Ana Sayfa Ocak Yazarları Şaka Gibi : Fantezi Uğruna, Koca Gölü Kuruttular…

Şaka Gibi : Fantezi Uğruna, Koca Gölü Kuruttular…

3
Şaka Gibi : Fantezi Uğruna, Koca Gölü Kuruttular…

Müze müdürü, Mülki amirler bir araya geliyor tam 12 bin yıllık gölü inşaat temeline çeviriyorlar.
Sebep: Gölün dibinde hazine varmış. Gölün suyunu boşaltırsak altında hazineye ulaşabiliriz. Püskürmeyin. İlkokul çocuğuna sorsak olmaz denecek bir “proce”ye onay veren bir şehrin emanetçileri. Az daha güneyde olsalar kayyum olup belediyelerin de koltuğuna oturacak zevattan söz ediyoruz.

Fantezi görülen “proce”nin çağrışımları dehşetli. Bir düşünün bu adamların elinde yeterli kaynak olsa önce Haliç’i sonra İstanbul boğazını, daha sonra Marmara’yı Ege’yi Akdeniz’i akabinde okyanusu kazarlar.
Şaka mı, hayal mi, uydurma mı?
Kesinlikle hayır aynıyle vaki.

Hazine bulmak için 12 bin yıldır Allah’ın koruduğu suyu boşaltıp, ‘dipsiz gölü dipsiz çöle çevirenler’ işleri bitince de gölü tekrar şaşalla doldurma sözü vermişler. 

Boşalan petlerden yalıtım malzemesi yaparız.
Belki bu “proce” doğa koruma dalında dünya çapında ödül alır.
Ama şaşırıyor muyuz?

Allah’ın emanet ettiği güzelim İstanbul Boğazı dururken, Türkiye’nin en verimli tarım arazisini kazıp, ülkeyi karpuz gibi yaracak bir kanal hayal eden, en tepeden göl boşaltıp içinde altın arayana giden yol, çok da karmaşık değil.
Gayet kısa, net ve kestirme.

Galubeladan beri kendilerin Türk Wasp’ı yani Sünni Müslüman Türk gören Gümüşhane yöresinin güncel sakinlerinin kendilerini layık gördükleri bu kepazeliğin arkasında 4. yüzyıldan kalma bir hikaye var.

Wikipedia kapalı iken nereden öğrenmişler diye sorsak da işin ucunda parayı görünce muhtemel ki hepsi Roma Tarihi uzmanı kesilmiş Gümüşhaneli idareci ve girişimci zevatın.

Gayet havalı bir adı olan “15. Apollinaris Lejyonunun” hazinesini “düşük” zekalı kumandanlar bu göle dökmüş.
16 asır sonra süper zeki bir ekip bunu geri kazanmaya kendilerini adamış.

Küçücük bir gölün içinde gemi falan yüzmeyeceğine göre, buraya hazine saklamak için insanın ciddi biçimde sorunlu olması gerek. Romalılar dünya üzerinde kurdukları hakimiyetin, hangi aşamasında hazinelerini çıkaramayacakları göllere atmaya karar verdiler bilinmez.
Bilinen o ki dipsiz gölün binlerce yılda terkip olan envali artık yok. Buzul gölünün yerinde çamur deryası kaldı.

Aslında ülke de bir dipsiz gölden dipsiz bir çöle ve bu çölde kendilerini imha eden insanların hikayesine dönüşmüş durumda.
Dün de bu defa Bakırköy’de siyanürlü bir aile boyu intihara tanık olduk.
İnsanlar hayatla baş edemiyor ve çareyi kendilerini sevdikleri ile beraber yok etmekte buluyor.
Bu adeta çölde görülen bir serap gibi sahte bir kurtuluş demek.

Gümüşhane’de gölün suyunu boşaltıp içindeki hazineyi arayacak kadar, gerçeklikten kopan akıl aslında hazinenin şu hikayede anlatılan yönünü es geçiyor.
“Baba oğluna tarlada bir hazine olduğundan bahseder ve oğluna tarlayı iyice bir sürmesini taşları temizlemesini öğütler. Oğlan bunu yaptığında tarladan öyle bereketli ürün alır ki adeta bir hazineye konar.”

Gümüşhanede Roma hazinesi arayanlar, aslında bu Roma geçmişinin turizm kapasitesini hayata geçirse ve bunu dünyada tanıtsa, yaratılacak turizm potansiyeli gölün binlerce yıllık suyuna kast edilmesine de gerek bırakmayacak.

Ülkenin en önemli gelir kaynağı olacak turizmin, parasızlıktan kırılan ve intihara sürüklenen insanlar da dahil olmak üzere ülkenin ekonomisine vereceği katkıları bir tek, ben mi görüyorum?

Oysa ki gerek politik iklimi sürekli gergin tutan iktidarın bu tercihi, gerekse turizm politikasının hala yerli yerine oturmaması, İstanbul gibi bir dünya güzel şehri bile yeterince turistten uzak tutuyor.
Biz hala İstanbul’u yeniden fethetme derdindeyiz. Ben bu tavrın ülke için ne kadar sağlıksız olduğunu yazıya dökmüştüm
Bu ülkenin fabrikaya, tarımsal üretime ve turiste ihtiyacı var.
Sanayi, tarım ve hizmet sektörlerinin bu ülke insanına vereceği çok şeyler var.
Bunlardan yeterli kazanımı sağladığımız söylenebilir mi?
Bunlardan başka bir toplumun para kazancağı bir alan zaten yok.

Bu kaygılar paylaşılmış olsa;
Dünyanın gelir eşitsizlik şampiyonasında ilk üçte olur muyduk?
İnsanlarımız ekonomik sorunları hayattan kopmak için bahane görür müydü?

Dipsiz gölü, dipsiz çöle çeviren tercihler ülkenin de iklimini çöle çeviriyor.
Ufacık bir maviyi dahi, griye çevirirken utançtan uzak durmak nasıl açıklanabilir?
Bir Romalı generalin söylediği üzere:
“Bu yapılan sol elle, sağ eli kesmek değilse nedir?”

3 YORUMLAR

  1. çok güzel, yapıcı bir yazı, mükemmel tespitler.
    birde, insanımızın büyük çoğunluğu bu bilinçte olsa..
    bir defa bu toplumun hurafelerden, ecinnilerden, kaygılardan, nefret duygularından kurtulması, arınması, birbiriyle barışması, en önemlisi kendi kendisiyle barışması! lazım..
    şimdilik parsı olan çocuğunu her yıl onbinler vererek paralı okullarda okutuyor,
    belki kendi işyerinde, belki yurtdışında bir işte iş buluyor.
    zenginde, okumuşta, siyasetçide, esnafta, sanatkkarda zenaatkarda, öğrencide bu taşın altına elini koyacak!
    ne duvarlar, surlar, ne rezidaslar, ne gettolar, ne metrolar bu işten sizi sıyıramaz.
    sn CB ne düşünüyorsa onun gibi düşünebilsek, toplumun çoğunluğu için olan kısmını kendimize alsak ve bizde kendi üstümüze düşeni yapsak..
    çifçi, işçi, zenaatkar, girişimci çocuğunu şehre iş bulmaya göndereceğine;
    kendi şehrinde fabrikada çalışsın, turizmin bir diğer alanını da çocuğu açsın, çifçi kendi ülkesine yetecek kadar ürünü kendi tarlasında üretsin, politikacı hangi bölgede ne yapılacak onun plan projesiyle ilgilensin, üniversiteleri bu yönde yönlendirsin..
    üniversiteden iktisatçılar, mühendisler, poltikacılar, yetiştirmek yetmez!..
    herkesi gazeteci, medyacı yazar yapsak ne yazar?
    sadece bir politikacı yetmiyor işte; özallar, kahveciler, erbakanlar, ne ağır sanayi hamleleri gördü bu insanlar..
    bu hale nasıl geldiğimizi geçelim, ne olacağımıza bakalım artık..
    bir politikacı sizden, ben doları faizi düşüreceğim diye oy istemesin!
    ”fabrika açacağım, sana traktör alacağım, sana yuva vereceğim, aş, iş, huzurlu , konforlu bir yaşam vadediyorum” bunun için bana oy ver desin.
    çocuğunu devlet dairesine işe girdireceğim demesin! çocuk kendi çabasıyla sınavını kazansın girsin,
    insanların çaresizliklerini, düştüğü durumu, psikolojisini ensonunda! medyadan duymasın insanlar..
    herşeye muhalif olmak yerine nerede yanlış yapılmışı araştıralım:
    şehir hastanesini niye yaptın diye sorarken önce niçin yapılmış, ne faydaları olacak? ona bakalım,
    sonra niye amrkan dolar üzerinden? kim ne kazanacak? kim ne zarara uğrayacak vb şeyleri biliyorsan ülkede mahkeme var, hakim var..
    Allah insanları bu dünyada bir imtihana göndermiş, yani bu dünya yı yaşayacağız önce. sen daha işin başında her canlı ölümü tadacaksın diye gözüne sokarsan daha doğmadan öldürdün demektir.
    insanı yaşat ki; devlet yaşasın!..

  2. ”…sonra İstanbul boğazını yerine İstanbul Boğazı’nı , Gümüşhanede yerine Gümüşhane’de olarak yazılması gerekir.Bu tür o kadar çok yazım yanlışı ve anlatım bozuklukları yapılıyor ki öğrencilerim için güzel örnekler oluyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz