- Elveda - 23 Şubat 2023
- Prof. Dr. Celal Şengör’ü Nasıl Bilirim? - 22 Şubat 2023
- Sayın Bahçeli, Allah Rızası İçin, Şu Millet İttifakının CB Adaylığı Konusuna da Bi El Atsan!.. - 21 Şubat 2023
————————————————————-
Seçimmetre: İktidarın değişmesine 105 gün kaldı
————————————————————-
2022 yılı Nisan Ayı’ndan beri yazdıklarım ve yazdığım yazılardaki tarzım üzerine bana bazı eleştiriler geliyor.
Bir köşe yazarı için, herhalde en acınası durumlardan birisi, köşesinde kendisi ile ilgili bir şeyler yazmak, köşesini şahsileştirmektir. Eleştiriler çoğalınca, bu suçu işlemek zorunda kaldım, af ola.
Bana gelen en sık eleştiri: “Senin gibi birisi, Fehmi Koru’nun internet sitesinde nasıl yazar?”
Akademisyenlikte belli bir aşama kat ederek, belli bir seviyeye geldiğim için, en azından standart bir IQ derecesine sahip olduğumu söyleyebilirim.
Ancak bu soruyu kavramakta zorlandım.
Fehmi Koru’nun internet sitesinde yazmak için nasıl birisi olmak veya olmamak gerekiyor?
Bunu bilebilseydim, bu soruyu da rahatlıkla yanıtlardım.
Ocak Medya başlığının altında, “kör gözüne parmak” dercesine “Özgür, Bağımsız, Çok Sesli” yazıyor.
Ocak Medya gibi başka bir “Özgür, Bağımsız, Çok Sesli” internet sitesi, gazetesi, dergisi veya televizyonu Türkiye’de var ise, lütfen bana da iletin, ben de bilgi sahibi olayım.
Ancak “Senin gibi birisi, Fehmi Koru’nun internet sitesinde nasıl yazar?” diyenlerin geneli milliyetçi görünüşlü ama sığ görüşlü, kişiler. Hani “Aklı bir nehir olsa, topuklarımı bile ıslatmaz” diyeceğiniz kişiler.
Zaten bunu diyen entelektüel görüşlü birisi olsa idi, “Helal olsun Orhan’a. Ocak Medya’daki tek Ülkücü yazar olarak, bizim sesimizi duyuruyor” derdi.
Başka bir eleştiri daha var.
13 Ocak 2023 günü “Bir Grup ‘Gerçek Ülkücü’ Tarafından Devlet Bahçeli’ye” başlıklı bir makalem yayımlandı. Bu makalenin altındaki yorum kısmına Nazım Arat adında birisi bir yorum yazmış, aynen şöyle (olduğu gibi kopyaladım, yazım ve gramer hataları N.A.’ındır.):
“Sinan Ateş ile ilgili galiz küfürler savurdunuz diyen Prof Orhan Yılmaz keşke kim nerde kine küfür etti bunu da belirtmiş olsa idiniz. Geçmişte onu yaptım, bunu yaptım diye kendini öven birinin ULKUCUYUM demesi de ayrı garabet. Yazı adeta pansilvanya dilini andırıyor, davaya sahip çıkamıyor isen şikayet etme ve sus. Sen daha dava şuurunu bilmiyorsun, ulkucu her ortamda tek başına bile kalsa davasını sürdürür. korkarım akademik kariyerinde torpil de var sanki.”
Ben de Nazım Arat’ın yorumun altına şu cevabı yazmışım:
“Nazım Arat adındaki trol,
Mevlana der ki;
“Suskunluğum asaletimdendir.
Her lafa verilecek bir cevabım var elbet.
Lakin bir lafa bakarım, laf mı diye?
Birde söyleyene bakarım, adam mı diye?”
Öncelikle, yorum yazısında 19 adet gramer ve yazım hatası saydım. Diplomanı mahalle bakkalı Murtaza Amca’dan mı aldın, Nazım?
Hadi bunu geçtim. Bir taş ile 3 kuş birden vurmaya kalkmış.
I. Yorumunun ilk kısmında benim ülkücülüğümü sorguluyor. Sen kimsin ki benim ülkücülüğümü sorguluyorsun?
II. Peşinden “Yazı adeta pansilvanya dilini andırıyor” diyerek Pennsylvania’ya gönderme yapmayı ihmal etmiyor. Beni FETÖ’cülüğe bağlamaya çalışıyor. Aferim.
III. Son kısımda ise “akademik kariyerinde torpil de var sanki” diyerek unvanımı sorguluyor. Bravo.
Tam bir aşure çorbası, tam bir zavallılık eseri.
Ama biraz eksik yazmış. İtiraf ederek, Aşure Çorbasındaki eksik malzemeleri ben tamamlayım.
1. Üniversitemden gizli “Konya Halk Oyunları Ekibi” kurdum. “Kekliği düz ovada avlarlar – Kanadını kanadına bağlarlar” en iyi oynadığımız oyundur. Ama gösterilerden aldığımız paranın tümünü, sağa sola rüşvet olarak dağıtıyorum. Bana bir şey kalmıyor.
2. Kim Jong-Un emmoğlum olur. Kuzey Kore lehine casusluk yapıyorum. Her ay düzenli olarak Kuzey Kore’ye yaya olarak gidip gelirim.
3. Bir tarafım Yahudi olduğu için, İsrail ile ilişkilerim üst seviyededir. MOSSAD’da mareşal rütbesindeyim.
4. Yaser Arafat bacanağımdı. Ancak onun sağlığında İsrail’e sık girip çıktığım için, bu hayırsız bacanak, benim bacağımı kırmıştı. Ben de ona küstüm, helalleşemeden öldü.
5. ABD Başkanı Kennedy’ye suikast düzenleyen de benim. 50 yıllık zaman aşımına uğradığı için, açıklamamda bir sakınca yok.
6. Ayrıca tek tek basarım, bade süzerim, inci dizerim.
7. Son olarak “Oğlumun adı Tosun…” (Nazım Arat, bu son maddeyi, akademisyenliğime laf ettiğin için yazdım. Etmesen, diğerlerini önemsemedim.)
Birkaç gizli özelliğim daha var ama hepsini birden faş etmeyim.
Bana sıklıkla gelen başka bir eleştiri konusu: “Hem profesörsün, hem de yazdığın yazıların kalitesine bak. İçinde argo, hakaret, aşağılama, dalga geçme gibi ne dersen var.”
Bana, bu eleştiriyi terbiye sınırlarını aşarak yapanlara yukarıdaki 7. madde geçerlidir. Bu eleştiriyi yumuşak şekilde yapanlara, resim sanatından bir örnekle cevap veriyorum.
Leonardo Da Vinci’nin Mona Lisa tablosunu bilmeyen çok azdır herhalde.
Mona Lisa Tablosunu dünyada en iyi tablo yapan iki özelliği, tablodaki bayanın esrarengiz gülüşü ile ellerinin güzelliğidir.
Bayanın yüzünü bir kâğıt parçası ile ortadan ikiye ayırıp, sol ve sağ tarafa ayrı ayrı baktığınızda, yüzünün sol tarafının üzgün, sağ tarafının gülümseyen bir ifadeye sahip olduğunu görebilirsiniz.
Ayrıca, bayanın elleri muhteşem bir güzellikte resmedilmiştir.
Ben, bu iki özelliği takdir edecek kadar resim sanatı bilgisine sahip değilim. Bunu bir sanat tarihçisinin yazısından okudum.
Yani, Mona Lisa Tablosu, resim sanatından anlayan, elit bir sanatsever kitlesi için yapılmış gibi görünmektedir.
Benim gibi avamdan insanlar, tabloya aval aval bakar, “Aaaa, ne kadar da güzel bir tablo” der, geçer.
Diğer yandan, bir ara TRT’de yayımlanan “Resim Sevinci” programını izlediğimiz, Bob Ross adlı ressamı hatırlamışsınızdır.
Sakallı, sempatik gülüşlü, kısık sesli Bob Ross, yarım saatte tablo yapıyordu.
Ben bu programı seyrettikçe, “Yahu, bu malzemelerden ben de satın alayım. Bob Ross kadar güzel yapamasam da, tablo yaparım” dediğim çok olmuştur.
Eminim Bob Ross’u izleyen ve benim gibi düşünen yüzbinler, milyonlar olmuştur.
Halbuki Bob Ross, resim eleştirmenleri tarafından “sokak ressamı” ve “kaldırım ressamı” olarak eleştirilmiş ve aşağılanmıştır.
Ben şahsen, sadece elit bir kitlenin anlayabileceği tablolar yapan Leonardo Da Vinci’den ziyade, bana resim/tablo yapma sevgisi uyandıran Bor Ross’u daha çok tercih ederim.
Doğrudur. Ben ağır, oturaklı yazılar yazmıyorum. Benim tarzım bu.
Yazılarımı beğenmiyorsanız, yazılarımı okumayın efendim.
Diğer yazarlarınkini okuyun…