- Bireyler olarak sohbet edebileceğimiz Yarın’larda görüşünceye kadar… - 30 Nisan 2023
- Bireysel Savunma Mekanizması Olarak Kader - 6 Mart 2023
- Kalitesizlikte ve Asgaride Birlik - 22 Şubat 2023
Bir süredir ünlü Japon piyanist Yiruma eşliğinde yazıyorum yazılarımı… Aklımın uzaklara dalıp gitmesini engelliyor sanırım. Bir nevi odaklanmamı sağlıyor…
İnternetteki arama motorlarına girilen sözcüklerden bir bölgenin aktif sorununun ne olduğu veya ilgisinin ne alana doğru kaydığının anlaşılabileceğinden bahsediliyor, uzun zamandan beri. Hatırlar mısınız?
COVID pandemisi ilk nereden çıktığı ve ilk vakaların ne zaman görülmeye başlandığı tartışılırken de insanların arama geçmişlerine bakmayı akıl etmiştik! 2019’un Ocak ayı sonlarında ilk vakalar onaylanmıştı, devlet yetkilileri tarafından. Peki, insanlar ilk olarak ne zaman “ateş, öksürük, kas ağrısı, tat kaybı vb.” şeklinde Google arama motorunda aramalara başlamışlardı?
Geriye dönüp bakıldığında, aslında İtalya’da insanların internette aradıkları kelimler birden değişmiş ve insanlar “ateş ve öksürük” kelimelerini aramaya başladıktan yaklaşık bir hafta sonra Kuzey İtalya’da yoğun bakım yatakları dolmuş ve iki hafta içinde de COVID’den ölümler ortaya çıkmaya başlamıştı!
Bu verileri geriye doğru tarayarak incelemek ve yorum yapmak kolaydır; ama önemli olan her olaydan ders çıkartarak bir sonraki olaya yaklaşım şeklimizi nasıl değiştireceğimize karar vermektir! Peki, bu işin çaresi birkaç kişiyi bilgisayar başına oturtup analizleri, analizlerdeki değişimleri mi incelemek olmalıdır? Elbette bu da bir yoldur, ama toplumsal olaylara pro-aktif bir yaklaşım sergileyebilmek için güncel/ anlık verileri alıp bu verileri de analiz edebilecek uzmanlara ihtiyaç duyulacaktır. Her türlü değişimi uyarı olarak verecek bir uyarı sistemi kurmak da elbette bir yoldur ve günümüzde halen kullanılan bir yöntemdir. Gelecek ise yapay zekâ ile bu değişimleri daha ilk başlangıçta fark edip analiz ederek yorumlamak da mümkün olacaktır. “İnsanı anlamak imkânsızdır, o yüzden de yapay zekâ ile bireyin veya toplumsal hareketliliği önceden kestirmek mümkün değildir!” gibisinden kafanızı kuma gömmenize yol açan inkârcı bir yaklaşıma kapılmayınız lütfen. Toplumsal psikolojinin geldiği noktayı görseniz… Hadi onu boşverin, ünlü Goebbels’i hiç mi duymadınız! Facebook elde ettiği veriler ile bireylerin politik eğilimlerini nasıl etkileyebileceğinin küçük bir örneğini İngiltere’de seçimlerde gösterivermedi mi? Bir de, o elde edilecek verileri sizinle paylaşacak internet şirketine de ihtiyacınız var, değil mi? Google, arama motorlarından para kazanmadığını iddia etmeye kalkarsa, inanacak mıyız buna? Bu verileri elbette hepimize para ile satacaklar. Veriyi, bilgiyi, nakit paraya işte bu şekilde çevirmiş oluyorlar, değil mi? Neyse, konuyu dağıtmayalım…
Elbette internet ortamından bana gelen sorular ile toplumsal değişimi tespit etmem pek de mümkün değil! Ama gelen sorulardan Ankara ve İstanbul başta olmak üzere COVID vakalarının tırmanışa geçtiğini anlıyorum. Güvenilirliği ciddi bir şekilde zedelenmiş devlet yetkililerinin verilerine mi güvenmeli, yoksa Tabipler Birliğinin aile hekimlerinden bağımsız olarak topladığı düzenli verileri mi baz almak gerekir? Karar size kalmış…
Yaşadığım Kuzey Amerika’da da zaten vakaların artacağına dair güçlü bir beklenti vardı ve gerçeğe döndü. Pozitif test sonuçları iş yerlerini etkilemeye başladı bile. Her pozitif test sonucu 5 günlük ev karantinasını ve işten uzaklaşmayı getirmeye başladı bile. Peki, COVID’e yaklaşımımızda bir şeyler değişti mi, pandeminin ilk olarak kendini gün yüzüne çıkardığı o günden beri? Elbette köprünün altından çok sular aktı. Bilim dünyası yaptıkları çalışmalar sayesinde aşı geliştirdi, yeni umut verici tedaviler ile karşımıza çıktı! Eskiden riskli hasta gruplarında, yani ileri yaşlı, immün sistemi zedelenmiş kanser hastaları ve kortizon tedavisi alan kişiler, organ nakli geçirenler, ileri derecede şişman olanlar, böbrek, karaciğer, kalp ve akciğer rahatsızlığı olanlar, yaşam şansı neredeyse yarı yarıya idi. Yani, bu riskli kişilerden hastalığa yakalanan her iki kişiden birisi yaşamını yitiriyordu. Önce aşılar ve tedavi yöntemleri sayesinde umut ışığı tünelin ucundan kendisini gösterdi; ardından da virüsün kendisi bizler için iyi yönde mutasyona uğradı! Bu gelen yeni dalga ile elbette şimdilik evlere kapanmayı planlamıyoruz; ama hayat bizleri nerelere sürükler, hep birlikte göreceğiz. Korkuya ve paniğe kapılıp da kendimiz izole etmek yerine, yaşamın güzelliklerini doya doya yaşarken alacağımız küçük önlemler, sanırım bu defa yeterli olacaktır. Bu önlemlerden kastım, en başta aşı olmaktan geçmektedir. Maalesef booster (yani ek destekleyici- hatırlatıcı) aşı olma konusunda çoğu ülke iyi bir durumda değil. Bir sene önce olunmuş iki aşının da etkinliği oldukça gerilemiş durumda; ama hiç yoktan iyidir, bunu da lütfen unutmayınız!
ABD başkanının da COVID pozitif olduğu ve ileri yaşına rağmen hafif bulgulara sahip olduğu söyleniyor. Kendisinin ikisi hatırlatma dozu olmak üzere 4 aşı olduğunu da ekleyelim efendim… Tavsiyem, halen olmadıysanız lütfen hatırlatma dozunuzu da bir önce olmanız şeklinde olacaktır! “Hangi aşı?” sorusunun bilim adamları için cevabı oldukça basit: Elbette Biontec! Siyasilerin yönlendirmelerinin altında onlarca sebep olabilir; ama her koşulda doğruyu konuşacaksak ve bu doğru bizim için çarpıtılmamış ve doğruluğu bağımsız araştırmacılar tarafından da kanıtlanmış verilerden oluşuyorsa, cevabımız şimdilik değişmeyecektir! Onu yine bilimsel veriler değiştirebilir ki ufukta öyle bir değişimin ayak izleri yok maalesef…
Sağlıcakla kalın
Kaynaklar: