Yetişmiş Elemanlara Yol Verirsen Yoğun Bakımlara da Kamera Koyarsın!

0

İnsanoğlunun içine savrulduğu çıkmaz sokak dehşete düşürüyor insanı doğrusu… Toplumu birden galeyana getiren bir video düştü karşımıza… Ekranlara yansıyan, bir kişinin, kadın, yaşlı, hasta kimliği ile, yani yardıma muhtaç ve kendini savunamaz durumda bulan bir insanın o küçük düşürücü anlara, çaresizliğe maruz bırakıldığı kayıtlar… Nereden tutacağımı bilemedim! Çocuklarının yanında eski eşleri tarafından öldürülen kadınlar, sevenlerinin yanında hakarete uğrayan ve canları alınan sanatçılar ve her zamanki gibi sistemin tüm yükünü sırtlarında öfkeye dönmüş bir sopa olarak gören hekimler, sağlık çalışanları… İçine savrulduğumuz şiddet, empati yoksunluğu ve kendimizle barışık olamayıp herkesten nefret etme ile sonuçlanan bir çaresizliğimizin sonucu…

İçinde kendisine karşı beslediği saygısızlığın sonucu olarak hiç kimseyi değerli görmeyen insanların evrileceği bir noktadayız elbette! Güvenebileceğimiz bir kişinin bile olmadığı (!) yapayalnız bir dünyada sevdiklerimizi nasıl koruma altına alacağız peki? Herkesi aynı kendimiz gibi görüp, ötekinin nefes alma özgürlüğünü bile hiçe sayacağını varsayarak attığımız ilk adımda, karşımızda ne alternatif kalıyor dersiniz? Aynadaki, potansiyel hak gaspçısı olunca, kimseye değer vermeyince, o zaman her gün yüzüne güldüğümüz insanlar da baş düşmanımız kesiliveriyor, değil mi? E, hadi o zaman! Kameraları her yere yerleştirmeye başlayalım. Herkes potansiyel tecavüzcü, tacizci olduğuna göre, kameraların girmeyeceği bir mekân kalıyor mu geriye, merak ediyorum doğrusu…

Kameraların girdiği her alan, BBG evine dönüyor otamatik olarak. Sözüm ona bir şifre ile konulan bariyerin günümüz bilgisayar çağında nasıl da kolay kırılabileceğini YouTube’a girip izleyiniz lütfen. Evlerimizin başköşelerine kurulmaya başlayan Alexa’lar aracılığı ile sizlerle, sevdikleriniz ile sohbet eden yabancıları bir izleyin bakalım…

Toplu yaşam alanlarında, birlikte oturulup kalkılan veya zaman geçirilen ortamlarda bir noktaya kadar kameralar fark yaratabilir. Suçluya ulaşımı veya gerçeğin ortaya çıkışını kolaylaştırabiliyor, farkındayım. Peki, bir insanın 24 saat boyunca her türlü anını, en savunmasız ve çıplak halini izlemeye ne diyeceksiniz? Bunu mu istiyoruz gerçekten de? Ben sevdiğimi başka ellere teslim ederken bir güven duygusu ile bu işi gerçekleştiriyorum. Ve güvenin sarsılmaması için de sağlık merkezlerinin gerekli her türlü tedbiri alması gerekir. Ona da şüphe yok… Ama, kameraların hasta odalarına, yoğun bakımlara girmesi… Kusura bakmayın… Karşılaştığımız bu güven zedeleyici örnekler karşısında her birimiz aşağılanmış hissediyoruz, anlıyorum. Bunu hep birlikte yaşıyoruz. Fakat bunun çaresi ard’larımıza kamera veya mikrofon takarak dolaşmak olmamalı… 

Yakınlarda karşıma çıkan bir haberi hatırlayıverdim. Emekli bir tıp fakültesi hocası, ölümü sonrası kendi bedenini tıp öğrencileri kadavra olarak kullansın diye anatomi bölümüne bağışlamış… Ve yıllar sonrasında artık bedeninin görevini tamamlayarak toprak altına defnedilme zamanı geldiğinden bahsediyordu manşetler. Üniversite yıllarına gitti aklım. Karşımızda kadavra olarak yatan bedenlere nasıl da saygı ile yaklaşmamız gerektiği anlatılırdı nazikçe… Bir can bu dünyayı terk etmiş ve bedenini insanlığın hizmetine sunmuştu. Saygısızca edilecek bir iki şakaya bile yer yoktu o ortamda….

Şimdilerde ise, her şeyi hızlandırdığımız, hiçbir şeyi zamanına ve olgunlaşmasına izin vermeden alelacele gerçekleştirdiğimiz için her işimiz, her yetiştirdiğimiz insan ham olarak aramızda dolaşıyor! Siz sanıyor musunuz ki, bir doktor kendisine yetecek bilgileri 3-5 senede tamamlayıp karşınıza uzman olarak çıkamaz? Tam tersine, o gençliğinin, hamlığının verebileceği zararı minimize edebilmek amacıyla her adım defalarca tekrar edilerek, anlayacağınız uzun uzadıya gerçekleştirilir… Bu arada da, insan hayatına, mahreme dokunmaya başlayacak hekimin insan olarak da olgunlaşması beklenir… 

Nasıl ki rekor hızda yapılan alt geçitler ufacık bir yağmur sonrası su altında kalıyorsa, 3-5 aylık sertifika ile çocuklarımızı uyuşturucu kullanan servis şoförlerine, daha ilk yardım nasıl yapılır bilmeyen kreş çalışanlarına, hasta yatağındaki insana çaresizliği yaşatan hasta bakıcılarına teslim mi etmeye devam ederiz bu zihniyetle…

Kamera mı? Önce bir kalitenin ne olduğunu, insan yaşamının değerini bir tartışmaya başlayalım, sonrasında isterseniz herkesi, her yeri kamera ile donatırız! Parayı verince kamerayı alırsın, ama yetişmiş kaliteli insanı, bir nesli öyle kolayca yetiştiremezsiniz…

Esen kalın                

Önceki İçerikNefes kesen bir maç.. Fenerbahçe 5 – 4 Fatih Karagümrük
Sonraki İçerikFırıldaklar, Smith Wesson Tabanca Gibidir. Önce Döner, Sonra Vurur
Doğum yeri olan Kuzey Ren Vestfalya’ya (Almanya) doktora sonrası araştırmacı olarak geri döndüğü zaman, Essen Uni Klinik’te yaptığı deneysel çalışmaların hayatının dönüm noktası olacağını bilmiyordu. Eğitim hayatına Ankara’da başlayan ve her zaman bir parçası olmaktan onur duyduğu Hacettepe Tıp Fakültesi’nde devam eden Dr. Altınbaş’ın önüne serilmiş yeni bir dünya vardı artık. İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji uzmanı bir kliniysen hekim olarak, Başkentin en yoğun akademik ortamlarında çalışma fırsatı bulan ve yaptığı klinik araştırmalar ile Doçent Doktor ünvanı elde eden Dr. Altınbaş’ın son durağı Harvard Üniversitesi olmuştur. ABD Boston’da geçirdiği iki yılın sonunda, artık yaşayacağı son durağı belirlemiştir. Yeni çalışma ortamı, Yale Üniversitesi’dir. Bilimsel olarak odaklandığı karaciğer hastalıkları oluşum mekanizmaları dışında, yaklaşık 10 yıl boyunca bir Amerikan şirketinde “Gerçek Dünya Verileri” alanında Medikal Danışman/ Direktör olarak görev almıştır (STATinMed Inc.). Ulusal ve uluslararası kongrelerde onlarca sunum yapmış, ülkemizde çalıştığı kurumlarda tıp öğrencisi, iç hastalıkları asistanı ve gastroenteroloji yan dal asistanı eğitimlerinde aktif rol almıştır. İlk yazılarının (Almanca şiir dahil) yayınlandığı, üretmenin zevkini ilk olarak tattığı dergi, Dr. Altınbaş’ın “Şu kısa yaşantımda özlemle andığım ve gençlik yıllarımın geçtiği, olgunlaştığım yer!” dediği, Büyük Kolej okul dergisidir. Üniversite yıllarında başkanlığını da yaptığı Tıp Fakültesi Bilimsel Araştırmalar Topluluğu (HUTBAT) ve kurucular kurulunda yer aldığı Türkçe Topluluğu bünyesinde çıkartılan dergilerde editörlük ve yazarlık yapmıştır. İngilizce ve Türkçe dilinde basılmış 10 adet tıp kitabında bölüm yazarlığı olan Dr. Altınbaş’ın, uluslararası arenada yer alan saygın hakemli dergilerde 100’e yakın bilimsel yazısı yayınlanmıştır. Ulusal ve Uluslararası 20’ye yakın tıp/ bilim dergisinde hakem olarak görev alan Dr. Altınbaş, Kasım 2020’den itibaren Ocak Medya’da medikal ve para-medikal yazılar yazmaktadır. Evli ve iki çocuk babası olan Dr. Akif Altınbaş, İngilizce ve Almanca bilmektedir.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz