Sokrates’in Toplum Mühendisliği (2)

0
Latest posts by Psk. Dr. Ziya Doğan (see all)

Politika felsefesinin kurucusu olarak kabul edilen Sokrates’in toplum mühendisliğine dair fikirlerine devam edelim.

8- Sokrates sevinç ve hüzünleri paylaşan milletlerin ancak devlet ve vatandaş olabileceklerini söyler. Bu açıdan toplumu bir araya getiren milli değerlerin üzerinde durur. Değerli devlet adamları, asker ve sporculara seremoni yapılıp, madalyalarla onore edilmeleri gerektiğini söyler. Ayrıca halkın saygı duyduğu kutsalların örnek teşkil etmesi için Homeros gibi şairlerin tuhaf efsanelerinin yasaklanması veya tanrılara ait kusurlu bölümlerin düzeltilmesi gerektiğini savunur. Zira Zeus Hanedanlığı, devlet idarecileri, asker ve sporcular halkın rol modelleridir. Onların ayyaş, sahtekâr, para düşkünü vs. olması topluma kötü örnek teşkil edecektir.  Günümüzde tüm devletler Zafer Bayramlarını, milli atletlere ve askerlere madalyalar, özgürlük meydanları, soykırım anıtları, tarihe mal olmuş kişileri hatırlatan heykeller, onların isimlerinin verildiği caddeler vs. ile bunu uygulamaktadır.

Kur’an-ı Kerim; “Onların kutsallarına sövmeyin ki onlar da Rabbinize sövmesin” buyurarak, dini inançlar hususunda halkın durumunu nazara vermektedir. 

Nitekim Sokrates’in toplum mühendisliğine başlaması devlet idarecilerini, akıl hocalarını (sofistler parayla danışmanlık verirdi), şairleri rahatsız etmişti. Halkı galeyana getirmek için Sokrates’in Yunan tanrılarına hakaret ettiğini ileri sürerek, düzmece bir mahkemede idam ettiler. Sokrates toplumda yer etmiş tabuların kısa sürede değişmeyeceğini, bunun zamana yayılarak yapılması gerektiğini söylediğinde sanırım toplum mühendisliğinin teorik sahadan pratik hayata geçişteki sıkıntılarını ifade ediyordu.

9- Sokrates devletin bekası ve çıkarları için halka yalan söyleyebileceğini iddia ediyordu. Hatta kendine ait devlet projesinde filozofların başa geçebilmesini halka “tanrıların isteği” olarak sunabileceklerini teklif etmişti. Sokrates bu beyanıyla pek de dürüst olmadığı da itiraf ediyordu. Günümüzde din eksenli toplumlarda birçok devlet veya tarikat lideri için “seçilmiş insan” tabirini duymaktayız. Ayrıca toplumuna hiçbir devlet şeffaf olmayarak ikiyüzlülüğünü ortaya koymaktadır. Birçok ülkenin göstermelik seçimleri, yalancı medyası, yolsuzlukları örtbas etmesi, sudan bahanelerle başka ülkelere saldırması halklarına yalan olarak yetmez mi? İslâm dini devlet idaresinin halkına yalan söylemesi veya aldatması adına hiçbir mazereti kabul etmez. İslâm dini tüm toplumu ilgilendiren hususlar açısından sadece savaşta esir düşen askerin düşmana yalan söylemesine izin verir.

10– Sokrates’in Yunanlılar arasındaki savaşlara ‘‘çatışma’’, başkalarıyla olana ‘‘harp’’ demesi ilginçtir. Zira Yunanlılar arasındaki çatışmanın tazminatında esir, ganimet, tazminat ve evleri tahrip etme yoktur. Dış ülkelerle olan savaşlarda vardır. Hz. Ali devrinde Müslümanlar arasındaki iç savaşta (Cemel Vakası, Sıffın Savaşı, Hevariç -Ayrılıkcılar- Olayı) aynen Yunanlarda olduğu gibi esir, ganimet, tazminat vs. uygulanmamıştır.

11– Sokrates kendi dönemindeki devlet idarelerini Aristokrasi, Timokrasi, Oligarşi, Demokrasi ve Tiran olarak sıralamıştır. 

  1. Aristokrasi‘den kendi devlet projesini ifade eder. Bununla ilgili yukardaki ilk 10 maddede açıklanmıştır. Sokrates’in devlet projesi aslında Komünist Rusya’nın bizzat uyguladığı rejime çok benzemektedir. Adeta Bolşevikler onun projesini kendilerine yol haritası olarak almışlar. 
  • Timokrasi daha çok Sparta ve Finikeli yönetimlerin güç ve onur için savaşan cesur insanlarını ifade etmiştir. İnsanlar elde ettikleri ganimetler sayesinde diledikleri gibi yaşardı. Dileyen savaşa ve dileyen de tarıma giderdi. Tabii ülkedeki bu serbestlik dış etkenlere karşı her zaman sağlıklı bir durum arz etmediği gibi ülkedeki ihtiyaç ve düzenleme hususunda herhangi bir planlamayı da ideal oluşturmuyordu. Dünyada gezici ve ganimetçi stratejiye sahip Hunlar, Vikingler, Akdeniz korsanları bunlara benzese bile birçok hususta ayrışırdı. Bu nedenle kimse Timokrasi’yi yerleşik düzende rol model olarak seçmemiştir.
  • Oligarşi belli bir kesimin idaresindeki yönetim şeklidir. Günümüzde örnekleri çoktur. Birçok ülkedeki derin devlet yapılanması da bir nevi oligarşik idaredir. Bu idarelerde halk borçlandırılmak veya çeşitli entrikalar suretiyle fakir düşer. Zenginler ise devlet eliyle keyfi uygulamalarla mallarına el konulmasından rahatsızdır. Toplumdaki bu huzursuzluk ayaklanmaya dönüşür. Başarılı olduğu takdirde halk kendisinden idareciler seçerek ülkeyi demokrasiye taşır.
  • Demokrasi kadim Yunan tarihinde halkın kendini yönetmesi olarak ortaya çıkmıştır. Cahil, akademisyen (Aysun Kayacı’nın “Dağdaki çobanla benim oyum bir mi?” çıkışını hatırlayın) herkesin ortak oyuyla ülke idare edildiği için Sokrates buna karşı çıkar. Toplumun ekseriyeti cahil olduğu için ülkenin idaresine ayak takımının geçeceği endişesi hâkimdir.
  • Tiran ise devleti yönetenlerin halkın anlayışının bir mahsulüdür. Demokrasiyle halkın içinden seçilen kişi devletin imkânlarını adeta halka savurmaya başlar. Ülkenin kaynakları hızla tükenir. Toplumun doyma bilmeyen arsızca talepleri vergilere yansır. Ülkenin vergi yükünü çeken zenginler (iş insanları) tepki gösterir. İdaredeki kişiler bunu fırsat bilerek şairleri (yazarlar), sofist akıl hocalarını (kanaat önderlerini) devreye sokarak halkı galeyana getirir. Artık ülkede kanunlara uyan bir devlet adamı kalmaz. Tam bir tiran vardır…

12– Sokrates kötü devlet rejimlerinden ziyade kötü insanların berbat idareciliğinin olduğunu söyler. Meselenin devlet projesiyle değil, ahlaklı ve kaliteli bir toplumla çözülebileceğini ifade eder. Mecusi lider Nuşirevan’ın dillere destan İran devrindeki iktidarında halkın refahı ile Emevi halifesi Ömer bin Abdulaziz dönemindeki zenginlik aynıdır. Günümüzde ilahi dinleri temsil eden Müslümanlar, Yahudi, Hristiyan ile gayrı ilahi anlayıştaki Japon, Çin, Hindu idareler arasında fark yoksa mesele projeden ziyade insan kaynaklıdır. Bu konuda en kâmil dine sahip Müslümanların ise konuşmaya hiç hakları yoktur.

Sokrates idam edilmeden önce bazı tekliflere göre kurtulma ihtimaline rağmen savunmasında (kendisine göre) hak olarak gördüğü davasını haykırır. Buna delil olarak içindeki sesin (vicdan) buna sevk ettiğini belirtir.  Hayatımız söz konusu olduğunda hangimiz vicdanımızı konuşturuyoruz? Sokrates’in mahkemedeki savunması hukuk tarihi açısından emsal kabul edilmiştir.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz