O’nsuz Bir Hiç Olmamanın Yolu

0

Devlet Bahçeli’nin hastalıktan yıpranmış bir sıfat ile MHP Başkanlığındaki görevine gelmesi bende tuhaf bir dejavu etkisi yarattı.
Çocuk halimle yeni renkliye geçmiş tvlerde dönemin muktedir devleti SSCB’de sürekli devlet başkanları değişiyordu. Başkanlar o kadar yaşlıydı ki daha göreve geldiklerinin ertesinde yenisinin planları, programları yapılıyordu.

Allah kötü hastalık vermesin. Bunun dışında uzun bakım imkanları ve tıbbi olanaklar ömre ömür katıyor. Zaten iyi bir bakım ile günümüzde insan ömrünü uzatmak mümkün…

Yine de kendime sormadan edemiyorum:
Neden Türk siyasetinde Bahçeli bu yorgun ve yıpranmış haliyle rekabetin parçası olmak zorunda?
Onu ikame edecek bir siyasetçi partisinde yok mu?

Kabul ediyorum.
Türkiye’de siyasi partiler de dahil tüm sivil toplum örgütleri aslında bir adamın altında sıralanmış üzüm hevenklerinden ibarettir.
Sendikalara, odalara, partilere bakıldığında sonsuza dek yönetme şevki ve arzusuyla dopdolu liderler görürüz.

Clinton siyaseti bıraktığında 53 yaşında iken, Merkel’in yakında siyaseti bırakacak olması, Macron’un bizim siyasetçilerin oğlu olmasa da iki kuşak ardılı olması çok şey ifade etmez.

Türkiye’de siyasetin “onsuz biz hiçiz” tasviri ile kendini bulması aslında başka bir itirafı ifade eder. Seçimler aslında bir kararın değil bir kişinin ardında gitmenin ifadesidir.
Tabii ki ağır başarısızlık ve çöküş zamanlarında erken vedaları görürüz. Ancak bu da kuralı değiştirmez. “Son Kullanma Ömrünü” tamamlamayan hiçbir lider yönetici, emekli olmamaktadır.
Bu durumun en acı etkisi üzerine konularak gelişen siyaset, yönetimi ve anlayışı değil, mum misali tükenip giden eriyen liderlik kapasitesidir.

‘Dünyanın en bilgili kişisi kimdir?’ diye sorulsa ‘Einstein’ cevabını vermektir hata. Aslında Einstein’i okuyan sıradan bir günümüz akademisyeni Einstein’in bildikleri üzerine ondan sonra gelen bilgileri koyduğu için en bilgili sıfatını hak eder. Her alanda geçerli olan budur.

En büyük edebiyatçı, bütün edebiyat eserlerini okuma şansına sahip olandır.
En büyük mimar bütün yapılardan haberdar olmuştur. En iyi müzisyen bütün klasikleri dinlemiştir.
Liste uzar gider.

Türk siyaseti ise sonsuz bir liderlik sultasına tabidir. Demirel 1960’larda başlamış 2000’leri görmüştü. Ecevit yazık ki bedeninin sınırlarını sonuna kadar tüketmişti. Rahmetli Erbakan ve Türkeş de istisna değildi.

Eski Türkiye biraz da eskimiş siyasetin Türkiye’siydi. Yazık ki eski Türkiye’ye yapılan kozmetik iyileştirmeler bu gerçeği dönüştürmeye yetmiyor.
Türkiye fazlasıyla eski Türkiye olmaya devam ediyor.

Yapısal sorunların belki de en yapısalı tam bu eskilik sendromu olsa gerek. Siyaset adeta iç içe geçmiş matruşkalardan ibaret. Herkes kendinden bir büyüğünü kolluyor ve altına bir küçüğünü almaya çalışıyor.

Dün Suriye Operasyonu nedeniyle Avrupa’dan kınama aldık. Arap Birliği karşımıza çıktı. Amerika’dan yaptırım bekliyoruz. Daha yaptırımlar hayata geçmedi ama dolarda 6 lirayı bulduk. Borsa İstanbul ağır kayıpları hazmetmeye çalışıyor.

Menbiç’i almanın ama Menbiç’te kalmamanın programı yapılıyor.
‘Bir arkadaşa bakıp çıkacağız’ diyoruz.
Ama sonrası için projemiz ne, belli değil.
Rusya’nın ana oyuncu olduğu bir satrancın parçası gibiyiz.
Soru basit ve net:
Türkiye hak ettiği kadar iyi yönetiliyor mu?

Bu soruya verilecek yanıtın dolu bardak versiyonu ile boş bardak versiyonu arasında bu kadar fark olması size de yabancılaştırıcı gelmiyor mu?

Beka sorununun gerçek bir mücadele anında ne denli ciddiye alındığını gördük. Muhalefet belki de iktidara limitsiz bir kredi açtı. Ama bunun bedeli ekonominin başına gelenler ve dünya ile düştüğümüz uzlaşmazlıklar olmamalıydı.

Türkiye izole bir ada, doğal kaynakları ile kendine yeten bir enerji zengini ülke değil. Turizme, ticarete ihtiyaç duyuyor. Dünyanın en büyük havalimanını antrenman olsun diye değil, dünyanın en çok yolcusunu talep ettiğimiz için yapmadık mı?

Bütün bu çelişkiler içinde aynaya bakıp siyaset kurgusunu yeniden tartışmak gerek.
Başa dönecek olursak Sovyet sistemi belki de en büyük hatasını siyasetini yenileyememekle yaptı.
Tarih hatalardan ders alındığı zaman anlam kazanır. Türkiye kendini yenileme gücünü, geçmişin birikiminin üzerine koyma kabiliyetini hayata geçirmeye mecburdur.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz