Mezhepçi(!) Siyasetin Sonu

1
Latest posts by Mustafa Kalabalık (see all)

Seçim ama bu sefer gerçekten bazıları için alenen bir kader seçimi. 

Alıştıkları ve alıştırıldıkları söylemlerle, elde ettikleri imtiyazlarla, açık açık siyaset üretenlerin kat ve kat fazlasıyla, gizli gizli, içten içe mezhepçilik siyaseti, mikro milliyetçilik siyaseti yapanlar en başta olmak üzere bir panik içindeler.

Eğer korktukları olursa, topluma da empoze edilen ve dayatılan algı operasyonlarına yeni bir gerekçe, yeni bir ses, nefes arayıp bulmak zorunda kalacaklar.  

Halbuki ne kadar kolaydı yıllardır aynı nakarat siyaseti ile fikirler beyan etmek, yorumlar yapmak.

İşlerine gelenleri başarılı, işlerine gelmeyenleri başarısız saymak!

Mesela bilmem kaç seçimde başarısız olan sayın Devlet Bahçeli’ye yapılmayan eleştiriler, 11 seçimdir kazanamıyor diye sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılmaya devam ediyor.

Hele bazı isimler var ki hayret ediyorum…

Siyasetçisi, eğitimcisi, ünlüsü, ünsüzü, gazetecisi, duayeni, tabi ki en muhalif diye bilinenleri!

Hep bir ağızdan, “Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı adayı olursa seçilemez” nakaratını tekrar ediyorlar(dı). 

Ama nedense, eğer seçilirse neler değişir devlet yönetiminde, bürokraside, yargıda, eğitimde, iş dünyasında, istihdamda ve üretimde, yerli ve millilikte, siyaset sahnesinde hiçbir şey duymuyoruz, okumuyoruz…

Ben asıl bunlar hakkındaki düşüncelerini merak ediyorum yılların duayen gazeteci, siyasetçi ve kamuya mal olmuş isimlerinden, ama maalesef ses de yok, görüntü de..!  

Varsa yoksa, bu toplum Kılıçdaroğlu’ na oy vermez!

Eee verdi ama Ankara’da, İstanbul’da. Çeyrek yüzyıl sonra hem de…

Demek ki verilince veriliyormuş. 

Hele İstanbul seçimlerinde bir zarfa bıraktığımız 4 pusulanın, sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini değil de, aynı zarftakilerin hepsini sahte diye yenileselerdi, etkiyi de tepkiyi de daha geniş görebilirdi bu toplum…

Daha önce “Siyaset Psikolojisi”“Bilimselliğin Siyasete Katacakları” ve Seçmen ve Siyaset Psikolojisi” başlıklı yazılarımda düşüncelerimi paylaşmıştım. Ve bu düşüncelerimi yinelemek isterim.

*

Seçmen toplumunun tercihlerindeki psikolojisi üzerine çalışmak lazım geldiğini yineleyerek, günlük siyasi nutukların, vaatlerin, suçlamaların ve hakaretlerin yerine, somut, net ve kesin örneklemelerle, insanların, seçmenlerin bizzat hayatlarında yaşadıkları ile, karşılaştıkları ile, karşılaşacaklarını da anlatmaya çalışan çalışmalar yapılmalı… 

Yaşananlar, topluma ve geleceğe yaşatılanlar, bence profesyonel(!) siyaset kurumlarının ve siyasi partilerin boyunu aşar nitelikte sonuçlar ortaya çıkardı, çıkarmaya da devam ediyor…

Bir süre bu toplumsal ruh halindeki resmi ve seçilmiş(!) kişiliklerin eylem ve söylemlerine takılıp kalınacağına, birilerinin siyasetin bittiğini, bitirildiğini, şimdi sıranın acilen “sosyoloji” ve “psikoloji” alanında bilimsel saha çalışması yapılmasına önayak olması gerektiğine inanıyorum…

Hala, bunca olumsuzluklara rağmen ‘zulüm gördüğünü söyleyenler’ ‘zulmedenlerin peşine takılmayı sürdürüyorlarsa’ ve yöneticilerini dahi değiştirmekten çekinir hale geliyorlarsa, bu tavır veya tavırsızlıkların kesinlikle araştırılması gerekmez mi?

Bugün sadece siyasal tercih sonucuna göre memnun ve galip hissindekiler bu ülkede yaşamıyor. 

Memnun olmayanlar ve mağlup hissiyatındakiler de bu toplum içinde yaşıyorlar ve gelecekte yine hep birlikte, kendileri, çocukları ve torunları da bu ülkede yaşamayı sürdürecekler.

(Her ne kadar “giderlerse gitsinler” dense de…)

Aynılaştırılan kesimler, toplumun alışkanlıklarını sadece parti tercihleri olarak sıradanlaştırarak, toplum psikolojisini, sandık tercihlerindeki “holigan seçmenlikleri” adeta yok sayarak, “kim gelecek ki?”, “başaramazlar ki!”, “kadroları yok ki!” gibi gibi, gayet basit sözler ve gerekçelerle, özellikle  Cumhuriyetimizi kuran parti “CHP”nin, şimdiye kadar beraber yol yürüyen “İYİ Parti”nin, “SP”nin, “DP”nin ve de hala bir ve beraber olduğu görülen DEVA Partisi ve Gelecek Partisi ile yaşanan “siyasi partiler üstü” çabanın yok sayılmasını, küçük görülmesini ve hala “Millet İttifakı” olarak iktidara gelemeyeceklerini bu topluma alışkanlıkları nispetinde baskılamaya devam ediyorlar…

Bu çabaları boşa çıkaracak ve farkındalıkları arttıracak söylemler, eylemler yapılabilmeli…!

Şimdiye kadarki en ciddi ve somut adım, “Güçlendirilmiş parlamenter sistem” vaadiyle ilk kez 28 Şubat’ta toplanarak “mutabakat” metninin açıklanması ve yol haritasının topluma açıklanması oldu.

Bu mutabakatın içinin biraz zayıf kaldığına dair eleştiriler de oldu elbette. 

Bakalım bu maddelerin altlarını, içeriklerini nasıl dolduracaklar? 

AK Parti iktidarı dönemlerinde yapılan yanlış(!), eksik(!) uygulamaları düzeltici, düzenleyici ne gibi ayrıntılı çalışmaları toplumla paylaşacaklar?

Tüm teknik çalışmaların yanında asla unutulmaması gereken husus, AK Parti + MHP iktidarının çabalarını boşa çıkaracak ve toplumun kendilerine anlayabileceği gibi bir siyaset psikolojisi ile çalışmalarda bulunmaktan kaçınılmaması!

“Siyaset psikolojisi” çalışmalarının gereksiz görülmemesi! 

“Siyaset psikolojisi” çalışmalarının gerekliliğinin farkına varılması!

Demem o ki; 

Vakit kaybetmeden, “Siyaset Psikolojisi” alanında da yoğun bir çalışma sürecine girerek, toplumun, toplum adına vereceği kararlarında, sandık tercihlerinde, gerektiğinde de toplumsal itirazlarında, bilinenin ve öğretinin dışında, siyaset ve söylem üretebilmeleri gerek!

**

Ayrıca şahsen, özellikle de 2011 yılından sonraki seçim sonuçlarına benim güvenim kalmadı. 

Bunun için de AK Parti’nin aldığı zannettiğimiz seçim başarılarının da benim için doğruluğu da yok. Dolayısıyla da, bugün medyada(!) yazılan, söylenen seçim başarı(!) rakamlarının, yüzdelerinin de doğruluğunun tartışmalı olduğu muhakkak!

Neden mi? 

Çünkü, 2018 seçimleri sonrasında dönemin YSK Başkanı Sadi Güven’in: “Anadolu Ajansı benim müşterim değil, benden veri almıyor. Nereden alıyor bilmiyorum! AA akşam saatlerinde %90’ları gösterdiğinde, biz sonuçları daha yeni tarayıp sisteme girmeye başlamıştık.” demiş olduğunu unutamıyorum da ondan…!  

(https://www.youtube.com/watch?v=7uJnuWndKwE)

Eğer, özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde gösterilen sandıkların ve oy pusulalarının kontrolü, güvenliği Millet İttifakı tarafından sağlanabilirse, gerçek ve gerçeğe yakın oy oranı ortaya çıkacaktır AK Parti’nin…

Yazımın sonunda da, Millet İttifakı ortaklarından İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener’in masadan kalkması ve yeniden oturmasına değinmek isterim.

En nihayetinde altına imza attığı “ortak mutabakat” duyurusundan sadece saatler geçti ki, birden birçok itham ile masayı dağıtmaya meyletti! 

Ne siyasi hesapları oldu, ne planladılar, ne umdular, ne bulamadılar, açıklanmadı tabi ki. 

Sanırım açıklanmayacak da…

Ama bu gidiş gelişin Millet İttifakına olan güveni sarstığını düşünenlere ben şahsen katılmıyorum.

CHP ve Millet İttifakının diğer paydaşları ile, ortak kararlarıyla 13.Cumhurbaşkanı Adayı olarak ilan edilen Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na mağduriyet ve farklı bir destek sağlandı. 

Bilerek veya bilmeyerek bence bu sonuç ortaya çıktı…Belki sayın Meral Akşener’in bu tavrı olmasaydı, sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylık ilanına çok daha farklı olumsuz 

tepkiler bile gelebilirdi..!

Ama, gayet olumlu ve kabul gören bir güven ile güçlenerek, CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu 13.Cumhurbaşkanı Adayı ilan edildi.

Sonuç olarak da gizliden gizliye yapılan mezhepçi siyasetin sonuna doğru yola çıkıldı.

Bakalım seçime kadar neler olacak?

13.Cumhurbaşkanı Adayı Kılıçdaroğlu, halk nezdinde ve seçmen gönlünde ne kadar yer bulacak! 

Önceki İçerikSonsuz Boşluk 
Sonraki İçerikAç Horoz Rüyasında Tavuk Görür
16 Ağustos 1970 Kocaeli-Gölcük-Değirmendere’de doğdu. Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi, İktisat Bölümü ve Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün, “Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi” dalında Yüksek Lisans’ını tamamladı. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, “Siyaset ve Sosyal Bilimler” Doktora (Ö) Öğrencisi olarak dersler aldı. 2010 yılında “Öteki Siyaset”, 2013 yılında da “9. Köy’den Sonra” isimli kitapları Vadi Yayınlarından yayınlandı. 2011 yılında, Kocaeli’ndeki yerel gazete ve dergilerde yazarlığı başladı. Aynı zamanda “Kocaeli TV” televizyon kanalında, “Öteki Siyaset” isimli TV program hazırlayıp sundu. 2016 yılından itibaren de Ocak Medya’da yazarlık yapmaktadır. Özel sektörde, aynı zamanda halen yöneticilik yapmakta olan Kalabalık, Demokraside Birlik Vakfı, İnsani Değerler Derneği, Türkiye Yazarlar Birliği ve Gazeteciler Cemiyeti üyesidir.

1 Yorum

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz