- Kolayı Zorlaştırma Gafleti - 17 Nisan 2023
- Zamanın Ramazan İsimli Muallimine Selam Olsun - 24 Mart 2023
- Kaderimiz olan ne; ölmek mi, ders almak mı? - 15 Şubat 2023
Kimseye hakaret etmek niyetinde değilim; ama bir şeyi anlayamıyorum: İnsanlar olduğu gibi görünmüyorlar ya da göründükleri gibi olmuyorlar. Yaptıklarının tersini söylüyorlar ya da söylediklerinin tersini yapıyorlar.
Bir referandum sürecini hep beraber yaşadık. Sonuç, sizin de bildiğiniz gibi. Samimiyetine güvendiğim arkadaş şöyle diyor: “Oyumun rengini sadece sana söylüyorum. Ben ‘Hayır’ oyu verdim; fakat soranlara ‘Evet’ diyorum.” Bu davranışını onaylamadığımı kendisine de söyledim. “Tercihini, gerekçelendirerek kişilerle paylaşırsan insanların sana kızgınlığı olmaz; bilakis saygısı artar.” dedim. Dedim; ama ikna edemedim. “Ön yargıları yıkmak, atomu parçalamaktan zordur” der Einstein.
Ona şu fıkrayı anlattım: Seyahate çıkan Hans ve David’in arabaları yolda bozulur. İleride bir köy görürler. Yaklaştıklarında buranın bir Müslüman köyü olduğunu fark ederler. Tedirgin olan David, “Müslüman rolü oynayacağım, adımı Davut Ahmet diye söyleyeceğim, der. Hans onun teklifine katılmaz. Yardım talebinde bulundukları ilk ev, köy imamınındır. İmam, onlara kimler olduklarını ve ne istediklerini sorar. Hans ve David, değiştirilmiş adıyla Davut Ahmet, yolda kaldıklarını ve bir miktar yiyeceğe, suya ihtiyaçları olduğunu söylerler. İmam, evdekilere seslenir: “Hans’ın karnını doyurun.” Davut Ahmet’e de dönerek: “Allah orucunu kabul etsin.” der. Zavallı David, aylardan Ramazan olduğunu nerden bilsin! Riyakârlığın bedelini aç kalarak öder.
Fıtratıma, inancıma, tercihlerime uymayan durumlarla karşılaştığımda sessiz kaldığım zamanlar oldu; ancak hiçbir zaman yaptığımın tersini dillendirmek durumunda kalmadım. Ucunda bedel ödemek de olsa, ne yaptıysam onu söyledim.
Yaptığı tercihin tersini söyleyenleri düşünüyorum bir an. Doğruların ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır, bir süre sonra yalanları anlaşılınca bu insanlar ne yapacaklar acaba? Saygınlıklarını kaybetmeyecekler mi? Bu insan tipi sizce özgüven içinde midir? Ya bastırılmış geçmişe sahip ya da çıkar beklentisi içindedir. Belki de verdiği kararın gerekçesi kendisini tatmin etmemiştir. Karşısındakini ikna edebilecek birikim ve yetenekten yoksun da olabilir. Ne olursa olsun, ortada model alınmayacak insan tipi var.
Bu davranışın, toplumu ilgilendiren tarafı da var. Atalarımız, “Hayvan yularından, insan sözünden tutulur” der. Harika bir uyarıdır, günlük hayat için bu. Sözü doğru olmayan kişilerden oluşan bir toplum, sağlıklı bir toplum mudur? Birbirine güvenmeyen, yalan söyleyen, çıkar için dokuz takla atan, özü sözü birbirini tutmayan insanların oluşturduğu bir topluluk hiçbir zaman cemiyet, millet niteliği, ayrıcalığı kazanamaz.
İnsanları böyle davranmaya iten, mahalle ya da yönetim baskısı mıdır? İnsanlar tehdit edilmiş, korkutulmuş, baskı altında bırakılmış olabilir mi? Böyle bir durum söz konusuysa bu daha vahim. Baskıcı yönetimlerin, mahalle baskılarının egemen olduğu toplumlarda bütün işler “mış gibi” yapılır. İlişkiler samimiyetsiz, kişiler mutsuzdur. Aidiyet duyguları zayıflar, fedakârlık sözlüklerde kelime olarak yer alır. Toplum tefessüh eder, millet olma kabiliyetini yitirir, sonu hüsrandır. Değerlerini yitiren millet fertleri zamanla, rüzgârın önünde bir süre savrulan hazan yaprağı gibi fosil tabakası içindeki yerini alır.
David, ismini değiştirmeseydi aç kalmayacaktı, özgüven içinde yaşamaya devam edecekti. Kendisi kaybetti, Hans da onu kaybetti. Hans, artık ona güvenebilir mi? Böylece David, Hans’ı da kaybetmiş oldu. Kimse kazanmadı.
“Doğru konuş, ölürsen canın doğru çıksın” demiş atalarımız. Kimse, tercihini birbirine söylemek, birbirini ikna etmek zorunda değil. Ancak, söylemek durumunda kalındığında da yalan söylemek zorunda değil. Yalan, bir karakter, bir şahsiyet erozyonudur. Erozyon, derhal tamir edilmeli, yalandan kaçınılmalıdır. Yalan, bireylerde kalbi kirletir; toplumda ilişkileri zedeler, güveni yok eder.
Tercihlerimiz doğru olabilir, yanlış olabilir. Yaptığı, yapacağı tercihin arkasında durabilecek nesiller yetiştirmek zorundayız. Eğitimde önceliğimiz ne olmalıdır, diye soranlara benim cevabım, “Yaptıklarının arkasında dimdik duracak nesiller yetiştirin.”
İletişim adresi: kadir@kadirdurgun.com
Kesinlikle…
Bence insanlari bu sekilde davranmaya goturen sebeplere bakmali. “Basima birsey gelmesin” korkusu yabana atilmamali.
“Anlayana sivri sinek saz, anlamiyana davul zurna az” Allah’tan korkmaz, fakat kuldan korkarlar.
Bu insanları bu duruma düşürenler şu an Türkiyeyi yönetiyorlar, biz bu yöneticilerin daha büyük yalanlarina şahit olduk.
Buna rağmen susuyorsak bizde hayır oyu verip de evet verdim diyenlerden farkımız varmı?
Sosyal medyada 15 Temmuz 2016 akşamına ait olduğu bir resimi ve iki vidiyoda var. Vidiyolar zaten herkes tarafından biliniyor. O resim de TC Cumhur Başkanı ve torununa ait onun o geceye ait olduğunu CB kendisi söylüyor.
Torununa Kuran öğretirken kısa kollu tişört giyinmiş ve nesıl bir otel odası ise tam bir ev odası görünümünde, yarım saat ara ile çekilmiş vidiyolardan birinde gömleğin rengi mavi diğerinde beyaz.
Ben şimdiye kadar hiç bir yazar ve gezetecinin bunu yazıp soru sorduğunu okumadım.
Sizin görüşlerinizi tamamına katılıyorum, çok güzel bir yazı kaleme almışsınız ellerinize sağlık.