Türkiye’nin Kadınları, Urfanın Çocukları ve Ceylanları Sosyolojisi Patlamış Ülke (2)

0

“Urfa dağlarında gezer bir ceylan aman aman
Yavrusunu kaybetmiş ağlıyor yaman
Yavrumun derdine bulunmaz derman aman aman
Gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar
Anandan babandan yardan ayrı koyarlar
Urfa’nın etrafı dumanlı dağlar aman aman: o
Ciğerim yanıyor -yar yar- gözlerim ağlar
Benim zalım derdim cihanı yakar aman aman”
Bu türküyü dinleyip de içlenmeyen var mıdır bu ülke sınırlarında. Kendi çapında bir marş olmuştur Urfanın etrafı.

Urfa barosu raporunu ilk duyduğumda isyana varan tepkim bir süre sonra bu şarkının sözlerinin mırıldanmasına dönüştü.
Ne diyor rapor:

20 ayda yani 2 yıldan daha kısa bir sürede tam 1.292 çocuk istismarı yaşanmış Urfa’da.
Dünyanın ilk üniversitesinin kurulduğu.
Peygamberler şehri olarak nam salmış.
Bırakın şehir olmayı bir kontluk olarak tarihe not düşmüş Edessa’dan, Urfa’dan söz ediyoruz.

Firavun Nemrut’un Urfa’ya ettiği zulümlerin en başında şehrin bütün oğlan çocuklarının katli vardı. Çocukları tüketen Nemrut zulmü, sonrasında şehrin erkeklerine yönelmiş ve en sonunda İbrahim’in isyanı önce putları en sonunda zalim Nemrut’u yok etmişti.

Balıklı gölün yanıbaşında bitiveren ve size Nemrut Efsanesini isterseniz İngilizce bile anlatan çocuklardan kaçı bu günümüz Nemrutlarının elinde acı çekti acaba.

Urfa’nın başına gelen ve neredeyse artık bir hayat parçası haline gelmiş olan bu iğrençliğin arkasında her ne varsa bu kolektif suçu ve belli ki epidemi haline gelmiş hastalığı kim gizliyorsa lanet olsun.

Toplumun en savunmasız, çaresiz ve naif kesimine yapılan bu saldırının mutlak ve mutlak yüzleşmeye, açığa çıkmaya ve ifşaya ihtiyacı bulunuyor.

Hastalıklı bir toplumun çürümüş bir sosyolojinin bütün katmanları tek tek ayıklanmalı.

1292 çocuğun her birinin başına gelenler en ince ayrıntısına kadar irdelenmelidir. Bu işi yapanların hangi psikolojik arızalara düçar olduğunun anlaşılması için gereken tüm araştırmalar yapılmalıdır.

Urfa dağlarında mahzun gezen ceylanların yerinde, Urfa sokaklarında mahzun gezen anneler çocuklarının başına gelenleri anlamaya çalışıyor bu günlerde. Çocuklarını muhafaza edemeyen onlara sağlıklı bir gelişme ortamı sağlayamayan adeta bir korku filmi senaryosunu gündelik, sıradan bir rutine dönüştüren bir toplum olmayı içine sindiren kim varsa benden uzak olsun.

Sadece bir günde 3 kadının daha yok edildiği adeta yaygınlaşan şiddet haberlerinin viral bir reklam kampanyasına dönüştüğünü acı ve dehşetle görüyoruz.

Toplum freni patlamış bir kamyon gibi baş aşağı giden bir şiddet sarmalının önünde kaçışmaya çalışıyor.

Kaçamayan gücü az olan eziliyor. Önce kadınlar ve çocuklar denir ya. Bu şiddet çığı önce kadınları ve çocukları önüne katıyor. Kamyonun fren sistemi yani toplumun sosyoljisi patlak vaziyette. Sürekli ahlak nutukları atılıyor ama toplum birbirinden ayrışan ve bu ayrışmanın daha da katılaştırıldığı hale dönüşüyor

Varlıklı aileler sitelerde, duvarların arkasındaki korunaklarında servis araçları ile varılan okullarla ev arasındaki steril yapıda çocuklarını muhafaza etmeye çalışıyor. Yoksul kesimler ise giderek kabaran bir şiddet dalgasından uzak kalabilmek adına dua etmekten öte bir şansa ve çıkar yola sahip değil.

Toplumun neoliberal kapitalizmle soslanmış arkaik ideolojik üst yapısı artık tepemize çöküyor.

Sadece tek bir şehirde günde 3 çocuğun tacize, 3 kadının aile içi şiddete kurban gitmesi, çöken bu çatının altında kalanların ne kadar fazla olduğunu bize gösteriyor.

Bu toplumun aynaya ihtiyacı var. Dünyanın belki de nüfusa nazaran en çok polis istihdam eden ülkesiyiz.
İş zaptiye, yasa, yönetmelik işi değildir.

Elbette suçu bizzat yapanın burnundan getirilmelidir. Ona yaşam hakkına tecavüz etmenin bedeli en ağır özgürlük yoksunluğu ile gösterilmelidir.

Ancak iş bu kadar basit olmadığı için köklere inmek gerekiyor. Bu işin kökeninde toplumun gelir eşitsizliğinin altında inlediği ve bunu sağlayacak olan devletin bu konuda ellerini bağlayıp oturduğunu görmek gerekir. Bir toplumdaki bütün kötülüklerin ardında eşitsiz gelir dağılımı vardır.
Toplumu yönetenler hatayı burada aramadıkları hatta bizatihi bu eşitsizlikte kendilerine yaşam alanı buldukları için en çok oyu kaptıkları ilin en inanılmaz istatistiğe sahip olmasındaki çelişkiyi de sorgulamayacaklardır.

Bu yapılmadığı sürece türkü çalmaya devam edecek:
“Gezme ceylan bu dağlarda seni vururlar
Anandan babandan ayrı koyarlar”

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz