Yakamoz S-245

0
Latest posts by Mustafa Kalabalık (see all)

Netflix’in yeni yerli dizisi “Yakamoz S-245” yayınlandı.

Malumunuz her dizi, film, kimilerince beğenilir, kimilerince de beğenilmez. Keyif ve zevk meselesi der geçersiniz çoğunlukla.

Ama bazen sinema diye izlediklerimizin, geçmişte yaşanmışlıkları yansıttığı gibi, bazen de toplumsal algılarımızın yönlendirilmesine, geleceğimizin belirlenmesine, şekillendirilmesine yönelik etki ve katkı sunduğu da bir gerçektir.

Yapımcısından, senaristine, uygulayıcısından, yayıncısına, oyuncusundan teknik ekibine, her alandaki destekçilerine kadar, herkesin niyeti, düşüncesi, hisleri farklı olabilir. 

Ama izleyicilerin, izlediklerini kendilerine göre yorumlamaları, anlamaları, algılamaları ve başkalarını da kendileri gibi algılamaya zorlamaları da olabilir, olabiliyor da.

Benim bu yazımın aslında amacı da tam olarak bu. 

Diziyi beğenmeyip, dizinin asıl amacını, bilinmezler(!) deryasında yorumlarıyla soyut suçlamalarda bulunanların, beğendim diyenlere karşı tavır, söylem ve yorumları, geçmişte ve hatta şimdi de yaptıkları, yapmakta oldukları hatalarını not etmek istedim kendimce.

Herkes her zaman elbet doğru şeyler yapmaz, yapamaz. Hatasız, noksansız insan olamaz. 

Ama her zaman da yanlışların nerelere vardırıldığını, yaşananlara katkılarını, etkilerini de görmesi lazım bazılarının.   

Bir sinema filmini dahi, paradoksal müdahale ile eleştirenlerin ve izleyicilerin yaşadıkları problemlere farklı (abartma, umutsuzca bakma, yaratıcı(!) umutsuzluk gibi) bakış açılarından yaklaşmalarını istemeleri, “ben-biz her şeyi düşünür, biliriz” gibi sorunlu hakim duyguları yaşamalarını, başkalarından da beklemeleri, ayrı birkaç yazı konusu olabilecek kadar önemli diyebilirim…

Neyse, öncelikle sinema sektöründeki “yumuşak güç” hakkında kısa bir hatırlatma yapmakta fayda var.

İletişim teknolojilerinin günlük hayatımızın her alanında, her anında içimizde yer alması, sinema, televizyon ve internet gibi günümüz teknolojilerinin geldiği bu noktada, bambaşka alanlarda da hayatımızı giderek daha fazla görsellerle yönlendirmeye başladı.

Yönlendirme, yönetme, algı yönetimi gibi teknik çalışmalarla beslenebilir durumda olan sinema sektöründe, üretilen ve izleyicinin beğenisine sunulan filmler, zaman zaman gerçeklerinden daha etkileyici hale geldiği ve dönüştürücü işlev kazandığı da görülür.

Bu dönüşüm bazen ileri, bazen geriye dönüş yönünde de olabiliyor. 

Örneğin, tarihi filmlere özenenlerin günlük konuşmalarındaki değişim, kullandıkları kelimelerde dönüşüm, kılık kıyafetlere ve yaşam tarzlarına uygulanan farklılaşmaları da, yönlendirme, yönetme, algı yönetiminin somutlaşmış halleri olarak, çevremizde sık sık görmekteyiz sanırım!

Bazen de oluşturulan imgeler, sunulan kurallar, tavır ve söylemler, gerçeklikten uzak olmasına rağmen algı dolaşımı yoluyla meta ve güç unsuru olarak da kullanılmakta, vesayet sahibi dengelerin sorgulanabilir olmasına da etki etmektedir.

Sinemayı bir yumuşak güç unsuru olarak kullanan en önemli devletlerden biri, hem kendi halkına hem de diğer ülke halklarına bir gündem oluşturan, kendi kültür ve ideolojisini yayan, yönlendiren, yöneten ABD’dir(!).

Özellikle ABD yapımı sinema filmlerinden esinlenerek, belki de amaçları destekleyen yerli filmler de yapılmaktadır. Yapılacaktır da. 

Şimdiye kadar, kimi zaman bazı kesimlerin kendi zümrelerini “kutsarcasına” öfke ile eleştirmeleriyle, kimi zaman “milli, ahlaki, dini duygular” bahane edilerek, kimi zaman da filmler “politik” bulunarak yasaklandı, sansür uygulamaları ile beraberinde adeta otosansür zorunluğu getirildi…

Bunlara karşı üretmeden sadece şikayet etmek, üretilip yayınlananı yasaklatmaya çalışmak ilk değil anlayacağınız, son da olmayacak. 

Sinema sektöründe yasaklanmış filmlerin sayısı bazı dönemler oldukça artıyor. Pek çok farklı sebeple vizyona girmesi engellenen yapımlar, emek verenleri, sektöre yatırım yapanları, izlemeyi bekleyenlerini de üzebiliyor. Dünya genelinde sıkça karşılaşılan bu durumun, ülkemizde de çok sayıda örneği bulunmakta.

Son yıllarda yerli televizyon kanallarımızdaki tarihi(!) filmlere bakın mesela! 

Yasaksız ve ideolojik destekle üretilen, yayınlanan bu diziler bile zaman zaman içerikleriyle tartışmaya zemin hazırlıyor.

Benim şahsen “Diziler Savaşı” başlıklarıyla bazı dizileri ve içeriklerini eleştirdiğim veya okuyucunun dikkatine sunmaya çalıştığım yazılarım da oldu.

Sanat mı siyaseti kapsar? Yoksa siyaset mi sanatı? Siyaset sanata nasıl bakar? Benimser ve değerlendirir mi? Yoksa dışarıdan mı bakar sadece? diye sorduğum yazılarımda, siyasetin olduğu kadar sanatın da toplumsal hayatı, geleceği, hayal gücümüzü, umutlarımızı ve vizyonlarımızı gerçekliğe dönüştürebilme kudreti olduğundan bahsetmeye çalıştım.

Şimdi de değişmeyen kural(!) harekete geçiriliyor bazı kesimlerce! 

Eleştiri dışında, karalama, hakaret ve yasaklatma çabası.

Mesela bir iki örnek ile sosyal medyada paylaşım yapılan eleştirilerin altına yapılan yorumları dikkatinize sunmak istiyorum.

“Yobaz Arap ve ABD uşaklığına meraklı şerefsizler deniz kuvvetlerini bitirip emellerine ulaşmaya çalışıyor, mavi deniz sınırlarındakilere el koyma derdindeler. Bunun yanında jeopolitik olarak harika konumda olan ülkemizi heder ederek menfaatlerine bölerek heder etme derdindedirler. Bunların tuzaklarına da sözde dindar olup da milliyetçi olamayanlar destek atıyor…” 

“…Netflix’in masum görünen bir çok dizisinde arka planda sinsice işleyen mesajlar var. Bu da onlardan bir tanesi…”

Bir de yorumlarda, diziyi izlemediklerini, ama yorumları okuyarak izlenmemesi ve hatta yasaklanması gerektiğine dair kanaatlerini bildirenler de var…!

Yani demem o ki, isteyen izler, isteyen izlemez. Birileri beğenir, önerir. Birileri de beğenmez, izlenmesini istemez. 

Eleştirinin de dışına çıkan yorumlar, soyut suçlamalar, başkalarını dışlamalar, hakaretler, küçümsemeler, birilerinin hala kompleksli yaklaşımlarını, büyüklük taslamalarını, kendi gibi olmayan, yaşamayan, düşünmeyenlere neredeyse yaşam hakkı tanımayan tutumlarını devam ettirdiğini gösteriyor bana.  

Belirli zümreleri “kutsamak”, topluma ne katıyor? 

“Yakamoz S-245” dizi filmini ve benzerlerini sadece film olarak görenlerden olmayı denemek zor mu geliyor?

Önceki İçerikÖzellikle İstanbul’da Görülen Sokak Köpeği Saldırıları. Ne Yapmalı?
Sonraki İçerikCehaletlerini CeHaPe ile örtmeye çalışıyorlar
16 Ağustos 1970 Kocaeli-Gölcük-Değirmendere’de doğdu. Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi, İktisat Bölümü ve Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün, “Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi” dalında Yüksek Lisans’ını tamamladı. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, “Siyaset ve Sosyal Bilimler” Doktora (Ö) Öğrencisi olarak dersler aldı. 2010 yılında “Öteki Siyaset”, 2013 yılında da “9. Köy’den Sonra” isimli kitapları Vadi Yayınlarından yayınlandı. 2011 yılında, Kocaeli’ndeki yerel gazete ve dergilerde yazarlığı başladı. Aynı zamanda “Kocaeli TV” televizyon kanalında, “Öteki Siyaset” isimli TV program hazırlayıp sundu. 2016 yılından itibaren de Ocak Medya’da yazarlık yapmaktadır. Özel sektörde, aynı zamanda halen yöneticilik yapmakta olan Kalabalık, Demokraside Birlik Vakfı, İnsani Değerler Derneği, Türkiye Yazarlar Birliği ve Gazeteciler Cemiyeti üyesidir.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz