- Yeni Bir Salgın Kapımızda: Sesimizi Duyan Var mı Acaba? - 8 Ağustos 2022
- Sorular Yine COVİD Aşısı Üzerine Gelmeye Başladı! - 22 Temmuz 2022
- Almanya İşçi Alımı Daveti ile Kimleri Gözüne Kestirdi Bu Sefer? - 17 Temmuz 2022
Her mesleğin insanı farklıdır. Yani her meslek için farklı insan karakterlerine ihtiyaç duyulur. Toplumlar da bir nevi kendilerine has ıslah yöntemleri ile çocukları küçük yaşlardan itibaren yönlendirmeye çalışır. Uslu çocuklar, yani aklını kullanmayı seven, duygularından önce çalışmaya ve disipline önem veren ve büyüklerinin sözünden pek dışarı çıkmayan, kural tanıyan çocuklar, zorlu mesleklere doğru yönlendirilirler. Örneğin hekimlik, uzun yıllar usanıp bıkmadan oturup okumayı, araştırmayı ve yeniliklere açık olmayı gerektirir. Geceli gündüzlü bitmek bilmez mesai kavramları ile hocalarının sıkı markajı altında (çoğu zaman “mobing”i diyelim) pes etmek nedir bilmeyen, kendi iç motivasyonları ile zorluklar karşısında ödün vermeyen gençlere ihtiyaç vardır, hekimlik mesleğinde. Hata yaparsan zarar görecek olanın bir insan olduğu, her zaman kalın kalem ile altı çizilir. En ufak bir yanlışının bile nasıl zararlı sonuçlar doğurabileceğini bilmenin getirdiği yükü taşıyacak/ taşımaya gönüllü olacak gençler aranır, bu meslekte. Bir insan hayatının en güzel yıllarını gözünü kırpmadan heba edebilecek, kendi özel isteklerini, zevklerini göz ardına itebilecek ve bunu yaparken uzun yıllar pişmanlık yaşamayacak insanları seçmeye çalışır, toplum. Öyle “Ben de yaparım, ne var ki senin yaptığında!” tarzı diklenmeler karşısında öfkelenen bir hekim onun için bulamazsınız. Güler geçer sadece… Dile kolay, 24 senelik bir dirsek çürütmenin sonunda ulaşılır en basit bir uzmanlığa… Peki, bunca ağır yükün altına gönüllü olarak girmeye hazırlanan bu gençlere ne vaat eder toplum?
Toplumlarda sessiz anlaşmalar vardır. Sağlığın önemini bilen akil insanlar da, yıllar sürecek bu nefessiz koşuyu yılmadan tamamlayacak gençlerin önünü açmaya çalışır. Önce, gerçekleştirilen görev bir hizmet görevi olduğu için, o kadroları dolduran bu donanımlı gençleri sosyal tabakanın üst sıralarına yerleştireceğini gösterir. Toplum içinde saygın bir statü verir yani. Küçük kentlerde bürokrasinin üst sıralarında olmasalar bile, halkın saygı ile karşıladığı, alış veriş merkezinden lokantasına, okulundan tiyatrosuna, gittiği yerlerde ayrı bir ilgi gösterilen bir noktaya taşır onu, toplum. Büyükşehirlerde nispeten gözden kaybolur gibi olsalar da, kendi hinterlantlarında yine adından söz ettirirler. Naif Anadolu kültürünün bir yansıması olan göz kararınca hediye getirme alışkanlığından da hekimler uzun yıllar nasiplerini almışlardır… Saygı ve sevginin karşılıklı olduğu yıllarda yani…
Kadim kültürlerin öğretilerinde hiçbir insanın yaratıcının yerini alamayacağı bilinir ve hekime de o gözle bakılır. Yani, ilahi gücün izin verdiği müddetçe derman bekleyen hastasına yardım eli uzatabilir, bir hekim. Bazı kültürler, o nedenle de hekimleri bir aracı olarak görürler. Vesiledirler bir nevi, iyi olacak hastanın ayağına gönderilen. Pozitivist düşünce tarzında bile insanın gücünün sınırlı olduğu bilinir. Onun için, son zamanlarda sıklıkla medyada karşımıza dikiliveren hastasını kaybetmiş insanın acısını hekimden çıkartmaya çalıştığı sahneleri anlamak mümkün değildir. Hiçbir kültürün, dinin veya ideolojinin kabul edemeyeceği bu yontulmamış bilinç ile daha ne kadar yol alınabilir, bilemiyorum. Daha da vahimi, bu ilkellik karşısında kendisini toplumun akil kesimi olarak konumlandıran, ekranları, gazete köşelerini dolduran sözüm ona yazar/ düşünür kesiminin içinde bulunduğu sessizlik, hatta daha da vahimi inkârı anlayabilmek olanak dışıdır…
Gerçi bir taraftan anlıyorum da… Yaşarken göstermediğin, esirgediğin sevginin, yaşattığın sevgisizliğin pişmanlığı var ve bu vicdan azabını bastırmak istiyorsun. Bulduğun suçlu da, son anlarında senin bir ömür boyu göstermediğin ilgiyi gösteren kişi: Hekim! İçinde onca senedir biriktirerek büyüttüğün, arşa uzanan bir nefret var; kendine karşı veya çözümleyemediğin sevdiğine karşı! O sorunu çözebilmek için zamana ihtiyacın vardı belki de; belki bir on seneye daha! Daha nefret mi edeceksin, yoksa sevip kalbine mi gömeceksin, karar bile veremedin, değil mi? O zaman, yansıtacağın öfkenin adresi, belki de sorunlarının/ öfkenin kaynağı olan kişiyi daha senin için zamanı (!) gelmeden huzur içinde ölüme gönderen kişi: Hekim! Ölüm bir nevi huzura kavuşmak da değil midir, çoğumuz için… Yoksa karmaya mı inanıyorsun? Veya içinde yetiştiğin öğretiye göre, yaptığın kötülüklerin sadece sana dönmeyecek, sevdiklerine de zarar verecek olmasına mı inanıyorsun? O zaman, o sonsuz suçluluk duygusu ile nasıl başa çıkacaksın? Elbette ki yansıtman lazım o suçu! Suç senin değil, onu daha yaşayacakken hayatta tutamayan hekimlerin, değil mi? Olmadı içinde büyüttüğün boşluğu, mafya dizilerindeki replikle doldurmaya çalışırsın: “Hastam ölürse seni yaşatmam doktor!” Sen bir filmin karakteri olarak kendini hissedebilirsin; ama tehdit ettiğin kişi bir daha asla güvenle o mesleğine dönemeyecek. Bakınız yaralanan, saldırıya uğrayan, bıçaklanan ve tehdit edilen hekimlerin nasıl da o travmayı atlatamayıp yaşadıkları şehirleri, hatta ülkeyi terk ettiklerine! Mesleğini bırakanlar bile var… Sorunun boyutunu daha tıp fakültesinde iken görüp insan ile temasın olmadığı meslekleri tercih edenler var. Onlardan birisine, “İnsandan bu kadar uzak olacağın bir alanı seçme!” diyen hekimin artık emlakçılık yaptığını gülerek anlatıyordu bir hekim arkadaş… Trajikomik deyip geçelim mi? Yoksa kafalarımızı kuma mı gömelim? Yoksa “Bu ülkedeki tek dertli sen değilsin!” diye mi homurdanalım!
Toplulukların sağlıklı bir gelecek inşa edebilmek için kendi aralarından özenle seçtikleri, parmakla gösterilen gençlerini namlunun ucuna yerleştirip, toplum içindeki her türlü ayrıcalıklarının ellerinden bir bir alınması, kabul edilebilir bir durum değildir. Yine söylüyorum, meslektaşlarımın sesini duyun diye yazıyorum. Onlar halen kalıp mücadele etmeyi seçtiklerine göre bir umut vardır diye yazıyorum. O bir saniyenizi bile vermeye değer vermediğiniz istatistiklerdeki son birkaç yıl içinde gitmeyi tercih eden, o ömür törpüsü hayattan insanca bir yaşam sürebileceği bir ülkeye gitmeyi tercih eden binlerden olduğum için, bunu son bir uyarı olarak görün lütfen!
Yurt dışına çıktığınız zaman çok daha iyi fark ettiğim bir nokta var: Gerçekten de kendinizi Türk Hekimlerine bırakacak kadar şanslı olarak görebilirsiniz! Çünkü çocukluktan itibaren alanının en iyilerini hekimlik mesleğine yönlendirdiniz ve ürününü uzun yıllar hep beraber topladık; ama artık işler değişiyor. O değerler birer birer kendilerine başka mecralar bulurken, sınıflarının en iyileri artık tıp fakültelerine girerek bu zorlu sürece girmeyi tercih etmiyorlar. Diyorsanız ki, sınıflarının gözdelerini artık mühendis yapıp silah üretmek istiyoruz, mimar/ inşaat mühendisi yapıp yaşanacak sağlam şehirler yaratmak istiyoruz, saygı duyarım. Gerçi sorun sadece hekimlik mesleğinde değil ya, neyse… Top yekûn gençler ülke içinde gelecek hayalini kaybediyor! Hadi o da ileriki yazılara…
Esen kalın
NOT: Sakarya Tıp Fakültesi mezuniyet töreninde Hipokrat andı değiştirilmeye çalışılmış! Devam edeceğiz efendim… Güleyim mi, ağlayayım mı, dalga geçip önüme mi bakayım, bilemedim!