Uyanmalı değil miyiz? Bakış açını değiştir!

3

Sırp kralı Lazar ve Papa V. Urban, şarap kadehleri eşliğinde hararetli bir sohbete dalmışlardı. Yıl 1380’ler. “Türkler Edirne’yi aldı, yılanın başını küçükken ezmek lazım, desteğinizle geldikleri yere gönderebilirim, dindaşların desteğini siz sağlayın” diyordu Lazar. Kendisini Bizans’ın varisi gören Sırp kralı Lazar, Konstantinopolis saraylarındaki tahtını hayal ediyordu, “büyük Sırbistan’ın başkenti İstanbul”.

O gün, evet o gün, “pis Türklerin” geldikleri yere geri gönderilmesinin kararı verilmişti, Papa V. Urban tarafından. Sırp nasyonalizmi artık onun emrindeydi, “aptal Sırp diyordu, Ortodoksluğun merkezini avuçlarıma koyacak.”

Niyetler farklıydı, ama hedef aynıydı, Avrupa’daki Müslüman Türkler…

Batı’nın Sırp nasyonalizmine olan “aşkı” bu tarihi buluşmayla başladı.

1389’taki 1. Kosova savaşından sonra Türklerle birleşip Müslüman olan Boşnaklar “Slavlığa” ihanet etmişlerdi, Osmanlının arkaladığı Arnavutlar ise Sırp Metohiya’yı ve Sancak’ı ele geçirmişlerdi, soyları tüketilmeliydi.

Christendom-Haçlı birliği’nin yeni koruyucusu, Sırp Nasyonalizmi, artık Avrupa’nın emrindeydi.

Başka bir zaman ve başka bir mekanda; genç bir Avustralya’lı, Avrupa kültürünü tanımaya gelen sıradan bir turist, “Avrupa’daki Müslüman işgali”nden dehşete düşmüştü. Siyahlardan oluşan Fransa-Türkçe konuşan Almanya; aman Allahım. Görüştüğü insanlar, bütün Avrupa’nın bu “sosyal tehdit” nedeniyle işgal altında olduğunu ve demografik yapılarının “The Great Replacement” alt-üst olduğunu anlatıyorlardı. Avrupa direnmeliydi kendi medeniyetine ait olmayan bu insanlara ve elbette Hristiyanlar “birlik” olmalıydı. Christendom (Hristiyan Dünyası) korunmalıydı. Avrupa ülkelerinde gelişen “nasyonalist politik başarılar” onu gururlandırmıştı.

Brenton Tarrant Belgrad’a geldiğinde henüz karar vermemişti. Prens Lazar (Osmanlıya karşı ilk haçlı seferini organize eden), Milos Obiliç (Sultan Murat’ı Kosova ovasında hançerleyen), Marko Miljanov Popoviç, Bajo Pivljanin (Hersek’te Osmanlı’ya ayaklanan) ve Novak Vujoseviç (Karadağ’da Osmanlı’ya ayaklanan), tarihi sorumluluğunu hatırlatıyordu Brenton’a. Slobodan Miloseviç, Radovan Karadziç, Ratko Miladic ve Vojislav Shesheli’nin ırkçı ruhları onu sarıp sarmalamıştı. Müslüman Boşnakların mahallesine yakın Belgrad’daki otelin penceresinden uzaklara bakarken “The Great Replacement” dehşetini bir kez daha düşündü. Gençliği, Boşnak katilleri Sheshel’in yanında geçen Vucic’in ülkesi, ona güven veriyordu. 1990’lardaki Sırp nasyonalizminin; “Hristiyanların Avrupa’sını işgal etmiş, topraklarına el koymuş, Avrupa’daki Müslümanlar, bu topraklardan sürülmelidir” faşist saplantıları, artık ona yakın geliyordu. Hele güzel Sırp kızları eşliğinde, Boşnak kanı içen Sırp milisi “Çetniklere” ait bir “büyük Sırbistan” marşını söylediklerinde, kendini Müslümanlara saldırmaya hazır hissediyordu.

Unutmayın, Bosna-Hersek Sırp nasyonalisti Dodik, -ki şimdi Sırp kontenjanı cumhurbaşkanıdır- Avrupa’nın faşistleri tarafından aşırı derecede desteklenmektedir.

Dikkatinizden kaçırmamanız gereken diğer bir husus da, Rus oligarklarının, Avrupa nasyonalistlerine ciddi para desteği yaptıkları hususudur.

Belgrad’da, Sırp ve Rus bazı karanlık adamlar, “davaya hizmet” için “tanrı” tarafından görevlendirildiğini, Tarrant’ın kulağına fısıldıyorlardı.

Brenton Tarrant, hazırdı aslında, ama bir de Türkiye’deki Hristiyan atalarının ayak izlerini görmeli ve Türklerin elinde nasıl inlediklerini hissetmeliydi. Öyle de yaptı. Azize Sofia’nın mabedinin mahzunluğuna baktı, kurtar beni diyen inildemesini kalbinin derinliklerinde hissetti. Belki de son talimatları burada aldı.

Rus ve Sırp istihbaratı Brenton Tarrant’ı hazırlamıştı, görev onu bekliyordu. Yapacağı eylem; Hristiyanları uyandırmalı, vatanlarının işgal altında olduğunu hissettirmeli, Müslümanlar ile Hristiyanlar arasında büyük bir tartışma yaratarak, düşmanlıkların artırılmasına zemin hazırlamalıydı. Avrupa nasyonalizmi artmalı, Müslümanlar Avrupa’ya saldırmalıydı.

Tarrant, bir yandan da kendi bölgesini ve ülkesini düşünüyordu. “Benim ülkem ve benim bölgem de tehdit altında, Müslümanlar benim vatanımda da ‘The Great Replacement’ için çoğalıyorlar. Tedbir almak ve davama hizmet etmek zorundayım”, diyordu.

Yola koyuldu; idam ile cezalandırılmayacağı, Yeni Zellanda, belirlenen uygun bir hedefti. Müslümanlar azınlıktaydı, ama “pislikler” hızla çoğalıyorlardı.

Kararlıydı, bastı tetiğe, mermileri yağmur gibi yağdırdı camideki Müslümanların üzerine; yüreğinin serinlediğini, Prens Lazar’ın gölgesinin üzerinde olduğunu derinden hissediyordu. Sırbistan’da öğrendiği çetnik marşını hatırladı. Yüksek sesle marşı söylemeye başladı. Nasıl Sırplar Balkanlarda Müslüman temizliğini gerçekleştirdilerse, o da uzak Asya’nın bir köşesinde aynı şeyi yapıyordu.

Dünya şaşkındı, herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Tarrant’ı hazırlayanlar artık ellerini ovuşturuyorlardı. İslam dünyasından birçoğu tuzağı fark edemedi bile, zihinler Papa V. Urban ile Kral Lazar’ın tarihin derinliklerindeki görüşmesine gitti, “haçlı zihniyeti” saldırmaya devam ediyordu. Müslümanlar gardını almalı, hain Hristiyanları cezalandırmalıydı. Müslümanlar sahipsiz de değildi, ayrıca.

Rus, AB’nin içini iyi kaşıyordu. Avrupa’da nasyonalistlerin hızla büyümesi nasıl da mutlu ediyordu onu. Avrupa faşizmi; tarihi Avrupa psikolojisine uygun olarak, Sırp Nasyonalizmini göreve sürebiliyordu. Aktörler ve tanımlar değişse de psikoloji aynıydı, hedefler aynıydı.

Oyunu kuranlar, oyuna gelecekleri çok iyi analiz etmişti.

Ama, bir Hristiyan başbakan çıktı, Yeni Zelanda’nın başbakanı “Jacinda Ardern”, tavrıyla oyunları bozuyordu. Öldürülen Müslümanlar ve onların ailelerine, onlardan biri gibi, sarıldı, Müslümanları bağrına bastı, devleti onların emrine verdi, “selamünaleyküm” diyerek selamladı, “bizim acımız” dedi, “oyuna gelmeyin” dedi, “katilin amacına hizmet etmeyelim” dedi, “daha çok sarılalım ve daha çok birbirimizi tanıyalım” dedi…

Bu feraset, tıpkı Müslüman feraseti, unutanlar hatırlasınlar.

Bu saldırı projesinin arkasındaki hesaplardan biri de, “Sırplar üzerinde baskı oluşturan ve Balkan Müslümanlarının yanında duran NATO için Avrupa’nın negatif algı oluşmasını sağlamaktı. Herkesin “ortak menfaati” nasıl da “matruşka” gibi iç içe olabiliyordu değil mi?

Tarihte olduğu gibi, bugün de; Avrupa nasyonalizminin, Sırp nasyonalizmini kullanmasına, Rusların oyunlarına dikkat edilmeli. Ruslar hep uzun vadeli planlar yapar.

Anlayabilene…

3 YORUMLAR

  1. Sayın Sfishta,

    Muhteşem bir yazı, harika tespitler ve çokta eğitici stratejik analizler yapmışsınız. Bir çok bilgiye sayenizde ulaşmış olduk.

    Teşekkür eder, başarılarınızın devamını dilerim.

  2. hadise olduktan sonra mı feraset göstermek acaba ferasetmidir? Ferasetimizi önceden göstermemiz daha iyi olmaz mı,
    Tespitler ilginç ve düşünülmesi , kaydedilmesi gereken bir analiz,
    teşekkürler,
    Cem

  3. Miresevini, kako si Sn Sfishta?

    Allah’ı anmalıyız,
    Derhal uyanmalıyız!
    Yapılan iş çok yanlış,
    Rus’a anlatmalıyız!

    Ruslar santrançta iddialıdırlar. Geleceklerini planlamak konusunda bazı adımlar atıyor olmaları bir sürpriz olmaz. Geleceğe ait güvensizlik artı Rusya Ana ve vodka sevgisi demekki onları da insanlıktan bu derece çıkarabilmiş. Bu işin arkasında olmaları büyük bir kalleşnikofluk. Geleceği planlamak önemli bir görev. Mesele olan bunu Tanrıya yönelerek yapmak var ya da de şeytana. Masum insanları katletmeğe götüren olsa olsa din diye tapınılan ve, bir devlet projesi olan bir “izmdir”. Yeryüzünde tanrı mevhumu olan hiçbir din bu işe yönlendirmez. Kırıntı da olsa her birinde Allah’ın DiN’inden bir şeyler kalmıştır. Nihai analizde, Tarrant’la birlikte cehennemin dibini boylayacaklar. Ne Putin, ne oligarkları, ne de “Rusya Anaları” oradan kurtaracak…

    Orta Asyalı kuzenlerimizle kültürel ilişkilerimizi geliştirmeliyiz…. Onlar vasıtasıyla Rusları bu kötü işlerden vazgeçme konusunda ikna etme şansımız daha fazla.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz