- Mızrak Ucunda Seccade - 4 Nisan 2023
- İhsan Eliaçık Kimleri Rahatsız Etti? - 27 Şubat 2023
- OHAL Yeni Bir Darbe mi? - 9 Şubat 2023
KIRK BİN YIL ÖNCESİNDEN GÜNÜMÜZE KADAR GELMİŞ OLAN MAĞARA EL İZLERİNİN DUYGULARINI PAYLAŞMANIN COŞKUSUYLA…
Günümüzde, dikkat çekici bir şekilde, insanlar yaşadıkları yerleri terk ederek dramatik sonuçlar yaşamaktalar. Aynı zamanda yaşadıkları yeri birçok nedenden dolayı bırakıp, yeni geçmişi dram olup ve yerinden yurdundan olmaktalar.
Yani göç etmekteler, çok zorluk çekseler de yeni yerlerinde daha mutlu olmalılar ki geride kalanların da akın akın göç etmelerinde neden olmaktadırlar.
İnsanlık tarihi öncesinden 1.000.000 -800.000 yıldır buluntulardan anladığımız kadarıyla göç vazgeçilmez bir davranıştı. Daha iyi ve kaliteli bir yaşam için besin kaynakları arayışına başlayıp avlanabilecekleri canlıların, toplayabilecekleri bitki ve köklerinin, içebilecekleri su kaynaklarının peşine düşmüşlerdir. Tabii ki de su kaynağı varsa diğer bitkiler, böcekler, küçük ve büyük hayvanlar olacak. İşte bu ortamları keşfetmek için çaba sarf etmek gerekiyor.
Bulunduğu yerle yetinmeyip sürekli arayış içinde olan bir cins insan… Evrimde bunun da bir yeri olmalı.
Neden çevresiyle ve elinde var olanlarla yetinmedi?
Bilinen bir şey var; o da tüm davranışlarının kökeninde besleneceği varlığı görmek, bulmak ve yakalamak…
İlk yaptığı köklü davranış; uzaktaki avını görmek için dik durmaya çalıştı, zorlandı ve gördü. Çok sıkıntılı olsa da başardı. Amaç için dik durdu, dikeldi. Dikeldikçe davranışları da dikleşti.
Bugünkü dikleşmesini çevreye hükmetmesine bağlasak hiç de abartmış olmayız. Boyun ve sırt bölgesinin kaslarının spazmı ve ağrılarına rağmen! Neden? Belki dik durmak hoşuna gidip, çevreyi denetim altına alma düşüncesi doğurdu.
Şu anda da öyle mi? Her şeyi gün yüzüne çıkartmayı biliyor ve bir o kadar da örtmesini de başarıyor. Bu başarının kökeni diklik mi?
Sürdürülebilirliği ve gelişmeciliğinin nedeni de diklikten mi?
Dik durmasının bedeli çok ağır olduğu kadar bugünleri görmesi ve hükmediciliğine değdi mi, yoksa değmedi mi?
En büyük etkilerinden biri kadınlarda oldu, yani daralan doğum kanalı nedeniyle erken doğum yapanları yaşadı ve bebekleri anne tarafından çok uzun zaman bakılarak büyütülüp, normal yaşama katıldı.
Beynine enerji daha çok gitmesine neden oldu. Dik durması nedeniyle, bağırsaklarının kısalmasının ve az enerji kullanılmasının önemi çok olsa gerek diye düşünüyorum.
Bunda ateşin rolü çok büyük. Pişmiş besinlerin çiğnenmesi ve sindirilme süresi çok kısalmış olmalı ki bu ise az enerji beyin için de oldukça yeterli olup gelişmesine neden olmuş olmalı.
Afrika’dan yola çıkan Lucy’nin (Lusi) çocukları hala göç etmekte ve atalarının karakteri olan dik duruşu bayrak gibi taşımakta.
İnsan bugün nasıl çeşitli renklerde ise de geçmişte farklı genomlarda olduğu tespit edilen başka kuzenlerinin de olduğu çok şaşkınlık yaratan bir gerçekliktir.
Bugünkü bilgilerimizin ışığında en yakın kuzenlerimizin Neandertaller olduğunu söylüyor bilim insanları.
Neden’ Neandertal’ denildi diye sorulacak olursa; 1850 ‘lerde Almanya Neander Vadisinde bazı kemikler bulundu. Bu sayede ilk Neandertal insan denildi.
Öncelerden bulunan aynı özelliklerde birçok iskeletlere başka ad verilse de (ki onlara da mağara adamı dediler) ama hepsi bilgi olarak toplanıp onların da Neandertal olduğunu söyleyebildiler. Yaklaşık 500 bin-450 bin yıl önce görülmeye başladığı ya da dünya insanlık sahnesinin aktörleri olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz.
30 bin yıl öncesine kadar bu sahnede yeri tutmuş olması, kendinden çok bahsedilmesine neden olacaktır. Öncelerde kaba saba, yeteneksiz, düşüncesiz ve başka birçok ithamlara maruz kalan kuzenlerimiz yeni buluntularla şaşılacak düzeyde itham sahiplerini utandırmıştır sanırım. Tabii ki bunu tarihsel bir utanç olarak söylüyorum.
500 bin-450 bin yıl önceleri evrimleşerek gelen Neandertal dostlarımızın, kuzenlerimizin 30 bin yıl öncekilerle aynı bilgi beceri ve görünümde olduklarını düşünmek doğru olmaz.
Çok geriden, çok beceriksiz ve kaba saba görünümden güzelleşerek daha becerikli ve bilgili bir hal aldılar. Daha zor yürüyenden daha hızlı yürüyebilen ve hatta koşabilmeye başladılar.
Yaşamlarını kolaylaştırabilecek aletler yapıp, gelişip öz bakımlarını da önemseyerek devamlı ilerlediler.
400 bin yıl öncesi avlanma şekillerinden, 40 bin yıl öncesindeki avlanma tarzları arasında kıyaslama bile yapılmaz.
Bu arada 60 bin yıl öncelerinde 40-30 bin yıllarındaki kuzenlerimizden biraz bahsetmek isterim.
Gruplar halinde yaşıyorlardı. Batı Asya ve Avrupa’da oldukça renkli bir yaşam sürdüklerini düşünüyorum. Hatta yaşadıkları coğrafyayı da renklendirip, cıvıl cıvıl bir doğa yaratmış olmaları beni gülümsetiyor ve sizler de gülümseyin…
Kuzey Irak bölgesinde bir mağarada bir grup neandertal iskeletlerinin bulunmasından daha çok onların yaptıkları ve nasıl yaşadıklarının anlaşılması ilgi çekici. Ayrıca oldukça heyecan verici olmasının yanı sıra oldukça gıpta edilesi.
Çok farklı zamanlarda travmalar geçirmiş ve tedavileri yapılmış bir iskelet bize çok önemli bilgiler veriyor.
-İyileşmeyi biliyorlar, yani hekimlik yapıyorlar

-Kaybedecekleri zaman ve faydaları göz ardı edip o kişiyi taşıyıp, birlikte olmayı sürdürüyorlar. Ne olursa olsun sevgi ve saygı en ön değerleriydi. Sonuna kadar değerlerine ve kişilere sahip çıkıyorlardı.
Aralarında bırakıp gitmeyi düşüneni oldu mu acaba? Veya söyledi mi? Yoksa söylemekten utandı mı? Söylediyse de dışladılar mı? Azar mı çektiler?
Belki de bunların hiçbiri olmadı. Doğal olarak bilgiçleri, duyguları ve kültürleri sevgi saygı ve vicdanlı olmalarıydı. Avlanırken büyük hayvanlara yaklaşırken kendilerini koruyan bir kol oluşturuyorlardı.
Birbirlerini koruyorlar, kadın erkek birlikte de görev dağılımı yapıyorlardı. Ağaç dallarından mızraklar yapıp, taştan hazırladıkları sivri uçlarla başını oluşturuyorlardı. Mızrağı kullanmakta oldukça ustalaşmışlardı.15-20 metre uzaklıktan avlarına isabet ettirebiliyorlardı yani sportmence çevikliklerinden bahsetmek çok yerinde olabilir.
Fransa’nın güney sahillerindeki buluntular mağaralarda soğuktan korunmayı sağladıkları gibi can güvenliğini sağladıkları da anlaşılıyor. Çocuklarının ayak izleri ise gene grup halinde yaşadıklarının ve el ele birlikte çocuk sesleriyle eğlenceli, mutlu, ince ruh hallerini anlamak oldukça heyecan verici.
İspanya’da bir yeraltı mağarasında meraklı ve yaratıcı bilim insanlarının yeni buluntularla karşılaşmaları sonucunda heyecanlandıkları gibi bizler de izleyiciler olarak duygulanmaktayız.
Yeraltına inmişler ve oradaki taş sarkıkları kırıp yere yuvarlağa yakın bir şekilde sıralamışlar. Aydınlanmak için hayvan kemiklerini yakıp belli yerlere yerleştirmişler. Peki, orada ne yaptılar? Ayin mi yaptılar, yoksa meditasyon mu? Yoksa gizli toplantı mı?
Kemik yanarken duman çıkarmaması önemli bir bilgi. Yüzlerce metre yerin altına doğru giden bir yolda ilerlemek oldukça cesaret ister.
Bu eylemleri gerçekleştirirken kadın erkek eşittiler ve birbirlerine destek olarak yaşıyorlardı. Çocuklarını koruma konusunda hassastılar ve belki de çocuklar anne babalarının yanında olduklarında gururla güvenle etrafına bakınıyorlardı. Sesleri diğer canlıların çıkardıkları seslere karışıp yeni bir beste, yeni bir cümbüş oluştursa gerek.
Ne muhteşemdir kim bilir onlarla oralarda olup dans etmek…
Duvarlara ise birçok şekiller çizmişler, ellerini duvara yerleştirip iz bırakmışlar.
Şekiller çizilirken birbirlerine bir şeyler demiş olmalılar. Ellerini boyayıp duvara yerleştirip iz bırakırken bir şey demek istemiş olmalılar. Yoksa çizdikleri şekillerle ve el izleriyle yaşadıklarını ve ileriki zamanlarda yaşayan bizlere bir ileti mi bırakmak istediler? Bize kendilerinden mi bahsetmek mi istediler?
-El izleri ve çizdikleri şekillerin aslında birer resim olduğunu düşünmemiz lazım gelir. Yani sanatçılık, entelektüel etkinlikler olduğunu düşünmemiz ve bilmemiz hiç de yanlış olmaz.
‘Mağara insanları’ denmesi doğru ama onların küçümsenmesini ya da önemsiz gibi değerlendirilmesi hiç de onların hak ettiği bir yaklaşım değildir.
Mağaralarda yaşamayacaklardı da nerede yaşayacaklardı? Bu günlere onların yaşamlarının tecrübeleriyle oluşan, bilgi ve becerileriyle gelindi. Bu kucaklaşmanın zorlukları çok sancılı olduğu kolay tahmin edilir.
Anlaşılana göre; ölülerine karşı saygıyla tören yaparak, toprağa teslim ettikleri bilinmektedir.
Bugünkü modern insanla (sapiens) aynı ortamda yaşadıkları yani yaşamlarının kesiştiğini bırakılan izlerden anlayabiliyoruz.
Neandertaller nasıl yok oldu? Sahneden neden çekildiler? Oldukça düşündürücü olan bir de bu sorulardır…
Sanki anlatılırken her şey birdenbire olmuş gibi anlaşılıyor. Öyle olmadığı kesin.
Sahneye giriş ve sahneden ayrılış çok yavaş yavaş oldu.
Biz, buluntuların az ve kesik kesik oluşundan sanki birden bireymiş gibi olduğunu hisseden bir şekilde ifade ediyoruz ve anlıyoruz. Sahneden ayrılış için modern insanın(sapiensin) sahneye katılımıyla başladığını bilmek oldukça ürkütücü.
Yaklaşık 150 bin yıl önce Afrika’nın doğusunda görülmeye başlayan sapienslerde göç yapmanın ilk dalgasında Akdeniz’in doğusuna kadar gelip ekolojide yerini bulamadılar. Belki parazitler ve diğer varlıklara dayanamayıp kayıp verdiler ve geri çekildiler.
Daha uzun zaman sonra yeniden giyinip kuşanıp cesaretlenip göç hareketlerine geçtiler. Bu onların dünyanın hâkimi oluşunun ilk göstergesidir. Akın akın ilerlediler Afrika’nın kuzeyine doğru, oradan Mezopotamya’ya, Asya’ya, doğu Asya’ya, bir grubu Mezopotamya’dan kuzeye ve batıya. Avrupa’nın dört bir yanına…
Şaşılası bir durum da; 60-40 bin yıl öncesi Afrika’nın batısından sallarla okyanusu aşıp Brezilya’nın Sierra Capybara bölgesine kadar gelmişlerdir. Aslında Amerika kıtasına ilk onlar ayakbastı. Yani Amerika’yı onlar keşfetti.
Batı Asya ve Avrupa bizim için önemli; Neden derseniz? Ben Neandertallerin izini sürmekteyim. Ne, neyin, nasıl olduğunu anlamaya çalışıyorum. Bu yazıda da anlamaya çalışırken sizlerle sohbet edip paylaşıyorum. Belki de sizlerden yeni bir soru gelir ve anlamak için daha çok ufuklar açarız.
Ne oldu da demiştik değil mi? Bununla ilgili iki kuram var; birincisi ırk karışımı kuramı, İkincisi, yerine geçme kuramı.
Irk karışımı kuramı; Sapiens ile Neandertallar birlikte yaşadılar, iç içe geçtiler, evlendiler ve ürediler.
Zamanla Neandertallar yok oldu, Sapiensler çok az da olsa Neandartal geni ile günümüze yolculuk yaptılar.
Yerine geçme kuramı; Sapiens Neandertalleri varlıklarına karşı hiçte hoşgörülü değildi. Onları ortadan kaldırdı yani soykırım yaptılar.
Bunların ikisi de doğru olabilir. İkisi de aynı anda işlemiş ve yürümüş de olabilir.
Bizler, Afrika’nın Doğusunda Sapiensin ortaya çıkışının hangi koldan geldiğini düşünürken, acaba Neandertaller o bölgedeki iklim koşullarının oluşturduğu mutasyonların sonucunda Sapiensi doğurmuş olmasın?
Kuzen denilse de acaba Neandertallarden bir uzantısı ile sapiense doğru geçiş mi oldu ya da acaba Neandertaller genlerindeki yapısal bozunum yani polimorf artışı onların yok olmasına mı neden oldu?
Yok yok… Bugün bilim insanları sadece kuzen diyorlar. Ben çok iddialı konuşmayayım. Haddimi bileyim. Ve hatta ukalalık yapmayayım. Neandertallare olan hayranlığımı da unutmayayım ve dünyaya haykırayım.
‘Hey insanlık! Biz Neandertal dediğiniz kişiler, sizlere çok şey bıraktık. Size bıraktığımız miras sizleri 100bin yıl ileriden başlamanıza neden oldu. Gülüp mağara insanı, kaba saba ve geri demeyin! Bizim bıraktıklarımız sayesinde çok hızlı ilerlediniz…’
Bu haykırış ne zaman mı oldu?
İşte mağarada ellerini boyayıp, duvarlara dayayıp bıraktıkları el izleri ve çizdikleri şekillerle döneminin en değerli eserlerini oluşturdular. Bugün ise silinmesinden korktuğumuz bu resimler bize birer haykırış.
-Unutmayın bizi, biz vardık ve sizlere çok değerli çalışmalarımızın ürünlerini bıraktık. Duygularımızı vicdanımızı, merhametimizi ve yaşamanızda kullandığınız araçların ilksel yapılarını bıraktık.
Onların yaşayıp buldukları sayesinde bugünün insanı birçok bilgiyi kullanmakta…
Eğer onlar olmasaydı bugün bugün olamazdı ve hatta olmazdı…
Onlar kuzen miydi, yoksa devamı mıydı sapiens?
Evrim bilim insanları kuzen olduğu yönünde düşünce ya da fikir beyan ediyorlar. Acaba gerçekten kuzen miydiler yoksa devamı mıydılar?
Eğer Neandertaller olmasaydı günümüzde yaşadıklarımız doğrudan olabilir miydi?
Sanki bizim için çalışıp bilgi oluşturup ve bizlere aktarmışlar.
Merhamet en eski duygulardandır. Kimileri ilkel diyebilir. Bu günlere azalarak gelmiş olsa da ne mutlu ki hala var.
Azalmaya devam ediyor ve kanımca koruma altına alınması gereken en önemli ata yadigârı olduğunu söylemem gerekiyor. Bu duygu; sanat ve bilim yapabilmenin motor gücü ve insanlığın devamının temel ilkesidir diyebiliriz. Merhameti tükenen toplumlar yok olmuşlardır. Neandertallerden alınan bu merhamet bayrağını sapiens taşımayı bırakırsa insanlığın sonu olabilir.
Yaşamın geleceği metaversler ya da başka bilemediklerimizde umut beslense de merhamet yoksa her şey biter. Sapiens ıssız kalır ve Neandertal olan atalarına ihanet etmiş olmanın bedelini yok olmakla ödeyebilirler. Yani Neandertallare bağlı kalmak insanın devamlılığıdır…
Hem yâd ederek, saygı ve sevgi duyacaksın ayrıca da yaşamını sürdürmeye devam edebilme hakkını elde edeceksin…
Göçler ise tarih öncesinden beri vardır ve tarih boyunca da olmuştur. Bugün de devam etmekte. İnsanlık göç yapmaya hep devam edecek. Yerleşik olunsa da ve bunun insanlık için önemi olsa da, göç insanın gerçekliği ve kendini bu şekilde gerçekleştirmiş olması da bir başka ifade biçimi olabilir.
Her ne kadar bir bölgeye eskiden göç edip yerleşmiş olan topluluklar, kendilerinin ardından bambaşka yollarla aynı topraklara ulaşmış olan yeni kavimlere karşı pek de hoşgörülü veya misafirperver olmadıklarını düşünüyorum.
Topraklarına sahip çıkmak amacıyla yeni gelenlere karşı katı tutum sergileyenler, kendilerinden kopup gidenlerin yeni yerleşkelerindeki durumları için kendi eski tutumlarını anımsarlar mıydı?
Neandertallerin bu durumdaki tutumu nasıl oldu acaba?
(Not: Bu yazı farklı bilim dallarından yararlanılıp, üzerinde kişisel duygu ve düşüncelerimin süzgecinden geçilerek oluşturulmuştur.)