- Aslında Bu Bir Veda Yazısı Olacaktı! - 30 Nisan 2023
- Siz Bilinçli misiniz, Bilgili mi? - 26 Nisan 2023
- Her Dava Bir Palavradır - 22 Nisan 2023
Bir insan neye göre normaldir?
Her insan “ben normal biri miyim” diye sorar kendine”
Ve aslında hiçbiri kendi nezdinde normal biri olduğunu kabul etmez.
Bunun birkaç nedeni var.
Biri, kişi normal olmayı kabul etmenin sıradan biri olduğunu kabul etmekle aynı anlamda aldığı için kabul etmez.
Herkes kendine göre özeldir, aslında burada bir yanlış yok ve kişinin o kabul görmüş normalite içinde kendisinin normal olmadığını düşünmesi doğal bir neticedir.
Diğer yandan yaşamın müstakil yanları vardır ve pek çok kişi o özelliğini yaşarken toplumun kabul verdiği o ortalama normale göre davranmadığı düşüncesindendir.
Bu da normalitenin psikolojik yanıdır.
Kişi bu normal olmama düşüncesini kendisi için bir sorun haline getirip toplumla uyumlu bir şekilde yaşama şartını kaçırıyor ise, bu da psikiyatrik bir vakadır.
Kişi çizginin dışına çıkacak kadar aykırı davranışlar gösteriyorsa, bu da artık “vakayı adiye”den sayılmaktadır.
Ama bu normal olmama düşüncesini topluma yansıtmıyorsa bu sosyal anlamda bir normalite sorununun yok olduğu anlamına gelmektedir.
Kendisi için sorun etmiyorsa, bu da psikolojik anlamda bir sorun olmadığı anlamına gelir.
Eğer bu konuda toplumla veya kendiyle ciddi bir sorun yaşamıyorsa bu da kendisinde psikiyatrik bir sorun yok demektir.
Adliyeye düşecek kadar çizginin dışına çıkmıyorsa, buda adliyelik bir vaka yok demektir.
Peki, kişi bu dört bariyeri, yani sosyal, psikolojik, psikiyatrik ve adli anlamda normalite sınavlarını aştığında onu normal biri olarak mı kabul etmeliyiz?
Ben bu dört kurumun normalite şartını takdir etsem de birinin görünürde uyumlu olmasını onun normal biri olduğuna yormam, çünkü hiç kimse normal değildir, kaldı ki buna bir koşulda yoktur.
Aslında bir koşul var, oda tüm bu olup bitenin ne olduğunun farkında olma ve ona göre davranmaktır.
Tabii bu farkındalık bilgelik düzeyinde bir bilince sahip olmayı gerektirdiği için şimdilik bu şartı es geçiyorum.
Öncelikle normal nedir, bu konuya bir açıklık getirmek gerekir.
Kuşkusuz toplumun kabul verdiği davranışlar bütününe kabul görecek kadar uyum sağlayan herkes normal kabul edilir.
Kişi bu normalite sathından düştüğü an o yukarda saydığımız dört kurumdan birinin vakası haline gelir.
Kişi ortalama bu uyumu sağladığında ise ortada bir sorun yoktur.
Sonuçta normal dediğimiz şey toplumun iştirak verdiği bir davranış ortaklığıdır.
Toplum bazı menfi sebepler üzerinden bu davranış ortaklığını inşa etmiştir.
Bu ortaklığın pek çok sebebi var ve birlikte uyumlu bir şekilde yaşanmak isteniyorsa bir de buna ilave edebileceğimiz zorunlu gerek var.
Zorunlu, çünkü bu ortaklığın üzerine sosyal hayatın ortalama bütünü inşa edilmiş bulunmaktadır.
Kuşkusuz bu gereklerin mantıkla bir izahı var, sonuçta toplum canlı bir organizmadır ve yaşamak için pek çok şartın gereğini yerine getirmek zorundadır.
Ama birde insanın bunu kendisine izahı var ki, sanırım sorunun başlangıç noktası da burasıdır.
Çünkü toplumun kabul vermesine rağmen insan aklının kabul vermediği yığınla ortaklık şartı vardır ve kişi burada toplumun ortaklık verdiği o kabul şartına ortaklık vermediği için sorun baş göstermektedir.
Sorunun hangi vakaya tekabül ettiği ayrı bir konudur, esas konu o ortaklığa belirli açılardan itiraz edenlerin normal olup olmadıklarıdır.

Bana göre o üç vakaya düşenlerin çoğu aslında normal insanlardır, yalnızca bizim boyun eğdiğimiz bir ortaklığı akıl dışı gördükleri için uyum sorunu yaşıyorlar.
Hangi insan aklının onay vermediği bir şeyi kabul edip hiçbir şey yokmuş gibi davranabilir ki?
Aslında onların verdiği tepkide budur.
Ama toplumsallaşmanın temelinde uzun yıllara dayalı katı bir değerler ortaklığı vardır ve bu değerler önemli oranda yaşam saikinin var ettiği bir gerekler toplamdır; toplum o yüzden farklılıkları hoş görmemektedir, çünkü farklı olanı hayatına bir çeşit kastetme şekli olarak algılamaktadır.
Normal olma koşulunu aşanlar aslında bir anlamda toplumun bu ortaklığına bir çeşit isyan bayrağı kaldırmış olmaktadırlar.
Ama toplum hem güçlüdür hem de bir farklılığa kabul verecek kadar hoşgörülü değildir ve bir şey yapmasa bile bu şekilde isyan bayrağını kaldıranları bir çeşit delilikle itham ederek kendisini koruma yoluna gidebilmektedir.
Tabii burada daha sosyolojik ve psikolojik pek çok sebep var, yer darlığı nedeniyle o izaha girmek mümkün değildir.
Çoğunluğa karşı güçsüz olan birey ise davranışına ortaklık veren bir azınlık bile bulamadığı için zaman içinde o da kendisinin normal biri olmadığına şahitlik eder duruma düşmektedir.
Toplumun ona “deli” demesi ve farklı düşünenlere destek veren güçlü gurupların olmaması, yani kişinin durumuna onay verecek birilerinin olmaması onu da zaman içinde kendisinin bir deli olduğuna ikna etmektedir.
Bu yalnız savaşçının kaderidir.
Psikolog ve psikiyatrılar toplumun ortaklaştığı o normalitenin yetişmiş kapı bekçileridir, görevleri sürüden kopanların kendilerine veya topluma zarar vermeden sürüye tekrar geri katılmalarını sağlamaktır.
Daha uç çıkışlara müdahale edenler ise asker, polis ve yasalardır ve onların görevi yine toplumun o değer ortaklığını korumaktır.
Yani klinik bir vaka olmanın dışında birde yasal bir vaka olma durumu vardır ve emin olun çizginin dışına her çıktığınızda size müdahale edecek birileri çıkacaktır; bu artık gelenekçiler mi olur, dindar fanatikler mi olur, fikri mülahazaların bağnazları mı olur, bilemem ama illaki olur ve birileri çıkar size o hizayı vermeye çalışır.
Düşüncelerinizin farklı olması bir özelliktir, onu toplumu ürkütmeyecek şekilde bir ifadeye kavuşturduğunuz sürece aslında ortada bir sorun yoktur, yeter ki Ahmet Kaya gibi konuştuğunuz konuyu öyle düşünülmemiş spontane bir şekilde değil de onların istediği şekilde konuşunuz.
Bu “gibi” kelimesi sihirli bir kelimedir, sizi her zaman kurtarabilir, kendiniz “gibi” yaşayın, onlara onların istediği “gibi” anlatın veya görünün!
Biraz sahtekarca ama zaten normalitenin bir yanı da bir sahtekârlar ortaklığı değil midir?