Şükrü Gülmüş’ün misafiri Naime Erdoğan

0
Latest posts by Şükrü Gülmüş (see all)

Acı bireysel, sevinç toplumsaldır.

Hayatı bezen bir nefes gibi görürüm.

Ve sevgi paylaştıkça, bölüşüldükçe büyüdüğüne inanırım.

O nedenle bugün köşemi değerli bir konuğuma bırakıyorum.

MŞG

—————————-xxx—————————-

Naime Erdoğan’dan

Hırsızdan çalmak

Bu da ne? Diyenlere önce ürünleri tanıtayım. 

Bu toprak bizim köyün toprağı, su bizim köyün çeşmesinden ve kapsüller de bizim dağlarda yetişen gelinciklerindir, yani gûlêbûk tohumları.

Geçen aralık ayında köyden ayrılırken köyün yol ayrımında Malatya’ya gidecek olan dolmuşu beklemek üzere gittiğimde, erken varmıştım oraya. İyi de öyle olmuş, toprağımla uzun uzun vedalaşma şansım oldu böylelikle. 

Biraz kar vardı dolayısıyla toprak ıslaktı ama yine de üstüne oturdum. Zaten bekleme bankında yok. Ya ayakta durursun ya da toprağa oturursun. O arada çantamda boş bir poşet vardı toprağı avuçlarımla poşete doldurdum. Az öncesinde de köyle vedalaşırken, hep yaptığım bir ritüeldir, gidip aşağıda çeşmede su içerim, oradan da bu küçük şişeye su doldurdum. Bu gelincik tohumlarını da geçen yaz toplamıştım. 

Suyu valizime yerleştirdim, malum elinde getirmesi yasak fakat toprağı el çantama aldım, valizde yer olmadığı için. Topraktır bir şey olmaz, dedim. 

Malatya’da bir sorun çıkmadı ancak İstanbul’da güvenlik kontrolünden geçerken, güvenlik görevlisi eliyle işaret ederek bana “dur!” dedi. Sonra ekranı bana çevirerek “bu çantanızdaki şey nedir?” dedi? Pek anlamadım, çantam tıka basa doluydu, her şey olabilirdi. 

Ama bir nanê sêlê’ye köy peyniri sarmıştım. Süt ürünleri uçakta yasak olduğu için, ekmeğe sarmıştım onu, fark edilmesin diye, yakalandığımı sanıp korkarak, “haa o uçakta atıştırmak için bir dürüm yapmıştım” dedim “odur kesin” .

Fakat bu açıklama ona pek inandırıcı gelmedi, belki de dürüme benzetmediği içindi, “lütfen açarımsınız çantanızı?” dedi.

Açtım, kendisi elleriyle buldu bu poşeti ve tekrar “bu ne?” dedi. Meğer bu toprakmış işkillendiği. “Aaa bu sadece topraktır, yani bizim köyün toprağı” dedim. Bana sanki ben Almanya’ya değil de, uzaya uçuyormuşum gibi baktı, akabinde “Hanımefendi, ülkemizin taşı ve toprağını dış ülkeye taşımak yasaktır, bu ülkenin jeolojik yapısını bozar!” dedi. 

Önce, sanki kendi toprağını bir hırsızdan çalıyor gibi şizofrenik bir duyguya kapıldım. Sonra, keşke bende o okkalı küfürlerden edebilseydim de kimse duymasaydı, sadece kendi içimde söyleseydim şimdi, yeterliydi, dedim. 

‘Ülke benim, taş benim, toprak benim, asıl sen bozdun o ülkenin yapısını, adını, insanını, kültürünü!’ Diyemedim tabi. Bunları demiş olsaydım, şimdi muhtemelen burada değil başka bir yerde olurdum. 

“Bir avuç topraktan ne çıkar memur bey, buna gelincik ekeceğim Almanya’da, ki çiçekler bizim topraklarda yetiştikleri zaman çok daha güzel olduklarını Avrupa’da görsün istedim?” dedim. Kafasını hafifçe eğerek tamam der gibi onayladı ve geçtim güvenliği.

Balkonumda bir parça Kürdistan yetiştirme coşkusuyla, bu toprağa çeşmemizin suyundan içirerek bu tohumları ektim bugün.

Diza ji diza dizî erd û azman lerizî

Gotinê Pêşîya 

(Hırsız hırsızdan çaldı, yer gök titredi)

Berlin, 05.04.2022

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz