MOSSAD’a Yakın Gazeteci Sedat Sertoğlu’nun 1980’lı Yıllarda Türk-İsrail İlişkilerinde Oynadığı Rol 

2

Son dönmemde sosyal medya hesaplarında, MİT elemanı gazeteciler olduğu ve bu gazetecilerin kamuoyunu yönlendirdiğine dair tartışmalar yaşanıyor. Bu konunun ayrıntılarına vakıf olmadığım için bir şey söylemeyi gerekli bulmuyorum. Ama Türkiye’de kendi Milli İstihbarat Teşkilatı ile irtibatı olan gazeteciler, yerilip küçük görülürken, yabancı istihbarat servislerine hizmet eden kimseler büyük gazeteci, derin gazeteci olarak anılıyor. Bu makalede,  İsrail’in Türkiye’de kamuoyu oluşturmak için istifade ettiği Gazeteci Sedat Sertoğlu’nun, 1980’lı yıllarda İsrail’in Türk kamuoyunu yönlendirmesinde ve ilişkileri düzeltmek için uyguladığı politika nasıl bir rol aldığını anlatacağım. Öncelikle şunu belirterek başlayayım. Bu yazacağım bilgilerin büyük kısmı İsrailli akademisyen  Eldad Ben Aharon’un yazdığı , “The War on Terror and Public Diplımacy During the Cold War : İsrael-Turkisk Relation and the 1980 Military Coup” makalesinde yer almaktadır.

 1980 yılında İsrail’in Doğu Kudüs’ü işgal ve ebedi başkent olarak ilan etmesinin ardından Türkiye diplomatik ilişkileri üçüncü kâtip seviyesine indirdi. 1979’da İran’daki devrimden sonra İsrail’in İran’daki bütün yatırımları yok edildi ve bölgenin en büyük iki ülkesi İran ve Türkiye ile olan ilişkileri bozuldu. Türkiye-Iran ve İsrail arasında 1959 yılında imzalan Trident anlaşması ile üç ülkenin istihbarat servisleri arasında yakın bir işbirliği tesis edildi. İsrail’de bulunan üç katlı bir tesisin birinci katının İsrailli, ikinci katının İranlı, üçüncü katının da Türk personellere ayrıldığı ve istihbarat koordinasyonun da bu binadan yürütüldüğü bilinmektedir. Ayrıca üç servis arasında başkanlar düzeyinde yıllık toplantılar yapıldığı belirtilmektedir. 1980 darbesinden sonra ikili ilişkilerin kötüleşmesiyle İsrail, iki ülke arasındaki ilişkileri düzeltmek için askeri cunta ve ordu elitlerine ulaşmak için çeşitli girişimler yaptığı bilinmektedir. İsrailli diplomatlar, ilişkileri düzeltmek için darbeci yönetimle ilişkileri olan gazeteciler, politikacılar, milletvekilleri ve Türk yönetimi üzerinde etkisi olan büyükelçiler ile görüşüyorlar ama sonuç alınamıyor. Bu çabaların yanında İsrailli diplomatlar, dönemim Türk Dışişleri Bakanlığı Araştırma Genel Müdürü Ömer Engin Lütem ile bağlantı kuruyorlar ancak bu girişimden de bir sonuç alınamıyor.

 1978-1980 yılları arasında İsrail dışişleri bakanlığında Türkiye konularına bakan Moşe Sason, Amerikalı generaller üzerinden Türkiye’deki cunta yönetimi ile temas kurmaya çalışıyor ama bu girişimden de sonuç çıkmıyor. Daha sonra Sason, Amerikan ve Alman işadamları aracılığı ile dönemin ekonomi bakanı Turgut Özal ile temas kuruyorlar ve ekonomik yardım paketi karşılığında cunta yönetiminin kararını değiştirmesi talep ediliyor ama bu girişim de başarısızlıkla sonuçlanıyor. Moşe Sason, ünlü Dışişleri bakanı İlter Türkmen ve General İrfan Özaydınlı ile temaslar kuruyor ama aldığı cevap, darbe yönetiminin iç istikrarı sağlamaya odaklandığını, İsrail ile ilişkilerin ikincil planda olduğunu şeklinde oluyor. Bütün bu girişimlerin başarısızlıkla sonuçlanmasından dolayı, İsrail güvenlik bürokrasisi ve dışişleri bakanlığı, Türkiye’nin ASALA tehdidi ile mücadelesi üzerinden bir ilişki kurma zemini olduğunu fark ederek bu plana yatırım yapmaya başlıyor. İsrail, Filistin Kurutuluş Örgütü ve ASALA’nın eylem tarzlarının aynı olduğunu, kullandıkları silah ve teçhizat ve amaçlarının benzer olduğunu, Filistin Kurtuluş örgütünün İsrail’i yok etmek istediğini ASALA’nın ise Türkiye’yi yok etmek istediğini, birlikte çalışan bu düşmanlara karşı Türkiye ve İsrail’in işbirliği yapması gerektiğine dair bir kamu diplomasisi planı hazırlar. Bu bağlamda, Rafi Eitan ilk olarak ünü darbeci General Ali Haydar Saltık ile görüşmek ister ama bir ilişki kuramaz.  Daha sona dönemin ünlü Milli Güvenlik Konseyi üyesi Nurettin Ersin’e yakınlığı ile bilinen gazeteci Sedat Sertoğlu, İsrail Dışişleri Bakanlığının daveti ile İsrail’e gider ve MOSSAD yetkilisi kirli Rafi olarak bilinen Rafi Eitan ile görüşür. İsrail tarafının temel amacının, Filistin Kurtuluş örgütü ile ASALA arasında bir bağ olduğunu konusunda Sedat Sertoğlu’nu ikna etmek olduğu görülüyor. Bu bağlamda, Sertoğlu, İsrailli askeri ve istihbarat yetkilileri, ASALA konusunda kitap yazan Profesör Ariel Marri, ASALA ile ilişkileri olduğunu ileri süren Filistinli mahkumlarla, Tük radikal sol örgütü üyesi bazı mahkumlarla görüştürülür. İsrailli yetkililer,  Türk gazeteci Sedat Sertoğlu’nu bu iki örgüt arasındaki ilişki olduğuna dair algıyı destekleyen her türlü bilgi ile beslerler. Bomba yapımında kullanılan malzemelerden, eğitim kamplarının ortak olmasına kadar birçok bilgi sunulur. Sedat Sertoğlu, Türkiye’ye döndüğünde İsrail konsolosu Avner Arazi ile görüşür ve Arazi, gezi ile ilgili izlenimleri sorar. Sertoğlu, paylaşılan bilgiler çok özel ve spesifik olmadığını belirtir. Sertoğlu, İsrail’deki temaslarını Türk devlet yetkilerine bildirir ve aynı zamanda yaptığı seyahat sonucunda derlediği bilgileri yani, Filistin Kurtuluş örgütlü ve ASALA arasındaki ortaklığı vurgulayan bir makale yazar. Türk kamuoyunda, İsrail ve Türkiye’nin işbirliği yapana iki terör örgütü ile mücadele ettiği kanaati oluşturulmaya çalışılır. Ancak MOSSAD, gazeteci Sedat Sertoğlu’na bu ilişkiye dair özel bilgi vermeyerek, özel bilgilerin ancak kurumsal bir işbirliği halinde aktarılabileceği hissettirilir.   Bu gelişmeler sonucunda Evren yönetimi, 1982 yılında ASALA ile mücadele için Milli İstihbarat Teşkilatından emekli olan Merhum Hiram Abas’ı özel görevle Beyrut’a gönderir ve İsrail servisi ile ortak operasyonlar yaparak ASALA’nın tepe kadrolarına ciddi darbe indirilir.  İsrail müesses nizamı Türk kamuoyuna ve karar vericilere tesir etmek için Türk gazeteciden istifade etmiş ve sonuç almıştır. Gazeteciler, bir hedef ülkede kamuoyu oluşturmakta, karar vericileri politika değişikliğine zorlamakta ve hatta arka kanal diplomasisi kurmakta önemli fonksiyonlar icra etmektedir. Milli Kuruluşlarımızla işbirliği yapan gazetecileri yerden yere vuracağımıza, bölgesel ve küresel ülkelerin politikalarına alet olan gazetecilere merceği çevirmek daha yerinde olacaktır.  Türk istihbaratı ile işbirliği yapmak neden nakise olsun, başka servislere hizmet edip, onların borazanlığını yapanlar utansın.

NOT: Gazeteci Sedat Sertoğlu’nun temasları ülkemizin hayrına olan bir konuda işbirliği yapılmasına neden olduğu için eleştiri konusu değildir. Sedat Sertoğlu örneğinin kullanılması, bu tür faaliyetlerde gazetecilerden nasıl yararlanıldığını göstermek için kullanılmıştır. Savunma hakkı olmayan ölmüş bir ismi eleştirmek gibi bir niyetin taşınmadığı belirtmek isterim. 

Önceki İçerikBiz Bu B.k. Niye Yedik?
Sonraki İçerikKur’an’da, Ahlaki Yozlaşma
1986 yılında Rize’de doğmuştur. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi iktisat bölümünü bitirerek lisans, aynı Üniversitede Uluslararası İlişkiler Anabilim dalında “İstihbarat Dış politika ilişkisi : Panoptikon Modeli ve İsrail” adlı tezi yazarak Yüksek Lisans derecesini almıştır. Süleyman Demirel Üniversitesi Avrupa Birliği Anabilim Dalında Doktora çalışmalarını yürütmektedir. İstihbarat teorisi, Ortadoğu , Avrupa Birliği , İsrail istihbaratı üzerine çalışmalarını sürdürmektedir

2 YORUMLAR

  1. Gazetecilerin mite angaje çalışması eleştirilmiyor. Mite angaje çalıştıkları halde bunu milletten gizleyerek maniplasyon haberler yapmaları eleştiriliyor. Ayrıca mit istihbarat toplamakla görevli bir kurum ve gazetecilerden de bilgi toplayabilir. Fakat burada gazetecileri aracılığlyla kamuoyunu yanıltan maniplasyonlar eleştiriliyor.

    Gazetecilik tanımı ve belli kuralları olan bir meslek. Git MİT’te çalış o zaman niye gazeteciyim diyerek milleti yanıltıyorsun derler adama.

    MİT’e çalıştığınızı açıkladıktan sonra kim ne diyecek size. MİT çalışanı olarak istediğin kanalda istediğin gazetede yaz konuş kimse eleştiremez o zaman.

  2. Sırtını MİT’e dayayarak önüne geleni karalayacak istemediği Hakkında atıp tutacak yalan haberlerle tarafı olduğu siyasiler lehine kamuoyu oluşturacak ve siz de bunu normal görüyorsanız biz de sizi gazeteci değil de MİT çalışanı olarak bilir Yazdıklarınızı MİT’ten gelen yazı olarak okuruz. Yani doğrudan Serhat Albayrak’tan gelen yazılar ve anlatılar olarak okur dinleriz.

    Gördünü mü koskoca devleti iki satırda Serhat Albayrak’a kadar küçültmüş oldunuz. Koskoca MİT’i de sildiniz. Ortada ne MİT bıraktınız ne devlet kala kala bir Serhat Albayrak’la baş başa kaldınız! Doğrusu sizinkisi çok tuhaf bir tercih.

    Sonuç yabancı istihbarat örgütleriyle ilişkili gazetecileri ortaya çıkaracak MİT’ te kalmadı, yabancı istihbarat örgütlerine gün doğdu.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz