Kendimizi toparlayalım: Güzel Günler Gelecek

2

Eskiyi hatırlamak her zaman çok önemlidir derdi aile büyüklerim. Bir anlam veremezdim o zamanlar. Belki benim için “eski” kavramı tam anlamına kavuşamamıştı. Belki de çok gençtim. Şimdi hem Devlet hizmetinde 41 yıl geçirmem ve  “Siyasi partiler için değil devlet için çalışıyorum sen de öyle çalışacaksın” diyen İzmir St. Joseph‘li, 1943 Mülkiyeli vali Babam Turgut Kılıçer‘in dedikleri hep kulaklarımda olan bu sözle eskiyi daha iyi değerlendirebiliyorum diyebilirim. Bu söz bana çok sevdiğim diplomasi kariyerimde davranış ilkelerimden en önemlisi oldu.1978 Mart ayından 2019 Ocak ayına kadar onca farklı siyasi yapıda hükümet ve siyasi insan görmüş biri olarak genç memurlara hep siyasi parti insanı olmamalarını tavsiye ettim. Yoksa objektif olamazlardı. Benden büyük saygı duyduğum ve aynı yaştaki çoğu meslekdaşım da aynı ilkelere sahiplerdi. 

Benim genç memurlara yaptığım siyasilere değil devlete çalışın yönünde onların tarafsız olmalarına yönelik tavsiyelerim 2011 Kasım ayından itibaren sona erdi. 

Nasıl ermesin? 

Zamanın Dışişleri üst yönetimi tarafından maiyetime verilen memurların çoğu malum ekiptendi. Bu durumdan sıkıntımı ilettiğim şimdi emekli malum personel yetkilisi “Durumu idare etmemi” söylemişti. Zaten Bakanlığın neredeyse tamamı onların elindeydi.

Neyse ki o günler geride kaldı. Gerçekler birer birer ortaya çıktı. Gerçekler derken hep Mustafa Kemal Atatürk‘ün “Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir” diyerek savaştan çıkmış, her bir metrekaresinde şehit kanı bulunan bu topraklarda, büyük acılar çeken insanlara nasıl moral verdiğini unutmamamız gerek. Anadolu insanının yeniden özgüven kazanmasında onun sıkça tekrarladığı bu sözlerinin büyük önemi bulunmakta. Nitekim cuma günü olduğu için seçtiği 23 Nisan 1920’da, en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Beyin yaptığı TBMM’nin ilk oturumunun açış konuşmasını bizzat hazırlayan Atatürk, şu ifadeleri kullanmıştır:

“Ezelden beridir özgür ve bağımsız yaşayan milletimiz, bu esareti kesin ve kararlı bir biçimde reddetmiş, derhal vekillerini toplayarak yüce Meclisini kurmuştur. Bu ulu Meclisin reisi sıfatıyla ve Allah’ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam bağımsızlığı için geleceğini bizzat düzenleyerek ve bütün dünyaya ilan ederek Millet Meclisini açıyorum”

Osmanlılar konusunda çok açıklama yapılmıştır ancak özet olarak tekrar hatırlatmakta yarar var; Osmanlılar bir hanedanlıktır. Babadan oğula geçen bir monarşi yönetimidir. Osmanlı bir ulus veya halk olmamıştır. Savaşlarda çarpışan ve ölenler ise Anadolu, Rumeli halklarıdır. Bugün Çanakkale’deki Şehitliklerde yatan kahramanlarımız arasında Anadolu’nun ve İmparatorluğun çeşitli kent, kasaba ve köylerinden gelen Türkler olduğu kadar İmparatorluk içinde yaşayan Aleviler, Kürtler, Ermeniler, Yahudiler, Arnavutlar, Çerkezler, ve Rumlar da bulunmaktadır. Bu bakımdan TBMM, Anadolu ve Rumeli’deki kararlılığın simgesi olmuştur.

Eskiye bakınca veya daha doğrusu tarihe bakınca Anadolu insanını yüceltmek ona özgüvenini kazandırmak isteyen zihniyetin bugün artık kalmadığı görülüyor. Dindar (pious) ve kindar (vindictive) ile sürtük (slut) ve çürük (rotten)sıfatları ile ayrıştırılmak istenen Anadolu halkı bu sıfatları hak etmemekte. Bir kere bu topraklarda yaşayanlar mensubu oldukları dinlerini, mezheplerini bilirler ve kindar değildirler. Yüzyıllardır Anadolu insanı yan yana yaşamış, çok tanrılı dinlerden bugüne yani tek tanrılı dinlerin (Semavi dinler) ortaya çıkışına kadar ve sonrasında Anadoluda birarada hayatlarına devam etmişler ve bugün de yaşamaya devam etmektedirler. Kim kimden ne intikamı, neyin intikamını alacak? 

Gezi’ye katılan kadınların sürtük, erkeklerin çürük olarak resmi tanımlanması ise tarihte eşi benzeri görülmeyen bir sıfatlandırmadır. Dinde kin yoktur, sürtük ve çürük sırasıyla kadın ve erkekler için asla kullanılamayacak derecede aşağılayıcı tanımlardır. 

Bugün tüm dünyanın geleceği 2019’dan beri COVID 19 salgını ile tehlikeye girmiş ve sosyal bilimciler dünyanın geleceğini tartışırlarken Rusya Federasyonu ve Putin’in Ukrayna’ya saldırısı ile bütün dünya sarsılmış ve 21.Yüzyılda böyle bir savaşın çıkmaması gerektiği konusunda insanlar hemfikir olmuşlardır. Karl Marx ” filozofların dünyayı yorumladıklarını esas olanın ise dünyayı değiştirmek olduğunu” vurgulamıştır.

Gazeteci /yazar arkadaşım Gül Demir bu yazıyı hazırlarken İstanbul’dan aradı. Konuşmamız sırasında Topkapı Sarayının bulunduğu tarihi yarımadada, Saray Burnundaki Atatürk heykelini hatırlattı. Onun balkonunda yaptığımız yakın tarihe ilişkin görüşmelerimizi ve beni tanıştırdığı Ara Güler ile olan başka bir yazı konusu olacak konuşmalarımızı anımsattı. 

Saray Burnundaki Atatürk heykeli onu sivil kıyafetiyle bir devlet adamı olarak gösteren belki de nadir heykellerinden biri. 3 Şubat 2022’de Samsun’daki heykeline yapılan saldırı sonrası çoğu Heinrich Krippel tarafından Samsun veAnkara’daki heykellerinin tarihçesini yazmıştım. Ancak yine Avusturyalı heykeltraş Heinrich Krippel tarafından yapılan Saray Burnundaki bu heykeli yazmamışım. Bu nedenle hatırlattığı için değerli arkadaşım, aile dostum Gül Demir’e bu vesileyle çok teşekkür ederim.

Haliç ve Boğaza bakan tarihi yarımadanın adının Saray Burnu olması Osmanlı padişahlarının oturdukları Topkapı Sarayı’nın burada olmasındandır. Atatürk’e İstanbul’da bir heykelinin dikilmek istendiği kendisine ifade edildiğinde, o heykelinin Saray Burnuna konmasını ister. İstese Çamlıca’nın en tepesine veya yedi tepeden birinin veya hepsinin en üstüne heykelinin konmasını isteyebilirdi. 

Neden mi istemedi? 

Atatürk, heykelinin Saray Burnuna konması konusunda üç gerekçe sayar: Anadolu topraklarını parçalayan, işgaline neden olan   Sevr gibi antlaşmaları imzalayan Osmanlı padişahlarına, Topkapı Sarayına sırtım dönük olsun der. 

İkinci gerekçe olarak ayaklarım Avrupa topraklarına bassın der. Amacı Avrupa’nın evrensel değerlerini almaktır. Nitekim kadına seçme ve seçilme hakkının tanınması, eğitimde birlik, harf devrimi ile latin alfabesine geçiş, laiklik ilkesinin kabulü, hilafet, saltanat, tekke, zaviye ve medreselerin kaldırılması gibi Türkiye’yi modern dünyaya taşıyan devrimler sayesinde Türkiye modern dünya içinde yer almıştır ve almaya devam edecektir. 

Üçüncü gerekçesi ise yüzünün çok sevdiği Anadoluya dönük olmasıdır. Heinrich Krippel’in yaptığı heykel zamanın Belediye Başkanı Emin Beyin başkanı olduğu Komisyon tarafından Belediye Meclisinin aldığı bir kararla 3 Ekim 1926’da Saray Burnuna Ata’nın istediği yönde konmuştur. Fransız L’Illustration dergisi 16 Ekim 1926 tarihli sayısının kapağında bu heykele yer vermiştir. Saray Burnundan vapurla geçerken bu heykele bakmanızı ve onun bu heykelle verdiği mesajları hatırlamanızı istedim.

Değişimden bahseden siyasilerimizin geleceğe ilişkin değişim için seçim vaatlerini şimdiden hazırlayıp geniş halk kitlelerine açıkça anlatmaları ve bunu yaparken de kullanacakları birleştirici dili ifadeyi seçmeleri çok önemli.

Bizler onun dediği gibi zeki ve çalışkan insanlarız. Özgüvenimiz var. Dindar olabiliriz ama asla sürtük, çürük ve kindar değiliz. Hep birlikte daha güzel günlerde yaşayacağız.

Önceki İçerikÇin Kültüründen Bazı Notlar
Sonraki İçerikCuma Hutbesi: Ölçülü ve Tutarlı Olmak
Ocak 2019'da emekli olmuştur. Dışişleri Bakanlığı Statejik Araştırma Merkezi Başkan Yardımcılığı ve Başkan (2011- 2012). Vatikan Büyükelçiliği Birinci ve daha sonra Elçi Müsteşar (2006-2011). Protokol Daire Başkanı (2001-2005). İsveç Stokholm Büyükelçiliği Birinci Müsteşarı (1998-2001). Slovenya Ljubljana Büyükelçiliği Müsteşarı (1996-1998). Boru Hatları ve Enerji Dairesi Başkanı (1994-1996). Kafkas İşleri Dairesi Şube Müdürü (1992-1994). Hollanda Deventer Başkonsolosluğu Başkonsolos Yardımcısı (1988-1992). Enformasyon Dairesi Başkatip (1986-1988). Endonezya Cakarta Büyükelçiliği İkinci Katip (1984-1986). Londra Büyükelçiliği İkinci Katibi (1980-1983). Kıbrıs Siyasi İşler Dairesi İkinci Katip (1978-1980). Papalık Gregoryen Üniversitesi Temel Teoloji Lisansı Diploması(2007-2010). A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü SBF Master Derecesi (1988). Basılı Tez: “İngiliz İmparatorluğundan Commonwealth'e:İki Dünya savaşı Arasında Çanakkale Krizi 1919-1939”. "London School of Economics"'de misafir öğrenci (1988). A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Lisans Diploması (1976). Ödüller İtalya Cumhurbaşkanı G. Ciampi tarafından Ankara'da tevdi edilen “Şövalye” ünvanı (Cavallieri Stella Stara per la Solidarita Italiani) Eylül 2005. İran Büyükelçisi Dowlatabadi tarafından tevdi edilen Humeyni Altın Nişanı Eylül 2005. Dinlerarası diyaloga katkılarından dolayı Papalık Tiberina Akademisi Şeref Üyeliği Kasım 2007. İngilizce, Maley dilleri (Bahasa Endonezya ve Maley) İtalyanca bilmektedir.

2 YORUMLAR

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz