Mağdur Zalimlik   

0
Latest posts by Keje Bemal (see all)

Üç yıl önceydi … 

O zaman dört yaşında olan kızımı kreşe bırakmaya gitmiştim. 

Kreşin kapısının önündeki korna sesleri arasında kızımı görevliye teslim ederken, akabinde gelen kadın çığlıklarına oradaki yetişkinler ve çocuklar gibi ben de dönüp bakmıştım. 

Gördüğüm manzara şuydu: Bir araba kreşin tam önünde yolu ortalayarak kapatmış, arkadan gelen ve direksiyonda saçları açık kadın bir sürücünün oturduğu, arka koltuğunda bizim çocuklarla akran ağlayan bir çocuğun olduğu başka bir araba ve bu arabanın kaputunun üzerinde ilkel kabile dansı yapan bir türbanlı kadın vardı.  

Sabah mahmurluğunu kreş kapısında atmaya çalışan tüm ebeveynler bir anda ayılmış, ebeveynlerden ayrılmamak için her sabah aynı tonda ağlama şarkısı tutturup, kreşin önünde kendi gibi ağlayan diğer çocukları gördüğünde koro halinde desibeli arttıran çocuklar için arka koltukta çığlık çığlığa korkudan ağlayan akranları bulunmaz bir gerekçe olmuş ve bu sefer şımarıklıktan değil korku tonuyla ciyak ciyak ağlayan akranlarına eşlik ederek bu cinnet manzarasına en uygun film müziğini farkında olmadan bulmuşlardı. 

Yaşadığımız ülkede hatırı sayılır bir kolejde çocuklarını okutmak için hatırı sayılır paralar döken velilerin ve bu paraların çoğunu verdiği eğitim ve hizmetle değil tabeladaki adını kullanarak  cebine indiren kolej yetkililerinin birbirlerinin her daim egosunu erekte eden yapay tavırlarla yürüttüğü ilişkide asla böyle bir cinnet senaryosuna yer olmadığı için herkes donup kalmış, kimse olaya müdahil olmak için harekete geçmediği için de, kaputun üzerinde cinnet halinde kabile dansı yapan türbanlı abla gittikçe kendini kaybederek ağzından köpükler saça saça ağıza alınmayacak küfürleri birbiri ardına sıralamaya başlamış, şoför koltuğuna kendini, arka koltuğa avaz avaz ağlayan kızını kilitleyip korkudan küçücük kalmış anne ne yapacağını bilmez halde omuzlarının arasına başını korkmuş bir tosbağayı taklit eder gibi sokmuş çaresizlik içinde ağlıyordu. 

Baktım kimseden ses çıkmayacak, kızımı ve diğer çocukları acilen içeri almasını söylediğim görevliye arkamı dönerek, kaputta küfürler eşliğinde haka dansı yapan kadına doğru yürüdüm. 

Tuttum kolundan çektim. 

“Ne yapıyorsun sen şimdi burada? Annesin bir de!  Bak çocuk var arka koltukta kör müsün? Ne kadar korktuğunu görmüyor musun çocuğun?” diye sertçe okula doğru sırtından ittim. Bu bir an kendini elimden kurtarıp, sürücü koltuğunda oturan anneye dönerek “seni kaltak, kimsin sen lan bana korna çalacak? İki dakika çocuğu bırakıp dönecektim dünyayı ayağa kaldırdın! Acelen ne? Polis çağıracakmış? Çağır ulan çağır! Çok çok türbanıma laf etti kavga o yüzden çıktı, ben de bunu yaptım derim! O zaman olacakları sen düşün!”  

O kadar hızlı anladım ki bu cümleden kabile dansçısının hiç de kontrolsüz bir öfkeye sahip olmadığını ve her şeyi gayet bilerek planlı yaptığını.  

Ne bir cinnet hali ne bir sinir krizi ne bir patlama vs. herhangi bir ruhsal dalgalanmayla karşı karşıya olmadığımızı, dakikalardır orada bulunan herkesi ve en çok çocukları mağdur eden bu akıllara ziyan şovun aslında yıllardan beri süregelen mağduriyetin iktidarı yakaladığı anda zalim gördüğünden daha zalimleşerek intikam aldığını … 

Alelade bir sinir krizi ve şiddetle karşı karşıya değil gayet organize ve planlı bir o kadar hin bir kindarlıkla karşı karşıya olmamı algılamanın verdiği mide bulantısı ile havada salladığı tehditkâr elini arkadan büküp, kürek kemiklerinin arasından sertçe vurup ittirerek onu kreşin açık olan kapısından içeri attım. 

Kontak anahtarını elinden alıp arabasını yoldan çektirerek yolu açtırdım. 

Arka koltukta durmaksızın ağlayan kız çocuğuna ve olayların şokuyla ne yapacağı bilmediği için arabayı iki kere stop ettiren anneye yolu açtırdım. 

Kadın titreyen çenesini ile “sadece çocuğumu okula yetiştirmeye çalışıyordum. Yolu kapalı görünce kornaya bastım, gerisini gördünüz siz işte” diyerek bir şeyler anlatmaya çalışırken arka kapıyı açıp kızını öptüm sakinleştirdim ve yan tarafta gitmeye çalıştıkları koleje doğru yolculadım.  

Geri dönüp türbanlı kadın okulun önünde sesleri de kaydeden bir güvenlik kamerası olduğunu ve polisi hangi taraf ararsa arasın gördüklerimi olduğu gibi anlatacağımı ve tam da bu noktada o çok güvendiği intikamcı hükümetinin ona yardımcı olamayacağını net bir dille eğmeden bükmeden anlattıktan sonra okul yönetimine dönüp “umarım veliniz diye kamera kayıtları silinmez zira karşı petrolde de kamera var ve benim şahitliğim adli bir durumda mutlaka olacak” diye hatırlatma yaptıktan sonra oradan ayrıldım. 

Hayatım boyunca hep mağdur sınıfında olanların keskin bir şekilde yanında duran biri olarak kafamda bu olayı yıllarca çevirdim. 

Acaba bu keskinliğim doğru muydu? 

Mağdur her zaman gerçekten mağdur muydu? 

Mağdur sınıfın içerisinde olanların bu mağduriyeti kullanarak zalimlik yapma olasılığı ve mağduriyet temelli gerçeği manipüle etme olasılığı ne kadardı? 

Ben mağduru desteklerken bu mağduriyetten nemalanan zalimleri palazlandırıyor muydum? 

Aradan birkaç yıl geçti. 

Kırmızı çizgilerimden olan kadın, çocuk, LGBTİ  haklarını her zamanki gibi kırmızı çizgim haline dönüştürüp “beyanları her koşulda esastır!” şiarı ile yola devam ederken ara ara gördüğüm manzaralar (çocuklar hariç) yeniden bana mağdurun zalimliğini hatırlatıp kavramlarla ilgili yerine oturmayan realiteyle çelişen bir keskinliğim olup olmadığı konusunda kendimi sorgulatsa da hep “bunu da hakim egemen sınıfın çok çok uzun zamanlara yayılan periyodik şiddetinin karşısında minik bir defo olarak görmezlikten gelirim ne var ki” diyen iç sesim yüzümü diğer tarafa çevirmem konusunda yardımcı oldu. 

Ta ki geçenler de bütün dünyayla beraber naklen izlediğim “Kız kardeşim Amber” ve “Sevgilim Derin Depp “davasına kadar! 

Devamı gelecek. 

Önceki İçerikCuma Hutbesi: Ölçülü ve Tutarlı Olmak
Sonraki İçerikYaşam tarzına müdahale ve Kırık Camlar Teorisi
Selda Karaarslan Diyarbakır’da dünyaya geldi. İlk, orta, lise eğitimini Diyarbakır’da, yüksek öğrenimini ise Urfa Harran Üniversitesi’nde Veterinerlik okuyarak tamamladı. Veteriner doktor olarak görev yapmamış ve bölge-Ortadoğu’da gelişen olaylara ilgi duydu. Seyyah, araştırmacı ve yazar olarak tanındı. Ezidiler, diline küsen çocuklar, Kürt eşcinsellerle ilgili yazılar ve araştırmalar yaptı. Yazıları çeşitli gazetelerde ve dergilerde yayınlandı. Dema Nu, Tiroj, Denge Azad, Denge Kürdistan gibi yayın organlarında yazılar kaleme aldı. Kadın hareketlerinin içinde bulunan bir aktivisttir. Bölge kadını açısından ise toplumun kadına reva gördüğü rolü yıkıp tarumar etmiş ilk kadınlardandır ve bu çalışmaları da devam etmektedir.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz