Tevekkül / Allah’a Güvenmek

0

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Resulüne salat, selam olsun.

Tevekkül / Allah’a Güvenmek

A-Tanımlar

Tevekkül sözlükte; “güvenmek, dayanmak, işi başkasına havale etmek” anlamlarına gelir.

Terim olarak tevekkül; hedefe ulaşmak için gerekli olan maddî ve mânevî sebeplerin hepsine başvurduktan ve yapacak başka bir şey kalmadıktan sonra Allah’a dayanıp güvenmek ve ondan ötesini Allah’a bırakmak demektir.

B-Tevekkül, kadere imanın tabii bir sonucudur.

Tevekkül eden kimse Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmuş, kaderine razı bir kimsedir.

Fakat kadere inanmak da, tevekkül etmek de tembellik, gerilik ve miskinlik demek olmadığı gibi, çalışma ve ilerlemeye mâni de değildir.

Çünkü her müslüman olayların, ilâhî düzenin ve kanunların (kader) çerçevesinde, sebep-sonuç ilişkisi içerisinde olup bittiğinin bilincindedir.

Yani tohum ekilmeden ürün elde edilmez.

İlâç kullanılmadan tedavi olunmaz.

Sâlih ameller işlenmedikçe Allah’ın rızâsı kazanılmaz ve dolayısıyla cennete girilmez.

Öyleyse tevekkül, çalışıp çabalamak; çalışıp çabalarken Allah’ın bizimle olduğunu hatırdan çıkarmamak ve sonucu Allah’a bırakmaktır.

Yüce Allah bir âyette “…Kararını verdiğin zaman artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever” (Âl-i İmrân 3/159) buyurmuştur. 

Ve yine Müminlerin bir başka varlığa değil, yalnızca kendisine güvenmelerini emretmiş, çünkü tevekkül edene kendisinin yeteceğini bildirmiştir.

“Mü’minler, yalnız Allah’a tevekkül etsinler” (Âl-i İmrân 3/122, 160; el-Mâide 5/11; İbrâhim 14/11; et-Tegabün 64/13).

“De ki: “Bizim başımıza ancak, Allah’ın bizim için yazdığı şeyler gelir. O bizim yardımcımızdır. Öyleyse mü’minler, yalnız Allah’a güvensinler.” (et-Tevbe 9/51);

“Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah emrini yerine getirendir. Allah her şeye bir ölçü (kader) koymuştur” (Talâk 65/3).

C-Önce tedbir sonra takdir.

Ancak sebeplere başvurmadan, “Kader ne ise o olur”, “Kısmetse olur” tarzında bir anlayış İslâm’ın tevekkül anlayışıyla bağdaşmaz.

Tevekkül gerekli tedbirleri alıp sonucu Allah’a havale etmektir.

Maddî ve mânevî sebeplerin hepsine başvurduktan ve alınması gereken bütün tedbirleri alıp yapacak başka bir şey kalmadıktan sonra, Allah’a güvenip dayanmak ve gerisini O’na bırakmak demektir.

Nitekim Enes b. Mâlik’in anlattığına göre, bir adam, “Ey Allah’ın Resûlü! Devemi bağlayıp da mı Allah’a tevekkül edeyim, yoksa bağlamadan mı tevekkül edeyim?” diye sordu. Resûlullah (sav) da, “Önce onu bağla, sonra Allah’a tevekkül et!” buyurdu. (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 60).

Ayrıca şurası iyi bilinmelidir ki, gerçek tevekkül, Allah Teâlâ’nın takdir ettiği sebepleri elde etmek için çalışmaya aykırı bir durum değildir. Bu, Allah’ın kâinattaki kanununun bir gereği ve dünyadaki hadiselerin oluşumunun temel esasıdır.

Zira Allah Teâlâ tevekkülü emir buyurduğu gibi sebepleri elde etmek için gayret göstermeyi de emir buyurmuştur. Bunun için sadece şu âyet-i kerimeye bakmak bile yeterlidir:

“Ey iman edenler! Tedbirinizi alın; bölük bölük savaşa çıkın yahut (gerektiğinde) topyekûn savaşın.” (Nisâ, 4/71).

D-Tevekkül, çalışmaya engel değildir.

Maalesef tevekkül ile çalışma arasındaki bağı anlamamak İslâm dünyasında zaman zaman problem hâline gelmiştir. Çalışmayı ve sebebe sarılmayı terk edip “Allah’ın dediği olur.” diyerek kenara çekilme, kendi yapması gereken şeyleri Allah’tan bekleme şeklindeki anlayış dinimizin tasvip etmediği yanlış bir tevekkül anlayışıdır.

Akıllı, dikkatli ve tedbirli şekilde tevekkül etmeyi bir örnekle açıklayacak olursak; tarlasından iyi bir ürün almak isteyen bir kimse önce tarlayı güzelce sürmeli, tohumu ekmeli, gübresini atmalı, gerekirse sulamasını da yapmalıdır. Ürüne zarar verecek şeylere karşı her türlü tedbiri de aldıktan sonra gerisini Allah’a bırakmalı, O’na tevekkül edip güvenmelidir.

Çünkü o kimse, tarlasından ürün elde etmek için elinden geleni yapmıştır. Artık tarlanın ürün vermesi için Allah’a tevekkül edip güvenecek, sonucu O’ndan bekleyecektir.

Çalışıp çabalamadan kuru bir tevekkülle bir şeyler elde edeceğine inanan kimselerle karşılaşan Hz. Ömer’in onlara verdiği cevap, tevekkülün ne olduğu ve nasıl olması gerektiği konusunda sahip olmamız gereken anlayışı ortaya koymaktadır.

Bir gün Hz. Ömer, Yemen halkından (boş gezen, Mescid- Nebevi nin bahçesinde zikir yaparak dilenen) bazı insanlarla karşılaştı. Onlara, “Siz kimsiniz?” diye sordu. Onlar da, “Biz tevekkül edenleriz (mütevekkilleriz)” dediler.

Bunun üzerine Hz. Ömer onlara, “Hayır, aksine siz hazır yiyicilersiniz (müteekkillersiniz). (Gerçek anlamda) Tevekkül eden, tohumunu yere atıp (sonra) Allah’a tevekkül edendir” dedi. (İbn Receb, Câmiu’l-ulûm, I, 441).

Dinimizde gayret etmeden bir başarıya ulaşmak, yerinde oturarak Allah’tan bir şey beklemek, sonra da işlerini Allah’a havale etmek, böylelikle Allah’ı işlerine vekil tayin ettiğini düşünmek gibi bir tevekkül anlayışı yoktur.

Millî şairimiz Mehmet Akif’in şu dizeleri, âdeta bu hususları özetler mahiyettedir:

“’Allah’a dayandım!’ diye sen çıkma yataktan…

Mânâyı tevekkül bu mudur? Hey gidi nâdan!

Ecdâdını, zannetme, asırlarca uyurdu;

Nereden bulacaktın o zaman eldeki yurdu?

Üç kıt’ada, yer yer, kanayan izleri şâhid:

Dinlenmedi bir gün o büyük nesl-i mücâhid.

Âlemde ‘tevekkül’ demek olsaydı ‘atâlet’;

Mîrâs-ı diyânetle yaşar mıydı bu millet?

Çoktan kürenin meş’al-i tevhîdi sönerdi;

Kur’an duramaz, nezd-i ilâhîye dönerdi.”

(M. Akif Ersoy, Safahat, 469-470).

Ve…

“Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın durdun

Onun hesabına birçok hurafe uydurdun

Sonunda bir de ‘tevekkül’ sokuşturup araya

Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!”

(M. Akif Ersoy, Safahât, 268)

E-Tevekkül edene Allah yeter

Kişinin üzerine düşeni yapmadan kadere rıza gösterdiğini ve teslimiyet içerisinde olduğunu söylemesi tevekkül değildir.

Müminin takınması gereken tavır, üzerine düşeni yaptıktan sonra bütün işlerinde Allah’a teslim olmak, O’nun vekilliğini kabul etmek, işlerinin sonucu hakkında hiçbir endişeye kapılmadan O’na sınırsız bir şeklide güvenmek ve dayanmaktır.

O’nun iradesine teslim olmanın tezahürü, O’na olan samimi güven ve bu güvenin verdiği tükenmez ümittir. Nitekim bir âyetinde Yüce Allah, “(Ey Muhammed!) Eğer yüz çevirirlerse de ki: ‘Bana Allah yeter. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Ben ancak O’na tevekkül ettim. O, yüce arşın sahibidir, de” (Tevbe, 9/129) buyurmuştur.

Yine, başına gelen sıkıntılara karşı Hz. Muhammed’den (sav), “ölümsüz ve daima diri olan” Allah’a dayanmasını isteyen Allah (Furkân, 25/58),

inananların bir başka varlığa değil sadece Allah’a dayanıp güvenmelerini, (Mâide, 5/11)

işlerinde sadece Allah’ı vekil kılmalarını emretmektedir. (Müzzemmil, 73/9)

“…Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter…” (Talâk, 65/3)

ayetinde de ifade edildiği gibi bilinçli bir şekilde sadece Allah’a dayanan mümin, O’nun kendisine yeterli olduğuna inanır.

Kur’an da sadece Allah’a tevekkül etmeyi, müminlerin temel özelliklerinden biri olarak göstermiştir. (Enfâl, 8/2).

Tevekkül, Hakk’a tam bağlılık, azim ve kararlılık sahibi olma unsurları ile güçlenir, yerine getirilir. Bundan dolayı dinimiz İslâm, gereken tedbirleri aldıktan sonra insanlara ve aracılara değil, sadece Allah’a güvenme ve dayanma anlamındaki bir tevekkülü kabul edip emreder:

Müminler ancak o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. O’nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler.” (Enfâl, 8/2).

Bu vasıflara sahip olan mümin, bu şekildeki tevekkülüyle dünya ve ahiret mutluğunu elde eder.

F-Dualarımızda Tevekkül  

Kur’an, Peygamberlerin içinde iki Peygamber için “üsve-i hasene/güzel örnek” tabirini kullanmıştır. Biri Hz İbrahim, diğeri Hz Muhammed (s.a.v). (bkz.Mümtehine, 4/ Ahzab, 21).

Hz  İbrahim; “Rabbenâ aleyke tevekkelnâ ve ileyke enebnâ ve ileykel masîr/Rabbimiz! Sana tevekkül ettik (güvendik), Sana yöneldik; dönüş Sanadır.” (Mümtehine, 4) diye dua etmiştir.

Peygamber Efendimiz ve ashâbı, Uhud Savaşı sonrasında bir kısım insanlar, müminlere;

“İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu, onların imanlarını arttırmış ve “Hasbünallâh ve ni’me’l-vekîl” (Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!) demişlerdi. (Âl-i İmrân, 3/173) 

Tevekkülün nasıl yapılacağıyla ilgili olarak izleyeceğimiz yolu Allah Resûlü bize bir hadisinde şöyle göstermiştir:

“Kişi evinden çıkacağı zaman, ‘Bismillâhi, tevekkeltü alâllâh, lâ havle velâ kuvvete illâ billâh.’ (Allah’ın adıyla. Allah’a tevekkül ettim. Güç ve kuvvet sadece Allah’tandır) dediğinde (ona) şöyle denilir: ‘(İşte şimdi) sana rehberlik edilir, ihtiyaçların karşılanır ve korunursun…’” (Ebû Dâvûd, Edeb, 102-103)

Özet olarak ifade etmek  gerekirse;

Tevekkül; maddî ve mânevî sebeplerin hepsine başvurduktan, gerekli tedbirleri aldıktan sonra Allah’a dayanıp güvenmek ve ondan ötesini Allah’a bırakmak demektir.

Tevekkül, tembellik ve miskinliğin mazereti değil; çalışkanlığın, güç, hareket ve faaliyetin itici unsuru olmalıdır.

Hayatımızda disiplinli, verimli ve başarılı bir çalışma yapılabilmek için niyet, kararlılık, azim, sebat, sabır ve tevekkül gibi prensiplere riayet etmek gerekmektedir.

Bundan dolayı her mümin olayların, ilâhî düzen ve kanunların çerçevesinde olup bittiğinin bilincinde olarak Yüce Allah’ın kendisi hakkında yararlı olanı verip zararlı olandan kurtaracağına güvenmeli, O’na tevekkül etmelidir.

Unutmamalıyız ki ebedî ve ezelî olan, her şeyi bilen kudret sahibi Allah, kendisine güvenen mütevekkil kulunu hiçbir zaman yalnız bırakmaz, hüsrana uğratmaz.

Vesselam.

Kaynaklar:

T.D.V, İslam Ansiklopedisi, “Tevekkül” mad.

D.İ.B, Hadislerle İslam,3/305.

D.İ.B, İlmihal-I, İman ve İbadetler, s.137.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz