İnsanlar bir şeyi bilince çıkardıklarında onu aşmış olduklarını düşünürler, çünkü artık onu kavradıklarını ve ona dair bir anlama sahip oldukları düşüncesindedirler.
Benim naçizane sorum ise, şeyleri anlamalı mıyız, yoksa aşmalı mıyız?
Bilgeler, anlamanın bilince çıkarmak olduğunu söylerler; aşmanın ise şeylere değin…
Yani, onlara göre biz şeyleri aşıyoruz ama mütemadiyen bir başkasıyla karşılaşıyoruz.
Beli ki onlar bize lazım olan şeyin şeyleri aşmak değil, anlamak, hatta bir aşkınlığa varmak olduğunu söylüyorlar.
Ama bana kalırsa aşmak şeylerin kavrayışıyla ilgili olsa da onun amacı da o aşkın bilince ulaşmak içindir; tek fark, şeylerin kavrama çabası verirken gerçek anlamda beklediğimiz o aşkınlığa doğru direkt yol almamamızdır.
Yani şeyleri kavrama çabamız aslında onları bilince çıkarma amacımızın bir parçasıdır, çünkü dolaylı da olsa o kavrayışın bizi anlama amacına götürdüğünü düşünüyoruz.
Ama bilgeler aydınlanmaktan söz ederler!
Yani hemen, bir anda her şeyi bilince çıkarma, görür olma ve daha da ileri gidecek olursak onları kontrol edebilir olmaktan söz ederler.
Bilmenin kontrol edebilir olmak olduğu genel bir kabuldür, çünkü insan bildiğini kontrol edebilir olmasında bir çelişki yoktur.
Yol bilenin rehbere ihtiyacı yoktur.
Ama kavrayışımız genelde sıralı, süreli ve belirli bir fayda şartına göre işliyor.
Niye sıralı?
Çünkü bir şeyi diğer bir şeye göre alıyoruz.
Niye süreli?
Çünkü hiçbir sonsuz değildir.
Niye bir fayda şartı?
Çünkü fayda sebebimizi tamamlıyor.
Yani aslında fayda bencilce görünse de şeyleri kavrama konusunda nedenimizi o tamamlıyor; tabii fayda derken belirli bir şeye tutkuyla bağlanarak esas amacımızdan kopmadığımız sürece.
Demek ki, aslında olayları anlama, onları akli bir izaha kavuşturma çabamızın altında bize dair bir sebep olmasaydı muhtemelen onca eziyete katlanmayacak ve bilgelerin dediği o aydınlanma çabasına da katlanmayacaktık.
Yani aslında bizim olayları anlam, onları bir izaha kavuşturma amacımızın altında bir faydası var ve bu konuda belirli, sıralı ve süreli bazı referanslardan hareketle yol almaya çalışıyorsak bu da yalnızca doğru yolda olduğumuza emin olmak içindir.
Bu algılama biçimi elbette türümüzün algılama biçimiyle ilgili bir kavrayış şeklidir ve aslında -bilgeler bize katılmasa da- soyutlamalarımızın kendi türümüzün algı görüsüne göre olması da doğal bir neticedir.
Dahası, olaylardan çıkarsadığımız pek çok şey bir kısım faydaya esas olsa da neticenin her zaman arzumuza göre olduğu söylenemez.
Ama tabii olaylardan çıkarsadıklarımız şeyler arzularımıza göre olmasa da çabamızın o yönde olduğunu inkar edebilir durumda da değiliz.
Çünkü olayları soyutlama, onları belirli bazı temayüllere göre bir izaha kavuşturmaya çalışmamızın nedeni bu faydadır.
Eğer bugün anlam dünyamız benzer bir ifade buluyorsa nedeni bu temayüllerin ortak bir amaçtan geliyor olmasındandır.
İnsanlar, bugün -kısmen de olsa- birlikte, uyumlu bir şekilde yaşamayı başarıyorlarsa nedeni yine bu ortaklığın onlara verdiği bir neticedir. İnsanların sorguladıkları şeyleri kendi temayüllerine göre sorgulamaları, onları kendi arzu ve isteklerine göre bir ifadeye kavuşturmaya çalışmaları onların bir özelliğidir; bu özellik belki sonradan kazanılmıştır, ama şimdilik netice budur.
İnsanların kavram dünyaları bu nedenle olaylardan ne çıkarsadıklarına göre ortak bir normlar ve formlar dünyasıdır.
Onca şey içinde bazı şeylerin onlarda daha çok kabul görmesi ise, yalnızca o formlar ve normlar içinde bazı sonuçların onların arzu ve isteklerine daha fazla karşılık vermesinden ötürüdür.