“Rusya & Ukrayna Savaşının Meşhurları – Pembe Berelileri ve Yanılanları”

1

Ukrayna & Rusya krizi ile ilgili peş peşe birçok yazı yazdım, iddialarda bulundum ve kendimce deliller öne sürdüm. Birçok yorum ve değerlendirme okudum ve yine birçok analizi inceleme fırsatım oldu. Bölgede bulunan, gidip gelmiş ve o savaşa tanıklık etmiş birçok insanla oturdum, konuştum, tartıştık, düşündük, kadeh vurduk. Geçmişte birkaç kere de bölgede bulundum. 

Ancak göz ardı edinilen bir şey vardı. O da; Evet, savaşlarda tetik çekilene kadar hiçbir şey belli değil, kesin değil hatta sonuçlar her iki taraf içinde kestirilemezdi ama “matematik” diye bir bilimde öylece karşımızda duruyordu. 

Akıl ve mantığı da yanımıza aldığımızda, az çok biraz mürekkep yalamış, postal çürütmüş herkesin bir fikri olur. Köşe verirseniz yazar, koltuk verirseniz konuşur, kamera önüne bırakırsanız ne yorumlar ne analizler yapar, aklınız çıkar, beyniniz yanar. Bende birçok iddiada bulundum. Birçok kere yanıldım. Kendimi bu zümreden ayrı tutuyorum sanmayın. 

Ancak şunu rahatlıkla iddia edebilirim ki; Bu savaş, tüm uzmanları – araştırmacı / gazetecileri hatta “Ben bu işin piriyim” diyen birçok akademisyeni ve generali ters köşeye yatırmakla ünlü olacak. Gün geçmiyor ki; Savaş ve harekâtla ilgili bir yorum yapan, fikir veren ve analizlerini ortaya koyan bir uzman ertesi günü haksız çıkmasın. Herkes ünlü oluyor bu savaşla ilgili konuşan… Popçusu da, topçusu da, askeri de hatta akademisyeni de…

Hatta “baldır bacak medyasının” bir kanalında konuşan bir uzmanın isminin altına “İlhak Uzmanı” yazmışlar. Yani; “İşgal Uzmanı” Çok merak ettim acaba o konuşan arkadaş ömründe kaç defa bir işgalde bulunmuş? 

Ki biz bu topraklarda yaşayan Anadolu Ordusunun askerleri olarak 400 yıldır bir “ilhak ve işgal” planı gerçekleştirmemişken… 

Eğer kendisi Sultan Süleyman’ın ordusunda bir Yeniçeriyse haklıdır. Fikir beyan edebilir. Ancak o günden bugüne hiçbir Anadolu askeri “İlhak ve işgal” operasyonuna katılmamıştır. (İşgal ve ilhak bambaşka bir ordu psikolojisi ister çünkü. Elinizdeki donanım ne olursa olsun, mahiyetinizin temelinde bu fikir yoksa çamura saplanırsınız. Savunma da kalan ve bunu alışkanlık haline getirmiş orduların ilhak planı kesinlikle işlemez. En basit örnek olarak; “İlhak fikri olmayan” askerin temel dürtüleri savunma, bulunduğu mevziiyi korumadır. Siz bu fikirde olan askere, karşı bölgeyi “ele geçirme” emri verirseniz ömründe hiç ıstakoz yememiş adamın önüne çatal – bıçak koyup ıstakozu ayıklamasını beklemekten hiçbir farkınız kalmaz. Istakozda mundar olur sizde aç kalırsınız.) İş bu “İlhak Uzmanı” arkadaşa gelirse; komşunuzun hakkı olan otoparka, arabasını park edip “işgal” ettiyse haklılar. Ben olsam bende o title’ı isterdim. Ama kastedilen o değil sanırım. Konuşan kişi hakkında biraz araştırma yaptım, eşi dostu aradım ve onunla çalışmış bir arkadaşıma denk geldim. Dedi ki; “Ha XXX Abi bizim Levazım müdürüydü birlikte…” 

Kalem kılıçtan keskindir mottosunu sanırım çok yanlış anlamış onu uzman diye yayına çıkaran kanal. Ya da tüm uzman emekli askerler bir bir kapıldığı için sıra ona kadar gelmişte diyebiliriz… Levazım Müdürlüğünün başlıca görevi mahiyetinde olan birliğin levazım ihtiyaçlarını (Gıda, kıyafet, kırtasiye ve diğer sarf malzemeleri) karşılamaktır. Eğer ki; Er Postalı fırlatarak “İlhak Uzmanı” olduysa bence peygamberliğini ilan etsin ve hepimiz biat edelim kendisine… Bundan daha büyük bir mucize yoktur çünkü… Denizi ikiye ayırmak, ölüleri diriltmek, ayı parçalara bölmek falan hikâye kalır bunun yanında… 

Var öyle ulusal kanallarda konuşan, Özel Kuvvetler Komutanlığına “Tayin” ile gelip, sadece o birlikte çalıştığı, atama ile orada bulunduğu için “Bordo Bere” takıp, kendini Öz. Kuv. Emeklisi diye gösteren birkaç abimiz daha… 

Şimdi saç uzatmışlar, bere tam oturmaz kafalarına ama gerçekten taktığı bere rengini onu tanıyanlar çok iyi bilir… 

Ve bordo bereyi hak etmediğine eminiz! 

Pembe mi dersiniz, yavruağzı mı derseniz artık ne derseniz deyin. 

Ve çok da geniş konuşuyor kameralar karşısında. Kendisini tanırım, o da beni tanır. Birkaç kere karşılaştık da son zamanlarda… Selamı sabahı kesmiş benimle, önemli de değil. Ama ben sebebini çok çok iyi biliyorum. 

Gelgelim; Bu levazımcı abilerimiz de yanıldılar. Bu konuda postal çürütmüş, önlerinde saygı ile eğildiğim komutanlarımız da yanıldı ve bu işin akademik kariyerini yapmış, çok değerli hocalarımız da yanıldı. 

Normaldir bunlar. 

Bunun adı; “Savaş!” En güzel örnek tarihimizde yatıyor. Fransız temsilcisinin Kurtuluş Savaşı öncesi Türk ordusunu ziyaretinin ertesinde; “Kağnı kamyonu yenemez” deyip 6 ay sonra “Siz bir mucize gerçekleştirdiniz ve kağnı kamyonu yendi” dediği örneği inceleyiniz. Mezar taşımızı hazırlayan Avrupa’ya o mezar taşını nasıl yüzlerine çarptığımızı hatırlayınız. 

İşte savaş zaman zaman böyle sonuçlara gebedir. Ve doğan bebek muhtemelen çok uzun yıllar yaşar. Kavga, anne karnında başlamıştır çünkü onun için. Ve doğacak olan çocuğun cinsiyetini, gücünü, dirayetini ve hayat çizgisini kimse bilemez. Onun adı; “Savaştır”. Ama ben de dâhil olmak üzere çocuk daha fasulye kadar fetüs haline bile gelmeden, birçok tahminlerde, değerlendirmelerde, yorumlarda ve analizlerde bulunulduk ve hala da bulunuluyor TV’lerde. Herhangi bir kanalı açın ve yanılmadığımı göreceksiniz. Ve her sabaha, bir gece önceki iddialarımız çürüyerek uyanıyoruz. Bu bizlerin yeteneksiz olduğunu değil “Savaş”ın tabiatını gözden kaçırdığımızı gösterir. Yoksa hiçbirimiz intihara meyilli insanlar değiliz. En azından sabah uyandıktan sonra…

Evet, “Savaşın bir tabiatı vardır.” Unutulmaması gereken de budur.

Askeri Okullarda “Savaş Beden Eğitimi” diye bir ders vardır. Aynı askeri okullarda “Savaş Tarihi” , “Harp Kültürü” , “Harp Psikolojisi” ,  “Savaş Hukuku” ve “Savaş Modelleme” diye derslerde vardır. Bazıları artık müfredattan çıkmıştır. Bazıları duruyordur. Bazıları seçmeli derse dönmüş, bazıları “bağlayıcı ders” olarak kalmıştır. Yani ondan kaldınız mı, devre kaybeder, sınıfta kalır ve en başından tekrar başlarsınız o eğitim ve öğretim dönemini. Şimdilerde durum ne bilmiyorum ama ben bu derslerin hemen hemen hepsini aldım. 

Ve “Rusya & Ukrayna” savaşında gördüm ki, hocalarımdan da çok özür diliyorum ayrıca ama ben bu dersleri pek de iyi dinlememişim ya da cidden geri kalmışım. En son ders aldığım zamandan bu tarafa tam 20 yıl geçti. Belki unutmuşta olabilirim. Ama ortada benimle ilgili bir sorun olduğu gayet net. Çok basit bir kuralı hiç hatırlayamamışım; “Savaş, sen toprağa düşene kadar bitmez ve sonu da asla belli olmaz.”

Ama söz sırası bana gelince saatlerce konuşabilir hatta yazabilirim. Ki yazdım. Okudunuz ya da okumadınız bilemem. Ancak; bir taraf olmasanız bile hemen kapınızın önünde çıkan bir savaşla ilgili tahminlerde bulunmak, fikirler öne sürmek hatta buna göre önlemler oluşturmak “insanoğlunun” doğasında vardır. İstihbaratın da ortaya çıkması ve dünyanın en eski mesleklerinden birine dönüşmesi de kesinlikle bununla ilgilidir. 

Sanırım kaygımız ya da kaygılarımız buydu. Ve etrafta bu kadar çok Levazımcı konuşurken, bu kadar pembe bereli fikir beyan ederken, “Hayalperest ve dizilerde yaşayan istihbaratçılar” fink atarken, Rahmetli Barış Manço’nun dediği gibi; “Müsaadenizle Çocuklar” demekte hakkımızdı. Palaska – bot ve keple, kahvaltıda dağıtılan tek kullanımlık pekmez ve sınırlı sayıda verilen siyah pilot kalemle, dizi senaryolarından anlamlar çıkartıp; “Bak bu dizinin bilmem kaçıncı bölümünde demişlerdi”diyerek komik ve akıl dışı fikirlerle savaş kazanılmaz hatta yürüyen savaşla ilgili fikir bile beyan edilemez çünkü. Akla da, mantığa da hatta haysiyete de aykırıdır bu durum… Ama “haysiyet” ağır bir erdemdir. Herkesten beklenemez. Özellikle bu günlerde…

Söz aldık, konuştuk, yazdık. Yanıldık – Haksız çıktık / Haklı çıktık – doğrulandık. Ama değişmeyen bir şey vardı; Savaş, insanlık tarihinin en büyük suçuydu. Ve zaruri olmadıkça bir cinayetti! 

Tüm dünyada savaşların bitmesi, sınırların kalkması, ırkların ve ırkçılığın göz ardı edilmesi, dinin insanları bölen bir ayraç olmaktan çıkması dileğiyle; “Bu Büyük İnsanlığın” saçma ve komik sebeplerle zarara uğramaması için, eşitlik için – özgürlük için ve ağaran sabahlar için, hep birlikte türküler söyleyebilip, sarhoş olup, kol kola dans etmek için, “ötekileştirmemek” – “iteklememek” – “hor görmemek” için, “tercih edemediği sebepler yüzünden aşağılanmamak için” onurluca yaşamak ve yaşatmak için… 

Tek bir fikre ihtiyacımız vardır; o da; 

“Yurtta Barış, Dünyada Barış…”

1 Yorum

  1. Ukrayna kaybetmeye mahkum. Dünya sadece seyrediyor. Putin gözükara , acımadan sivil öldürüyor. Putin ve askerleri vede milleti çin sınır yok. Şerefsiz bir milletin ,şerefsiz lideri sınır tanımıyor. Amerika bile gık diyemiyorum. Daha kim ne diyebilir. Ambargolar hikaye , her amborgoya Putin meydan okuyor ve alternatif çözümler üretiyor. Hemde net bir çözüm. Bugün Rusya’nın para değerine bı bakın, savaş öncesiyle aynı. Rusya’nın ekonomisini amborgoyla batiramazlar. Tek bir çözüm var, savaşa müdahil olmak. Savaş ancak kanla temizlenir. Dişe diş , kana kan. Dünya seyrettigii müddetçe Ukrayna mağlup .Gaybe indellah.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz