Liyakat veya o işin kıyameti

0

Eskiden şu parti senin bu parti benim ne kadar da çok konuşurduk.

Şimdilerde hiç mi hiç ilgilendirmiyor beni.

Şu partinin, bu partinin, benimkinin, seninkinin iktidara gelmesi veya gitmesi.

Ben sadece artık Çin ve Mısır’ın ardından dünyada en çok gazetecileri hapiste olan bir ülke görmek istemiyorum.

Tik tok videosu çektiler diye elleri kelepçelenen gençler görmek istemiyorum ülkemde.

Şiir okudu diye hapse atılan belediye başkanları görmek istemediğim gibi, elleri arkada bir türbeye girdi diye ifadesi istenilen bir belediye başkanı da görmek istemiyorum.

Bir belediyenin Almanya’ya gönderdiği 45 kişiden sadece 2 kişinin geri döndüğü, 43 kişinin ise kaçak dahi olsa dinden uzaklaşmış, aile kavramı bitmiş, kapitalist, mahvolmuş (!) dediğimiz Almanya’da kalmayı seçtikleri bir toplum olmak istemiyorum.

Randevu alırken sorulmuştu: Alman aşısı mı, Çin aşısı mı istersiniz? Uygulamada o soruyu görünce ne kadar da sevinmiştim. İşte demiştim benim ülkem böyle eşitlikçi, özgürlükçü olmalı. Ama Alman aşısını vurulup da ikinci randevu tarihi geçmesine rağmen uygulamada ikinci randevuyu alamayınca karşılaştım yine o acı gerçekle.

Birazcık sevinmemiz bile çok görülüyordu bize.

Aslında 28 gün önemi değil de, 40 güne kadar vurulabilir de, filan da falan.

Ya Allah aşkına bir gün de biri çıksın bu benim beceriksizliğim. Elimde kaç aşı olduğunu ve kaç aşı geleceğini bilmeden, hesapsız kitapsız yaptım bu işi. Sorumluluk bende. İnsanları bilmeden de olsa kandırdım desin.

Yok ama. Bunun yerine çevir kazı yanmasın.

Artık hiç mi hiç filan parti, senin parti, benim parti demiyorum.

İş bilen gelsin kardeşim.

Ülkeme adalet, huzur, eşitlik, hak, hukuk getirecek kimse o gelsin.

Biz yönetici seçiyoruz. İmam, müftü, sporcu, laf ebesi, şovmen seçmiyoruz.

Güzel Kur’an okuma yarışmasında da değiliz.

 İşi ehline verecek olanların gelmesini istiyorum artık her türlü idareye.

Senin partinli, benim yandaşım, onun adamı, berikinin akrabası demeden sadece ve sadece işi ehline verenleri arıyorum elimde kandille.

Ülkeyi, partiyi kendi yandaşlarına, kendi akrabalarına peşkeş çekmeyecekleri arıyorum.

İdaredekilerin dinsizlik yapmalarını, dindarlık yapmalarını, kendi ideolojilerini başkalarına dayatmalarını, insanların hayat tarzına, düşüncelerine, ifadelerine, yaşama biçimine karışmalarını istemiyorum artık.

Sadece hakperest, adaletli, eşitlikçi, hukuku bağımsız ve üstün tutan, işi ehline veren insanlar olmalarını istiyorum.

Ülkemi Çin’in, Mısır’ın yanında değil; o beğenmediğimiz, her fırsatta suçladığımız, diğer taraftan da bir fırsatını bulup kapağı atmak veya çocuklarımızı orada okutmak için can attığımız; dünyanın en mutlu, huzurlu, adaletli, özgürlükçü, hakkın, hukukun korunduğu ülkelerin yanında görmek istiyorum.

Kimsenin sakalına, eteğine, bıyığına, ne içtiğine, başörtüsüne, dinine, milletine, mezhebine bakmadan tek ölçünün liyakat, ehliyet olduğu; idarecilerin tepeden inme veya torpille değil adaletle, hakkaniyetle geldikleri bir Türkiye istiyorum.

Çok şey mi istiyorum bilemiyorum.

Ama elimde kandil aramaya devam ediyorum.

Zira asırlar öncesinden Peygamberim demişti:

“İş ehline verilmeyince kıyameti bekleyin.”

Hangi iş ehline değil; torpilliye, akrabaya, yandaşa, yalakaya verilmişse o işin kıyameti kopmuş demektir.

Önceki İçerikErdoğan, Suudi Arabistan Kralı ile görüştü..
Sonraki İçerikİlk gece hakkı-1
(Özgeçmiş ve özgelecek) İzmir'in yokuşlu sokaklarında doğdu. Kuşadası'nın denizlerinde sonsuzluğun lezzetini tattı. İstanbul'da okudu. Ordu, Zonguldak, İstanbul, Şanlıurfa'da dersler yaptı. Hayatı, edebiyatı, Kur'an ve Risale (okumayı değil) çalışmayı önemsiyor. Bunların monotonlaştırılmalarına,sıradanlaştırılmalarına, dünyevileştirilmelerine karşı çıkıyor. Artık okuyarak değil, okuduklarımız üzerinde çalışarak, kafamızı çatlatırcasına düşünerek, tahkik ederek bir şeyler öğrenebileceğine inanıyor. Cenneti de cehennemi de önce bu dünyada görüyor. Varlığı, insaniyetini, duygularını ve düşünceyi önemsiyor. Artık nutuk, vaaz, ben en iyi bilirim zamanlarının bittiğine inanıyor. Hakikati eşit bir ilişki içinde; beraber, arayarak, bir masa etrafındaki çalışma grupları ile yakalayabileceğine, en azından hissedebileceğine inanıyor. Hayatı, dünyayı, varlığı, insaniyeti vs. anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyor. Allah'ı, âlem-i gaybı ve ölümden sonrasını çok özlüyor ve merak ediyor.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz