Pervin Buldan: Depremzedelere giden tek kuruş yoktur, toplanan 115 milyar TL nerededir?

0

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, selden dolayı can kayıplarının yaşandığı Şunlıurfa’da konuştu. “Depremzedelerin yaralarını sarmayan, onlarla dayanışma içerisinde olmayan, onlara yardım götürmeyen bir iktidara hem söyleyecek sözümüz var hem de öfkemiz var.” diyen Buldan, şunları söyledi:

“Olayın üzerinden 40 gün geçti ama hala depremzedeler gıda yardımına, barınma yardımına ve birçok malzemeye ihtiyaç duyuyor. Bu elbette ki depremzedelere büyük bir haksızlıktır. Halkların Demokratik Partisi olarak bütün kurullarımız ile birlikte; depremin yaşandığı andan itibaren halkımızla dayanışmayı, yaralarını birlikte sarmayı, acılarını paylaşmayı, bu anlamda birlikte olmayı bir görev ve sorumluluk olarak önümüze koyduk. İlk günden bu yana onlarla birlikteyiz. Bundan sonra da olmaya devam edeceğiz.

Çünkü bu insanların hiçbir şekilde talepleri minimum bir düzeye indirilmedi. Barınma sorunu hala var, konteyner sorunu hala var, çadır sorunu hala var, su sorunu hala var. İnsanlar yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalıyor. Kendi evlerini, topraklarını, doğdukları yerleri, hayallerini, geleceklerini terk etmek zorunda kalıyorlar. Bu durum, iktidarın depremzedelerin yaralarını sarmaması ile ilgilidir. Depremzedelerin taleplerinin, isteklerinin hala karşılanmaması olmasından kaynaklıdır. Büyük şov yaptılar, bir kampanya başlattılar, 115 milyar TL para topladılar. Bu paraların nereye gittiğini sormak bizim hakkımızdır, sorumluluğumuzdur. Bunu bir kez daha soruyoruz: Toplanan 115 milyar TL nerededir? Bunu kimlere verdiniz, nerelere dağıtınız? Depremzedelere giden tek kuruş yoktur.

AFAD’ın deprem süreci boyunca çadırları parayla satması, Kızılay’ın çadırlarını parayla satması bu ülke açısından utanç tablosudur. Bütün bunların hesabını elbette ki bizler, yeri ve zamanı geldiğinde sandıkta sormasını da biliriz. Başta depremzedelerin olmak üzere, tüm Türkiye halklarının bunu sormaya, sorgulamaya hakkı vardır. Şimdi dört gün önce burada yeni bir felaket yaşandı. Ve bu dört gün önceki felakette 17 insanımız yaşamını yitirdi. 15 insan Urfa’da 2 insan Adıyaman’da yaşamlarını yitirdi. Tarım ve Orman Bakanının ’15 insan yaşamını yitirdi ancak toprak suya doydu’ sözü bir akıl tutulmasıdır. Hiçbir vicdanın, hiçbir ahlakın kabul etmeyeceği bu sözü kendisine iade ediyoruz. Bu bakanın Urfa halkına, Adıyaman halkına bir özür borcu vardır.

Teselliyi insanların ölümünde arayan bir bakanın derhal istifa etmesi gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum. Burada yaşanılan felaket öyle küçük, öyle ucuz ve üzerinden politika yapılacak bir felaket değildir. Alt yapı sorununun çok yoğun yaşandığı Urfa kentinde, yağmur yağmasıyla bir sel felaketi ile karşı karşıya kalıyorsak, bu ülkeyi yönetenler başta olmak üzere bu ili yönetenler de hesap vermek zorundadır. Eğer bir ilde alt yapı sorunu tamamlanmamışsa bu, felaketlere davetiye çıkarmak anlamına gelir. Talanın, hırsızlığın, yolsuzluğun ülkeyi getirdiği hali hepimiz görüyor ve yaşıyoruz. AVM’nin inşa edildiği yerin dere yatağına yakın bir yerde olması hangi mantığa sığar? İnsanlar hala buralarda cansız bedenler arıyor.

Mal canın yongası diye bir söz var. İnsanlar araçlarını kurtarmak için günlerdir burada bekliyorlar. AVM’nin altında 400’e yakın araç olduğu söyleniyor. Dört gündür bir pompa bile getirip bu suyu çekmeyenler, o araçları sahiplerine teslim edemeyenler bu sorumluluğu üstlenmek zorundadır. Dört gündür bu kente su verilmiyor. Çünkü şebeke buradan etkilenmiş ve insanlar burada susuz bir şekilde yaşıyorlar. Alt yapısı sağlam olan kentlerde hangi felaket gelirse gelsin bu tür ölümler yaşanmaz, bu tür mağduriyetler yaşanmaz. Ama biz Urfa’da da Adıyaman’da da, bu kentlerin yönetimden kaynaklı, yolsuzluklarından kaynaklı, usulsüzlüklerinden kaynaklı altyapı sorunlarından kaynaklı bu mağduriyetlerin yoğun yaşandığını bir kez daha gördük.

Bugün Urfa’da mağduriyet yaşayan halkımızı ziyaret ediyoruz. Bir kez daha gördük ki felaketin boyutu kelimelerle anlatılacak boyutta değil. Büyük bir mağduriyet var ama burada ne yöneten var ne yönetici. İnsanlar bir kez daha kaderleriyle baş başa bırakılmış durumda. Şunu bir kez daha söylemek istiyorum. Bu iktidardan kurtulmanın, bu iktidarı göndermenin fırsatı var; bu talan anlayışının, hırsızlık anlayışının, yolsuzluk anlayışının gitmesi için önümüzde fırsat var. Bu fırsat da 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerdir. Urfa halkı bu yaşadıklarının hesabını elbette sandıkta soracaktır. Bu mağduriyetleri bizlere yaşatmaya, halkımıza yaşatmaya hiç kimsenin hakkı yoktur, haddi de değildir.”

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ise Hatay’da konuştu: Bugün depremin 40’ıncı günü, depremle gelen felaketin 40’ıncı günü. Kaybettiğimiz bütün insanlarımızı, canlarımızı anmak için buradayız. Onlara saygımızı sunmak için buradayız. Onlara rahmet dilemek için buradayız. Buradaki şehitlerimiz için okunan dualar var. Bu bölge kadim bir medeniyet bölgesidir, farklı inançların bir arada yaşadığı bir bölge. Bütün inançlar kendi kurallarına göre dualarını da ediyorlar. Herkes kendi dinine ve inancına göre duasını yapar ve rahmetini sunar. Biz de kaybettiğimiz bütün insanlarımız için bütün dillerde devirleri daim olsun, toprakları bol olsun diyoruz.  
Yaşadığımız felaket sadece depremle yaşanmadı. Deprem yer altında gerçekleşen jeofizik bir olaydır ama depremle gelen felaket yer altından kaynaklanmıyor.  Esas felaket yerin üstünde gerçekleşiyor. Tedbirlerin alınmamış olması, öncesinde depreme karşı tedbirlerin alınmamış olması yıkımın felakete dönüşmesinin sebeplerindendir. Hiçbir tedbir almamış olan iktidar bu yıkımın baş sorumlusudur. Deprem olduktan sonra acil müdahale ve kurtarma çalışmalarının gecikmesi can kayıplarını katbekat artırmıştır. Eğer zamanında müdahale edilseydi, kurtarma çalışmaları hemen başlasaydı kaybettiğimiz canlarımızın birçoğu bugün yaşıyor olacaktı. Binlerce canımız bugün hayatta olacaktı.

Deprem bütçesi yandaşlara peşkeş çekildi
O çalışmalar yürütülmedi, gereği gibi yapılmadı, o nedenle can kayıplarımız arttı. Bunun da sorumlusu bu iktidardır. Bu ülkede bu çalışmaları yürütmek için yeterince kaynak var. Sadece deprem için, depreme karşı tedbir almak için toplanan vergilerle bunlar yapılabilirdi. Ancak bunların hiçbiri depreme karşı tedbir için kullanılmadı. İktidar bunları kendi siyasi planlarını hayata geçirmek için başka alanlarda kullandı, yandaşlarına  peşkeş çekti. Alınmayan tedbirler yıkımın felakete dönüşmesinin temel sebebidir, yapılmayan yardımlar can kayıplarının temel sebebidir. İnsanlarımız günlerce, haftalarca temel ihtiyaçlarının karşılanması için beklediler. Bu ihtiyaçları karşılayacak organizasyonlar yok. Çadır bekleyen insanlarımız soğukta susuz, aç ve sıhhi şartlardan yoksun bir şekilde yaşamak zorunda bırakıldı. Kendi kaderlerine terk edildi bu insanlar.

İnsanları hayatta tutan asıl faaliyet dayanışma
Depremin ertesi günü buradaydık, Antakya’daydık, Samandağ’daydık. Gördüğümüz manzara gerçek anlamda sahipsizlikti, kendi kaderine terk edilmekti. Şehirlerimiz kendi kaderine terk edildi. Dayanışma amacıyla örgütlenmeler ve ağlar işlemeye başladı. Buralara ilk ulaşanlar da halklarla dayanışma için seferber olan insanlardır. Bizler de bütün parti kurumlarımızla buradaydık. Elbette olacağız, bunu övünme olarak söylemiyoruz. Bizim gibi on binlerce insan dayanışma için harekete geçti. İnsanlarımızı zor şartlarda hayatta tutan asıl faaliyet bu dayanışma oldu. Bir kez daha gördük ki asıl bizi bu felaketten koruyacak, bize onurlu bir hayat sunacak şey dayanışmamızdır, kendi gücümüzdür, öz çalışmamızdır. Önümüzde başla felaketlerin de olabileceği sürekli söyleniyor. Bunlara hazırlık için devletin kaynaklarını kullanacak her türlü mücadeleyi yürüteceğiz. Mahallemizde, sokağımızda, kasabamızda, şehirlerimizde kendi tedbirlerimizi almak için örgütlüğümüzü de yerleştireceğiz. Dayanışma ağlarını bugünden kuracağız.
Sadece binaları değil yaşamı da yeniden inşa edeceğiz
Kentlerin inşası için iktidar hemen ihalelere başladı. Deprem aslında bu rant politikaları nedeniyle felakete dönüşmüştü. Şimdi bu felaketi de bir rant fırsat olarak kullanmaya çalışan bir iktidar zihniyeti var karşımızda. Bu şehirler yeniden inşa edilecek. Sadece ev yapmakla yetinmek doğru olmayacak. Özellikle Antakya’nın tarihsel ve kültürel dokusuna uygun bir şekilde yeniden ayağa kalkması için ne yapılması gerekiyorsa yapılmalı. Biz Antakya’nın bunu başaracağına inanıyoruz. Bu kadim şehir daha önce de yıkıldı, büyük yıkımlar yaşadı ama kendi ruhuna, kültürüne ve özüne göre yeniden ayağa kalktı, dirildi, yaşamı yeniden inşa etti. Bizim yapmamız gereken sadece binaları değil yaşamı da yeniden inşa etmektir.
Yeni bir yaşam için güçlerimizi birleştirmeliyiz
Yeni bir yaşam inşa etmek; bu yaşamı adalet, eşitlik, çoğulculuk üzerine inşa etmek amacımızdır. Kaynakların halk için, kamu için kullanıldığı bir düzen ve işleyiş üzerine kurulacaktır. Yeni yaşamı bu şekilde kurarsak ancak talana ve sömürüye ayrılan kaynakları halk için kullanmış olacağız. O günler yakındır. Savaşa, ranta, sömürüye dayanan bu iktidar ve düzen de yeni inşanın bir parçası olarak mutlaka değiştirilecek. Yeniyi inşa ederken eskiyi göndermek zorundayız. Eski düzeni aynı şekilde devam ettirerek yeniyi inşa edemeyiz. Eski düzenin en tepesine oturmuş olan, bütün nimetleri yandaşlarına peşkeş çeken bu iktidarı göndermek zorundayız. Dayanışmamız gösterdi ki bu gücümüz var. Acıları paylaşmak için, yaraları sarmak için gösterdiğimiz dayanışmayı şimdi büyük bir toplumsal güce ve siyasal enerjiye dönüştürme zamanı.  Bunu ancak birleşerek, birlikte yürüyerek, güçlerimizi bir araya getirerek başarabiliriz. Demokrasi ve adalet isteyen, kaynakların toplum için kullanılmasını isteyen herkes gücünü birleştirmelidir. Birleşik gücümüzle bu düzeni de değiştireceğiz, yeni yaşamı da en güzel şekilde hep birlikte kuracağız. Bu bizim kaybettiğimiz canlara karşı sorumluluğumuzdur. Onları bugün yüreğimiz yanarak anarken, aynı zamanda onlara değişimin sözünü de veriyoruz. Arkada kalanların acısına saygımız ve onlara yönelik sorumluluğumuz dolayısıyla yeni bir yaşam kurmak zorundayız.
Bu düzenin sorumlularından hesap sormalıyız
Eğer bu yaşamı kuracaksak bu düzenin sorumlularından, bu felaketin sorumlularından hesap sormak zorundayız. Hesap sormak kaybettiklerimize karşı sorumluluğumuzun bir gereğidir. Yeni yaşamı bu acıları paylaşarak, yaraları birlikte sararak hep birlikte inşa edeceğiz. Depremin 40’ıncı gününde kaybettiğimiz bütün insanlarımızı, canlarımızı rahmetle anıyoruz, devirleri daim olsun. Yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. Yüreğinde bu yıkımın acılarını yaşayan bütün insanlarımızla dayanışma içinde olduğumuzu bir kez daha dile getiriyoruz. Yaraları birlikte dayanışmayla saracağız, yeni yaşamı da toplumsal gücümüzü birleştirerek kuracağız. Başarmak zorundayız. Bu felaketler bize bir kez daha gösterdi ki aynı felaketlerin yaşanmaması için sözlerimizin arkasında durmamız, mücadelemizi ve çalışmalarımızı bu kararlılık ve inançla yürütmemiz gerekiyor.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz