- Kamuoyuna Duyuru…! - 30 Nisan 2023
- 1915 Olayları ve Konuşulmayanlar - 25 Nisan 2023
- Neden Ak Partiliyim? - 24 Nisan 2023
2023 yılındayız ve seçimlere giderken Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. Yılı içindeyiz.
100 yıl sonra kalkacak antlaşma şartları deniyordu ama sonu ne oldu bilen yok. Sanırım o antlaşmanın şartları yüzüncü yıl bitince değişmeyecek ve biz de kandırıldığımızla kalacağız.
Yazılarımda genel olarak hep gençlere seslenmeye gayret ediyorum.
Yaşı ilerlemiş olanlar farklı bir düzlemde hissedip, düşündükleri için hayatlarının geri kalanında olmasını istedikleri hayatı yaşıyormuş gibi yapmanın derdindeler ama yeni nesiller yani gençler farklı. İşte bu yüzden de gençlerin düşünce oluşum süreçlerinde ‘kandırılmamalarını’ istediğim için özel gayret sarf ediyorum.
Gençler eski günleri ya internetten ya da hazırlanan belgesel tarzı programlardan izliyorlar. İnternetteki bilgiler ve hazırlanan programlar da hazırlayıcıların bakış açılarıyla şekillenmekte. Hal böyle olunca da gençler bu bakış açılarını kabullenmek zorunda kalıyorlar.
Eski dönemde yani 90’lar ve sonraki dönemlerde İslami grupların durumları bugünkünden çok farklıydı.
Kimi açılardan olumlu ama kimi açılardan da kabullenilemez özellikleri vardı.
Olumlu Yönleri:
Olumluydular çünkü samimiyet dediğimiz özellik çok daha fazlaydı. İnsanlar bir geleceğe inanmışlardı ve bu yolda yürümeye önem veriyorlardı.
İslami gruplar şirketler gibi para kazanmaktan ziyade halka yani diğer insanlara hizmet etmeyi amaç edinmişlerdi.
Daha bilimseldiler.
İslam’ın prensiplerini öncülleyerek bu prensiplerde tutarlı olmaya gayret ediyorlardı.
Bir örnekle açıklayalım.
Hz. Paygamber’in mütevazı hayatını örnek aldıkları için lüks ve gösterişten uzak yaşamaya gayret ederlerdi. Yani o zamanlar ‘itibardan tasarruf olmaz’ sözü yoktu ve bunu söylemek söz konusu bile değildi.
Olumsuz Yön ise;
İslami grupların kabullenilemez yönleri ise Cumhuriyet düşmanı olmalarıydı.
Bunun sebebi de bu grupların kendilerine Müslüman Kardeşleri örnek almalarıydı. (Konuya ilişkin geniş bilgiyi Müslüman Kardeşlerden Ak Parti’ye İslamcılık kitabımda bulabilirsiniz)
Neredeyse bütün cemaatler ve gruplar bu düşmanlıktan besleniyordu.
Bunlardan en göze çarpanı ve tehlikelisi diyebileceğimiz de Hizbullah.
Hizbullah 90’lı yıllara damgasını vurmuştu. Ama bu damga iyi ve güzellikten ziyade işkence, işkenceyle insan öldürme ve baskı ve korkuyla dini kabul ettirme şeklindeydi.
Yazımın başlığı da Hizbullah’ın kendisini anlattığı kitabından bir alıntı.
Hizbullah’ın amacı da buydu: ‘İslami olmayan Laik ve Kemalist zulüm rejimine karşı mücadele’.
Zulüm her dönemde var.
Dün de vardı, bugün de.
Bugün de zindanlarda masum insanlar var.
Masum kadın ve çocuklar var.
Kanser hastası olduğu halde annesine kavuşamayan Yusuf var…!!!!
Ama bu zulme rağmen sözüm ona zulme karşı duran Müslümanım diyenler sessiz.
Sus pus…
Bu durum da Müslümanların zulme karşı duruyoruz iddialarının tutarsız davranışlarla bezenilmiş olduğunu gösteriyor.
Ama kelimelere ve sözlere baktığımızda Müslümanlar zulme karşı duruyorlar. Ama sadece sözde, iş bunu hayata geçirmeye gelince nasıl iki yüzlü tavır aldıkları ortada.
Hizbullah da kendisini anlattığı kitapta çok güzel cümlelerle bunu yapmaya çalışmış.
Hizbullah nedir?
Sorusunun cevabı kitapta açıkça verilmiş.
Hizbullahi cemaat, Kürdistan çıkışlı, Kürdistan merkezli ve mensuplarının büyük çoğunluğunu Kürtlerin teşkil ettiği İslami bir harekettir’. (S. 55)
Kitabın basım yeri, yılı ve hangi yayınevinden çıktığı belli değil yani bu konuda hiçbir bilgi yok.
Sadece bir E-posta adresi verilmiş ve bu da iletişim için.
Yazar olarak verilen ismin ne kadar doğru ve gerçek bir isim olup olmadığı da sanıyorum kesin değil.
Kitap, ‘Ümmet genelinde İslam’ı yeniden hakim kılma arayışları’ ile başlıyor.
Tek İslami siyasi otorite derken de sanıyorum Halifelik’i kastediyorlar.
Halifelik ile ilgili yazılar çok fazla. Her kim bir başarı öne koyuyorsa bunu mutlaka halifelikle bütünleştiriyorlar.
İslam’ın bugün nasıl algılanması ve anlaşılması konusunda zerre kadar fikir ve sistemleşmiş bir düşünce sonuçlamaları yok ama iş halifeliğe gelince hep bir ağızdan koro halinde haykırıyorlar.
Halifelik olsa da İslam’ın bugün algılanma ve anlaşılma sorunu yaşanacak diye düşünüyorum ve hatta bu konuda da iddialıyım.
Halifelik olduğunda sorunlar yok olmayacak.
Dindar nesil diye onca yıl çaba sarfedildi ve sonra karşımıza çıkan Deist nesil oldu. Demek ki sorunlar yokmuş gibi yapıldığında sorunlar büyüyerek artmaya devam ediyor.
Sanıyorum burada en önemlisi bilimsel yaklaşımla ciddi ve ayakları yere basar özeleştiriler yapmak.
Diğer vurgulanan konu da, cemaatin hiçbir hareketin devamı ve uzantısı olmadığı konusu.
34. sayfada geçen bir cümle yukarıda ele aldım bu tez.
Varlık sebebi konusu.
Neden bu düşmanlık onu da açıklamışlar.
‘Laik ve Kemalist rejim, kuruluşundan günümüzde kadar, İslam’ı toplumsal alan dışına itmek ve etkisizleştirmek amacıyla İslam’a ve Müslümanlara karşı genel bir sindirme politikası izlemiştir’.
Laik Kemalist düzenin İslam’ı alan dışına ittiği vurgulanıyor ancak İslam zaten alan içinde değildi.
Peki o halde alan içine almak demek nedir?
Alan içine almak demek hayatın ve bugünün dünyasında İslam’ı anlamaktan geçer yani yukarıda ele aldığım konu.
Halifelik gelse ve alan içine aldım demiş olsa da sorun ortadan kalkmayacak.
Benim tahminim şu şekilde: ‘Afganistan’daki gibi baskı ve korkunun olduğu, sokaklarda ellerinde silahlarla gezen gruplar ve sözüm ona gösterişte yaşanan pseudo İslam..’
Öncelikle şu sorular irdelenmeli:
İslam toplumsal alan içinde nasıl yaşanır?
İslam, bugün toplumsal alanda nasıl yaşanır?
İslam, özgürlükler olmadan, baskı ve sindirme yoluyla korkutularak mı yaşanır? Bu şekil İslam Hz. Peygamber’in hayatının hangi döneminde mevcut?
‘Allah’ın yardımı, şehitlerin kanının bereketi, camaat mensuplarının samimiyet, fedakarlık, cesaret, sabır ve direnişleri sayesinde….’ (S. 99)
Hele bu cümle işin vahametini göstermekte: ‘Şehitlerin kanının bereketi’
Bu, insanları dinle kandırmanın diğer bir yöntemi diye düşünüyorum.
Kanda bereket falan olduğunu sanmıyorum.
Kanda bereket olduğu cümlesi aslında pagan inançlarındaki Tanrı’ya kurban verme ibadetinde geçer.
Kitapta 132. Sayfadan itibaren Türkiye Cumhuriyeti’nin ne kadar aciz olduğu da anlatılıyor:
Örnek bir cümleyi aktarayım: ‘1992 öncesi dönemde kendi üslerini ve karakollarını korumaktan aciz duruma düşmüş, manevra kabiliyetini yitirmiş olan T.C.’nin silahlı güçleri…’
1992 yılından sonra Hizbullah sayesinde Türkiye Cumhuriyeti doğuda asayişi sağlamış ve tekrar güçlü duruma geçmiş.
Türkiye Cumhuriyeti ve devlet aciz duruma düşmüş ve bu acziyetten devleti kurtaran da Hizbullah olmuş, özetle söylenen bu.
Hizbullah’ın yaptığı terör, şiddet, insan kaçırma ve öldürme kitapta ele alınmamış.
Birkaçını sizlere aktarayım.
Gonca Kuriş, yüzlerce gün işkence yapıldı ve sonra öldürüldü.
Batman PTT önünde aracına bomba konularak öldürülen Sıddık Tan neden öldürülmüştü?
Konuya ilişkin haberi okuyabilirsiniz: https://www.internethaber.com/oldurduklerinin-kimligini-bilmiyormus-1079749h.htm
Okullara giden öğrenciler ‘abdestsiz gezmek haram’ diye dövülerek zorla abdest aldırılıyordu…
Tabi bu yapılan şiddetin en masumu.
İnsanlar katlediledi…
Zincirlerle saatlerce dövülerek.
Domuz Bağı ile insanlar öldürüldü.
Ayaklarından tavana asılarak günlerce aç susuz bırakılan insanlar, gözlerinden kan fışkırarak feci şekilde katledildiler…
‘Bütün bunlar İslam’ın toplumsal alan içinde yaşanması için miydi?’ diye sormak gerek.
Gençler unutmadan söyleyeyim.
Gaffar Okan suikastını da bir araştırın.
Kimler öldürmüş bir bakın.
Sevgi ve Bilgiyle kalın