İnsan Kendisini Arıyor 

0
Latest posts by İbrahim Yersiz (see all)

İnsan nedir, nereye gidiyor sorusu bin yılların sorusudur. 

İnsan varlığının farkına vardığı günden bu yana bu soruya çeşitli cevaplar getirmeye çalışmıştır. 

Cevaplar muhteliftir. 

Buda bize farklı kültürlerin cevap ararken farklı sonuçlara vardıklarını göstermektedir. 

Biz buna, o insanların kültürel şartlarından hareketle buldukları cevaplar diyoruz. 

Muhtemelen kendi cevabımızın doğruluğu konusunda kuşkuya düşmemek için en kestirme ve emin yolun o tanımlama olduğunu düşünüyoruz.  

Bunu neden yapıyoruz?  

Çünkü kuşku bir kanser gibidir, insanın içine düştü mü, bitirmeden bırakmıyor. 

Emin olmak zorundayız, emin olmasak bile! 

Zira bilinç zayıfta olsa bir dayanağa sahip olmadığı sürece kuşkuyu kaldıracak kadar güçlü değildir. 

Yani kelimenin en yalın ifadesiyle hayata daha sağlam tutunmak için kendimizi kandırıyoruz ve hatta onunla yetinmiyor, kendimizi onun öyle olduğuna ikna ediyoruz. 

Bu basit manada bir kabulleniş değildir, hayata tutunmak için eldeki en sağlam seçeneğe tutunuştur. 

Elbette farklı seçenekler var, çünkü hayata dair farklı öngörü ve soyutlamalar var; ancak ne var ki, kişi bir kültürde büyüdü mü her şeyiyle o kültüre ait olmaya başlıyor, o şekilde düşünüyor, o şekilde konuşuyor ve kendisini ancak öyle olanlara ifade edebiliyor, olanlar onu anlıyor, o onları…  

O nedenle seçenek değiştirmek din değiştirmek gibidir, o dini terk etseniz bile siz hala o dinin kültür kodlarıyla düşünüyor, olayları o kodlara göre soyutluyor, o temelde bir ifadeye kavuşturmaya devam ediyorsunuz. 

Bu basit manada iki kültür arasındaki farktır; sonuçta her kendi aidiyetini yaratmış, kendi düşünce sistematiğini kendi kültür kodları içinde inşa etmiştir; o nedenle siz farklı bir kültürü anladığınızda bile onu en fazla sözel olarak anlıyorsunuz, ruhsal anlamda anlamaktan ise hala uzaksınız, zira ruhsal anlamda anlamanız için orada doğmalı, o kültürle büyümeli, o iklimin zorluklarıyla pişmiş olmalısınız… 

Bir insanın bir dinden başka bir dine geçmesinin zorluğu buradan gelmektedir, çünkü bir kültürün kendisini ifade etmesi şekli bile başka bir kültürde büyüyen insana saçma gelebilmektedir. 

Ama ifade farklı kültürlerde farklı olsa da arayışta ortak bazı noktalar var; insan kendisini arıyor. 

İnsan kim olduğunu, ne olduğunu ve nereden geldiğini bilmek istiyor. 

Bilimin bu konuda birtakım cevapları var, ancak belli ki insan onlarla yetinmiyor, daha üst perdeden kendi cevaplarını kendi bulmak istiyor.  

Aslında her din bu konuya verilmeye çalışılmış bir cevaptır, ancak dinlerin çok olması cevapların çokluğuna işarettir ki, bu da insanlara çoğu zaman yarardan çok zarar getirmektedir, çünkü diğer bir dinin varlığı onları kendi dinleri konusunda kuşkuya düşürmektedir. 

Tabi kuşku bir şeyi bırakmak için yeterli değildir; insan ancak daha iyisine sahip olduğunda elindekini gönül rahatlığıyla bırakabilir. 

Daha iyisi ise yoktur! 

O nedenle bir toplumun din değiştirmesi genelde iktidarın el ve ülkenin yeni sahiplerinin kendi dinlerini dayatması sonrası gelen nesillerin eski dinlerini unutmasıyla mümkün olmaktadır.  

Bazı uluslar din değiştirmeyi atalarının iş değiştirmesi gibi anlatır; kusura bakmasınlar bu doğru değildir, bu yalnızca atalarını onurlandırmak için kendilerinin uydurdukları bir yalandır, çünkü atalarının dinsel kültür kodları içinde düşünebilir olmaktan çıkmış olan kendileridir. 

Demek insan yeni bir dinin kültür kodlarıyla düşününce atalarını mahkûm etmesi zor olmuyor!  

Bu iş neden bu kadar zordur? 

Çünkü ifade mecazlardan müteşekkildir, her kültürün mecazları anlamını kendi kültür kodları içinde bulmaktadır ve o mecazların toplamı ise o dilin ruhunu tamamlamaktadır. 

O nedenle her dil bir düşünce ruhunu ifade etmektedir, ikinci bir dil öğrenildiğinde bile o genelde ruhsuz bir şekilde öğrenilmektedir; o ruhu almak için ya önceki ruhu öldürmek gerek ya da eskiyi yeniye ekleyerek eklektik bir ruh yaratmak gerek. 

Ancak yine de diller kendi mecazlarının bir toplamı olsa da bu, onların belirli anlamlarda buluşmalarının önünde engel değildir; örneğin “Topraktan geldik, toprağa gidiyoruz” sözü bedenin değişmez yolculuğunu ifade ettiği için bu diğer kültürlerinde üzerinde mutabakat sağladığı bir konudur. 

Belli ki şartların insanları benzer davranışlara zorlaması onların aynı yolu takip etmelerine neden olmaktadır. 

Ya da diğer bir ifadeyle bilincin aynı istikameti göstermesi ruhların da o istikameti takip etmesine neden olmaktadır. 

“Işıktan geldik ışığa gidiyoruz!”  

Bu söz eski kadim dinlerden kalma bir sözdür, bunu alt kademede olmasa bile günümüz dinleri de kabul etmektedir; eski dinlerden kalma okütist tarikatların bu yolu izledikleri ise bir vaka değil, gerçektir.  

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz