Saray’da çekilen film absürt bir komediye dönüştü..

0

HDP Sözcüsü Ebru Günay, Diyarbakır’da konuştu. Trafik kazalarıyla ilgili “Bu kazaların kaza olmadığını, tesadüf olmadığını tamamen ihmaller zinciri sonunda gerçekleştiğini hepimiz çok iyi biliyoruz.” diyen Günay, şunları söyledi:

“Basit tedbirlerle bu kazalara karşı önlemler alınabilirdi. Her iki kazada da ilk kazadan sonra tedbirlerin alınmaması facianın asıl sebebi. Derik’te tam 20 dakikalık bir zaman farkı var. Bütün demokratik eylemlerde yolları kapatan, her yeri abluka altına alan, adeta kuş uçurtmayan kolluk, bir kaza anında daha büyük felaketleri engellemek için yolu kapatmaya dahi gerek duymuyor.

Her yeri ablukaya alan adeta hiçbir kuşun uçmasına izin vermeyen kolluk, bir kaza ardından daha büyük felaketleri önlemek için yolu kapatmaya ihtiyaç duymuyor. Kazaya davetiye çıkarıyor. İlk kaza gerçekleştikten sonra yol trafiğe kapatılsaydı ikinci kaza gerçekleşmezdi. Yine yandaşın kar hırsı dolayısıyla bağımsız tonaj kontrolleri yapılmayan tırlar Mardin, Derik ve Mazıdağı’nda ölüm saçmaya devam ediyor. Herkes çok iyi biliyor ki tırlar Cengiz Holding’in Eti Bakır fabrikasından aldığı fosfat gübreyi taşıyorlar. Yanıcı bir madde ve dünyanın hiçbir yerinde yanıcı ve tehlikeli maddeler kent içinden geçirilmez. Gerekli tedbirler alınır. Hem bizim çokça dile getirmemize rağmen hem de Deriklilerin taleplerine rağmen gerekli tedbirler alınmadı. Gerçeklerin üzeri ne kadar örtülmeye çalışılsa da her hakikat açığa çıkar, toplumu aydınlatır. Hele hele mücadele ve bir toplumun kararlılığı ile bu süreç hızlanır.

Ülkeyi yaşanamaz hale getiren, yıkımlara, facialara davetiye çıkaran bu iktidar varlığını sürdürmek için her yerde aynı yıkıcı zihniyeti hayata geçirmeye çalışıyor. İktidarın Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik saldırıları sürüyor ve bizler de Suriye’deki gelişmeleri çok yakından takip ediyoruz. 2011 yılından itibaren kesintisiz bir şekilde Suriye’deki savaşı destekleyen hatta besleyen iktidar ilk kez Esad’la görüşmekten, diyalogdan bahsediyor.

Biz elbette parti olarak bütün sorunların diyalog ve müzakere ile çözülmesinden yanayız. Ancak iktidarın amacının gerçekten müzakere ve diyalog olmadığının da farkındayız. Bu diyalog teklifinin gerekçeleri bir yana gelinen aşamada Esad’ın yeniden muhatap alınması, Saray’ın ve ona bağlı çetelerin Suriye’deki savaşı kaybettikleri anlamına da gelmektedir.

Yani Saray’dan çekilen Esad’ı devirmek adlı korku/macera filminin finali absürt bir komediye dönüşmüştür artık. Şam Emevi Camii’nde namaz kılma vaadiyle başlayan süreçte sistem muhalefetini de arkasına alarak özellikle her seçim öncesindeki operasyonlarıyla şov ve hamasetten beslenen iktidar, bugün itibariyle Türkiye’yi milyonlarca mülteci ile karşı karşıya bırakmıştır.

Bu maceraperestliğin ve ihvan rejimini Suriye’de hakim kılma girişimlerinin bedelini milyonlar çok ağır ödedi ve halen de ödüyor. Ancak Saray rejimi, geniş bir Ortadoğu coğrafyasını etkileyen bu yıkımdan ders almamış olacak ki, Esad’la diyalogun yine Kürtsüzlük temelinde gerçekleşebileceğine ilişkin çözümsüz bir politikada ısrar ediyor. Saray rejimi, önce IŞİD eliyle yapamadığı, daha sonra bizzat kendisi Suriye topraklarına girerek gerçekleştirmek istediği Kürtleri tasfiye operasyonunu bu kez diyalog ve müzakere adı altında Esad rejimi ile ortaklaşarak ya da Esad’a devrederek gerçekleştirmenin yollarını arıyor.

En doğru siyaset Suriye’deki çözümü Suriyeli halklara bırakmak. Türkiye bu pozisyona çekilirse ancak çözüme hizmet eder. Pazarlık, şantaj ve Kürt düşmanlığı bir çözüm siyaseti olamaz. Türkiye’nin Suriye’de bir çözüm ve barış derdi varsa yapması gereken tek şey Suriye topraklarından çıkmaktır, kendisine bağlı gruplara verdiği destekten vazgeçmektir. Her gün sivillerin SİHA saldırıları ile katledildiği, kaçırıldığı, malların yağmalandığı, demografik yapının değiştirildiği, cinayetlerin gerçekleştirildiği bölgelerde sorumluluğu olan bir iktidarın, diyalog ve müzakere arayışı olsa olsa bu suçların daha derinleştirilmesine neden olacaktır.

Erdoğan da yine tüm ülkeyi batıran kendisi değilmiş gibi herkesten sabırlı olmasını istedi ve aynı gemideyiz dedi. Biz seninle aynı gemide değiliz. Biz halkımızla aynı gemideyiz. Soruyoruz: Bu ülkeyi 20 yıldır yöneten kim? Bütün siyasetini toplumu ayrıştırmak, kutuplaştırmak, bölmek için kullanan kim? Hazineden döviz garantili milyarlarca dolar ve euroluk ihale alanlarla, toprağını işlemek için sürekli borçlanan, tohum, gübre, elektrik fiyatları altında ezilen yoksul köylüler aynı gemide mi?

Bizler ise halklarımızın gemisinin batmasına, su almasına asla izin vermeyeceğiz. Hep birlikte, el ele, omuz omuza vererek bu gemiyi limana sakince yanaştıracağız. Çünkü bu liman AKP’nin talimatıyla hareket eden Merkez Bankası’nın faiz manipülasyonlarıyla yürümez. Dokuz ay önce “Bir Müslüman olarak ‘naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim, hüküm bu” diyen Erdoğan’a soruyoruz: yüzde 13 Merkez Bankası, yüzde 25 banka faizlerinde nas işlemiyor mu? Hüküm, paradan para kazanan bankalar için geçerli değil mi?

Gerek KOBİ’ler gerekse de vatandaşlar bakımından ihtiyacı olanlar için faizi sıfıra indirelim. Geçmişte çekilen kredilerin faizlerini silelim. Ana paraları, uzun vadeli şekilde yapılandıralım. Nas da, insanlık da, vicdan da faize karşı, yandaşa karşı halkı savunmaya çağırıyor.”

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz