Terör-Şiddet ve Yaşanan Kültür

1
Latest posts by Sinan Eskicioğlu (see all)

Dün Berlin tren istasyonunda bir kızı tekmeleyen insansı varlığın haberini bilmiyorum görenleriniz oldu mu.

Yada İngiltere-Londra’daki ‘müslüman öldürmek istiyorum’ diyen diğer bir insansının şiddet ve terör olayını?

İstanbul Beşiktaş’daki saldırının yaraları henüz kapanmadı bile daha.

Bütün bunların hepsi aslında terör ve terörün her geçen gün yaygınlaşması…

Kimisi şahsi, kimisi grupsal, kimisi dinsel, kimisi milliyetsel…

Yaşanan terör saldırısından sonra yapılan açıklamalar, ‘kahrolsun terör’ yürüyüşleri umarım hissedilen acıdan dolayı fevri gelişmelerdir. Yoksa bunların terörün çözülmesi ile bir ilişkisinin olduğunu düşünmek safdillik olacaktır.

Yetkililerin bu konudaki eksikliklerini hissetmelerini beklerken, ‘ihbarlarda bulunun’ demecini duymak bir bakıma OHAL’i kullanma isteğini içinde barındıryor.

Tabii ki bu durum iç açıcı değil.

OHAL varken, ihbar edin, içeri atalım mantığı çözümden çok, sıkıntı doğurur.

Teröre karşı en büyük görev ve sorumluluk devlete ve hükümete ait olduğu için, bu konudaki sorularımı sıralamıştım.

Yaşanan her olayın birçok düzlemleri mevcuttur.

Kişiler arasındaki olayların, daha üstte şehirsel, bölgesel, ülkesel ve dünyasal düzlemleri vardır.

Olayları inceyip çözümler bulmaya çalışırken de bütün bu düzlemleri düşünmek ve irdelemek gerekir.

Bu sorulardan sonra, düzlemler arası soruları da sormak gerektiğini düşünerek bu konuyu irdelemeye devam etmek istedim.

Biz, gerçekten hem İstanbul’daki, bir üst düzlemde Türkiye’deki ve daha da üst düzlemde dünyadaki terörü çözmek istiyor muyuz?

Bu konu sadece ülkemizin değil, hem Avrupa’nın hem dünyanın bir sorunu.

Nedir Terör?

Bu terim ilk olarak Fransız İhtilali zamanında kullanılmaya başlanmıştır.

Çeşitli kullanımları da olan bu kelime en temel şekliyle ‘korku salmak amacıyla yapılan hukuk dışı şiddet temeli olan eylem’e verilen isimdir de diyebiliriz.

Bunun ilk örneğini Habil ve Kabil arasında görürüz.

Hukuki olan, Yaratıcı’ya kurban adama ve onun kabulü idi, ama kurbanı kabul olunmayan Kabil hukuksuzluğu seçerek kardeşini öldürdü. (Maide: 30. Bunun üzerine kurbanı kabul edilmeyenin nefsi kendisini, kardeşini öldürmeye teşvik etti ve onu öldürdü. Böylece zarara uğrayanlardan oldu).

Ve o günden bugüne kadar hukuksuzluk, şiddet ve terör çeşitli şekilleriyle devam edegelmiştir.

Günümüzde daha yoğun ve sıklıkla yaşar olduk.

Tabi şunu da unutmamak gerekir, günümüzde kitle iletişim araçları arttığı için, haberler daha çabuk yayılıyor ve biz daha çok olduğunu düşünüyoruz.

Eskiden de çoktu belki, ama hepsinden haberdar olmuyorduk.

Yaşadığımız zaman aralığında bu durum artık rahatsız edici boyutlara ulaşmış durumda.

İnsanların bu kadar ‘şiddet sevici’ olmalarının sebepleri neler?

Bu durumun yavaşlatılması için neler yapılabilir?

İnsanların şiddete eğilimleri aslında, yukarıda örneğini verdiğimiz gibi, ilk insana dayanan bir konu.

Eski zamanlarda savaş toplumları hakimdi ve insanlar bu şiddeti savaşarak yaşıyorlardı.

İkinci dünya savaşından itibaren sanayi toplumu ve endüstrileşme bize modern hayat tarzını sundu ve bizler bu hayatın içinde varlığımızı devam ettiriyoruz.

Sanayileşme ekonomiyi en güçlü konuma getirdi, tabii bunun yanında gelişen kapitalizm komunizmi de ortadan kaldırarak hakimiyetini ilan ederken, bir kurumu daha yok etme sürecine girdi: Hukuk.

Almanya’da bir tartışma programında durumundan şikayet eden bir yargıç, şu ifadeleri kullanmıştı:

“Ekonomi ne yazık ki, hukuk sistemine de zarar verdi. Bizler otuz kırk yıllık maddelerle hükümler verip, yeni teoriler ve düşünceler ortaya koyamıyoruz. Küçük yerleşim yerlerindeki mahkemeler ekonomik kaygılarla şehirlere taşındığı için hukuk hantallaşıyor ve insanların hukukun işleyişine güveni kalmıyor ve hukuka saygı azalıyor.”

Bu durum Avrupa’da olduğu gibi, Türkiye’de ve dünyada da aynı şekilde.

İnsanlar’ın hukuk anlayışları ve hukukun üstünlüğü düşüncesine olan inançları zayıfladığı için hukuk harici çözümler arama yükseliş trendine girmiş durumda.

Bunun en bariz şekli de maddiyatçılık ve paranın hakimiyeti.

Hukukun eskiliğinin yanında, hakim olan medya kültürü ve tekonolıji de insanların şiddete eğilimlerini arttıran faktörler arasında.

Bilgisayar oyunları, filmler, diziler, medyada sunulan erkek ve kadın tipleri, kadınlara ‚cool‘ diye sunulan maço eğilimli erkek tiplemeleri ve bunların prim yaptığını gören erkeklerin bu örnek tipler gibi olma istekleri.

Hızlı tüketim toplumun getirdiği bir alışkanlık olan, duyguları daha yoğun yaşama isteği de insanlardaki şiddeti arttırır duruma gelmiştir.

Duyguları çok hızlı yaşayan insanlar, daha yoğun yaşamak için daha fazlasını istemekte ve bu da şiddetli duygu sendromu olarak ortaya çıkmaktadır.

Ülkemizdeki dizi izleme alışkanlığını hepiniz yakından tanıyorsunuzdur.

Orada sunulan romantizm anlayışı çok masumane gibi görünebilir, ancak bunu gören toplum ve bireyler aynısını yaşamayı istedikleri için gerçek hayatta eşlerinden, sevgililerinden ister duruma gelmişlerdir.

Ancak o dizilerdeki bu sahneler, motor-stop emriyle çekilen kurgusal oyunlardır.

Ancak hayat motor-stop emriyle çalışan bir kurgu değildir.

Bu yoğun romantizmin yaşanamaması, iki bireyi de huzursuzlaştırarak şiddete eğilimli insanlar haline getirmektedir.

İşte burada sorumlu olan medya ve yayın organları terör için birşeyler yapmak istiyorlarsa, bu konuyu tekrar gözden geçirmek zorundadırlar.

Tabi siz şimdi sistem bu diyeceksiniz.

Evet sistem bu.

Konu da zaten, bu yaşanan sistemin insanları şiddete itmesi ve sonrasında milliyetçilik, dincilik adına yapılan terörün artması.

Hepiniz duymuşuzdur.

Terör olayları için kullanılan hapları.

Ne acıdır ki, artık bu haplara gerek de kalmadı.

Kandırılan gençler, cennet uğruna, ideal milli devlet uğruna, ailesinden ve toplumdan sevgi ve onay göremeyenler için sevgi ve onaylanma uğruna, seve seve bu işi üstlenmektedirler.

Şiddete eğilimin yavaşlatılabilmesi için, insanların gerginliklerden korunması gereklidir tabii ki de.

Ama bu şiddete eğilim durumlarını, terörü sorgulayan medya mensuplarının da kendilerini kontrol edip, kendilerine düşen noktalarda önlemler almaları da elzemdir.

Net ve çarpıcı bir örnekle sizleri bu noktada bizler neler yapabiliriz düşüncesiyle başbaşa bırakmak isterim.

Haber kanallarının yayınlarını yada internet sayfalarını görüp, onlara göz atmışşsınızdır. Yurtiçinden olsun yurtdışından olsun…

Üst başlıklar, yan başlıklar, alt başlıklar, hava durumu tabelaları, döviz kurları, 3.sayfa haberleri, spor haberleri, magazin haberleri, yurtdışı haberleri ve buna ilave bir sürü başlık ve sıralı akan değişmeli tabelalar.

Bu kadar bilgi yoğunluğu insanı, bilinçaltını yorarak, gerginliğe sebep oluyor.

Gerginleşen bireyler, şiddete eğilimli hale gelerek; güne, hayata ve diğer insanlara bu pencereden bakıyorlar.

Belki de haberlere göz atma adına böyle bir sayfaya girmiş olan bir öğretmen bu gerginlik, şiddet eğilimi artarak, idam ipini eline alıp ve hatta öğrencilerine de dağıtıp, çözüm simgesi olarak poz verebiliyor.

Bu siteleri kontrol ettikten sonra şimdi de bir kere Ocakmedya’nın sayfasına bakın.

Sade, dinlendirici, sadece bilgi aktarımını okurlara sor şeklinde arz eder tarzıyla sunan bir anlayışı sergiliyor ve bu tarzda sayfa düzenine sahip.

İşte fark burada, bu anlayış farkının her alanda olması temennilerimle.

Sevgiyle kalın.

 

Önceki İçerikAzıcık öte kayın ve KADINLARA YANINIZDA YER AÇIN!
Sonraki İçerikİngiliz “Biz yapmadık, onlar yaptı ve henüz savaş bitmedi” diyor ve ekliyor: “Hatay’a ve Kilis’e yeni mülteciler gelir..”
Sinan Eskicioğlu kimdir? 1974 İzmir’de dünyaya geldi. Agah Efendi İlkokulu’nda eğitim hayatına başladı. İzmir İmam Hatip Lisesi’ni bitirdikten sonra ÖSYM sınavlarında Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazandı. Kelam dalında ‘Allah’ın iradesi ve Nedensellik Problemi’ isimli bitirme teziyle, gecikmeli olarak 2000 yılında üniversiteden mezun oldu. 28 Şubat sürecinin etkisiyle İlahiyat fakültesi mezunlarının öğretmen yapılmaması yüzünden 2002 yılına kadar ticaretle ilgilendi. 2002 yılında D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi’nde Din Felsefesi dalında yüksek lisansa başladı. Aynı yıl yüksek lisans programını yarıda bırakıp Almanya’ya gitti. Almanya’da Diyanet’e bağlı çeşitli camilerde eğitmenlik ve öğretmenlik yaptı. Duisburg-Essen Üniversitesi Sosyal işler ve yöneticilik bölümünde eğitim aldı. 2007-2011 yılları arasında IGMG (Avrupa Milli Görüş)’de Düsseldorf Bölgesi Eğitim Merkezi müdürlüğü ve bölge eğitmeni olarak çalıştı. 2011-2013 yılları arasında Osnabrück Üniversitesi Protestan Mezhebi bölümünde eğitimine devam etti. 2016 yılından itibaren Ocak Medya gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. 2020 yılında gazetenin genel yayın yönetmenliğini üstlenen yazar Almanca, İngilizce bilmektedir. şimdiye kadar yayınlanmış olan yedi kitabı vardır. Yok Edin İnsanın İnsana Kulluğunu- Kişiselleştirilmiş İslam, Zeytin Ağacı (Roman), Katar istanbul, Müslüman Kardeşlerden Ak Parti’ye İslamcılık., Tarihteki Dindar Zalimler. İbn Sina, İbn Haldun

1 Yorum

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz