Kirli Olanların Temiz Olanlara Tahammülü Yok 

1
Latest posts by İbrahim Yersiz (see all)

Geçenlerde Türkiye Anayasasındaki dört temel maddenin birer doğma olarak Türk insanının karakter yapısında erozyona yol açtığını yazmıştım. Uzun bir yazıya rağmen herhangi bir tepki almadım. Buna ne diyeceğimi bilmiyorum; en iyisi bunun için ya okunmuyoruz ya da kayda değer bulunmuyoruz diyelim. Şahsen korkum okunmadığımız yönündedir, kayda değer bir şey yazmadığımız ise malumun ilanı olabilir, sonuçta bu konuda önem, biz rüyamızı soyutlarken başkalarının ne dediği belirleyici oluyor. Ama sanırım bundan çıkaracak bir teselli payımızda yok değildir, sonuçta çok sayıda internet gazetesi var ve belirli kaynaklardan finans bulanların dışında diğerlerinin eldeki olanaklarla az insana ulaştıkları da sır değildir. Hiçbir kaynağımız yok, Genel Yayın Yönetmenimiz vefayı hangi ahde karşı almışsa bu gazeteyi o ahde karşılık kendi olanaklarıyla çıkarmayı borç kabul ediyor. Oysa bu işin böyle ilelebet yürümeyeceğini şahsen ben de kendilerine söylemiş bulunuyorum. Kim bilir belki de bu işler hep böyle başlıyor ve ancak başlayanlardan biri işi bu şekilde ahde vefa alınca diğerleri de onun sayesinde yol alma şansını yakalıyor. Bizimki de çorbada tuz ama tuzu kurular bu ülkeyi öyle bir hale getirmişler ki, artık o tuzu bulmak için bile onu terimizden süzdükten sonra elde edebiliyoruz.   

Her gazete çok okunmak ister, ancak bu artık eskisi gibi iyi yazılar çıkarmakla ilgili değildir, artık yazıların pazarlanması da o yazıların kalitesi kadar önemlidir. Dolayısıyla elinizin altında sizi sanal alemde tanınır hale getirecek teknik bir ekibiniz yoksa tanınmanız oldukça zayıf bir olasılıktır. Tabi iş bu olunca ne yazarsanız yazınız netice değişmiyor, siz de sıradan herhangi bir gazete gibi diğer sıradan gazetelerin içinde kayboluyorsunuz. Gerçi gazetelere sıradan demeye dilim varmıyor, sonuçta hepsinin gerisinde gecesini gündüzüne katmış bir kısım basın emekçisi var; ancak bir kısmı da bu işe emek verse de onu evrensel değerler üzerinden değil de iktidarı memnun etmek için yaptığı için tümüne aynı onurlu payeyi veremiyorsun. Kim bilir, belki onlarda bizim hakkımızda “boşa kürek sallayanlar” diyorlardır. Hakları da var, yazılarımıza karşı hiçbir tepki almayınca bizde kendimizi öyle düşünmekten alamıyoruz. Ama yine de bu meslekte başı ağrımış biri olarak onlara umdukları o payeyi vermeyeceğim, çünkü böyle yaparsam bu meslekte diğer başı ağrımış gazeteci ve yazarlara haksızlık etmiş olacağım.   

Diğer yandan bu ülkede gazetelerin okunmadığıyla ilgili bir gerçeklik var; yani sorun yalnızca bizim kötü yazıyor olmamız değildir. Malum, yer şeyi kanıksar duruma getirilmiş, kıyamet kopsa bile onu sıradan bir alametifarika olarak alacak şekilde dejenere edilmiş bir kitle var karşımızda; aracı yok ve muhtemelen bu son zamlardan sonra hiç olmayacak ve velev ki olsa bile akaryakıta getirilen son zamlardan sonra onu hiç kullanmayacak, kulansa bile en fazla mahalle sapağına kadar çıkacak, sapağı çıksa bile trafiğe “katara takılırım, hem bir yere varmam hem tüm yakıtımı boşa tüketirim” diye girmeyen, Cengiz Aytmatov’un da o sözünü ettiği Orta Asya’daki “Mankurtlaştırma” yani bilinçsiz köle haline getirme işlemine tabi tutulmadan köleleşmiş bir güruh var karşımızda; hükümettin kendisinden tırtıkladığı vergilerle yaptırdığı ve muhtemelen aracı olmadığı için hiç kullanmayacağı beş şeritli yol ve köprüleri övüyor. Bu otoyol ve köprülerin geçiş ücretleri kendi gelirini aşmış, adam hala tutturmuş, “Yaparsa bu hükümet yapar” diyor. Gayri elimden bu adama Allah’tan akıl dilemekten başka bir şey gelmiyor.  

Buyurun işte, derdimizi bu adama anlatıyoruz! Bizden daha iyiyseniz buyurun siz anlatınız; adamın yüzyıllık bir geleceği yok edilmiş, adam hala tutturmuş politika üretemeyen, daha doğrusu ülkeyi kafalarındaki bir kısım doğmaya göre yönetip dönüştürmeye çalışan ve hiçbir şey istedikleri gibi gitmediği için, her şeyi tepetakla gitmesine rağmen olaya akılcı bir yaklaşım üzerinden yaklaşacağı yerde aidiyet duyguları üzerinden yaklaşan bu adama dert anlatmaya çalışıyoruz. Bu öyle bir iktidar ki, hiçbir şey üretmediği için yandaş firmalara dolar endeksli ödeme taahhütlerini bile artık akaryakıt ve gıda fiyatlarına getirdiği zamlarla karşılamaya çalışıyor. Artık o taahhütlerde neden bulunmuşlarsa; belli ki o firmalarda kendilerine bu kıyağı çeken hükümete güvenmiyor.  

Kusura bakmasınlar ama bu iktidar bir tüketim iktidarı ve dert anlatmaya çalıştığımız o adam da cansiperane bir şekilde bu iktidarı savunuyor, yetmiyor, iktidar hakkında kötü yazığımız için sövüyor, dövüyor. 

Diğer korktuğum şey nedir biliyor musunuz? Korkarım yazılarımızı kendimiz yazıyoruz kendimiz okuyoruz.  Artık bu, bu hükümettin hükmettiği sistemin bir başarısı mı, yoksa korkutularak sindirilmiş ve farkında olmadan kişiliksizleştirilerek şahsiyetini kaybetmiş insanların gösteremedikleri tepkinin doğal bir netice mi, bilmiyorum. Sonuçta iktidar tepki görmediği oranda doğru yolda olduğunu düşünüyor ve tepki veren azınlığı da kendisinde bu denli şiddet ve nefretle susturma hakkını buluyor   

Aslında bugün yazacağım konu aynı doğmaların Kürt kişiliğindeki yansımaları olacaktı. Sonuçta Kürtler de mağdur olarak -eksik, fazla- bu yapının bir bileşeni, -kişilik erozyonları kendisini onlarda farklı şekilde gösterse de- ortak bir kaderin farklı kurbanlarıdır. Yer olmadığında lafı dolandırmadan söyleyeceğim: Kürt kişiliği de en az Türk kişiliği kadar hastalıklı bir kişiliktir, uğradığı sosyal çürüme ve çürütülme çabasından ötürü kendileri de kitabın içine değil kapağına bakıyor veya lafa değil safa bakıyor, bulunduğu yer her neresi ise, onu karşısındaki kişilere karşı bir tavır alma gerekçesi sayıyor; çünkü onun düşünme biçimi de diğer mağdur kurbandaşları gibi karşısındakini anlamak değil, anlamamaktır, onu yok sayarak onun şahsında kendi düşkünlüğünü aklamaktır.  

Şunu sorarım kendime; bir insan neden başka bir insanı alt etmeye, ondan daha iyi olduğunu kanıtlamaya veya söylemeye ve veya bunu yapmaya çalışırken onu şahsiyetinden, onurundan vurarak alaşağı etmeye çalışır ki? Aslında cevabı çok basit; boğazına kadar batmış birinin kendisinden daha iyi birine tahammül göstermesi görülmüş şey değildir. Bilirsiniz işte, temiz olanın durumu pislik içinde olana karşı ayna görevi görüyor ve kirli olanın çözümü de her seferinde olduğu gibi yine temiz olanı kendi pisliğiyle kirleterek onu da kendi gibi yapmak oluyor.   

Evet, ne yazık kirli olanlar için tek yol temiz olanların teslim alınması ve kirletilerek itibarlarının ellerinden alınmasıdır. Anlayacağınız herkesin kirli olduğu bir yerde temiz olanlar ya kirli olanlara bulaşmayacak ya da bulaşıyorsa kirlenmeyi göze alacak. Kuşkusuz bu durum kendi kirinden ötürü başkasından nefret eden hastalıklı bir ruh halidir, yalnızca kendi kirinden dolayı karşısındakine tahammül göstermiyor, onu ancak kendisi gibi çamura buladıktan sonra rahatlıyor, ruhu sükûn buluyor. Belli ki aynılaşma burada da sürüleşme gibi güvenin ortaklaşması neticesini var ediyor.  

1 Yorum

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz