Tarihin Talanı ve Sonuçları

3

Ukrayna‘ya Rusya‘nın saldırısı, Türkiye’nin arabuluculuğu, garantörlük tartışmaları ve Rus oligark Abramovic‘in, iki heyet arasında yapılan görüşmelerde Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın‘ın yanıbaşında oturmasının tartışmaları görsel medya ve basında tartışılırken Anadolu ve Trakya topraklarını ilgilendiren tarih talanı gözden kaçıyor.

Bugün üzerinde yaşadığımız Anadolu, ve Trakya, tarih boyunca her katmanında bulunan medeniyetler kadar arkeolojik zenginliklere sahiptir. Anadolu, sahip olduğu medeniyetler kadar da din ve inanca da ev sahipliği yapmıştır. Çok ve tek tanrılı dinler, Anadolu topraklarında ortaya çıkmasalar da bu topraklarda yeşermiş ve yaşamışlardır. Keşke bu satırları bir televizyon programında Türkiye’nin başkenti sorusunu bilemeyen tıp öğrencisi de okuyabilse diye içimden geçti. Belki tarihe, geçmişimize merak salar da başkentin Ankara olduğunu öğrenir.

Anadolu topraklarının bu zenginlikleri arasında bağrında yaşayan medeniyetlerden kalan şehir ve yerleşim merkezlerini süsleyen Hatti, Hitit, Sümer Pers, Hellenistik, Roma dönemine ait tablet, fresk ve heykelleri de barındırır. 

TruvaEfesAfrodisias ve Sargolassos ile Doğu Anadolu’daki Ani gibi farklı kültürlere ait yerleşim merkezlerinde olduğu gibi Batı, bu zenginliklerle Osmanlı İmparatorluğu zamanından beri ilgilenmiş ve çoğu eser hatta mimari yapı olduğu gibi daha çok Osmanlının çöküş döneminde sökülerek gemilerle batıya kaçırılmıştır. Bunlardan en önemlileri İngiliz Müzesinde bulunan Bodrum’dan kaçırılan Karya Kralı Mausolus için M.Ö. 350’de yekpare mermerler (Mausoleum of Halicarnassos) diğeri ise bir Alman Müzesinde bulunan Bergama’dan taşınan arkeolojik zenginliklerdir. 

Mausolus aslında Karya Krallığını yöneten Pers Satrap yani Persli validir. Türkçe olarak yazılırsa “mozole” bugün büyük kabir-anıtlara verilen isim olmuştur. Mausolus kendisine yapılan dev kabir- anıtın ve sonraki kabir-anıtların Türkçe kullanımıyla mozole olarak isim babası olmuştur.

Anadolu topraklarından kaçırılan sadece bu iki büyük medeniyete ait eserler dışında çok sayıda bildiğimiz/bilmediğimiz Türkiye’ye Anadolu’ya ait arkeolojik zenginlik bulunmaktadır. Bu zenginliklerin Osmanlı ve Türkiye kültürü ile ilgisi yok ne yaparlarsa yapsınlar diyen maalesef bir kesim de var. Bu topraklardaki medeniyetlere ait izler ve zenginlikler Türkiye Cumhuriyeti’ne ve onun Müslüman da dahil her ırk ve farklı dinlere mensup vatandaşlarına aittir. Nasıl Mimar Sinan‘ın yaptığı külliye ve camileri korumamız gerekirse Kilise ve bu topraklardaki diğer medeniyetlere ait yapı ve heykellerini de korumamız gerekir. Ve bu zenginliklerin en büyük koruyucusu Devlet olmalıdır. Bu eserler bulundukları ülkelerin zenginlikleri, tarihi mirasıdır. Hatta artık evrensel zenginlik sayılırlar. Bu nedenle UNESCO (merkezi Paris’te olan ve BM çatısı altında 1946’da kurulan Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü nezdinde daimi temsilciğimiz bulunmaktadır. Bugünkü Temsilci dışardan kariyer diplomat olmayan bir atamadır.) bu eserleri “Dünya Kültür Mirası” (World Cultural Heritage) olarak değerlendirmektedir. Bu eserleri korumak o ülkenin eğitim ve kültür düzeyinin de göstergesi sayılır. Arkeofili.com Kasım 2014’de kurulmuş ve Türkiye başta olmak üzere dünyadaki arkeoloji konularında haberleri veren benim de takip ettiğim çok değerli çalışmaları olan bir kuruluştur. İsminden de anlaşılacağı üzere “arkeoloji sevgisi”ni esas alan bir grup arkeoloji sevenler tarafından kurulmuştur.

Yaşantımızı etkileyen pahalılık, Ukrayna- Rusya savaşının ortaya çıkmaya başlayan çok kötü sonuçları, Avrupa Konseyi’nin alt kuruluşu Venedik Komisyonu’nun siyasi partiler için seçim barajının üç veya beş seviyesinde tutulmasını isterken neden Türkiye’de bunun yedi olarak yeni Seçim Kanununa girmesi, cüzdanımızı boşaltan zamlar gibi yaşamsal konular dururken neden mi arkeolojiden bahsediyorum ve dikkat çekiyorum? 

Arada baktığım Cumhuriyet Gazetesinin 26 Mart 2022 tarihli sayısının dördüncü sayfasında diğer gazetelerde yer almayan bir haber yüzünden. “Müzede Organize İşler” başlıklı yazıyı okuyunca Kuşadası’nda bir SİT alanı yakınındaki kazı ve inşaat izinleri ile başlayan olaylar dizisi sonunda Karaman’dan gelen Hz. Davut heykeli kaçakçılığına Aydın Arkeoloji Müzesi Müdürü ile bazı güvenlik görevlilerinin adlarının karıştığı iddia edilmiş. Haberin tamamını okumanızı tavsiye ederim. Heykelin erken Rönesans heykeltraşlarından İtalyan Donatello‘nun eseri olduğu da belirtiliyor. Adıgeçen yetkililer 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu”na muhalefet suçundan tutuklanıyorlar. 

Donatello’nun (1386-1466) Hz. Davut heykellerinin en önemlisi bronzdan yapılanı. Medici ailesinin sipariş ettiği benim de bir Floransa seyahatimde gördüğüm bu heykel bugün yine aynı şehirdeki Bargello Müzesinde büyük bir odada sergileniyor. Donatello sadece bronz heykel yapmamış; mermer heykelleri de çok tanınmış. Bronz heykelin bir kopyası bugün Londra’daki Viktoriya ve Albert Müzesinde bir diğeri ise ABD’ndeki Slater Müzesinde.

Donatello, Floransalı bir usta. Onun bu heykeli nasıl Karaman’da bulunmuş? Bronz aslı Floransa’da Bargello Müzesinde ise gazetede resmi verilen bronz heykel kopyası olmalı. Heykel bronz mu mermer mi? Bir Roma İmparatoru mu onu getirip orada yaşayan Romalılara hediye etti? Öyleyse Hristiyanlığı kabul eden bir Roma İmparatoru olmalı. Floransa’dan satın mı alındı? Bunu artık uzmanlar araştırsınlar. Bir şekilde Karaman’a gelen bu heykel mermerse eğer hakikaten Donatello’ya aitse paha biçilmez bir değere sahip. Bronz kopyası da o dönemde yapıldıysa yine de çok değerli. Kaça satılmak istendi? Öğrenmek bile istemiyorum. Onun hemen çok güvenli ve güvenilir bulduğum, sık sık yabancı ve Türk misafirlerimi götürdüğüm Selçuk Müzesinde, Artemis heykeli gibi özel bir odada teşhiri sağlanmalı. Donatello’nun diğer eşsiz bir heykeli Aziz George‘undur. Aziz George’un Antakya’da Haçlı Frank’lara yardım ettiği rivayet edilir. Bir ejderhayı öldürürken resmedilen Aziz George Hristiyanlığın önemli azizlerindendir. Donatello’nun olduğu ileri sürülen bu heykel, gerçekse veya kopyaysa bile Aydın Arkeoloji Müzesinde güvenlik önlemleri alındıktan sonra sergilenmeli. Böyle kaç eser satıldı kimbilir? Davut heykeli için ihbarda bulunulmasaydı satışı olacakmıydı? Böyle çok değerli başka müze parçaları satıldı mı? Bunların hep araştırılarak kamuoyuna bilgi verilmesi gerekir.

 Hz. Davut’a Zebur yani ilk Tevrat vahiy yoluyla indiriliyor. Rönesans döneminde en çok heykeli yapılan peygamberler arasında Hz Davut’un heykeli gelir. Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de de adı geçer. Bugün çoğu insanımızın adı Davut onun adına izafeten verilmiş bir isimdir. Kendi gibi talihi de güzel peygamberlerden olması nedeniyle diye ismi verilmiştir diye düşünürüm.

Anadolu aynı zamanda Orta Doğu, Mısır ve Hindistan seferlerini yapan imparatorların, Büyük İskender gibi Makedon krallarının geçiş güzergahı olmuştur. Kayseri’nin adı Caesaria yani imparator Julius Sezar’ın yolu “imparator yolu”olarak antik çağlara damga vurmuş bir kent. Roma imparatorları her geçtikleri yere mermer bir kapı veya tapınak daha sonra Kilise yaptırmışlar. Örneğin Antalya’daki Hadrian Kapısı Roma İmparatoru Hadrianus’un Mısır’a giderken yaptırdığı bir kapıdır. Bu seferin sonunda Hadrian’ın komutanı Mark Antony ( Hadrian o kadar sevmiş ki karısını Mark Antony için terkettiği rivayetleri de var) Kleopatra ile Mersin sahillerinde buluştuğu ve büyük bir aşk yaşadıkları sonunda evlendikleri ve Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın böylece Mısır’ı işgalden kurtardığı yabancı tarih kitaplarında belirtilir. Bu konularda yazılmış yabancı yazarların çok sayıda kitapları, eserleri mevcut. (Bunlardan bazılarına örnek vermek gerekirse: Adrian Goldsworthy: Antony and Cleopatra, Yale University Press, 2010. ile Diana Preston: Cleopatra and Antony, Walker and Company,2009, New York eserleri örnek olarak verilebilir.)

Öte yandan İstanbul Arkeoloji Müzesindeki Büyük İskender’e ait mermer büstün Atatürk Hava Limanındaki depoya kaldırıldığı Müze yetkililerince bir meslekdaşıma yakınlarda ifade edilmiş. Sorulmasaydı ortaya çıkmayacak bu depoya kaldırma işinin de kamuoyuna açıklanması gerekir. Neden depoya kaldırıldı? 

Üzerinde yaşadığımız bu topraklardaki medeniyetler ister çok tanrılı döneme Hristiyanlığa ister İslamiyet’e ait olsun olmasınlar hepimize aittir. Bize, torunlarımıza ve onların çocuklarına ait olacak zenginliklerdir, kültürel mirastır. Önce o kültürleri öğrenelim. Öğrenelim ki onlara sahip çıkabilelim. Bugün bir tıp öğrencisi Türkiye’nin başkentini bilmiyorsa suçlanması gereken her bakımdan yetersiz hale gelen/getirilen eğitim sistemimizdir. Bu kadar değerli ilahiyat Profesörlerimizin ders verdikleri aydın din insanlarımızın yetiştiği İslam Enstitüleri ve İlahiyat Fakülteleri varken Diyanet İşlerine bağlı bir Diyanet Akademisi kurulması gerekli miydi? Oraya harcanacak milyonlarca Lira, eğitimin kalitesinin arttırılmasına harcanamaz mı? Bunlar hep siyasi tercih meselesi. Böyle olunca da  Türkiye’nin başkenti de bilinmez, öğrenciler daha iyi bir eğitim için yurt dışına da gider ilk 100 arasına Türk üniversiteleri de giremez. 

Neden sonuç ilişkileri sadece ekonomide değil eğitimin kalitesinde de etkili oluyor değil mi?

Önceki İçerikHayat, bir emrin var mı
Sonraki İçerikKanada
Ocak 2019'da emekli olmuştur. Dışişleri Bakanlığı Statejik Araştırma Merkezi Başkan Yardımcılığı ve Başkan (2011- 2012). Vatikan Büyükelçiliği Birinci ve daha sonra Elçi Müsteşar (2006-2011). Protokol Daire Başkanı (2001-2005). İsveç Stokholm Büyükelçiliği Birinci Müsteşarı (1998-2001). Slovenya Ljubljana Büyükelçiliği Müsteşarı (1996-1998). Boru Hatları ve Enerji Dairesi Başkanı (1994-1996). Kafkas İşleri Dairesi Şube Müdürü (1992-1994). Hollanda Deventer Başkonsolosluğu Başkonsolos Yardımcısı (1988-1992). Enformasyon Dairesi Başkatip (1986-1988). Endonezya Cakarta Büyükelçiliği İkinci Katip (1984-1986). Londra Büyükelçiliği İkinci Katibi (1980-1983). Kıbrıs Siyasi İşler Dairesi İkinci Katip (1978-1980). Papalık Gregoryen Üniversitesi Temel Teoloji Lisansı Diploması(2007-2010). A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü SBF Master Derecesi (1988). Basılı Tez: “İngiliz İmparatorluğundan Commonwealth'e:İki Dünya savaşı Arasında Çanakkale Krizi 1919-1939”. "London School of Economics"'de misafir öğrenci (1988). A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Lisans Diploması (1976). Ödüller İtalya Cumhurbaşkanı G. Ciampi tarafından Ankara'da tevdi edilen “Şövalye” ünvanı (Cavallieri Stella Stara per la Solidarita Italiani) Eylül 2005. İran Büyükelçisi Dowlatabadi tarafından tevdi edilen Humeyni Altın Nişanı Eylül 2005. Dinlerarası diyaloga katkılarından dolayı Papalık Tiberina Akademisi Şeref Üyeliği Kasım 2007. İngilizce, Maley dilleri (Bahasa Endonezya ve Maley) İtalyanca bilmektedir.

3 YORUMLAR

  1. Sayın Kılıçer, çok çok önemli bir konuya değinmiş. Evet, gündemimiz çok kalabalık – çok keşmekeş… Ancak Mustafa Kemal en buhranlı günlerde bile Türk Tarih Kurumu, Etnoğrafya Müzesi, Türk Tarihi Araştırma Komisyonları ve Anadolu Yer Altı Zenginliklerini ortaya çıkarma gayreti gösterdiyse bugün gündemimiz ne kadar karmakarışık olsa bile “tarihimize ya da üstünde yaşadığımız toprakların kültürel tarihine” sahip çıkmalıyız. Bu bir hobi, turizm geliri ya da PR çalışması için değil bu bizden sonraki tüm Dünya’nın çocuklarına – nesillerine görevimiz olduğu için, boynumuzun borcu olduğu için yapılmalı…

    Artık “yağmaya – yağmalanmaya”, bir kaç süper zenginin galerinin süslenmesine dur demeliyiz ve insanlığın geçmişine ışık tutması için daha da sıkı tutmalı, daha kuvvetle sarılmalıyız.

    Emeğinize ve kaleminize sağlık.

  2. Değerli Serhan Bey desteğiniz, tarih sevginiz için çok teşekkür ederim. Evet her karışında şehit kanı olan topraklarımızın hem üstünü hem alttaki tarih zenginliğini korumamız gerekir. Bunu ilk gören Mustafa Kemal Atatürk’e şükranlarımızı, saygılarımızı sunarız.
    Sağolun varolun.

  3. Çok isabetli bir yazı. Kanaatimce her şehirde irili ufaklı çok sayıda müze yerine
    Türkiye’ de de Londra’daki British Museum,
    Paris’deki Louvre, Kahire’deki Egyptian Museum gibi, bütün önemli
    eserleriin toplu olarak görülebileği dünya çapında ,tüm dünya kültürüne hitabeden ,
    eserlerin güzelce teşhir edilip korunduğu tek büyük bir mezesi olmalıdır.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz