- Aslında Bu Bir Veda Yazısı Olacaktı! - 30 Nisan 2023
- Siz Bilinçli misiniz, Bilgili mi? - 26 Nisan 2023
- Her Dava Bir Palavradır - 22 Nisan 2023
Her insanın gönlünde köleliğine katlanabileceği, onu yalnızlığına terk etmeden hep yanında olabileceğine inandığı bir efendi arayışı vardır. İnsanın bir şeye inanması, peşinden gitmesi nedeni de buradan gelmektedir.
Bu sonsuz evren özgür bir ruh için fazla büyük, karmaşık, anlamsız, gereksiz ve açıklanamaz gelmektedir. İnsan o yüzden tutunacağı, onu yalnız bırakmayacak, her daim yayında olacağına inandığı bir anlam aramaktadır.
Böyle bir anlam ise aslında doğanın verdiği tüm müspet karşılıklara rağmen yoktur, o nedenle anlamı insanların kendileri bir yerlere veya bir şeylere irca ederek kendileri inşa etme yoluna gitmektedirler.
Bu bilincin bir oyunudur, insan esas itibariyle bilincinin yarattığı bir illüzyonun içinde yaşamaktadır. Bilinç ise olanlara bir izah yolu bulamadığı için bu illüzyonu yaratmaktadır.
Duyuların bu illüzyona müspet karşılık vermesi ise yalnızca insanın ikna olması şartını tamamlamaktadır; bir duyunun ezberini bozsun hemen bir yalanın içinde olduğunu anlayacaktır. Yani demek istediğim anlam dediğimiz şey aslında bu kadar zayıf bir ipliğe bağlı durmaktadır.
Burada mesele duyuların ne aldığı değildir, bilincin neye inandığı, neye inanmak istediği ve neyi almak istediğidir, duyular yalnızca bu isteğe karşılık veriyor; bu tıpkı bakmaya karar verdiğiniz açıdan görmeniz, görmek istediğiniz şekilde almanız gibidir.
Anlam yatışmaz ruhun sığınağıdır.
Evet anlam yatışmaz ruhun sığınağıdır, insanların anlamı bu düzeyde yüceltmelerinin altında da bu gerçeklik yatmaktadır.
Ne var ki, ruhun efendi araması şartı da bir şeylere sığınma ihtiyacından gelmektedir, çünkü ruh içine sağabileceği, kendisinde anlamı olan bir dünya aramaktadır.
Malumunuz insanlar âşık olur; üzülerek söylemeliyim ki aşk insanın kendisine efendi olmaya layık gördüğü kişiyi bulmasına karşılıktır.
Fakat ne var ki insan olayı bu şekilde ifade etmez, onun yerine kelimelerin anlam ve ferasetine sığınarak köleliğini yüceltmeyi seçer; çünkü zayıflık ruhunda olsa da doğası ona zayıflığını göstermemeyi öğretmiştir.
Anlamı yücelten köleliğini yüceltmektedir, çünkü bu sonsuz evrende anlamsız, özgür bir ruh olarak yaşama gücünü kendisinde görmemektedir.
İnsanlar genelde bir kölenin efendisine olan aşkını aşağılayıcı bulmaktadır, oysa aslında o köle herkesten daha fazla özgürdür, çünkü onu terk etmeyeceğine, her daim yanında olacağına inandığı bir efendiye sahip olduğunu düşünmektedir.
Hangimiz sevgilimizin, eşimizin, çocuğumuzun veya arkadaşımızın bizi terk etmesinden hoşlanırız?
Muhtemelen hiçbirimiz, çünkü onların her biri hayatımızdaki anlamı tamamlayan birer ögedir, onları kaybettiğimizde parça parça hayatımızdaki anlamları da kaybediyor ve böylece yalnızlaşarak tesellisiz birer ruh haline geliyoruz.
Efendi de köledir.
Efendilik, insanın kendisine oradan çıkardığı sorumluluklardan ötürü kölenin köleliğinden daha büyük bir köleliktir, çünkü efendi hayatının önemli bir kısmını yükümlendiği sorumlulukların kontrolüne vermiştir, tek tesellisi başkalarının da efendiliği yüceltmesi, aynı köleliğe sahip olmayı istemesidir.
Oysa onay kölenin doğru yolda olduğuna inanması dışında bir hizmet görmemektedir. Ama insanlar yine de onay görmek istemektedir, çünkü emin olmak istemektedir.
Yüceltme kesinlikle kölelerin her şekilde kendilerine efendi olacak anlamı yüceltmeleriyle ilgilidir. Gerçekte ise efendiler ile diğerleri arasında bir fark yoktur, bir anlama sığınmalarından başka.
Efendinin köleliği, köleliğinin diğer kölelerden daha konforlu olduğuna inanması veya kendisini inandırmasıdır; oysa bu fark nicel bir farktır, yani kölelerin ne olduğuna kendilerini inandırması veya ikna etmesinden başka bir şey değildir.
Toplumun belirli anlamları yüceltmesi ise belirli kölelikleri yüceltmesinden öte bir şey değildir, insanların o köleliğe itibar etmesi ise yalnızca o kişilerin seçtiği kölelik şekillerinin onay görmesi, onlara doğru yolda olduklarına emin olmalarını sağlamasıyla ilgilidir.
Onay görme, anlaşılma veya sevilme isteği gibi tüm istekler köle ruhların aradığı ortak şeylerdir, çünkü köle onay gördükçe doğru yolda olduğunu, anlaşıldıkça kendisini ifade ettiğini ve sevildikçe yalnız olmadığını ve böylece köleliğini kutsamasının önünde hiçbir engelin kalmadığını düşünmektedir.
Özgür biri elbette hiçbir şeyi olmayan biri değildir, sahip olma isteğini aşmış, ruhunu yüceltilmiş anlamlardan azade etmeyi başarmış biridir.
O nedenle “Amacı olmayan bir insanın hiçbir şeyi yoktur” diyenler, aslında farkında olmadan köle olmayan insanın hiçbir şeyi yoktur demektedirler.
“Az şeye sahip olanın köleliği de az olur, yaşasın asil yoksulluğum…” diyen Friedrich Nietzsche aslında bir açıdan doğru söylemektedir, ancak bu mutluluk netice değil seçim olması şartıyla mümkün olabilir.
Duygu, evren, anlam arayışı, bilinç, illüzyon, yalan ve yanılgı, ikna olma ve tatmin, oyun, aşk, efendi, köle, efendinin köleliği, kölenin efendiliği, yalnızlık, yoksulluk, bilinç duygu ilişkisi, ihtiyaçlar, ihtiyaçların doğru tanımlanması/yanlış tanımlanması, beklentiler ve hayal kırıklıkları, güven. Ve aranılan anlama ulaşılamaması, ulaşılanın aradığımız anlam olmaması vb…!
zor konuların tek bir yazıya sığdırılması.