İyilik ve Takvada Yardımlaşmak, Günah ve Düşmanlıkta Değil!

0
Mehmet Gündoğdu
Latest posts by Mehmet Gündoğdu (see all)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُحِلُّوا شَعَآئِرَ اللّٰهِ وَلَا الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلَا الْهَدْيَ وَلَا الْقَلَآئِدَ وَلَآ آٰمّ۪ينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنْ رَبِّهِمْ وَرِضْوَانًاۜ وَاِذَا حَلَلْتُمْ فَاصْطَادُواۜ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ اَنْ صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اَنْ تَعْتَدُواۢ وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰىۖ وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ

 “Ey iman edenler! Allah’ın (koyduğu din) nişanelerine, haram aya, hac kurbanına, (bu kurbanlıklara takılı) gerdanlıklara ve de Rab’lerinden bol nimet ve hoşnutluk isteyerek Kâ’be’ye gelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktığınızda (isterseniz) avlanın. 

Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoydular diye birtakımlarına beslediğiniz kin, sakın ha sizi, haddi aşmaya sürüklemesin. 

İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. 

Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.” (Mâide, 5/2)

Yüce rabbimizin bizlere öğrettiği güzel ahlaki ilkelerden birisi olan “iyilik ve takvada yardımlaşma, kötülük ve düşmanlıkta yardımlaşmama” anlayışı,  hayatta olduğumuz sürece her zaman, her dönemde gerekli olan ahlaki prensiplerdendir.

Bu ayet-i kerime bizlere, hukuka riayeti, intikam duygularından kaçınarak hak ve adalet ölçüleri içerisinde, iyilikler hususunda yardımlaşma ve dayanışmada bulunmayı emretmekte, günah işleme ve düşmanlık yapma gibi İslam’ın özüyle bağdaşmayan her türlü kötülükte yardımlaşmayı da yasaklamaktadır. 

Bu hüküm toplum içinde bireyler arasında geçerli olduğu gibi, devletler arası ilişkilerde de geçerlidir.

Bu Ayetin Nuzül/indiriliş sebebi

Hudeybiye’de Mekkeli müşrikler Müslümanları Kabe’yi ziyaretten alıkoymuşlardı. Mekke’nin fethi ile Müslümanlar muzaffer olarak Mekke’ye girdiler. Bazı Müslümanlar geçmişte Mekkeli müşriklerin yaptıkları zulümlerin intikamını almayı arzu ediyorlardı.

Ayrıca Hutam b. Hind el-Bekrî adında bir adam Medine’de Hz. Peygamber’in huzuruna gelerek kendisini kavminin temsilcisi diye tanıtmış, arkadaşlarıyla birlikte gelip Müslüman olacaklarını söylemiş ve İslâm’ın ne olduğunu öğrenmek istemişti. 

Yurduna dönerken de,  Medineliler’in meralarda yayılmakta olan develerini de beraberinde sürüp götürmüş. Hutam, ertesi yıl Yemâme’den bir ticaret kervanı yükleyip hacca gelmiş ve bir yıl önce götürdüğü develerin birçoğunun boynuna gerdanlık takıp kurbanlık olarak Harem-i şerife sevketmişti.

Bunu haber alan Müslümanlar, Hutam’ın kervanını vurmak için Hz. Peygamber’den izin istediler. Bu olaylar üzerine bu âyet indirilmiş ve bu ayetle Müslümanların Mekkeli müşriklerden intikam almaları ve Hutam’a saldırmaları engellenmiş ve Müslümanların hac ibadetiyle ilgili nişanelere saygılı olmaları emredilmiştir. (D.İ.B. ‘Kur’an Yolu’ tefsiri).

Tanımlar

Bu ayetin, yazımızın başlığını ifade eden bölümünde, tanımlanması gereken dört kelime vardır.

Birr  kelimesi sözlükte; her türlü iyilik, ihsan, itaat, doğruluk, günahsızlık gibi mânalarda kullanılmıştır.

Kur’ân-ı Kerîm’de;

“Birr/İyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, anlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır” (Bakara, 2/177) buyurulur.

 Takva; Sözlükte “korumak, korunmak, sakınmak, saygı göstermek, dindar olmak, itaat etmek, korkmak, çekinmek” manasına gelir.

Terim olarak takva; erdemli davranmak, kulluk bilincini içimizde canlı tutmak, yüce Allah’a iman edip O’nun emir ve yasaklarına uyarak O’na karşı gelmekten sakınmak, dünya ve ahirette insana zarar verecek, ilâhî azaba sebep olabilecek inanç, söz ve davranışlardan sakınmak, Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle davranmaktır.

İsm; günah demektir. Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadis metinlerinde günah kavramını ifade eden birçok kelime vardır. Bunlar arasında genel anlamıyla günah yerine kullanılanlar, ism, zenb, vizr ve cünâh kelimeleridir. 

İsm, “işleyene ceza gerektiren, insanı hayır ve sevaptan alıkoyan fiil veya bundan doğan sorumluluk” anlamına gelir.

Udvan; ‘adüv’ kelimesinin çoğuludur. Düşmanlık, Allah’ın koyduğu sınırları aşmak demektir.

İyilik ve Takvada Yardımlaşın!

Müslüman; Allah’ın emirlerine uyan, Kur’an ahlakını titizlikle uygulayan, dünyayı güzelleştiren, imar eden, barışı ve huzuru hâkim kılmak için çalışan insandır.

Bu ayetin bulunduğu sure, en son inen surelerdendir. Müslümanları daha ilk andan itibaren iyilik yapma, hayır işleme ve kötülükten sakındırma hedefine yönelten Kur’an-ı Kerim, yirmi üç sene süren bir terbiye sürecinin sonunda da bu ilkelere yeniden vurgu yapmaktadır. 

Böylelikle, yirmi üç sene boyunca fertlerin ruhlarına ektiği iyilik tohumlarının mahsulünü toplum çapında devşirmekte, birer fazilet abidesi hâline getirdiği insanlardan, mürüvvetlerine yaraşır bir şekilde ve takatlerince iyilik ve takva üzere yardımlaşma beklemektedir.

Aynı ayette yer alan, “Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoydular diye birtakımlarına beslediğiniz kin, sakın ha sizi, haddi aşmaya sürüklemesin…” ifadeleri de aynı hassasiyeti destekler mahiyette olup, dikkatlerimizi bu  noktaya çekmektedir. 

Çünkü ayetin birinci derecede muhatapları, geçmişte haksızlığa uğramış, ancak şimdi üstün duruma gelmiş ve kendilerine zulm edenlerden intikam alabilecek duruma ulaşmış kişilerdir. 

Mekke fethedilmiş; Müslümanları Kâbe’yi ziyaret etmekten alıkoyanlar kısa zamanda mağlûp duruma düşmüşlerdir. Kur’an onları böyle bir durumda iken uyarmakta, onlara faziletin adresini göstermekte ve adeta şöyle demektedir:

“Hani, düşmanlarınız, birbirlerine yardım ederek size haksızlık etmişlerdi ya, sakın siz de aynı şeyi onlara yapmayın. Kin ve intikam hisleriyle hareket etmeyin; onlar gibi kötülük ve düşmanlık için yardımlaşmayın. 

Size yaraşan; intikam almak, düşmanlık gütmek, haksızlık yapmak değildir. Size yakışan; iyilik ve takvadır; siz bunlarda birbirinizle yardımlaşmaya bakın” denmektedir.

Saymakla bitirilemeyecek kadar çok olan iyiliklerin bir yarış havası içinde yapılması ve Müslümanların bu hususta birbirleriyle yardımlaşması dinî bir görevdir. Dinimiz, fertlerin birbirleriyle yardımlaşma ve dayanışmalarını, birbirlerine iyilikte bulunmalarını inanç ve takvadan kaynaklanan kardeşliğin bir gereği olarak görmektedir. 

Şüphesiz, yardımlaşma ve dayanışma sosyal bir varlık olmanın ve birlikte yaşamanın bir gereğidir. Ancak bu yardımlaşma hukuk ve ahlak ilkelerine, insanlığın ortak değerlerine aykırı olmamalıdır. 

Çünkü hukuk ve ahlak esasları gözetilmeden yapılan yardımlaşmanın İslam nazarında hiçbir değeri yoktur; zira İslam, haksızlığa yardımı ve tarafgirliği zulüm sayar ve engellenmesini emreder. 

Sevgili Peygamberimiz, “Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et!” buyurmuş, bunun üzerine ‘Ey Allah’ın Resulü! Kardeşim mazlum ise yardım ederim, zalim ise nasıl yardım edeyim?’ diye sorulduğunda, Hz. Peygamber, ‘Onun zulmetmesine engel olursun, senin ona yardımın budur’ cevabını vermiştir.” (Buharî, “Mezalim”, 4, “İkrah”, 7)

 Hiç şüphesiz hayır üretme idealindeki insanlar arasındaki yardımlaşmalar, iyiliği yayma amacına yönelik yardımlaşmadır.  Herkesin yapabileceği bir iyilik de mutlaka vardır. Müslüman yalnız bu iyilikleri yapmakla kalmamalı, başkalarının da bunları yapmasına yardımcı olmalı, onları da iyilik ve yardım konusunda teşvik etmelidir. 

Çünkü yüce Allah, iyilik yapmada ve kötülükten sakınmada yardımlaşmamızı emretmiştir (Bk. Şûrâ, 42/23).

Günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın!

İyilikte yardımlaşmak kadar kötülükten alıkoymaya çalışmak da Müslümanların dinî-ahlakî görevleri arasındadır. Allah Teâlâ bu ayette aynı zamanda; “Günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın” (Maide,4/2) buyurmuştur. 

Gördüğümüz kötülükleri, ister büyük ister küçük olsun, elimizle düzeltmeye ve meydana gelebilecek olan fenalığa engel olmaya çalışmalıyız. Bunu yapmaya gücümüz yetmezse kötülük yapanlara nasihat etmeli, yaptıklarının çirkinliğini anlatmalı, sözle onları kötülükten vazgeçirmeye çalışmalıyız. 

Peygamber efendimiz (s.a.v ): “Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz” (Müslim, İman 78; Tirmizi, Fiten 11) buyuruyor.

Kur’an-ı Kerim’de, “iyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak”, erdemli insanların özelliği olarak zikredilir. Bütün peygamberler bu emri yerine getirmiş ve kendilerine gönderildikleri toplulukları fenalıktan alıkoymaya çalışmışlardır. Bunun içindir ki dinimiz, iyiliği emir ve kötülükten alıkoymayı (emr bi’l-ma’rûf nehy ani’l-münker) Müslümanların yapmaları gereken en önemli görevleri arasında  saymıştır. (Âli İmran,2/104, Tevbe,9/71,112)

Peygamberlerinin öğütlerini dinlemeyen İsrâiloğulları hakkında Cenab-ı Hakk; “Onlar, birbirlerini, yaptıkları kötülükten alıkoymazlardı. Gerçekten ne kötü iş yapıyorlardı”  (Mâide, 5/79) buyurmuştur.

Sonuç itibari ile; Yüce dinimiz İslam, Allah’ın insanlar için seçtiği en son ve en mükemmel dindir. Dinimizin en önemli özelliği bütün insanlığı iyiliğe, güzelliğe, hakka, adalete, barışa ve kardeşliğe çağırmasıdır. İslam öğretisinde bütün insanlar başlangıçta aynı anne ve babadan meydana gelmiş olmaları sebebiyle büyük bir ailenin fertleri gibi, müminler de kendi aralarında bir vücudun azaları gibi değerlendirilmektedir. 

Bu durum; birlikte yaşama kültürü, toplumsal huzur ve barışın tesisi, yardımlaşma ve dayanışma gibi konularda çok önemli bir anlayışı ortaya koymaktadır.

Bizler hem insanlık ailesinin bir ferdi olarak hem de müminler olarak iyilik ve takvada yardımlaşma bilincimizi daima canlı tutmalıyız.  Kötülüklerde, günahlarda ve düşmanlıkta dayanışma ve yardımlaşma müşriklik adetidir.

Bu bağlamda çevremize karşı duyarlı olmalıyız. Çevremizde yaşanan olumsuzluklara tepkisiz kalmamız ve “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığıyla hareket etmemiz asla Müslümana yakışan bir davranış olamaz. ‘Bugün bana yarın sana’ deyimi, bir çok tecrübe ile söylenmiş deyimdir.

Komşusu açken tok olarak yatmanın doğru olmadığını önemle vurgulayan bir peygamberin ümmeti olarak, insanlara karşı sorumluluk bilinci ile hareket etmeli ve onların yararına olan davranışlara yönelmeliyiz.

Vesselam.

Kaynak:

D.İ.B, Kur’an’dan Öğütler- I,45-46.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz