Kılıçdaroğlu: Yüzyılın sonunda devlette ciddi bir çürüme görüyoruz

0

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Büyükşehir Belediyesi Gazi Park’ta düzenlenen Mübadelenin 100. Yılında Mübadil Dernekleri Ankara Buluşmasına katıldı.

“Bazıları cephelerde çarpıştı, bazılarının mezarının yerini dahi bilmiyoruz. Her birisi bir yerde vatanı için ve bayrağı için mücadele etti. Onların yüzü suyu hürmetine aslında hepimiz bu güzel ülkede yaşıyoruz ve yaşamaya devam edeceğiz.” diyen Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

“Birlikte olmak, beraber olmak, kucaklaşmak, kin ve öfkeden arınmak, güzel bir Türkiye inşa etmenin en temel yollarından birisidir. Birlikte madem bu güzel Cumhuriyeti kurduk, birlikte büyüteceğiz. Evlatlarımız daha güzel bir Türkiye’de büyüsün, daha güzel bir Türkiye’de yaşasın istiyoruz. Onların birikimlerini, gelecek kuşaklara aktarmaları, iyi yetişmeleri hepimizin temel özlemlerinden biridir. Elbette bunu yaşatmak zorundayız.

Bu tabloyu büyütmeye hepimizin ihtiyacı var, bağımsız Türkiye’yi, güçlü Türkiye’yi inşa etmeye ihtiyacımız var. İki şey söylemek isterim: Gazi Mustafa Kemal der ki, ‘Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir’ yani, ben bayrağımın altında, hiç kimsenin müdahalesine izin vermem. Özgür ve bağımsız yaşamak isterim ama Mustafa Kemal şunu da söyler, ‘Özgürlük ve bağımsızlığı korumamız gerekiyor.’

O nedenle şunu söyler, ‘Savaş meydanlarında kazanılan zaferler ne kadar başarılı olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa siyasi bağımsızlığınızı koruyamazsınız’, bu bir dehadır aslında. Yaşadığı bütün olayları iki temel ilkeyle önümüze koymuştur; siyasi bağımsızlık ve ekonomik bağımsızlık.

O nedenle ekonomik büyümeye, Gazi Mustafa Kemal; büyük önem vermiştir. Uçak fabrikaları, basma fabrikaları, dokuma fabrikaları, şeker fabrikaları, çimento fabrikaları. Bütün bunların tamamı çok kısa sürede hayata geçirilmiştir ve Osmanlıların borcu son kuruşuna kadar ödenmiştir. Hiç kimseye el avuç açmayan o fakir Cumhuriyet kendi küllerinden doğmuştur ve biz bu Cumhuriyeti onun arzu ettiği kadar büyütemedik. O nedenle siyasetçilerin dönüp kendilerini sorgulamaları lazım. Eğer bugün para için gidip birilerine, ‘Acaba birilerinden borç bulabilir miyiz…’ Birilerinin önünde boyun eğiyorsak, bu tarihimizin bize yüklediği bir sorumluluğu yerine getirmediğimizi gösterir. O nedenle ekonomik açıdan güçlü olduğunuz andan itibaren de bütün dünya size saygı gösterecektir.

Biz ekonomik açıdan Türkiye’yi büyütmek ve güçlendirmek için mücadele ediyoruz. Dolayısıyla bunun temel yolu, sizlerden toplanan verginin her kuruş verginin hesabını siyaset kurumunun halkına vermesidir. Siyaset kurumu halka hesap veriyorsa, yani harcadığı her kuruşun hesabını veriyorsa Türkiye hızla büyür. Eğer devleti yönetenler, devleti yönetirken zenginleşiyorlarsa dönüp bakmamız lazım. Onlar halkı değil, kendi mal varlıklarını koruyorlar.

Daha önceki bir toplantıda ifade etmiştim, Lozan’ın 100’üncü yılında Lozan Barış Anlaşması’nın bir bayram olarak kutlayacağız ve parlamentodan çıkaracağımız bir yasayla o gün bayram olacak diye. Balkan Masası’nı kurduğumuzda Türkiye coğrafyasına dağılan Balkanlı hemşerilerimizi, kardeşlerimizi, arkadaşlarımızı gördük ve geçmişte yaşanılan anıları, acıları unutmamak, o kültürü yaşatmak için onun sevinçle bir şekilde taçlandırmak için ‘acaba Balkan Masası kurarsak bütün o sorunları hem tartışmak hem konuşmak hem geleceği inşa etmek mümkün müdür’ diye kurduk, hayata geçirdik. Dolayısıyla sizin için ne kadar değerli bilmiyorum ama benim için son derece değerli.

1923, 2023 yüzyıl. Yüzyılı devirdik, ikinci yüzyıla hazırlanıyoruz, bir yüzyıl geçti, bir yüzyılda acılar yaşadık. Bu yüzyılda başbakanlar idam edildi, bakanlar idam edildi, gencecik filinta gibi evlatlar idam edildi. Acılardan ders çıkaran bir toplum olmalıyız ve aynı acıları yaşamamak için mücadele etmeliyiz. Aynı acıları sürekli yaşarsak barışı sağlayamayız. Huzura, birlikte yaşamaya ihtiyacımız var. Kavgaya değil. Dünyanın en zengin kimliğine sahip olan bir ülkeyiz, dünyanın en zengin mutfağına sahip olan bir ülkeyiz, dünyanın en zengin müziğine sahip olan bir ülkeyiz.

Bu zenginlikler kavga nedeni olmamalı. Urfa’nın hoyratını dinlerken nasıl duygulanıyorsak Karadeniz’in şarkılarını dinlerken o kadar neşeleniyoruz. Balkanların türküleri de var, hüzün dolu türküler onlar. O türküleri dinlerken hüzünlenmemek mümkün değil, hiç Balkan coğrafyasına gitmeseniz de acıyı ve hüznü zaten orada görüyorsunuz. O hüzünlü şarkılar sıradan şarkılar değildir, sıradan söylemler değildir, acılar süzülmüş ve bir türküye dönüşmüştür.

Acılarımızla, sevinçlerimizle ikinci yüzyılımızda güzel yaşamak istiyoruz ve birlikte yaşamak istiyoruz. Bunu yapmak bizim elimizde, demokrasiyi savunmak bizim elimizde, sandığa gidip oy vermek bizim elimizde. Dolayısıyla başka birisi bize ‘gelin ben size huzuru sağlayacağım’ demeyecek. Başka birisi gelip, ‘ben size demokrasiyi getireceğim’ demeyecek. Biz kendi özgür irademizle kucaklaşmayı, demokrasiyi, kadın erkek eşitliğini, sevgiyi, saygıyı bilmeliyiz ve bunu kendi özgür irademizle hayata geçirmeliyiz. Onun yolu da kucaklaşmak. Eski acılardan ders çıkarmak ve yeni bir başlangıcı cumhuriyetin ikinci yüzyılında yeniden yapmak.

Yüzyılın sonunda devlette ciddi bir çürüme görüyoruz. Liyakatin olmadığını görüyoruz, adaletin olmadığını görüyoruz. Yargıtay Başkanı bile diyor ‘adalete olan güven yüzde 30 civarında’ diyor. Yargıtay Başkanı bile adalete olan güvenin yüzde 30’a düştüğünü söylüyorsa siz gerisini düşünün. Biz İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’nde aslında bu felsefeyi inşa etmeye çalıştık. Artık kavgalardan arınan ama önümüzdeki yüzyılda yepyeni güçlü bir Türkiye’yi inşa etmek.”

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz