Putin Blöf mü Yapıyor? 

0
Latest posts by İbrahim Yersiz (see all)

Putin, içerde seferberlik emirleri, dışarıya doğru da tehdit salvolarını yükseltince insanlar Putin’in Ukrayna’da kaybetmesi durumunda bir çılgınlık yapabileceğinden korkuyor!  

Peki Putin gerçekten bir çılgınlık yapabilir mi? 

Ben şahsen bu tehditlere inanmak için yeteri bir gerekçe görmüyorum, ama Putin’in Ukrayna’ya bir angajmanla girdiğini ve istediğinin en azından bir kısmını almadan geri çekilmeyeceğini de biliyorum, bu konuda daha önce de yazdım. 

Putin’in temel hesabı elbette Kiev’e çıkmak ve Batı yanlısı, objektiflere şapşal şapşal poz vermeye çalışan Ukrayna Devlet Başkanını devirip yerine Moskova yanlısı bir kukla tayin etmekti.  

İşin doğrusu Ukrayna’da bunu yapacak pek çok gönüllü lider de vardı! 

Ama evdeki hesap çarşıya uymadı, bu sefer ki hesap tam olarak Putin’in böyle bir angajmana girmesi ve Ukrayna’ya bilindik Rus müdahalelerinden birini yapması üzerineydi. Bu Batı dünyasının hesabıydı. 

Tabi Putin şaşırtmadı, Gürcistan’da, orada burada yaptığının aynısını burada da yaptı. 

Putin’in bu bilindik müdahaleleri Batı stratejistleri açısından Putin’in ne yapacağını öngörebilir bir hale getirmişti. 

Bu sefer tuzak hazırdı!  

Putin bilinen ezberini şartlı bir şekilde tekrarlayacak ve Batı dünyası da onu kademeli bir şekilde Ukrayna’nın içlerine çekerek hem son yıllarda topladığı gücünü tüketecekti hem de dünyada namı olan Kızıl Ordunun kartondan bir kaplan olduğunu gösterecekti.  

Putin bunu öngöremediği için bugün bu kadar çok agresifleşmiştir ve dünyaya tehditleri de aslında bu yanılgıya düşmesinin verdiği bir neticedir.  

Henry Kissinger yanılmıyorsam “Blöfle kazanılmış bir savaş savaşla kazanılmış bir barıştan daha kıymetlidir” demişti. 

Pek tabiidir ki, blöfle kazanılmış savaşın kıymeti hiç kan dökülmemiş olmasından geliyor. 

Ama sorun şu ki, hangi sözler blöftür hangi sözler değildir bunu kestirmek her zaman kolay değildir ve bu blöfler Putin gibi ne yapacağı önceden kestirilemeyen bir kaçığa aitse daha da zordur.    

İlgi alanım olmakla birlikte buna yine de olası hesaplar üzerinden bakmaya çalışmayacağım. Ama sevgili Putin’de kusura bakmasın pratik anlamda karşılık bulmamış her tehdit aynı zamanda bir blöftür, ta ki karşılık bulana ve birileri bunun blöf olmadığına ikna olana dek. 

Kaldı ki ciddiye alınan en büyük tehdit bile olsa olsa en iyi blöf sayılabilir, o da yine karşılık bulana, amaçlanan netice elde edilene dek.  

Dolayısıyla şu anda Putin’in tehdit salvolarını ciddiye alan kişi aslında blöfünü ciddiye alan kişidir, ciddiye almayan kişi ise blöfünü gören kişidir.  

Putin’in blöfünün arkasında durması ise beklenen konuda kendisini göstermesiyle ilgilidir ki, bu da ancak dediğini yapmasıyla mümkün olabilir. 

Akla gelen tek soru: Putin dediğini yapabilir mi?  

Bana göre yapamaz, dolayısıyla Rusların bu konuda tedirgin olup ülkelerini terk etmeye yönelmeleri gereksiz bir endişenin Moskova’ya iz düşümüdür.   

Peki buna rağmen Ruslar ülkelerini niye terk ediyorlar? 

Çünkü Putin’in söylediklerini yapabilecek biri olduğuna inanıyorlar. 

Ancak Ruslar Putin’e inanmakta haklıdırlar, çünkü yıllarca Demir Perde”nin gerisinden yönetildiler ve şimdi de ülkeyi demir pençe ile yöneten bir kaçığın hükmü altında yaşıyorlar.  

O nedenle Putin’in blöfünün Rusya’da karşılık bulması olağan bir neticedir.  

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, Batı dünyası Putin’in elinde ne olduğunu biliyor, yalnızca elindekini kullanıp kullanmayacağını bilmiyor. 

Ama zaten Putin efsanesinin sırrı da bu öngörülemezliğinden geliyor. 

Putin’in en güçlü kozu renk vermemesi ve olası yapacağını söylediği şeyler konusunda Batı dünyasını ikna etmeyi başarmasıdır. 

Batı dünyası hala Putin’in ne yapacağını kestiremiyor ve kestiremediği içinde Rusya ile savaşını Ukrayna üzerinden götürüyor. Ama artık herkes biliyor ki, bu savaş yalnızca bir Rus Ukrayna savaş değildir, Avrupa’nın da içine sürüklendiği bir ABD Rus savaşıdır. 

Şahsen bu savaş listesinden Avrupa’yı eliyorum, çünkü bu Avrupa’nın istediği bir savaş değildi, Avrupa’nın kucağında bulduğu bir savaştı; kaldı ki Avrupa hala bu savaşa isteksiz bir şekilde destek veriyor ve liderleri bunca fedakarlığı niye yapıyorlar, onu ne kendilerine ne de kendi halklarına izah edebiliyorlar.  

Bu savaşı izah eden veya edebilenler bu savaşın başından beri ABD ye yaradığını biliyor.  

Evet, bu savaş gerçekten içinden bir tek ABD’nin karlı çıktığı bir savaştır. Bu savaşta ABD, Rusya’yı bir rakip olarak tasfiye ederken, yalnızca Rusya’yı devreden çıkarmıyor, Çin’i de tarafsızlaştırarak yalnız başına kalmasını ve olası bir hamlede Çin’inde Rusya gibi çevresinde pek müttefik bulamayacağı bir satha taşıyor.   

Çin görünürde bu savaşın içinde değildir, hatta başkaları birbiriyle uğraşırken arada iyi kazanıyor, ama kesinlikle savaşı kaybeden taraflardan biri de Çin’dir, çünkü yarın Tayvan Sorununda onun da başına aynı şeyin getirilmemesinin hiçbir garantisi yoktur. 

Bana kalırsa bu savaşta Çin’in elinde tek seçenek vardı, o da savaş boyunca taraflara mal satmak, kendisini olası bu tür bir kumpasa karşı hazır hale getirmekti.  

Ama şu da var ki; Çin bu savaşta Rusya’ya direk veya dolaylı destek verseydi bile dünyayı yanına almış bir ABD ile baş etmesi şansı yoktu; Çin’de o yüzden yapabileceğinin en iyisini yaptı ve bu süreçten yararlanarak toplayabildiği kadar parsel topladı.  

ABD’nin bu savaşta en büyük gücü başta Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm dünyayı yanına alması olmuştu. 

Rusya’nın yanında kim vardı? 

Yarı açık bir beyanla İran İslam Cumhuriyeti; siyasi itibar ve güvenilirlik konusunda dünya ülkeleri arasında en dipte olan ülke. 

Ama bu savaşın şimdiden kaybedenleri de var: 

Avrupa! 

Avrupa bu savaşı şimdiden kaybetmiş bir taraftır, Rusya’nın doğal gazını kesmesi sonucu şimdiden ısınma ve barınma derdine düşmüş, enerji tasarruflarına giderken daha şimdiden halklarını canlarından bezdirmişler. Yükselen enflasyon ve artan hayat pahalılığı ise işin cabası. 

Avrupa’nın bu savaşta bir planlarının olmadığını, savaşa dahlin bütünüyle ABD baskısıyla olduğunu biliyorduk, umarım bu vesileyle sizlerde öğrenmişsinizdir.  

Avrupa şimdiden gelecek kışın ne kadar zor geçeceğini hesaplıyor.  

İşte hesapsızlık budur; ama size şunu da söylemeliyim ki, Avrupa’nın neredeyse tüm planlarında bir hesapsızlık bir öngörüsüzlük vardır ve nedeni de birliğin birlikte hareket etmemesi, edememesi ve başına buyruk ülkelerin borcu varmış gibi her seferinde ABD’nin kuyruğuna takılarak emperyalist emelleri için dünyada çıkardığı suni krizlerin peşinden gitmesidir.   

Çin bu hesabı ABD’den daha kötü ama kesinlikle Avrupa’dan daha iyi yaptı ve bunu da savaşa taraf olmayarak ekonomik çıkarlarını korumaya yönelmekle başardı.  

ABD, Rus Ukrayna savaşında Ukrayna’ya karşılıksız; daha doğrusu karşılığını ilerde alacağını hesap ettiği bir yatırım yapıyor; Çin ise bu sürecin hasadını peşin toplayarak kazandıklarıyla mevzilerini şimdiden güçlendirmeye çalışıyor.   

Ama belli ki ABD aklı ileri hesap yapıyor ve rakiplerini kısa vadeli kar iştahlarıyla oyalarken çaktırmadan geleceklerini kuşatıyor.  

Diğer yandan Savaşın sonunun belli olduğu söylenebilir; Avrupa biraz daha ABD’nin hinterlandına girerken, Donetks bölgesi Rusya’ya bırakılır ve savaşa bu haliyle son verilirken olan Avrupa’ya göç etmek zorunda bırakılan Ukraynalıların masraflarını Avrupa’nın bütçesine yüklenmesi olacaktır.  

Zaten ABD’nin amacı başından beri Ukrayna veya başka bir yer değildi, Rusya’ydı, tüm plan Rusya’yı bu cephede yorgun ve zayıf düşürmek ve onu küresel piyasalardan devre dışı bırakarak şimdiden elimine etmekti.  

Bu konuda Ukrayna’nın Rusya ile sorunları ABD için bulunmaz bir fırsattı ve ABD hiçbir fırsatı kullanmaktan kaçınmadığı gibi bu fırsatı da kullanmaktan kaçınmadı. Artık birilerin sözünü ettiği özgürlükler veya demokrasi salvoları ise başta Avrupa olmak üzere diğer ülkeleri bu savaşın haklılığına ikna edilmek içindi.   

Avrupa şu insan hakları masalını hep yutuyor! 

Aslında Avrupa halkları bu masalı hemen yutmuyor, ama bu ülkeler ABD’ye göbekten öyle bağlılar ki, ABD karar verdiğinde neredeyse yapacak başka hiçbir şeyleri yok.  

Türkiye’ye gelirsek:  

Türkiye bu savaşın kaybedeni değildir, basiretsiz bir iktidarın ülkeyi dünyanın tersine doğmalarla yönetebileceğini sanmasının getirdiği bir neticenin kurbanıdır. 

Ama mevcut yönetim kötüye giden bu gidişi örtmek ve yönetme konusundaki basiretsizliğini gizlemek için hiçbir şeyi kullanmaktan sakınmıyor, savaş dahil her senaryoyu birer seçenek halinde elinde tutuyor.  

Gerçekte Türkiye’deki ekonomik krizin başlangıç tarihinin Rus Ukrayna savaşıyla bir ilgisi yoktur, bu tamamıyla ülkeyi yönetme konusunda başarısız olmuş ama iktidarını bırakmak istemeyen bir partinin bu tür yalanlara tevessül etmesiyle ilgilidir. Ukrayna’dan buğday mı gelmiyordu, başka yerden alınırdı, yağ mı gelmiyordu, başka yerden alınırdı… Kaldı ki savaş halindeki bir ülkeden bile medet ummak zaten yeteri kadar bir acizlikti.  

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz