Kimsesiziz, elini uzatan yok mu?

0
Latest posts by Aysun Saygı Köknar (see all)

Millet olarak moral ve motivasyonumuz had safhada bozuk durumda.

Genele yayılan bir travma sonrası stres bozukluğu ile savaşıyoruz. Rüzgâr azıcık kuvvetli esse deprem oluyor zannediyoruz, oluyor da. Oturduğumuz yerde sallansak çarpıntımız tutuveriyor. Psikolojimiz öyle bozuldu ki dün Bolu’da gerçekleşen 4.8’lik depremde bile anksiyetemiz yüzünden kendimizi camdan aşağı atıverecek duruma geldik.

Yaşadığımız ve kaldırmaya çalıştığımız felaket hepimizi öylesine derinden etkiledi ki üstüne başka felaketler de eklenince mutsuzluğumuz pik noktaya ulaşıyor. 

Herkeste bir içe kapanma, bezginlik, kendini dünyadan soyutlama ve büyük bir çökkünlük içinde yaşama tutunmaya çalışma durumu var. 

Depremden sonra şimdi bir de sel felaketi ile yine onlarca insanımızı kaybettik. Biz sürekli ölüme mahkûm muyuz? Neden bunlar hep bizim başımıza geliyor diye sormadan edemiyorum.

Ben ve benim gibi insanlar yuvasında bir yudum suyu içerken bile ciğeri yanarken, evladını anasını babasını, sevdiklerini kaybetmiş evi yurdu darmadağın olmuş depremzedeler bunca dert ve keder içinde boğulmuş durumdayken yetkili isimlerden bir tek Allah’ın kulu da kalkıp sorumluluğu üstüme alıp istifamı vereyim demiyor. 

Yüzlerine bir pişkinlik oturtup, sırtlarına aymazlık hırkasını giyinip ortalarda dolanıyorlar. 

Bizim ülkemizde sorumsuzluk bir zehir gibi adeta insanların kanına işlemiş sanki. Herkes payına düşen bir işte sorun çıktığında başını sağa sola çevirip, havalara bakıp, ıslık çalmakla meşgul. Biz ne ara bu kadar yozlaştık? Ne ara elimizi vicdanımıza koymaktan vazgeçtik bir türlü çözemiyorum.

Dün Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ve eşi Selvi Hanım, Adıyaman İsias Otel’de resmen cinayete kurban giden 35 kişilik Kıbrıslı voleybol takımı kafilesinin yakınlarına taziye ziyareti için Kıbrıs’a gitti. Allah ailelerine sabırlar versin.

28 turist rehberi de dâhil olmak üzere 100 kişiye mezar olan İsias Otel’in yıkılmasından kimse kendini suçlu hissetmiyor. Maalesef bu insanlar göz göre göre ölüme gittiler. Sadece otel sahiplerinin tutuklanması yetmez böyle bir otele çalışabilir emri veren tüm yetkili mercilerinde görevden alınarak hakkında soruşturma açılması gerekli değil mi? En başta Turizm Bakanı’nın bu işte sorumluluğu yok mu? O otelin oraya yapılmasına izin verenden, müteahhitine, Belediyesinden Bakanı’na herkesin bu ölümlerde parmağı var ve sorgulanmalıdır.

Geçtiğimiz günlerde ülkemizin turistik bölgelerinden biri olan Kapadokya’da yine sorumsuz birileri yüzünden iki genç insan hayattan kopup gitti.

Balayı için Kapadokya’da Mahzen Cave Otel’i seçen Mutlu Akbaş(24) ve Kader Akbaş(27) otele yerleşmelerinin ikinci günü daldıkları uykularından bir daha ne yazık ki uyanamadılar. Oysaki daha ilk gün kendilerini kötü hissettikleri için otele ambülans çağırmışlardı. Ancak hiçbir yetkili olan bitenden şüphelenme ihtiyacı hissetmedi bile. Misafir oldukları ikinci gecenin sabahı ise otel odasından cenazeleri çıktı. Gençlere yapılan otopsinin sonucu kanlarında yüksek miktarda karbonmonoksit gazı olduğu tespit edildi. Ölümlerine odalarında bulunan şöminenin neden olduğu iddia ediliyor. Otelin sahibi tutuklandı. 

Ah ki ne ah! Her yerde aynı terane… Ne denetleme var, ne işini hakkıyla yapan, ahlaklı, namuslu, dürüst ve eğitimli birileri. Dört başı mamur çaylaklar cumhuriyetinde Allah’a emanet yaşayıp gidiyoruz işte.  

Önümüze çıkan her alanda ihmaller zinciri ile daha kaç insanımızı bu şekilde pisi pisine kaybedeceğiz kim bilir!

Öyle bir zamana denk geldik ki ne işletmeler tam olarak kontrol ediliyor. Ne kimse işini doğru dürüst yapıyor. Kim kime dum duma bir medeniyet. 

Ondan sonra kalkıp birileri her olayı kadere ve şehitlik makamına bağlayıp suçluluk hissinin tezahürü olan ağırlığı sırtından atıp, sorumluluktan sıyrılmaya çalışıyor. Hesap sorup, adaletin yerini bulmasını sağlamak yerine işimizi kılıfına göre uydurup kuru bir helallik alıp vermekle her suçu örtbas etme peşine düşüyoruz. 21. Yüzyılın ruhuna taban tabana zıt bir kafa yapısı. Aya uçmakla balçığa batmak arasında savrulan bir iktidar.

Her işin bir bileni olmalı, ama yok. Acaba bundan sonra her işi usulüne uygun olarak, bilgi ve bilimin ışığında yapmadığımız müddetçe başımıza kim bilir daha neler neler gelecek Allah bilir. Kolayı var, biz gene racon kesip, dini argümanlarla paçayı sıyırmaya çalışırız olur biter. Nasıl olsa abandone olmuş halkın kimseye hesap soracak mecali dahi kalmadı. 

Görüyorsunuz işte nereye elinizi atsanız bir vurdumduymazlık, adamsendecilik ve işi oluruna bırakma durumu. Öyle mi oldu, bırak kalsın. Bir iki parmak sallar sağa sola çemkiririz, gene olan olduğu yerde kalır ve biz işimize devam ederiz.

Liyakatten uzaklaşılmış bir sistem, eğitimi gereksiz bir zaman kaybı gibi gören bir zihniyet ve adam kayırmayı iş edinmiş çarpık bir bakış açısı ile işler haliyle bir yerde tıkanıp kalıyor ve rayından çıkıp yürümez oluyor. Arada kalan doğrucu Davutlar da kurunun yanındaki yaş misali kaynayıp gidiyor.

Düzen bozuk olunca bir bakıyorsun uygun zemine yapılmayan oteller yerle bir oluyor, dereyi ıslah etmeden yapılan alt geçitleri su basıyor, alt yapıyı düzenlemeden yapılan yollar çöküyor, planlama yapılmadan yanlış yere kurulan çadırları su basıyor, önlem alınmayan maden ocakları patlıyor, kontrolsüz demiryollarından giden trenler onlarca insana mezar oluyor, bacası çekmeyen şöminelere yakılan ateşler can alıyor. Anlayacağınız olan gene bize oluyor.  

İnsan hayatı bizim ülkemizde olduğu kadar hiçbir ülkede ucuz olmamıştır. 

Sanki o canlar birilerinin kıymetlisi, gözünden bile sakındığı can parçası, ayağına taş değmesin istediği sevgilisi değil. 

Yangın olur, sel olur, deprem olur, ihmaller silsilesi kazaya davetiye çıkarır ama hiç kimse suçu üstüne almaz. Dökülen döküldüğü yerde, ölen öldüğüyle kalıyor şu canına yandığımın memleketinde. Ateş düştüğü yeri yakıyor. 

Can bu can! Sonra uğraş dur bakalım “Hakkımı söke söke alacağım” diye. İstersen sağa sola saldır, dilersen bas bas bağır bir halta yaramıyor. Bu işte bir yanlışlık var ama ne? 

Düzen kökten uca bozulmuş bir kere.

Sevdiğimi bir biçimde kaybettiysem eğer gelecek adaleti neyleyim ben. 

Asıl iş insanların can güvenliği içinde, sağlıklı, mutlu bir biçimde uzun yıllar yaşayıp yaşlılığa bağlı semptomlar nedeniyle kendi yatağında huzur içinde son nefesini vereceği şartları oluşturmak olmalı değil mi? 

Yeter artık, trajik bir olayda zamansız bir biçimde ölüp gitmek istemiyoruz. 

Bozulmuş bu düzeni tekrar yerine oturtmak ve çivisi çıkan şu dünyanın çivisini çakmak için daha ne kadar bekleyeceğiz. Yoksa bu gidişle benim güzelliğe karşı olan bu inancım ütopya olmaya devam mı edecek. Böyle gelmiş böyle mi gidecek?

Anlaşılan o ki tüm taşların yerinden oynayacağı yepyeni bir yapılanmaya, toplumun kökünden silkeleneceği bir ahlak seferberliğine, bilinç temizliğine, tüm kartların yeniden dağıtıldığı adil bir düzene ihtiyaç var.

Canınızı sıktım biliyorum ama son günlerde şu yüce milletin ahvalini selde sürüklenen ve kurtarılmak için el uzatılmayıp videosu çekilmeye devam edilen o dayıya benzetiyorum.

Yıllardır başımıza gelmeyen şey kalmadı. Kimsesiziz ve çamurun içinde durmadan sürükleniyoruz.

Elini uzatan yok mu?

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz