Seçimler ve ittifaklar

16

Normal seçim takvimi işlerse, Haziran 2023 tarihinde Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri olacak Türkiye’de.

Siyasi analizler; seçimlerin erken olabileceği yönünde ağırlık kazanıyor. Bazı analistler de, Erdoğan’ın uluslararası bir gerekçe ile seçimleri yaptırmayabileceğini iddia ediyor.

Seçim ittifaklarının önünün açılmasından bu yana, Türkiye’deki siyasi partiler üç ana grupta kümelendi.

  • Birinci grup-milliyetçiler: Halen iktidardaki grup. AKP-MHP-BBP-VP’den oluşmakta ve “Cumhur İttifakı” olarak isimlendirilmekte. Söz konusu ittifakın bozulacağına dair henüz bir işaret yok.
  • İkinci grup-demokratlar: CHP-İYİ P-Saadet P-Demokrat P’den oluşmakta ve “Millet İttifakı” olarak isimlendirilmekte. Bazı rahatsızlıklar olmakla birlikte, ortadan kalktığına dair kurumsal bir tutum henüz deklare edilmedi.
  • Üçüncüsü ise-Kürt siyasi hareketi: HDP tek başına. Çoğunlukla kendi adaylarını tercih ediyor. Yerel seçimlerde, bazı yerlerde “Millet İttifakı” adaylarını destekledi.

Son aylarda siyasette iki önemli gelişme meydana geldi. Hepinizin yakından bildiği gibi, Ahmet Davutoğlu’nun liderliğinde Gelecek Partisi kuruldu. Ali Babacan’ın liderliğindeki parti ise, akşama sabaha resmi kuruluşunu yapacak. 

Bu gelişme; bir yandan güçlü partileri etkileyecek, diğer yandan seçim ittifaklarını.

Bu iki parti de; AKP’de başbakanlık, dışişleri bakanlığı, ekonomiden sorumlu bakanlık ve başbakan yardımcılığı yapmış olan iki güçlü kişi tarafından ve AKP eleştirilerek, oluşturuldu.

Her ikisi de geniş bir tabandan oy almak istiyor. Ancak AKP tabanını da oldukça etkileyecekler. Son günlerde yapılan anketlerde; AKP seçmeninin % 25’i yeni bir partiye ihtiyaç var diyor. Bu rakam AKP oylarının daha bu safhada bile % 10 oranında düşeceğini gösteriyor. Erdoğan’a güven endekslerinde (görev onayı) de buna paralel düşüşler var.

Son yerel seçimlerde muhalefetin büyük şehirlerde elde ettiği başarı ve özellikle de tekrarlanan İstanbul seçiminde ortaya çıkan ezici muhalefet zaferi, seçmen dengesini “Millet İttifakı” lehine çevirdi. Büyük şehirler “gelecek projeksiyonu” açısından oldukça önemli gösterge. 

Şimdi değerlendirilmesi gereken; AKP’den kopan iki siyasi hareketin nasıl konumlanacağı ve buna da bağlı olarak, seçim ittifakları konusu.

Erdoğan, seçim yasalarında herhangi bir değişikliğe gitmezse, gelecek seçimlere ve seçim gruplanmalarına ilişkin benim analizim şöyle:

1. Türkiye demokratikleşme yerine giderek daha da sıkılaştırılan, güvenlikçi bir yönetim anlayışına doğru ilerliyor. Bunun devam edeceğini düşünenlerdenim. Bazı işaretler bunu gösteriyor.

  • Erdoğan’ın yönetim konusunda yaptıklarına, ileriye dönük hazırlıklarına dikkatlice baktığımda, giderek “otokratlaşan bir yönetim biçimine” doğru ilerlendiğini düşünüyorum. Sıradan demokrasilerin temel özelliği olan; yasama-yürütme-yargı denilen, üç önemli yönetim enstrümanının, birbirinden bağımsız olması şartı ve dengeleme-denetleme şartı, neredeyse tamamen, direkt veya endirekt yapılandırma teknikleri kullanılarak, ortadan kaldırılmış ve hepsi için “tek karar verici sistemi” oluşturulmuş,
  • Aynı zamanda parti başkanı da olan tek karar verici; yönetimin üç enstrümanını da “parti tercihleri ile” şekillendirmiş, böylece “devlet denen” ve her vatandaşa eşit mesafede bulunması-davranması gereken “güç”, “tarafgir” hale gelmiş,
  • Türkiye toplumu; kendisini yöneten ve yine sıradan demokrasilerin en basit kurallarından olan hesap vermek, şeffaflık, yasaların üstünlüğü gibi ilkelerin neredeyse hiç uygulanmadığı, soru soranlara “hain” denildiği, söz söyleme, hak arama, beğenmediği uygulamaları eleştirebilme-protesto edebilme gibi, sıradan vatandaş haklarının bile uygulanamadığı, bir toplum haline gelmiş,
  • Ayrıca, devlet yönetiminde, aşırı güvenlikçi bir yapının oluşturulduğu görülüyor. Polis-Jandarma ve ilaveten “yetkili bekçiler” giderek artmakta ve partileşmekte. Erdoğan’ın; “artık şehirlerimizin güvenliğini sadece kolluk güçleriyle sağlayacak değiliz” açıklaması, Rusya ile yapılan işbirlikleri neticesinde, Rusya Ulusal Muhafızlar Birliği (Rosgvardiya) tarzı özel güvenlik birimlerinin kurulup kurulmadığı konusu, SADAT’ın rolünün açık olmaması gibi meseleler, çok ciddi işaretler,
  • Sosyal medyada vatandaşların birbirlerine; “silahlandık, bekliyoruz, gelin” gibi tehditlerde bulunması ise insanı ülkesi ve toplumu adına daha da endişelendiriyor.

2. Türkiye; 70 yıldır mensubu olduğu uluslararası kuruluşlardan giderek kopuyor. AB-ABD-NATO gibi batılı demokrasilerle işbirliği alanından, Rusya-Çin-Macaristan-İran gibi demokrasiyi “önemsemeyen ülkeler” grubuna doğru evriliyor. Uluslararası analizler, Türkiye’nin “Avrasyacı Bloka” geçebileceğini, tercih edebileceği bir seçenek olarak görüyor.

3. Suriye, Libya gibi bazı kriz alanlarında; diplomasi ile sorunların çözümü seçenekleri yerine, silahlı güç kullanılması tercih ediliyor.

4. BM’ler gibi uluslararası kuruluşlarca ve ayrıca ABD-Rusya-AB gibi önemli güçlerce “cihatçı terörist” olarak tanımlanmış bazı örgütlerin, “Proxy güç” olarak, Türkiye tarafından Suriye ve Libya gibi savaş ve kriz alanlarında cepheye sürülüyor eleştirisi alması, Türkiye’yi uluslararası alanda farklı bir yere koyuyor.

Yukarıda belirttiğim bu dört kategorideki gelişmeler, Erdoğan’ın; sıradan demokrasilerin dahi olmazsa olmazını, yani halkoyuna müracaat etme gerekliliğini, “öteleyebileceği” kanaatinin uyanmasına neden oluyor.

Bu elbette “kötümser” bir analiz olabilir. Ama işaretler, geride kalan ayak izleri, gidilecek istikameti gösteriyor bence. Moralinizi bozmayayım ama ben böyle bir endişeye sahibim. İstanbul tekrar seçimleri bu alanda bir denemeydi. Seçimin bir şehirle sınırlı olması, uluslararası tepkileri de sınırlı tuttu. Seçimin gerekçesiz ötelenmesi, uluslararası ilişkilerde altından kalkılabilecek bir durum değildir. Demokrasi biter, diktatoryal rejime dönüşürsünüz.

Varsayalım seçimler zamanında yapılacak. Bu durumda, yeni partileri de dikkate aldığımızda, yeni ittifaklar nasıl şekillenebilir? Bununla yazımızı noktalayalım.

Erdoğan’ın ülkenin yönetimine ilişkin vizyonunda herhangi bir değişim görülmüyor. O halde, Erdoğan’ın vizyonuna destek veren partilerle yoluna devam edeceğini varsayabiliriz. Öncelikle cevaplanması gereken; yeni kurulan iki partinin Erdoğan’la işbirliği yapıp yapmayacağı ve İYİ P’nin Erdoğan’ı destekleyip desteklemeyeceği meselesi.

İYİ P ile ilgili geçmişte böyle bir yakınlaşma ihtimalinden bahsedilmiş olmakla birlikte, Erdoğan’ın AKP’sinin oy oranının % 34’lere düşmüş olmasını ve giderek erimesini, İYİ P’nin dikkate alacağını ve daha efektif ortaklıklar keşfedeceğini düşünüyorum. İYİ P için, Erdoğan’la işbirliği defteri kanaatimce kapandı.

Davutoğlu ve Babacan’ın partilerinin de; iktidara talip olmak vizyonu yerine, viraneye dönmüş evi tamir için yardıma giden “yamaklığa” razı olacağını zannetmiyorum.

Bu nedenle Erdoğan, eski arkadaşları ile ve eski söylemi ile yoluna devam edecektir. Ekonomide halkın dikkate alabileceği ölçüde bir düzelme gerçekleştirebilirse ne ala.

Gelelim muhalefet cephesine. Muhalefet neler yapabilir?

  • Birinci alternatif (Benim önerim bu): “Parlamenter demokrasiden” yana bütün partilerin kimliklerini koruyarak, oluşturabilecekleri bir seçim ittifakı ile seçime girmeleri. Demokrat-Özgür-Geleceğine Güvenle Bakan-Zengin-Huzurlu-Birbirine Saygılı bir Türkiye vizyonu ile. Bu; kazanma ümidini maksimize eder, toplumun değişik katmanlarının buluşması ile seçim sinerjisini en yüksek seviyeye çıkarır. Ancak, partilerdeki HDP “alerjisi veya korkusu” süratle aşılmalıdır. Benim kanaatim; hem Kürtlerin, hem HDP’nin “Kürt meselesinde” başka bir siyasete ihtiyaç olduğuna ikna oldukları yönünde. Bu alternatif sadece iktidarı elde etmez, devletin ve milletin tam olarak “bekasını sağlar”, memleketi bölünmekten kurtarır. Yaraları iyileştirir, Çanakkale-İstiklal Savaşı ruhunu yeniden canlandırır. HDP ve Kürtler ülke ile yeniden bütünleşir. HDP üzerinden oluşturulacak baskıya vizyonel bir cevap hazırlanmalıdır.
  • İkinci alternatif: “Ali Babacan Hareketi-İYİ P- Demokrat P” bir grup, “Gelecek P-Saadet P” bir grup, CHP tek başına, HDP tek başına seçime girmeleri. Bu alternatif; siyasi partileri HDP üzerinden oluşturulacak baskıdan kurtarır. Özellikle; İYİ P içindeki ve CHP içindeki daha milliyetçi-ulusalcı kesimlerin, HDP konusundaki rezervleri tartışma dışına atılmış olur. İYİ P ile MHP’nin bu mesele üzerinden birbirleri ile tartışmalarının anlamı kalmaz, yaşlı Bahçeli yerine bir kısım milliyetçilerin Akşener’e kayması kolaylaşır. CHP’de ise, özellikle ulusalcı kanadın, partiyi bölmek için aradıkları en güçlü gerekçe “HDP ile ittifak yapılıyor” oluşmaz, CHP’yi böleceklerse de “geçerli” bir sebebe dayanmayan bölünme, şahsi menfaat olarak değerlendirilir ve CHP’den % 1’den fazla oy kaybı olmaz. Burada en önemli risk, oldukça yıpratılan ve genel başkanı Demirtaş’ın hapiste olması ile zayıflatılan HDP’nin % 10 barajını geçip geçemeyeceği meselesidir. HDP’nin seçimlere girmemesi bu alternatifte başarının da anahtarı olabilir. Zayıflatılmış HDP’nin tek başına girmek yerine, vereceği adayların katılması formülünü kolaylaştırır. Söz gelimi Kürt adaylar; Güney Doğu’da Saadet-Gelecek ittifakından, batıda ise CHP’den aday gösterilebilirler. Bu Saadet-Gelecek ittifakının baraj problemini de ortadan kaldırır. CHP-HDP ikili ittifakı asla kurmamalıdır. 

Türk toplumunun bütün renklerini kucaklayarak, vatanın selametini tam garantiye almayı, toplumun bölünmesinin önüne geçmeyi arzu ediyorsak, HDP’nin “büyük Türkiye ittifakının” içine dahil edilmesi gerekir. CHP-HDP kombinasyonu uygun olmaz. CHP’yi bölmek isteyenlerin eline çok güçlü bir gerekçe sunulmuş ve CHP’den ayrılacakların kalanları “terörist” suçlamasının muhatabı haline getirir ve partiden en az % 8-9 puan oy götürür. Erdoğan’ın eksilen oyları da böylece tamamlanır. CHP tek başına bu yükü kaldıramaz. Zira ortada; kirletilmiş, ilişki kurulamaz hale getirilmiş, konuşulamaz hale gelinmiş bir ortam var. Bu ortamda Kılıçdaroğlu’ndan bu yükün altına tek başına girmesi beklenmemeli, zaten netice de alınamaz. CHP çöker. Erdoğan da iktidarına devam etme şansı bulur. 

Birinci alternatifte, bütün partiler bu yükü (HDP’yi normalleştirme yükü) yüklenecekleri için, kirletilmiş alan kolaylıkla aşılır. HDP normal zemine çekilir, ülkenin ve toplumun “bekası” sağlanır. Kazanç sadece demokrasi olmaz, ülkenin geleceği de kazanılmış olur. Bu nedenle de hayati derecede önemlidir.

Bu alternatifle; hem Türkiye içinde Kürtlerin olması gereken noktaya, demokrasi yoluyla çekilmesi sağlanmış, Kürt meselesi tehdit oluşturma riskinden uzaklaştırılmış, hem de Türkiye dışındaki Kürt toplumları ile de, gelecek perspektifli, anlamlı ilişkilerin kurulması kapısı açılmış olur. Bu, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerini demokrasi bloku içinde güçlendirir ve Türkiye’nin bölgesel gücünü maksimize eder, Türkiye’nin bölge barışına daha güçlü katkı sağlamasına imkan verir.

Bunlar benim düşüncelerim.

Gelecek seçim, sıradan bir seçim olmayacak. Türkiye’nin geleceği oylanacak aslında. Türkiye’nin gerçek anlamda “bekası” için bir tercih yapılacak. Ve ayrıca Türkiye’nin bölgesinde yeniden güçlenmesinin ve etkili bir aktör haline gelmesinin de başlangıcına gelinmiş olacak.

Türkiye’nin önündeki bütün kilitler açılacak. 

16 YORUMLAR

  1. Türkiye’yi hiç ama hiç tanımıyorsunuz.hdp nin dahil olduğu bir ittifaka iyipartililerin % 90 ı oy vermez.chp den ve yeni partilerdende ciddi fire olur.büyük kısım sandığa gitmez bir kısımda cumhur ittifakına döner.akparti seçmeninin ne kadarı yeni partiye ihtiyaç var diyor dan ziyade ne kadarı yeni partiye oy veririm diyor bu önemli.çünkü Akparti seçmeni CHP cenahında yeni parti istiyor CHP bölünsün diye CHP iyiparti seçmeni ise Akp cenahında yeni parti istiyor.hiçbir ankette Serok %1 i,Babacan %1.5 u geçemiyor.Ayrıca bu oyları millet ittifakına götürebilirler mi buda şüpheli.neticede iki aday yarışacak.millet ittifakının adayı bir CHP li olursa Davutoğlu ve Gül seçmeninin ve iyipartililerin bir kısmı Erdoğan a kayar bir kısmı sandığa gitmez.yok aday Gül olursa belki akpartiden giden oy artar ama CHP ve iyipartiden seçime katılım çok düşer.ayrıca yerel seçimlerde cumhur ittifakı % 52 oy aldı tüm yanlışlarına rağmen.önceki tüm seçimlere bakın hem mhp hem Akparti yerelde genelden az oy alıyor.kesinlikle erken seçim olmaz neden olsun?tayyip bey süresini neden kısaltsın?bugün sahip olmayıp seçimde kazandığında sahip olacağı ne var?

    • Fatih bey merhaba, katılımınız için teşekkür ederim. Okumaya devam edin ve eleştirilerinizi yazın. Benim sevdam güçlü ve büyük Türkiye, bölücüler yaptıkları hataları beni okuyarak anlayacaklar, eminim. Hiç tanımıyorsunuz ifadesine gerek yoktu, meramınızı anlatmanız için. Kolay gelsin.

      • Hdp ile iyipartinin aynı ittifak içinde bulunabileceği ve iyipartililerin bu ittifaka oy verebileceği tespitine söyleyecek söz bulamadım.böyle bir şey hem iyipartinin hemde iyipartide siyaset yapanların intiharı olur.yani olmaz.iyiparti Iğdır da hdp ye karşı cumhur ittifakı adayını destekledi.kaldıki önerdiğiniz ittifak CHP yi de çökertir.

  2. Yazarın Türkiye’yi “hiç ama hiç” tanımadığını ileri sürüyorsunuz, ama yazdıklarınıza bakıldığında, muhtemelen coğrafi sınırları içinde soluk alıp verdiğiniz ülkenin siyasal süreçlerinden ve siyasal dinamiklerinden pek haberdar görünmediğiniz izlenimini güçlü bir biçimde veriyorsunuz. Bir ülkenin yakın ya da orta dönem muhtemel gelişim süreçlerini tahlil edebilmek için, fiziki olarak o ülkede yaşamanız gerekmiyor. O ülkenin yerel dilini bilmek çok güçlü bir avantaj, ama mutlak koşul da değil. Yaşantısını Florida’da süren bir siyaset bilimci ya da uluslarası stratejist, pekala Rusya ya da Orta Doğu üzerine akla yakın, süreç içinde doğrulanabilir çözümlemeler geliştirebilir vb.

    Şu söylediğiniz, örneğin, Türkiye’nin modern siyasal tarihi konusunda ne denli bilgisiz olduğunuzu dışa vuruyor görünüyor: “Kesinlikle erken seçim olmaz neden olsun?tayyip bey süresini neden kısaltsın?” İster Erdoğan iktidarı, ister bir başka iktidar olsun: Bir siyasal iktidarın yazgısının o iktidarın başındaki kişinin keyfiyetine, iradesine ve tercihine bağlı olarak şekillendiğini düşünüp ileri sürmek, en iyimser ifadeyle, safça. Erken seçim olup olmayacağına Erdoğan’ın paşa gönlü karar verecekç öyle mi? Geçiniz bunu, Fatih Bey. Erken seçim (ki Türkiye 2023’den çok çok önce bir erken seçime gidecek), en az yarım düzine temel belirleyeni olan mesele:

    (.) İşverenlerin bir siyasal ülkedeki iktidara yaklaşımı,
    (.) Geniş halk yığınlarının muhalefete geçmesi ve bütün baskı ve engellemelere karşın dinamik ve kolektif yollardan muhalefetini artırıp derinleştirmesi,
    (.) İktidar koalisyonunun bileşenleri içindeki rekabet ilişkilerinin eskiden olduğu gibi uyumlu bir biçimde sürdürülememesi,
    (.) Başta ABD ve Avrupa gelmek üzere, Rusya da dahil, uluslarası aktörlerin mevcut siyasal iktidara bakışı (o bakıştaki değişim),
    (.) Parlamentodaki iktidar milletvekillerinden (ki çoğu birer siyaset esnafıdır, ne kemik ne omurga aranabilir bu tiplerde. Numan Kurtulmuş, Devlet Bahçeli, Süleyman Soylu gibi ‘soylu’ siyaset esnafının da olabilecek en dramatik yollardan sergilemişlerdir bunu) yakın gelecekteki kişisel çıkarlarının gemiyi terk edip yükselişe geçmesi muhtemel partilerin gemisine atlamaları),
    benim hemen ilk anda aklıma gelen faktörler.

    Bütün bunlara, devlet içinde yuvalanmış, birbirleriyle rekabet içindeki envayi çeşit çetenin karşılıklı operasyon ihtimallerini de ekleyin. Cumhuriyet Gazetesi gibi muhalif gazetelere Kızılay-Ensar alışverişi ile ilgili bilgiler nereden gidiyor? Bu tür bilgilere o gazetelerdeki muhabirlerin kendi kişisel çabalarıyla eriştiklerini mi düşünüyorsunuz? Doğu Perinçek ne dedi Erdoğan’a istinaden? “Bunun bizde daha önce kamuoyu ile paylaşılmamış 35 adet yolsuzluk kaseti var.” Başka ne dedi Perinçek Erdoğan için? “Önümüze kattık, mecburiyetlerimizin görevlisi kıldık.” Çıt çıkarabildi mi Vatan Partisi ve Doğu Perinçek’in memuru?

    Metal iş kolu, 130.000 sendikalı işçisiyle, Türkiye’deki işçilerin en güçlü oldukları sanayi kolu. MESS, yani metal sanayii işverenleri, toplu iş görüşmelerinde işçilere yüzde 8 teklif ettiler. İşçiler en az yüzde 30 talep ediyorlardı. Sonra, görüşmeler tıkanınca, tekliflerini yüzde 10’a yükselttiler. İşçilerin grev kararına ilkin lokavt ilan ederek karşılık verdiler. Ardından, yüzde 23’ü kabul ederek ilkin Türk İş ile, önceki gün de DİSK ile uzlaştılar.

    Hükümet ve işverenler, metal işçileri öncülüğündeki bir kitlesel işçi hareketinden tırstılar, böyle olduğu için yaşandı bunlar.

    “Asla Erdoğan ve AK Parti’ye oy vermem” diyen seçmenenlerin İyi Parti’deki oranından haberdar mısınız?

    Üç ay sonra seçim yapılsa, Babacan liderliğinde kurulacak partinin alacağı oy oranı yüzde 8 ila yüzde 10 arasında. Bu oranın 2020 yılı sonbaharına gidilirken en az yüzde 11, 12 olacağından hiç kuşkum yok.

    Bir yıl öncesine kadar, MHP, AK Parti’den kaçan oylardan muazzam nemalanıyordu. Seçmen tercihleri araştırmaları, bu partinin kendi tarihinde en yüksek oy oranlarını yakaladığını ortaya koyuyordu: Yüzde 16 (Bahçeli bunu alıp yüzde 18’e uzattı). Bu trend, son 6 ayda tersine döndü. MHP de şimdi kan kaybediyor.

    Erdoğan iktidarının yarını olmadığını, 2023’e kadar iktidarını sürdüremeyeceğini, iktidar muhalifi, iktidar yanlısı her gerçekçi gözlemci görüyor.

    2020 yılını şaşırarak izlemek durumunda kalacaksınız. . .

    • Bu yazdıklarınıza siyasi tahlil denemez belki temenni denir.babacan %8-10 oy alacağı içinmi parti kuruluşunu 3 aydır erteliyor?ben bütün anketleri takip ediyorum bir çoğuna aboneyim.anketlerde halen cumhur ittifakı %52 civarında.asla akpartiye oy vermeyecek ciddi oranda iyipartili var.hatta bir çok iyipartili MHP den devlet bey akp ye destek verdiği için vazgeçti.ama bu kitle yazarın tavsiye ettiği hdp li bir ittifaka da oy vermez sandığa gitmez.buda akpartlye yarar.ayrica Asla güle oy vermem diyen çok ciddi sayıda iyiparti ve CHP seçmeni olduğunuda dikkate alınız.Akpartiden büyük kopuşlar olursa büyük gösteriler büyük mitingler-grevler olursa bu seçimi tetikler ama bugün böyle bir durum yok.hdp dışında muhalefet dahi erken seçim istemiyor bastırmıyor.abd ve avrupa Tayyip beyden kurtulmayı çok uzun süredir istiyor ama yapamıyor yapamayacak.kaldıki Trump johnson Merkel Tayyip beye yakın liderler.dış dinamikler bölünmüş ve etkisiz durumda iç dinamikler Tayyip beyin kontrolünde.serok partisini kurdu kaç vekil kaç belediye başkanı geçti?babacanda kurduğunda 2-3 vekili ancak olacak.neden akpartiden büyük kopuş olsun?siz kendinizi 2023 e hazırlayın.selamlar

      • Bu yeni metninizde söylediklerinize hiçbir itirazım olmaz, Fatih Bey: Akla yakın, pekala mümkün senaryolardan birini ima eden bir çözümleme olduğunu söylerim. Gözlem ve öngörülerimiz bir hayli farklı.

        Doğrusu hiçbir anket firmasının abonesi değilim. Ama, kamuoyu ile paylaşılan anket sonuçları konusunda, “Su uyur Bernar uyumaz” denecek kadar sıkı bir takipçiyim. Siz, kuru rakamsal bilgilere odaklanmışsınız, ben bunlardan çok daha fazla Toplumsal ve Siyasal Eğilim Araştırmaları’nın bulguları ile ilgiliyim. Ne yapar eder, başta Konda gelmek üzere, bu tür tüm araştırmaları hiç üşenmeden ve saatlerce okur, kendi gözlem ve sezgilerimle ilinitisi veya ilintisizliği konusunda bir fikre varmaya çalışırım.

        İkimizden birinin fena halde yanıldığı, yaşamın ikimizden birini feci biçimde yanlışlayacağı açık. Haklı çıkacağım konusunda aşırı ısrarcılık anlamsız. Yakın gelecek sizi doğrularsa, gelip “Haklı çıktınız, yanıldım” demeye getirmek bana zor gelmez. Bekleyip göreceğiz yakın geleceğin gelişmelerini ve buna karşılık düşecek seçmen eğilimlerini. İçten saygı ve selamlar.

  3. Adelina Hanım,
    Yine çok güzel bir analiz olmuş. Türkiye ve dünyayı tanıdığınız da yazılarınızdan belli. Genç yaşınıza rağmen, bu bilgi birikimi ve analiz gücü takdire şayan.
    Kolay gelsin.

  4. Fatih Bey’in şu cümlesine ”Bu yazdıklarınıza siyasi tahlil denemez belki temenni denir.” aynen imza atıyorum. Bütün yazınız mevcut iktidar nasıl gönderilir kurgusu üzerine yazılmış. HDP yöneticilerinin ders aldığı iddiası boş bir laftan öte gitmez. Bölücü terör örgütlerine her fırsatta destek veren HDP nin Türkiye Partisi olduğu imajını hangi hareket ve sözlerinden çıkarıyorsunuz. Yazınızdaki “Gelecek seçim, sıradan bir seçim olmayacak. Türkiye’nin geleceği oylanacak aslında. Türkiye’nin gerçek anlamda “bekası” için bir tercih yapılacak.” Bu cümlenin ne anlama geldiğini bilmiyorsanız bu konulara girmeyin. Biliyorsanız bu çirkin ifadeleri bir daha görmek istemeyenlerin milyonlarca olduğunu unutmayın. Açıkça bu iktidar gitmezse Türkiye’nin beka sorunu gündeme gelir ve parçalanır diyorsunuz. Yazıdan bu anlaşılıyor. Bu sevdadan vazgeçin Türkiye’nin bekasını istiyor gibi görünüp, Türkiye’ye “bu iktidar gitmezse beka sorunu yaşarsınız” ile aba altından sopa göstermek sevdasından vazgeçin. Niyetinizi bilemem, yazılarınız tahlil olmalı….

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz