Sadaka, Sadâkattir

0

Önsöz

Fakihler âyet ve hadislerdeki kullanımlarını dikkate alarak beş tür sadakadan söz etmişlerdir.

1. İslâm’ın beş şartından ve farz ibadetlerden birini oluşturan sadaka (zekât). Birçok âyet ve hadiste kelime bu anlamıyla geçer.

  1. Bedenin zekâtı olmak üzere ramazan ayının sonunda yerine getirilmesi vâcip olan sadaka-i fıtır (fitre).
  2. Kişinin kendi iradesiyle üstlendiği yükümlülük anlamındaki nezir gereğince hayır yolunda yapılması vâcip olan harcama (adak sebebiyle tasadduk).
  3. Belirli suç veya hataların telâfisi amacıyla Allah hakkı olarak ifası farz olan fidye ve kefâret kapsamındaki sadakalar.
  4. Tatavvu sadakası (gönüllü bağış). İlk dört grupta yer alan sadakalar özel terimleriyle fıkıh eserlerinde ele alınmıştır.

Biz beşinci grup, Tatavvu sadakası,  gönüllü bağışı açıklayacağız. Buyurun okuyalım.

A-Tanım

Sadaka; sıdk (doğruluk), sadâkat (özden bağlılık, samimiyet), sadık (dürüst ve samimi olan kişi) kelimeleri ile ortak kökten gelen ve bu kelimelerin anlamlarını ifade edebilecek bütün davranışları kapsar.

Meselâ, ibadet niyetiyle sadaka veren kimse Rabbine karşı,

malından veren varlıklı kişi muhtaçlara karşı,

evinin ihtiyaçlarını karşılayan eşine ve çocuklarına karşı,

yardımsever, ihtiyaç sahiplerine karşı,

sadâkatini, samimiyetini, iyi niyetli olduğunu göstermektedir.

Sadaka vermeye tasadduk denilir. 

B-Sadakanın Mahiyeti

1-Her iyilik bir sadakadır.

Sadaka, malî yardım şeklinde yapılan ibadettir.

Ancak bu, herkes için mümkün olmayabilir veya her zaman ihtiyacı karşılamayabilir.

Zira sadaka, karşımızdakini mutlu etmek ve bir eksiğini gidermek ise;

aç olan kimse için onu doyurmak sadaka iken,

hasta olan için ziyaretine gitmek de sadaka olacaktır.

Bazı durumlarda çevre temizliği sadaka iken,

bazen güzel bir nasihat, hayat kurtaran bir sadaka olabilir.

Peygamber efendimiz; “Gücü kudreti yerinde olan gücüyle, malı olan malıyla, ilmi olan da ilmiyle sadaka verecektir” (Kenzü’l-ummâl, X, 241).

Zira sadaka vermek insanların imkân ve fizikî durumları ile yakından ilgilidir.

Varlıklı bir insan için mal ile tasaddukta bulunmak akla gelen ilk sadaka şekli iken, gücü kuvveti yerinde olan kişinin emeğini insanların hayrına sunması sadaka sevabına eriştirecektir.

Yaşlı ve hasta bir kimsenin güzel bir nasihati, iyiliğe çağırması güzel bir sadaka iken, genç ve dinamik bir kimsenin de o yaşlıya göstereceği saygı, hürmet ve hizmet yerinde bir sadakadır.

Peygamber efendimiz  “Her iyilik bir sadakadır” (Buhârî, Edeb, 33) hadisi ile sadakaya her Müslüman’ın yapabileceği bütün güzel davranışları kuşatacak bir anlam yüklemiştir.

2–Sadaka malı eksiltmez

Kur’an’ı Kerim’de Yüce Mevlâ, “Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah’ın lütfu geniştir, O her şeyi bilir.” (Bakara, 2/261) buyurarak, kendi rızası için sadaka verenlerin mükâfatının yedi yüz misliyle olacağını bildirmiştir.

Allah Resûlü’nün belirttiğine göre sadaka malı azaltmıyor, (Müslim, Birr, 69) Allah katında mükâfatın artmasına vesile oluyor.

Bunun için yularlı bir devesini Allah yolunda tasadduk eden bir sahâbî için, “Allah (bu kişiye) kıyamet gününde yularlı yedi yüz deve tasadduk etmiş gibi sevap verecektir” (Nesâî, Cihâd, 46) buyurmuştu.

3–Sadaka ile amel defterleri kapanmaz

Resulullah ( s.a.v); “İnsan öldüğü zaman, şu üç şey dışında amelleri kesilir: Sadaka-i câriye (faydası kesintisiz devam eden sadaka), kendisinden yararlanılan ilim ve kendisine dua eden sâlih evlât” (Müslim, Vasiyye, 14) derken, insanların sürekli yararlandığı, uzun ömürlü yaşayan sadakaları ilk sırada anmaktadır.

Çünkü paylaşılmayan bir mal, geçici ve fânidir. Bir gün ya yok olur ya da yararsız hâle gelir. Fakat diğer insanlarla paylaşıldığı zaman daha uzun bir dönem devam eder ve istifade edildikçe de sahibine mükâfat kazandırır.

4-Cennet kapılarından biri de sadaka kapısıdır

Peygamber Efendimiz, cennette inananlara açılacak kapılardan birinin “sadaka kapısı ” olduğunu bildirirken de (Müslim, Zekât, 85) verilen sadakaların mükâfata dönüşeceğine ve yapılan iyiliklerin karşılıksız kalmayacağına işaret buyurmuştur.

5-Sadaka manevi sigortadır 

“Kuşkusuz sadaka, Rabbin hoşnutsuzluğunu giderir (Allah’ın kişiye huzurlu bir hayat bağışlamasına vesile olur, işlenen kötülüklere mukabil başa gelebilecek kötülüklere de kefaret olur) ve kötü bir şekilde ölmeyi (Allah’ın izniyle) önler” (Tirmizî, Zekât, 28).

“Kıyamet günü müminin gölgesi (onu himaye edecek şey) sadakasıdır.” (İbn Hanbel, IV, 233) hadisleri de aynı hususa işaret etmektedir.

6-Sadaka Cehennemden korur

Resûlullah (sav) bir konuşmasında cehennemden bahsetti, ondan Allah’a sığındı ve yüzünü üç defa çevirdikten sonra şöyle buyurdu: “Yarım hurma (sadaka) ile bile olsa cehennemden korunun. Eğer bunu da bulamazsanız güzel bir sözle (korunun).” (Müslim, Zekât, 68).

Bu sözleriyle Hz. Peygamber az veya çok demeden, herhangi bir davranışla sınırlamadan sürekli sadaka verilmesi gerektiğine işaret buyurmuştur.

7-Sadaka vermek aslında bir şükür ifadesidir.

Verilen nimetin devamı için onu diğer insanlar ile paylaşmaktır. Yüce Allah, “Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun” (Kasas, 28/77) buyurarak kendilerine nimet verilenlerin aynı nimeti başkalarıyla paylaşmalarını emretmiştir.

Peygamber Efendimiz bu gerçeğe fırsat buldukça vurgu yapıyor ve konunun daha iyi anlaşılıp kavranabilmesi için temsiller getiriyor, geçmişten örnekler veriyordu:

“…İsrâiloğulları içerisinde cildi alacalı, kel ve kör üç kişi vardı.

Allah bunları imtihan etmek istedi ve onlara bir melek gönderdi. Melek, derisi alacalı olan adama geldi ve en çok istediği şeyin ne olduğunu sordu.

Adam, güzel görünümlü bir cilt istediğini, çünkü insanların hâlihazırdaki görüntüsüyle kendisini çirkin bulup ondan iğrendiklerini söyledi.

Bunun üzerine melek, adamın vücudunu sıvazladı ve şifa bulan adamın çirkinliği gitti. Ona çok güzel bir renk ve hoş bir görünüm verilmişti.

Daha sonra melek ona en çok hangi malı sevdiğini sordu. Hastalıktan kurtulan adam, deveyi sevdiğini söyleyince, ona on aylık gebe bir deve verildi.

Melek, devenin onun için bereketli olmasını temenni ederek adamın yanından ayrıldı ve başı kel olan adamın yanına gitti. Ona da en çok istediği şeyin ne olduğunu sordu. O da kendisinden kelliği giderecek, insanların iğrenmelerini ortadan kaldıracak güzel bir saç istediğini söyledi.

Melek onun başını sıvazlar sıvazlamaz kellikten eser kalmadığı gibi, çok güzel saçları oluverdi. Bu kez de melek ona en çok hangi malı sevdiğini sordu. O, ineği sevdiğini söyleyince, kendisine gebe bir inek verildi. Melek bu adama da bahşedilen ineğin bereketli olmasını temenni ederek yanından ayrıldı.

Melek son olarak âmâ olan adamın yanına geldi ve dünyada en çok istediği şeyin ne olduğunu ona da sordu. O, görmeyen gözlerinin açılmasını ve bu sayede insanları görmek istediğini söyledi. Melek adamın gözlerini sıvazladı ve adam görmeye başladı. Ardından da daha öncekilere sorduğu gibi, ona hangi malı çok sevdiğini sordu. Adam koyunları sevdiğini söyleyince, kendisine kuzulu bir koyun verildi.

Bir müddet sonra muzdarip durumda olan bu kişilere bahşedilen hayvanlar yavruladılar ve çoğaldılar. Bu suretle birinin bir vadi dolusu devesi, diğerinin bir vadi dolusu sığırı, ötekisinin de bir vadi dolusu koyunu oldu.

Aradan yıllar geçti. Melek, bu üç kişinin karşısına bir kez daha çıktı. Ama bu sefer onların karşısına çıkma sebebi, nimeti veren Allah’a karşı onları şükür imtihanına tâbi tutmaktı.

Bu amaçla önce cildi alacalı olup da Allah’ın sıhhat ve mal verdiği adamın yanına geldi. Tıpkı onun eski hâli gibi hastalıklı ve yoksul bir insan suretine girmişti. Ona dedi ki: “Ben fakir biriyim. Bütün çarelerim tükendi. Yolculuğu tamamlayabilmem önce Allah’ın inayeti sonra da senin yardımınla mümkündür. Şimdi ben, sana güzel bir renk, güzel bir görünüm ve mal veren Allah rızası için senden bir deve istiyorum. Bu sayede yolculuğumu tamamlayayım ve memleketime ulaşayım.”

İnsan suretindeki meleğin isteklerini dinleyen adam, “(İyi ama malımda) hak sahipleri çoktur” diye cevap verince melek ona, “Sanki seni tanır gibiyim. Sen insanların iğrendiği, cildi alacalı olan kişi değil miydin? Fakir olduğun hâlde Allah bu malı mülkü sana vermedi mi?” diye sordu. Bu sorulara karşılık adam, “(Hayır) yemin olsun ki bu mal mülk bana atalarımdan miras kaldı” dedi. Melek de ona cevaben, “Eğer sen yalan söylüyorsan Allah seni eski hâline döndürsün!” dedi ve oradan ayrıldı.

Sonra kel olan adamın yanına kel bir insan suretinde gitti ve aynı şeyleri söyledi. Bu adam da alacalı adamın yaptığı gibi meleğe yardım etmeyi reddetti. Melek de ona, “Eğer sen bu sözlerinde yalancı isen, Allah seni eski hâline döndürsün!” dedi.

Ardından âmâ bir insan suretine girerek eskiden âmâ olan adamın yanına giden melek, ona dedi ki: “Ben gariban bir yolcuyum. Yolda kaldım. Önce Allah’ın, sonra senin yardımınla ancak gideceğim yere ulaşabilirim. Şimdi ben, sana görme kabiliyetini bahşeden Yüce Allah’ın rızası için senden bir koyun istiyorum ki ondan istifade ederek gideceğim yere ulaşabileyim.”

Meleğin bu isteği üzerine âmâ olup da Allah’ın sıhhat verdiği adam dedi ki: “Evet ben gerçekten kördüm. Allah bana görme kabiliyetini bahşetti. Fakir idim, beni zenginleştirdi. (İşte koyunlarım!) Dilediğin kadar al. Allah’a yemin ederim ki, bugün Allah rızası için benden alacağın hiçbir şeyde sana sınır koymam.”

Bunun üzerine melek ona, “Malın senin olsun. Siz imtihan edildiniz. Neticede Allah senden razı oldu, diğer iki arkadaşın ise Allah’ın gazabına uğradılar” dedi”( Buhârî, Enbiyâ, 51).

C-Sadaka nasıl verilmeli

Allah Teâlâ, “Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık hayra sarf edenler var ya, onların mükâfatları Allah katındadır. Onlara korku yoktur, üzüntü de çekmezler” buyurur. (Bakara, 2/274)

Sadakalar gösteriş ve riyadan uzak, alanın haysiyet ve onuru zedelenmenden verilmelidir.

Allah Resûlü de, Allah’ın kendi gölgesinden (himayesinden) başka hiçbir gölgenin (yardımcının) bulunmadığı kıyamet gününde, Allah’ın gölgesinde (himayesinde) olacak yedi sınıf insandan bir sınıfın da sağ elinin verdiği sadakayı sol bilmeyecek derecede gizli tutan kimseler olduğunu belirtmiştir. (Buhârî, Zekât, 16)

Eskiden bazı cami, türbe ve hastanelerin gizli köşelerinde üstleri çukur sadaka taşları vardı.

Varlıklı hayırseverler bu çukurlara gizlice para koyarlar, sıkıntılarını ve kötü durumlarını dile getiremeyen, kimseye açamayan fakir insanlar da gizlice gelir, ihtiyaçları miktarınca parayı alırlardı.

Kalanını ise kendisi gibi muhtaç insanları düşünerek orada bırakır ve sadakayı bırakan meçhul kişiye dua ederdi. Böylece sadaka verenler gösteriş ve riya âfetinden kurtulur, ihtiyaç sahibi fakirlerin de onurları zedelenmezdi.

Böylece sadakayı veren de alan da daha bir samimi duygular içinde sevap kazanırlardı.

Sadaka verilirken dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da fakirin incitilmemesi, gönlünün kırılmaması ve yapılan iyiliğin başına kakılmamasıdır.

Allah Teâlâ; “Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir). Ey iman edenler! Allah’a ve âhiret gününe inanmadığı hâlde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle yaptığınız hayırları boşa çıkarmayın…” (Bakara, 2/263-264) buyurmaktadır.

D-Sadaka kimlere verilmelidir 

Sadakanın kimlere verileceği de önemlidir. Bir insanın harcama yapmasına, yardım etmesine en lâyık olanlar öncelikle eşi ve aile efradıdır.

“Kişinin ailesi için yaptığı harcama da sadakadır.” (Buhârî, Meğâzî, 12) buyuran Allah Resûlü, aile fertleri ihtiyaç hâlinde iken başkalarına sadaka verilmesini tasvip etmemiştir.

Bunun içindir ki, o (sav) şöyle buyurmuştur: “Sadakanın en hayırlısı, vereni ve geçindirmekle yükümlü olduğu aile efradını ihtiyaçsız bırakacak şekilde verilendir. Üstteki (veren) el, alttaki (alan) elden hayırlıdır. Sen ilk önce, geçimini sağlamakla yükümlü olduğun kimselerden başla.” (Dârimî, Zekât, 22).

Sadaka verilirken ikinci olarak hısım ve akraba gözetilmelidir. Çünkü yoksul bir kişiye verilen sadakada sadece bir sevap varken, akrabaya verilende iki sevap vardır. Birincisi sadaka sevabı, ikincisi akrabalık bağlarını kuvvetlendirme sevabıdır. (Tirmizî, Zekât, 26).

Hz. Peygamber, akrabaya verilen sadakanın aradaki kin, haset, dargınlık vb. duyguları gidereceğine işaretle, “Sadakanın en faziletlisi içinde sana karşı (gizli) düşmanlık duygusu besleyen akrabaya verilen sadakadır.” (İbn Hanbel, V, 416)  buyurmuştur.

Sonuç olarak sadaka, Allah’a karşı sadâkatın ve bağlılığın bir ifadesi olarak her insanın imkân ve bulunduğu ortama göre yapabileceği (gönüllü bağış, paylaşma ve yardımlaşma) bir ibadet çeşididir.

Vesselam .

Kaynak:

T.D.V, İslam Ansiklopedisi, “Sadaka” mad.

D.İ.B, Hadislerle İslam, II, Sadaka/sadakatın göstergesi, s,483.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz