- Kamuoyuna Duyuru…! - 30 Nisan 2023
- 1915 Olayları ve Konuşulmayanlar - 25 Nisan 2023
- Neden Ak Partiliyim? - 24 Nisan 2023
Bir taşınma telaşıdır gidiyordu. Bundan dolayı da yazılarımı seyreltme ihtiyacı hissetmiştim. İnsan zihni yapılacaklarla meşgul olunca kelimeleri bir araya getirmek de kolay olmuyor.
Bir hayli uzun sürmesinin sebebi Almanya’daki bürokrasinin çok yavaş ilerlemesi. Türkiye’de olduğu gibi ‘notere gidelim imzayı atalım, al parayı ver tapuyu’ gibi bir durum çok zor. Noterden randevu almak için bile on hafta beklemek zorunda kalıyorsunuz.
Şükür ki bu telaşı atlattık.
Yeni muhite alışmaya çalışıyoruz. Dün aracımı biraz uzağa park etmiştim. Eve daha yakın olan bir yerde park yeri boşalınca hemen oraya park edeyim de ertesi gün zorlanmayayım dedim.
Aracımı park edip geldikten sonra neden bunu yaptığımı irdeledim.
Aslında kapitalizm içimizde var.
Daha fazlası ve hep daha fazlası.
Daha iyisi ve hep daha iyisi.
Zaten insan varlığının gelişmesine sebep olan da bu dürtümüz.
İyi, daha iyi, en iyisi.
Almanya’da bürokrasi çok yavaş, böyle olmasının sebebi de insanların yanlış yapmamak için büyük çaba harcaması. Bunun altında yatan da iyi ve daha iyisini yapma isteği ya da mecburiyeti.
Hal böyle olunca da şöyle bir cümle ortaya çıkmış:
‘Vertrauen ist gut aber Kontrolle ist besser’.
Anlamı da, ‘Güven güzeldir ama kontrol etmek daha güzeldir’.
Depremden hangi dersleri alacağımızı tartışıyoruz, konuşuyoruz.
Bunu yapmamızın sebebi deprem bölgesinde olmamız.
Ülkemizin her alanı neredeyse fay hattı üzerine kurulu. Bundan dolayı da depreme dayanıklı evler yapılması gerekiyor.
Daha önceki yazılarımda sizlere bir kıyaslama yapmıştım. Almanya nüfusu 84,3 milyon, Türkiye’nin nüfusu ise 84,8 milyon.
Almanya’nın yüzölçümü 357.376 Km2. Türkiye’nin yüzölçümü ise 783.562 km2.
Anlayacağınız Almanya Türkiye’nin yarısı kadar alana sahip ama nüfusu da neredeyse Türkiye kadar. Böyle olunca da aklınıza Türkiye’deki gibi devasa gökdelenler ve yüksek yüksek binalar olduğu gelebilir. Bazı büyük şehirlerde olsa da bu aklınıza gelen düşünce bir yanılsama. Çünkü Almanya’da nüfus bütün alanlara dağılmış şekilde insanlar genel olarak iki ya da üç katlı evlerde oturuyorlar. Çünkü ülkenin sanayisi Berlin, Hamburg ve Münih gibi üç şehre dağılmış şekilde değil. Küçük bir köy ve kasabada bile sanayi oluşmuş ve bundan dolayı da insanlar büyük şehirlere akın etmiyorlar.
Her ne kadar iki ya da üç katlı evlerde otursalar da binaları kafanıza göre yapamıyorsunuz. Bunların belli kuralları var. Yapı izinlerini de öyle kafanıza göre, vereyim rüşveti de alayım tarzında da yapamıyorsunuz.
Yeni doktor olan bir arkadaşımla konuşuyorduk. Türkiye’deki düşünce ile şunu sormuştum: ‘Muayenehane açacak mısın?’
O da bana şu cevabı vermişti: ‘Öyle kafama göre açamıyorum’.
‘Şehirde yeterli ev doktoru olduğu için önce bir doktorun yanına girmem gerek. O ölür ya da bırakırsa ancak o zaman açabilirim’.
Planlama ve özellikle şehir planlamaları çok önemli.
Depremlerde sürekli acı çekmemizin nedeni plansızlığımız, ‘hallederiz’ciliğimiz, ‘biraz rüşvet o izni alırız’ yaklaşımımız, ‘devlet, şehir planlaması, belediyenin kuralları da ne’ diyerek insanlarımızın kendini leyüsel görmeleri…
Üç noktadan anladığınız gibi çok da uzatmayayım dedim.
Bunlar olduğu sürece ya da olmaya devam ettiği sürece her depremde aynı acıyı ve pişmanlığı yaşayacağız.
Her depremde kızını kaybeden babalar cenazesinin yanında bekleyip üşümesin diye elini tutacaklar.
Her depremde işini kötü yapan müteahhit avına çıkacağız.
Her depremde ‘nerede bu devlet’ diyenleri duyacağız.
Her depremde ‘artık dersler almamız gerek’ demeye devam edeceğiz.
Bu böyle olmayabilir.
Nasıl mı?
Güven olsa da kontrol etmeyi elden bırakmayarak.
Sevgi ve Bilgiyle kalın
Noter örneğinden devam edersem Türkiye ve Almanya‘da karṣılaṣtığım bir önemli fark daha var.
Almanya’daki noterde Türk pasaportu ile milyonluk bir ev alıp satmak mümkün. Noter sadece Almanca biliyor musunuz diye sorar.
Kardeṣime vekalet vermek için Türkiye’de gittiğim noter Alman pasaportumu görünce, önce pasaportu yeminli bir terümana tercüme ettirmem gerektiğini söyledi.
Noterden ayrıldıktan sonra aklıma yanımdaki mavi kart geldi. Bir baṣka notere giderek vekaleti mavi kartı göstererek yaptırdım.
Şimdi mavi kartla baṣım dertte.
SGK, Türkiye’den gelen emekliliğimin Alman emeklilik sigortası üzerinden gönderilmesi isteğimi reddetti.
SGK görevlisi, mavi kartın var, Türk vatandaṣısın diyor ve maaṣı Ziraat Bankası üzerinden transfer ediyor. Her transfer için de bankalar 58 € ücret alıyorlar.
Herkes bilir, mavi kart Türk vatandaṣlığından izinli çıkanlara veriliyor.
Balık baştan kokar Ata sözü meseleyi anlatmaya yetiyor da artıyor. Mülakatı getiriyoruz, vergi affını getiriyoruz, imar affını getiriyoruz ve sonrada diyoruz, ne yapalım vatandaş böyle olmasını istiyor. Aslında vatandaş talep etmiyor bilakis vatandaş teşvik ediliyor maalesef.