bacaklarım çok ağrırdı. Ben bunu adanın nemli iklimine bağlamış vücudumda romatizma oluştuğuna kanaat getirmiştim. Yıllar sonra asıl nedenin yorgunluk olduğunu öğrendiğimde oldukça şaşırmıştım. Bütün gün ayakta olmak, bisiklet sürmek, köpeğimi gezdirmek, alışveriş yapmak beni çok yoruyormuş.  Ben bunun farkında bile değilmişim.

                 Kasabım, fırıncı teyzem ve manavımla sohbetlerimin tadına hiçbir yerde varamadım. Beni gördükleri an gözlerindeki o ışıltı dudaklarındaki tebessüm. Bana verdikleri ekmekte, ette ve sebzelerdeki seçicilik benim için mutluluk kaynağıydı. Elim, kolum dolu eve sebze veya ekmek değil, mutluluk taşıyordum adeta. Bisikletle veya arabayla yolda insanlarla selamlaşıyor beni gördükleri o anki mutluluklarıyla ben de mutlu oluyordum. Beni sevdiklerini biliyordum. Kendimi kırk yıllık adalı gibi hissediyordum. 

           Hafta sonu Herkül, arabanın ön koltuğuna oturur başını camdan çıkararak bir insan gibi keyifle etrafı seyrederdi. Yol boyunca onu gören herkes tebessüm eder ve el sallardı. Yolda, alışverişte doğa gezilerinde içim içime sığmaz âdeta mutluluk depolardım.

                                                                                                                                                                    27.05.2022

Önceki İçerikKendini Bilmek
Sonraki İçerikDinler ve Diller kenti: Mardin 
Diyarbakır - Lice doğumlu İlkokulu Kayseri'de okuduktan sonra, ortaokul ve liseyi Diyarbakır'da bitirdi. Yakındoğu Hukuk Fakültesi‘nden mezun olduktan sonra Diyarbakir'a döndü. Hukukçu ve kolleksiyonerdir. Yaklaşık on iki yıl Kıbrıs'ta yaşadı. Kıbrıs'ın tarihini ve mimarisini inceledi. Bu amaçla Kıbrıs'ın müze ve ören yerlerini gezdi. Doğasını çok sevdiği Kıbrıs'ın çok kültürlü yapısından etkilendi. Yüzme ve bisiklet tutkunu olan Vecdet Dikan, fırsat buldukça doğa yürüyüşleri de yapar. Bir kitap ve edebiyat tutkunu olan Vecdet Dikan, Yaşamının tümünü edebi çalışmalarına ayırarak deneme, anı ve öykü türlerinde yazılar yazar.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz