Paradoksal Çelişkilerimiz

1
Latest posts by Şükrü Gülmüş (see all)

Adam İslamın ve imanın hiçbir  şartını bilmez;

Toptancı ve ezberci mantıkla ‘’İslam gericidir’’der.

Adam Kapitalin sadece ismini duymuştur. Eminim kapağını açıp da bakmamıştır;

Rahatlıkla ben Marksistim, der.

Adam Çin’in hangi kıtada olduğunu bilmez

Bize kendisini Maocu diye yuturur.

Beynamazdır.

Oruç nedir bilmez.

Ölüm orucuna girer ve ölür iyi mi?

Bir defa; her ne kadar ‘bu eylemlere bireysel kararlarıyla girer her insan’’ dense de ben inanmıyorum.

Yaşamın acı tecrübeleriyle sabittir.

11 yılın 1 yılını Açlık Grevleri (AG) ve Ölüm Oruçlarıyla (ÖO) geçiren bir insan olarak diyorum ki;

Bu bireysel karar tamamıyla yalandır, Şarlatanca bir kara propagandadır.

Kendi ‘Facebook’ sayfamda bunun adını koydum.

AG  ve ÖO’larının Pandora kutsunu açtım.

Bunun yanında dünyanın hiç bir yerinde, hiçbir tarihinde Abdullah Öcalan için kendisini yakan, bomba ile patlatan ve ölüme yatanların bile bireysel kararı yoktur. Örgüt ve parti bunların bireysel bazı zaaflarını derinleştirerek; ‘’Kendini ispatla!’’ diye önlerine ölümü koydular.

Gerek Diyarbakır Zindanı sürecinde, gerek dışarda ölenlerin yaşamını araştırın, korkunç gerçeklerle karşılaşırsınız.

Kendi yaşamımdan  bir örnek vereyim.

14 Temmuz 1982 hariç her türden AG ve ÖO’na girdim.

Ama 14 Temmuz Büyük Ölüm orucuna girmedim.

Bunu yürekten, bilerek ve inanarak arkasından gittiğim Mehmet Hayri Durmuş’a söyledim.

‘’Hayri abi ben bu eyleme giremeyeceğim. Çünkü ölmeye hazır değilim’’ dedim. O da bana;

‘Bence de girmen gerekmiyor. Aslında sen yaşayarak daha çok katkıda bulunabilirsin. Savunmanı yap, Mardin grubunda senden başka siyasi savunma yapan yok. Bu senin için de bizim için de yeterli’dedi.

O’na gerek yaşarken gerek öldükten sonra layık olmaya ve sözümü tutmaya çalıştım.

O’ndan sonra da Lider tanımadım. Hele de Mustafa Karasu’nun tayin edeceği hiçbir eylemi kabul etmedim.

AG ve ÖO’na gireceksin! Dediklerinde onlara ‘’Önce siz buyurun ben sonra düşünürüm’’ dedim ve örgütü tanımamaya buradan başladım. Benim ölüm kararımı örgüt, parti ve lider değil, ben karar veririm, dedim.

‘’Bizimle pazarlık yapamazsın!’’ dediler.

Yaparım.

Bu hayat benim hayatım. Siz kendi hayatınız üzerinde ne kadar karar sahibiyseniz benim de o kadar hakkım var, dedim.

Ve buradan itibaren film koptu.

Şimdi, bu kural hala geçerlidir.

Burada birey her ne kadar militanım, dese de bir kuldur.

Dün kulun yaşam ve ölüm kararını Sultan veriyordu.

Şimdilerdeyse Örgüt ve Parti Sultanları, şefleri ve firavunları veriyor.

Bir defa bunun anlaşılması lazım.

Kul toplumundan gelenler bizim gibi militan olur. Her militan bir asker gibidir, şeyhin bir mürididir.

Bu örgütün şefi Karasu, Dursun veya Abdullah Öcalan olup olmamasının o kadar da önemi yok.

Önemli olan: KUL=MİLİTAN, Militan da eşittir MÜRİD olduğunu görmesi bunu bilince çıkarması ve hayır, diyebilmesidir.

Yoksa Ebru ne ilk ve ne de son kurbandır. Benim naçizane tavsiyem; özgür düşünme, bireysel kararlarını alma ortamının sağlanmasıdır.

Ama bu da o kadar kolay değil elbette.

Örgüt ölüme yolladığı militanıyla kan kazanırken, devlet ise buna ortam sağlayarak bir boğazdan kurtuluyor. Yani Örgüt, parti ve devlet birlikte çalışan birer şebeke ve çıkar grubu. Bu işbirliğinden üçü de kazanıyor. Kaybedenler inanmış, mecbur ve mahkum edilmiş bireyler ve onların zavallı aileleridir.

Ölü seviciliği artık bir geçer akça. Yaşatamadıklarını öldürüyorlar. Sonra da yamyamlar gibi arkalarından timsah gözyaşları döküyorlar.

Ebru gitti. Sıra Aytaç’ta…

Ve Şair Enver Karahanın dediği gibi:

Bu köy Morkuyun beyler

Emilmedik kanımız

Alınmadık canımız mı kaldı?

Soyun beyler soyun.

Bu köy Morkuyun.

Koyunlaştırılmış bir topluluk olduk

Ve doğası gereği her koyun sürüsünün bir çobanı olacaktır.

Ve o çobanlar;

Sürüden kopanı Kurt (Devlet ve Parti kapar) derler.

Tek çare sürüden kopmaktır.

Koyunlar dünyasında artık kurt olmayı göze almaktır.

Sürüden ayrılan koyun, kendi göbeğini kendisi kessin.

Ve kendi savaşını kendisi versin.

Ne Kürdistan’ın bağımsızlığı, ne devrim kaldı.

Selam ve devamla.

30 Ağustos 2020

Almanya Essen

1 Yorum

  1. pkk ve diğer terör örgütlerinin özgürlükler için mücadele ettikleri koca bir yalandır.bu örgüt liderlerine devlet gelin sizi affettik deseler bile örgütlerin başları bunu kabul etmezler.çünkü onlar zurnanın son deliğidir.efendileri vardır.bu efendiler dünyaya yön vermeye çalışan devletlerin istihbarat örgütleridir.
    ingiltere ira örgütünü ispanya eta yı italya kızıl tugayları bir şekilde tasfiye etti.ancak adı geçen terör örgütleri sınırlı bölgelerde faaliyet gösteriyordu.
    pkk işid gibi terör örgütleri başta ortadoğu olmak üzere afganistan pakistan ve avrupa da her an taşeron olarak kullanılmak üzere el altında hazır tutulup kaynak sağlanıyor.
    Allahın verdiği canı Allahtan başka kimse alamaz insanın kendi bile bu cana son veremez.ancak örgütlerin başındakiler insanları aileleri ve çocukları ile tehdit edip bu duruma yöneltiyorlar.
    devletin sorumluluğu adaleti en ufak bir şüphe olmadan uygulaması ölüm orucuna başlamış olan kişileri de tedavi altına alıp ölmelerinin önüne geçilmesi için gerekeni azami derecede yapması olmalıdır.
    neticede ADALET MÜLKÜN TEMELİ dir.o yoksa ne mülk kalır ne devlet ne de ülke.
    devlet bir çınardır onu çürütmeyelim adalet insanlık merhamet ummanından sular ile besleyelim.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz