‘Sinerji mi?

11

Türkiye’de bir “dava” lafıdır gidiyor.

Balkanlara gelenlerin de ağzında. Ne ola ki bu dava dedikleri?

Dindar insanlar ve İslamcı çevreler, Ülkücüler ve Türkçüler, Atatürkçü ve Kemalistler, Sosyalistler, vb. bu kavramı, siyasetlerinin ve davranışlarının merkezine yerleştiriyorlar. Bu grupların içinde, ayrı tonlarda, farklı versiyonlar da var.

Yani anlayacağınız, ortalık “dava”dan geçilmiyor.

“Dava ve dava adamı”! Söylendiğinde, söyleyene hayli prestij katan bir kavram. Yanına biraz; “başkan”-“reis”-“beka”-“yoldaş” vb. kattın mı, “kaymaklı kadayıf”.

Bizim Balkanlarda; “Büyük Sırbistan’ı yeniden kurmak”, “İlir medeniyetini kurmak”, “Büyük Arnavutluk’u kurmak”, “Bulgar birliğini kurmak”, “Ortodoks birliğini kurmak”, “Slav birliğini kurmak” gibi, tehlike saçan, ipe sapa gelmez bir hayli “dava” mevcut.

“Dava” ne işe yarar? Yenir mi, içilir mi, zengin mi eder, yoksa fakir mi, yoksa yıkar-mahveder mi? Büyük devlet-millet mi yapar, yoksa milleti parçalar, un ufak mı eder?

“Dava” sözünü en çok Erdoğan kullanıyor. Ancak hangi anlamda kullandığı “muğlak”. Erdoğan, “ümmet”, “ümmetin davası”, “Kabe’nin korunması”, “ümmete sahip çıkma”, “ümmetin reisi” gibi, daha ziyade Müslüman toplumlara liderlik edebilme ideolojisi diyebileceğimiz bir zeminde, “davaya baş olma” gibi bir tanımlamaya daha yakın. En azından “ekibi”, “Erdoğan’ı ümmetin lideri konumunda tutan bir davayı” benimsiyor, yani “Erdoğan’sız bir dava” pek düşünülmüyor. Erdoğan ekibinin tanımlamasında “ümmetin kim olduğu” da belirsiz. Sadece itaat edenler mi, itaat etmeyenler ümmetin dışında mı? Belirsiz.

Dindar kesimlerde; “İslam birliği kurulması davası” da, makbul görülen bir “dava” tanımlaması. Ancak Müslümanların fraksiyonlara ayrılmış olması, bu sağlanabilecek “birlik” konusunu “topal ördek” durumuna sokuyor.

Bahçeli de, “dava” kavramını hayli kullananlardan. “Turan birliği-Türk birliği- Türk/İslam birliği” gibi, Türkeş’in “eski davalarından” eser kalmasa bile, Bahçeli ve onun MHP’si, “bekaya daha yatkın” bir duruşa evrilmiş, “davası” hala var. Bahçeli’nin “biz dava diyoruz onlar davar anlıyor” gibi muğlak sözlerle, davadan dem vurması ve siyasi rakiplerini “davasız” olmakla suçlaması, “Davanın Bahçeli versiyonunun hayli sığlaştığını” da gösteriyor. “Dava arkadaşları” da karma karışık. Ülkücü de var, mafya da var, kabadayı da var, gazeteci sopalayan ve tehdit edenler de var. Bu kesimde “dava adamının” da kaldığı söylenemez. Dava adamı yerine “Reiscikler” ikame edilmiş vaziyette.

Davutoğlu da “dava” sözüne düşkün siyasilerden. Erdoğan ile görüşmesini; “iki dava arkadaşı olarak, yıllarca omuz omuza vermiş ve kader birliği yapmış iki dava arkadaşı olarak, görüştük” şeklinde tanımlamıştı, bir zamanlar Davutoğlu. Ayrıca yollar ayrıldığında, “kim davaya ihanet etti, tarih gösterecek” anlamında Erdoğan’a yine “davayla karışık” bir cevap veriyordu.

Aslında “teorik olarak bakarsak” Davutoğlu, “İslami dava” kavramına en yakın duranlardan. O pratikte kaybediyor.

Atatürkçü ve Kemalist çevrelerde ise; “muasır medeniyet seviyesine ulaşmak”, “üniter devlet”, “batı medeniyeti”, “laiklik” meseleleri, “dava” kavramı içinde zikredilebilir. Bu kesimde dava adamı yok, davanın yolundan gitmek var. Bu kesimde, “Atatürk” tek lider ve tek dava adamı. Yerine kimse çıkmayacak gözüküyor.

Sosyalistlere, hızlı solculara gelince, durumları biraz karışık. “Dünya kardeşliği-eşitlik-özgürlük-halkların kardeşliği vb.” biraz nostalji kokuyor. Bu kesimde de “dava adamı eksikliği” yaşanıyor desek, haksızlık etmiş olmayız sanırım. Sol değerlerin yeniden yükselişe geçtiği zamanımızda, bu konuda onları da hayli işiteceğiz.

Yani anlayacağınız, dava kavramı; sokaktaki insandan, cumhurbaşkanına kadar, her seviyede sıklıkla kullanılıyor. Dava-davamız-dava adamı-dava arkadaşı-büyük dava, vb.

Söz sırası gelmişken size tarihteki “büyük davalardan” ve “büyük dava adamlarından” bazı küçük notlar aktarmak isterim.

Mao Zedung: “Asla reddedilemeyen fikirlerin sahibi, saplantılı, toplum mühendisliği davasının lideri”. Durmadı ve durdurulamadı, 80 milyon insan öldü.

Hitler: “Alman ırkının üstünlüğü ve yeniden büyük Almanya davasının lideri”. Durmadı ve durdurulamadı, 26 milyon insan öldü.

Stalin: “Güçlü devlet davası”, “sanayi devrimi davası”, “büyük temizlik-muhalif yok etme davası” fikirlerinin lideri. Durmadı ve durdurulamadı, 40 milyon insan öldü.

Tarihte insanlık için büyük felaketlere neden olmuş ve kendini “büyük dava sahibi” olarak topluma kabul ettirmiş, daha onlarca “dava” ve “dava adamı” ile bu listeyi uzatmak mümkün.

Tarihteki bu “dava adamlarının” ortak özellikleri; “muhalifleri yok etmek, başka fikirlere izin vermemek, işine gelmeyenleri hain ilan etmek, acımasız bir yönetim anlayışı, insana değer vermemek, dış tehdit paranoyası, savaş çıkarma, merhamete ve vicdana sahip olmama, narsist olma, her şeyi ve her imkanı kendilerine bağlama, tek karar verici olma, kendinden başkasının ülkeyi yönetemeyeceğini düşünme” vb. olarak sayılabilir.

Aslında tarihte “iyi dava ve iyi dava adamı” örnekleri de elbette var. Barış, medeniyet, insanlığa ortak fayda, sivil direniş, medeniyet yaratma vb. İnsanlık için iyi şeyler üretebilen, “iyi dava” ve “iyi dava adamları” var ve olmalı.

Sorun “dava ve dava adamında” değil.

Burada sorun oluşturan kilit faktör: “davanın şahsi otorite aracı haline gelip gelmediği” ve “sistemin veya toplumun dava adamını kontrol edip, edemeyeceği”

“Dava adamları kontrol edilemez bir güce dönüşmüş, sistem ve toplum kontrol mekanizmalarını yitirmiş, sistemin ve toplumun karşı koyma refleksleri kaybolmuşsa”, gerçekten geç kalınmış olabilir.

Bu durumda, “dava ve dava adamı”; kendi toplumu ve insanlık için, tam bir felakete dönüşür.

Bu durumda geriye dönüş yoktur. Çarpışma veya macera kaçınılmazdır. Kaybeden; “dava adamı ve dava”, “uyanamayan toplum” ve “ topyekün bir memleket” olur.

11 YORUMLAR

  1. Karşı tarafın da davası var Adelina hanım, üstelik dava uğruna yüzbinleri ipe çekmiş olmak gibi (istiklal mahkemeleri, şapka kanununa mukavemetvb..) bozuk bir sicile de sahipler. Yakın geçmişte irtica yaygaraları ile binlerce insanın mağdur edilmesi yanısıra memlekette yapılan bütün darbelerin ya icracıları ya da azmettiricileri, o darbelerde işkence gören, hayatını, geleceğini kaybeden insanların mesuliyetleri hala boyunlarında dır. Bu anlamda hiç olmazsa bu davanın vukuatı henüz yok. Ortada bahsettiğiniz iyi davaları savunanlar da yok. Var gibi görünenlerde kararsız, meydanı CHP ye terketsek mi terketmesek mi istişaresi yaptılar. Karşı tarafın üst perdeden söylemlerini, gövde gösterilerini, vazgeçtikleri değerleri gözönüne alırsak iktidarı aşırı bir ihtirasla arzu ettikleri sonucunu çıkarabiliriz. Bir bilenmişlik var ortada ve eğer gücün bir ucundan tutacak olurlarsa intikam arzusuyla, yıllardır güçten uzak kalmanın verdiği açlıkla bu milletin değerlerini hızla zayii yoluna gideceklerdir kanımca. Bence mevcut şartlarda, daha aklıselim düşünüp hareket edebilen, siyaseti memleket için yapacak, davanın gediğine memleket ve selameti koyacak yeni bir oluşum ortaya çıkana kadar muhtemel getiri katsayısı en yüksek olan seçeneği tercih etmeliyiz diye düşünüyorum.

  2. Alper bey merhaba
    yorumunuz için çok teşekkür ederim. Fikirlerinize katılıyorum. Anlamadığım “karşı taraf” tanımlaması. Bu yazı “tarafa” göre yazılmadı, genel dava kavramına göre bir analiz olarak yazıldı. Davanın kötülüğünden ziyade şahsileştirilmesi ve kontrol mekanizmalarının yitirilmesine dikkat çekilmek amaçlandı. Sadece sol ve dava kavramlarına bakarsak, yazdığınız konuları okudum ve sizi haklı buldum, Kemalist dava hayli baskıcı uygulamalar yapmış, hatta daha ötesi, bu doğru olabilir mi? Bahsettiğiniz konuyu okumalı ve araştırmalıyım, ama muhtemelen Mustafa Kemal ve kadroları ve de sonra gelenler de kontrol mekanizmalarını yok etmişler, fikirleri saplantıya dönüşmüş ve tam da yazıda belirttiğim gibi “dava” davalıktan çıkmış. Bu konuyu ayrıca araştıracağım. Ufkumu açtınız, teşekkür ederim.

  3. Adelina hanım, yazınızda tabii ki bahsettiğiniz şekilde, davaların şahsileştirilmesi ve kontrol mekanizmalarının yitip gittiğinde ortaya çıkan yıkımlar öncelikle vurguladığınız konular. Ama davalardan bahsederken insan ister istemez bir kıyas yapmaya başlıyor. Efendim ufuk açmak,heleki siz gibi kalemi keskin, aslı teferruatta gizleyen bir yazara, haddim değil. O sizin nezaketiniz, teveccühünüzdür. Saygılarımı sunuyorum.

  4. Adelina Hanım,
    “Dava adamları kontrol edilemez bir güce dönüşmüş,sistem ve toplum kontrol mekanizmasını yitirmiş,sistemin ve toplumun karşı koyma refleksleri kaybolmuşsa ” ifadesi beni farklı ufuklara götürdü.

    Malesef evrensel değerler etrafında bir araya gelemiyoruz.Herkes kendi açısından problemlere bakıyor. Bu da toplumda karşıliklı refleksler oluşturuyor. Empati yapmıyor veya yapamıyoruz.
    Peki çare nedir?
    Çare uzun bir fikir teatisi sonunda bütün kesimlerin asgari payda etrafında birlikteligidir. Eğitim sistemi de bu asgari payda etrafında evrensel norm ve ahlak ilkeleri ışığında yeniden ele alınması gerekir.
    En içten sevgi ve saygılarımla…

  5. Yunus ne güzel demiş:

    Ben Gelmedim Dava İçin

    Benim bunda kararım yok, ben bunda gitmeğe geldim
    Bezirganem metaım çok, alana satmağa geldim

    Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için
    Dost’un evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim.
    …….

  6. CK bey merhaba, yorumunuz için teşekkür ederim, katılıyorum, ortak değer konusu kafamı zorluyor, acaba ortak değeri de mi yitirdik diye. Mustafa bey Yunustan bir dize göndermiş, biz gelmedik dava için, bizim işimiz sevgi için. Ne diyelim Dünya kokanlara sözümüz yok.

  7. Dava demek çile demek dava demek sürgün demek dava demek zindan demek.
    dava adamıysan bunlara hazırlıklı olman lazım.
    ibrahim ethem de sarayında yatıp kalkıp dava adamı olunamayacağını sarayının damında devesini arayan bir adama devenin damda ne işi var sözüne karşılık sende Atlas yataklarda ipek çarşaflar da Allahı arıyorsun cevabı ile dava adamlığına süreci başladı.
    kendi yaptırdığı camide bile gece yatmasına izin verilmedi.
    hayatı boyunca her duası kabul olan sadece bir duası ibrahim ethemi görmek olan hamam külhancısının duası kabul olsun diye süründü süründü ve külhancının yanına geldi.
    lafla dava adamı olunmuyor.
    davaları dünya iktidarı karun gibi servet sahibi olanların yaldızları çabuk dökülüyor.
    hitlerin nazileri mussolininin siyah gömleklileri stalinin kızıl ordusu mao nun tek tiplileri.
    zaman ahir zaman zalimide çok mazlumu da.

  8. Sayın Demircan, yorumunuz için teşekkür ederim, Allah razı olsun, dua edelim davasını, gerçek dava adamı gibi yaşayabilenlere. Bu işin bir tarafı, yani davanın hak olması ve davanın adam gibi dava adamına sahip olması. Bir de ikinci tarafı var ki, tehlike burada çok büyük. Davanın, gerçek olmayan sahte dava adamları, hak olan bir davayı kullanarak bile, bir milleti büyük bir felakete sürükleyebilir. Bu nedenle, hak davalar için dahi, kontrol ve fren sistemi mümkün olmalı. Bu nedenle yazının aşağıdaki kısmı çok mühim.
    **** kilit faktör: “davanın şahsi otorite aracı haline gelip gelmediği” ve “sistemin veya toplumun dava adamını kontrol edip, edemeyeceği”

    “Dava adamları kontrol edilemez bir güce dönüşmüş, sistem ve toplum kontrol mekanizmalarını yitirmiş, sistemin ve toplumun karşı koyma refleksleri kaybolmuşsa”, gerçekten geç kalınmış olabilir.****

  9. *******
    ….
    Hayat güzel bir deneme!…
    Uyarlanmış şu aleme,
    Sorumluysa hür yaşamı,
    Helal olsun şu ademe!

    İşbu adem oğlanını,
    Nefse tapmış olanını,
    Bırakmışlar başı buyruk,
    O da bulmuş şeytanını!….

    Meşgul eden, tatmin eden,
    Değeri var, izafeten,
    İnsan varsa dava da var,
    Davalardan dava beğen!

    Gerçek neyse nakledendir,
    Doğruları akledendir,
    Davaların ideali,
    Daim Hakkı gözetendir!..
    ….
    *******

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz