- İzmir Ödemiş Belediye Başkanı Mehmet Eriş: Sıra Dışı Bir Belediye Başkanı, Bir Halk Adamı - 16 Şubat 2023
- Veysi Dündar’ın Korona Söyleşileri – Mehmet Ali Güller: “ - 5 Eylül 2021
- Her derde deva ‘Tarçın’ - 18 Ekim 2020
Son dönemde Türkiye’nin Amerikan yönetimiyle temasları arttı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amerikan Başkanı Trump ile G-20 zirvesinde yüz yüze görüşmesinin ardından telefon görüşmeleri gerçekleştirdi. Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton ve Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey (şimdi artık DEAŞ ile Mücadele Özel Temsilcisi oldu) Türkiye’ye geldiler. Dışişleri Bakanı Pompeo da ekim ayında özellikle Kaşıkçı meselesini görüşmek üzere gelmişti.
Ayrıca FETÖ sorunu ve Patriot alımı konularını görüşmek üzere ABD’den değişik heyetler Ankara’da temaslarda bulundular.
Buna karşılık Türkiye’den çeşitli heyetler ABD’ye gittiler.
Peki bu temaslarda gündeme gelen sorunların çözümü konusunda ne kadar ilerleme sağlanıyor?
Bu sorunun cevabını verebilmek için ABD’nin Orta Doğu politikasının hedeflerinin tam olarak ne olduğu sorusunu da sormamız gerekiyor.
ABD’nin Suriye politikasının nihai hedefi nedir?
İran’a karşı yaptırımlar konusunda Amerikan yönetimi nihai olarak neyi hedefliyor?
Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması, bu ülkenin istikrara kavuşması konusunda ABD’nin yaklaşımı nedir?
Yemen ve Katar sorunlarının sonunda Amerikan yönetimi nasıl bir resim görmek istiyor?
İsrail sorununun nihai çözümü gündeme geldiğinde Washington Doğu Kudüs’ün başkent olacağı bir Filistin devletini kabul edecek mi?
Bütün bu sorulara Washington’da cevap veren aktörlerin yaklaşımlarındaki farklılıklar ABD’nin diğer muhataplarını olduğu gibi Türkiye’yi de tereddüt içerisinde bırakıyor.
Örneğin ABD’nin Suriye’den çekilmesi ve YPG politikası konusunda üç farklı Amerikan politikasıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Trump, yakın çalışma ekibi Bolton ve Pompeo ile Pentagon bürokrasisi ve özellikle de CENTCOM’un bu meselede farklılaştığı kamuoyu önünde yaptıkları açıklama ve verdikleri görüntülerden belli oluyor.
Başkan Trump, “DEAŞ’la mücadeleyi kazandık, artık Suriye’den çekilelim” derken CENTCOM’un ve hatta yakın çalışma ekibinin de bu çekilme kararından haberi olmadığı ortaya çıkıyor.
Daha doğrusu Trump’ın böyle bir karar vermesinden endişe ediyorlardı, ama twitter üzerinden açıklama yapmasını engelleyemediler.
Sonradan gerek Pompeo-Bolton ikilisi gerekse Pentagon-CENTCOM bürokrasisinin Trump’ın bu kararını yumuşatmaya ve mümkünse geri çevirmeye yönelik çabaları Başkan’la aynı düşünmediklerini ispatladı. Ancak bu iki kesimin Trump’ın söz konusu kararına karşı çıksalar da Suriye politikası konusunda benzer düşündüklerini söylemek mümkün görünmüyor.
Mesela YPG/PKK konusunda ayrışıyorlar.
Orta Doğu siyasetlerinin merkezine YPG/PKK ile iş birliğini oturtan Pentagon-CENTCOM ekseni, YPG’ye olan desteğin sürmesini ve bu örgütün Türkiye ve İran gibi Amerikan çıkarlarıyla örtüşmeyen politikalara sahip ülkelere karşı kullanılmaya devam edilmesini istiyor. Bu çerçevede YPG’nin Suriye’de kalıcı olacak şekilde desteklenmesi taraftarıdırlar.
Buna karşılık Orta Doğu siyasetlerinin merkezine İran karşıtlığını oturtan Bolton-Pompeo ekseni için YPG/PKK sadece geçici olarak kullanılacak bir araç görevi görüyor. İran karşıtı politika çerçevesinde yeterli tavizler alındığında bu örgüte verilen desteğin kesilebileceğini düşünüyorlar. Ancak henüz Suriye’deki İran nüfuzunun kırılması konusunda gerekli adımlar atılmadan Amerikan askerlerinin bu ülkeden çekilmesini erken buluyorlar. Ayrıca ABD’nin Suriye’de YPG’ye verdiği destekten çok rahatsız olan Türkiye’den de bu çekilme karşılığında İran yaptırımları konusunda taviz alabileceklerini düşünüyorlar.
Bu yüzden Başkan Trump’ın verdiği ani çekilme kararından çok rahatsız oldular.
Her iki kesim de Suriye’den hızlı bir çekilmenin, YPG/PKK ile iş birliği üzerinden İran ve Türkiye konusunda hedefledikleri baskı ve tavizi azaltacağını düşünüyor.