İnsan Onuru ve Değeri

0
Mehmet Gündoğdu
Latest posts by Mehmet Gündoğdu (see all)

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Resulüne salat, selam olsun.

Tanım

İnsan onuru kavramı; sözlüklerde, izzet-i nefis, itibar, haysiyet, şeref, erdem, vakar, gurur, saygınlık, kendine saygı duyma ve başkalarını da kendine saygılı kılma olarak açıklanmıştır.

Genel olarak “insan onuru” ile “insan değeri” eş anlamlı kullanılmaktadır. Buna göre; onur ve değer, insanın özelliklerinin bütünü olarak ifade etmektedir.

Bütün insanlar insandır. Biraz daha fazla insan veya biraz daha az insan yoktur. Hilkatte hepsi eşittir. Hepsi bu dünya hayatında, insana yakışır, insanca bir hayat yaşamak ister; bu bütün insanlarca hissedilen, ortak fikir olarak benimsenen gerçektir.

İslam’da insanoğlu en üstün ve en şerefli varlıktır. 

İslam dinine göre, insanoğlu en üstün ve en şerefli varlıktır. Ona verilen onur ve asalet hiçbir canlıya verilmemiştir. Diğer semavi dinlerde de böyledir. 

Cenab-ı Hak:“Gerçekten biz insanoğlunu şerefli ve onurlu kıldık, onları karada ve denizde (çeşitli araçlarla) taşıdık, onları helal ve temiz şeylerle rızıklandırdık, onları yarattıklarımızın pek çoğundan fazlasıyla üstün kıldık.” (İsra, 17/70)buyurmuştur.

İnsan, Allah’ın en güzel eseridir. Allah her şeyi “Ol” emriyle yaratırken, diğer varlıklardan farklı olarak insana, kendi ruhundan ruh üfürmüş ve meleklere de ona secde ettirmiştir. 

Nitekim “Rabbin meleklere, ‘Muhakkak ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu şekillendirip içine ruhumdan üfürdüğüm zaman derhal ona secde edin!’ diye buyurdu. Bunun üzerine bütün melekler topluca secde ettiler. Ancak İblis secde etmedi, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.” (Sad, 71-74) buyurulmuştur.

Bu ayette insanın eti kemiği ile dünyaya ait olsa bile, manevi, ruhi yönüyle ilahi olduğu ifade edilmektedir. 

İnsanın insanlığı (ademiyeti) cesedi ile değil, ruhu, kalbi, gönlü iledir. Onun için şair, Şeyh Galip, insanoğlunun değerine, önemine vurgu yaparken ona âlemlerin özü veya kâinatın göz bebeği demiştir:

Hoşça bak zatına kim, zübde-i âlemsin sen.

(Kendine güzelce bak ki, âlemin özü sensin.)

Merdüm-i dide-i ekvan olan âdemsin sen.” 

(Sen varlığın göz bebeği olan âdemsin.)

Yunus Emre de bu gerçeği şöyle ifade etmiştir.

Gönül Çalapın tahtı,

Çalap gönüle baktı.

İki cihan bedbahtı,

Kim gönül yıkar ise,

Bir kez gönül yıktın ise,

Bu kıldığın namaz değil. 

Yetmiş iki millet dahi,

Elin yüzün yumaz değil.

Ak sakallı pir hoca, bilemez hali nice.

Emek vermesin hacca, bir gönül yıkar ise.

Gönül Çalab’ın tahtı, Çalap gönüle baktı.

İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise.

(Çalap/Tanrı demektir)

Her insan onurludur. 

İslâm, insanın yaratılış mertebesi hususunda din, düşünce, ırk, renk ayrımı yapmaz. İnsan olma halini ırklara ya da dinlere göre kategorize etmez. Birinci sınıf, ikinci sınıf insan gibi ayrımlar da yoktur.

Yani insanın üstünlüğü kişisel değil, tüm insanlığa aittir. Dolayısıyla insanlık onuru insanlığın ortak paydasıdır. 

Kadın erkek, Müslüman olan,  Müslüman olmayan, siyah beyaz tüm insanlar insan olmaları bakımından tamamen eşittir ve aynı haklara sahiplerdir. Hiçbir ırk bir diğerinden üstün değildir. 

Üstünlük ancak takvadadır, takva da kalptedir. Onu da ancak Allah bilir. Nitekim Cenab-ı Hak bütün insanlara seslenerek şöyle buyurmaktadır:

Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Hiç şüphesiz Allah katında en değerli ve en üstün olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınız ve O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurat, 13)

Görüldüğü üzere yüce Allah, “Ey insanlar!” diye hitap etmekte, bütün insanların eşit olduğunu bildirmekte, üstünlüğün ancak takvada olduğunu beyan etmektedir. Bu temel ilke İslam’da sadece bir anlayış olarak kalmamış, Efendimiz (sav) sınıf farklarını ortadan kaldırmış ve Veda Hutbesi’nde şöyle buyurmuştur:

Ey insanlar!  Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arab’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O’ndan en çok korkanınızdır.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 5/411) 

Hz. Ömer’in oğlu Abdullah anlatıyor: Allah Rasulünü Kâbe’yi tavaf ederken gördüm. Şunları söylüyordu: 

“Ey Kâbe! Sen ne güzelsin. Kokun ne hoştur. Sen ne yücesin. Sen ne kadar da saygıya lâyıksın. Muhammed’in hayatı elinde olan Allah’a yemin ederim ki; Allah yanında insanın şerefi ve dokunulmazlığı, senin şeref’n ve dokunulmazlığından daha büyüktür. (Tirmizi, Birr, 85, İbn Mace, Hadis no: 3932)

İslamın evrensel insan hakları deklarasyonu.

Yaradılıştan taşıdığı şeref dolayısıyla her insan saygıyı hak eder. Kur’an bizlere insanların ancak takvada birbirlerine üstün olabileceklerini bildirir; fakat temel insan hakları bakımından hiçbir şekilde birbirlerine üstün olamayacaklarını da beyan eder. 

Bu temel hakların din, cinsiyet ya da ırkla ilgisi yoktur. İslâm, hiçbir şart koşmaksızın bütün temel insan haklarını kabul eder.  

Şöyleki;

1-Her insanın, insan olduğu için canı dokunulmazdır, yaşama hakkına sahiptir; 

2-Her insanın, insan olduğu için, malı, mülkü dokunulmazdır; 

3-Her insanın, insan olduğu için, ırzı, namusu, özel hayatı dokunulmazdır; 

4-Her insanın,  insan olduğu için, dini, inançları dokunulmazdır; 

5-Her insanın, insan olduğu için aklı, düşünce, tefekkür hayatı korunmuştur, dokunulmazdır.

Müslüman olduğu, beyaz olduğu ya da siyah, veya Arap, Fars, Türk, Kürt, İngiliz, Fıransız vb. olduğu için değil…

Allah Rasulü (sav) Veda Hutbesi’ne, insan onuruna, can ve mal dokunulmazlığına dikkat çekerek başlamış ve şöyle buyurmuştur:

Ey insanlar! Bu gününüz nasıl mukaddes bir gün ise, bu ayınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.” (Müslim, Hac, 147)

Bir gün Hz. Peygamber’in (sav) önünden bir cenaze geçiyordu. Ayağa kalkarak o cenazeye saygı gösterdi. Oradaki müslümanlardan birisi;

– Ey Allah’ın Rasulü, bu bir Yahudinin cenazesidir, dedi. Hz Peygamber (sav) şu cevabı verdi:

– O da bir insan değil miydi? (Buharî, Salât, 72; Cenaiz, 66)

Efendimiz bu hareketiyle insana, insan olduğu için saygı gösterilmesi gerektiğini öğretiyordu. 

Bizim görevimiz insana doğuştan verilen haklarına, şeref ve onuruna saygılı olmaktır. 

Bu hususta Sevgili Peygamberimiz’in (sav) şu hadisleri bize ışık tutmaktadır:

“Bir müminin dokunulmazlığına, şerefine dil uzatılan yerde bir mümini mahcup eden kimseyi Allah, en çok yardıma muhtaç olduğu bir anda perişan eder. Bir müminin şerefine dil uzatılan, dokunulmazlığı çiğnenen bir yerde mümine yardım edip onu savunan kimseye de Allah, en çok yardıma muhtaç olduğu bir sırada yardım eder.” (Ebu Davud, Edeb, 12)

İnsanlık onurunu ve haklarını korumak amacıyla hazırlanan “İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin resmi metninde şu ifade yer almıştır:

“Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler.” 

Fakat insanlık tarihi ve günümüz, yurt içinde yurt dışında ve bütün  dünya çapında bu gerçeğin göz ardı edildiği örneklerle doludur. İnsanın insana zulmüyle nice acılar yaşanmış ve halen yaşanmaya devam edilmektedir. 

Soruna çözüm bulmak için gösterilen çabaların başlangıç noktası İslam dininin öğretilerinde yer alan “insanın onuru ve değeri” esas alındığı takdirde, muvaffak olunacağı muhakkaktır.

Vesselam.

Kaynak:

Diyanet İşleri Başkanlığı, Diyanet Dergisi, 230 sayı. Prof.dr. Hasan Kamil Yılmaz, “Hz Peygamber ve insan onuru”,

Semerkand Dergisi, 2013 Haziran sayısı, Doç. Dr. Fikret Karaman, “din ve sosyal hayat”. 

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz