Eğer siz bir illegal örgüt kurarsanız; istihbarat örgütlerine davetiye çıkarıyorsunuz, demektir.
Eğer siz bir yasal parti kuruyorsanız; dilekçenizi TC Savcılarına veriyorsunuz ve onun yasalarının el verdiği ölçüde işlev görüyorsunuz.
Eğer dernek kuruyorsanız; polislerin tüm toplantılarınızı izlemesine razısınız, demektir.
İllegal parti ve örgütlerin şekilleri, isimleri, amblem ve flamaları hariç aynıdır.
Buna Leninist Parti modeli denir.
Leninist parti modelleri Piramit örgütlenmesine benzer.
Yukarda bir Firavun (Başkan veya Genel Sekreter) daima vardır.
İşleyiş: ‘’Demokratik Merkeziyetçilik’’ dir, denir ama her zaman azınlık çoğunluğa, ast üste daima bağlıdır.
Leninist veya Burjuva partileri olarak isimlendirilenler bile aynı mantıkla işlev görür. Aradaki fark; birinin legal, diğerinin illegal olmasıdır.
Bahse konu olan iki şahsiyetimiz var.
Öcalan ve Erdoğan.
Gerek yaş ve gerek siyasal konum itibarıyla aynı dönemlerde yaşamışlardır. Biri sağda, biri solda.
Erdoğan MTTB ve İslamcı kanattan, Öcalan –önceleri bu kulvarda olsa da- sol ve AYÖD içinde yer almışlar.
Biri belediye başkanlığından başlayarak, cumhurbaşkanlığı, diğeri ‘’Abi’’likten ‘’Parti Önder’liği Halk Önderliği’’ne ulaşmıştır.
Vurgulamak istediğim şey şu: Bu iki insan asla ve asla eşit değiller. Biri Londra direksiyonları gibi sağda, diğeri Amerika modeli olarak soldadır. Sol ve sağ, sağ ve sol da bir tezattır.
Ben buna eşit olmayanların dansı diyorum.
Öcalan ve Erdoğan’ın yolları nerde kesişti?
Nerde çatışmaya başladılar?
Şimdi de buna bakalım.
Ben 1977’lerden beri Abdullah Öcalan’ı tanırım. Beyninin iç kıvrımlarına kadar bilirim.
Öcalan kendisi işin merkezinde olduğu sürece her türden işin içinde bulunacak kadar midesi geniş bir unsurdur.
Bana göre; O Suriye’den çıktığı gün, direkt olarak Türkiye’ye gideceğini biliyordu. Ama Şam’dan direkt Ankara’ya gitmedi. Onun akıl hocaları buna izin vermedi. Çünkü o zaman TKP ve Haydar Kutlu olacaktı.
Bunun yerine;
‘’Kürdistan’a açıldık partileştik.
Ortadoğu’ya açıldık ordulaştık
Avrupa’ya çıktık devletleştik, dedikten sonra ‘’kep düştü, kel göründü.
‘’Türkiyeleşiyoruz, güzelleşiyoruz ve Türkiye’mizin önünü müthiş açıyoruz’’ dedi.
Kenya’dan Ankara’ya kendi rızasıyla geldi.
İmralı Adası tahsis edildi. Oranın sahipleri onun da sahipleriydi. Askerlerdi.
Yoksa Kızıltepe Jandarma Tugay Komutanlığından Suriye Askeri ataşeliğine, oradan Lübnan-Beyrut’a ve –yer yokluğunda olsa gerek- Abdullah Öcalan ile komşu apartmana yerleşen Hasan Atilla Uğur, nasıl olur da İmralı’ya gider Öcalan’ı sorgular.
İşte Hasan Atilla Uğur hem asker hem de bu askeri devletin siyasi uzantısı olan Doğu Perinçek ile kanka.
Hasan Atilla Uğur Öcalan’ı sorgular. Doğu Perinçek kitaba dönüştürür ve basar.
Bu askeri derin devlet böyle al gülüm ver gülüm oynarken; Erdoğan da bu asker devletten rahatsız. Çünkü davul Erdoğan’ın boynunda ama bir tokmak askerlerin bir tokmak da Fethullah Gülen’in elinde.
Gelen davula Öcalan da vuruyor.
İstedikleri gibi konuşturup ayı oynatıyorlar.
Bu noktada Erdoğan celallendi. ‘’Yeter’’ dedi ve ilk etapta asker takımına birkaç güçlü şamar attı.
Tabi kiminle attı bu şamarları. Fethullah’a yaslanarak Zekeriya Öz’ü ‘’Temiz Eller savcısı’’ yaparak.
Erdoğan böylece İmralı’ya el koydu.
İmralı’ya el koydu ve Hakan Fidan’ı Öcalan’ın başına gardiyan olarak dikti. Öcalan kimdeyse Kürdler onda.
Çünkü Öcalan yıllarca şunu yapmış ve başarılı olmuştur.
Öcalan= PKK, PKK demek arkasındaki 45 örgüt vagonu ve onlarda Kuzey Kürdlerinin ensesinde boza pişirir.
Erdoğan ile Öcalan ilişkileri MİT (Hakan Fidan) üzerinden yürüdü. Erdoğan eşiti olmayan Öcalan ile ne isminin ne cisminin anılmasına istedi. Zaman zaman Öcalan parazit yaptı tabi.
‘’Erdoğan’ı iktidara biz getirdik. Biz onu koruyoruz. Başkanlığı destekleriz’’ dedi. Çünkü Öcalan Erdoğan’la eşitleşmek istiyordu. Adının beraber anılmasını şiddetle istiyordu. Hatta Öcalan ‘’Serok Erdoğan’’ bile demeye razıydı.
ZOR EŞİK: İSTANBUL SEÇİMLERİ
Yukarda değindiğim temel nedenler ve iç muhalefetten dolay; Erdoğan asla Öcalan’la yan yana gelmek istemedi. Onu eşiti, muhtabı görmedi. Ve Öcalan’la açık bir destek ve dirsek teması ortağı MHP-Bahçeli’den çok muhafazakâr ve milliyetçi Türkleri de küstürmek istemiyordu.
Lakin bence asıl sebep; Öcalan’la yapacağı onu uzun vadeli zorlayacağı kesindi.
Erdoğan ve Öcalan ilişkileri Mit ve Hakan Fidan üzerinden hiç kesilmedi. Hep devam etti ve bana gelen gayr-i resmi bilgilere göre Öcalan nerde olması gerekiyorsa anında ordadır. Emre amadedir.
Bir de Öcalan’ın muarızları ve yaramazlık yapan adamlarına bakmakta yarar var.
Gerek HDP (Selahattin Demirtaş) Kandil ve Avrupa olsun Öcalan PKK’sinde şu değişmez kural var. Kim ve ne yetkisi olursa olsun, sevsin sevmesin, istesin istemezsin, hangi eğilimde olursa olsun herkes ‘’Serok, Rêber’’ demek zorunda. Derler ama gücü olanlar pratik sahada Öcalan’ın auta düşürme, baypas yapma ve söylediklerinin tam tersi de yapabilirler.
Nitekim başta Kandil ve son zamanlarda Selahattin Demirtaş bunu yaptı.
Öcalan ‘’Erdoğan’ın başkanlığını destekleyebiliriz’’ derken, Selahattin Demirtaş ‘’Seni başkan yaptırmayacağız!’’ plağını çalmaya başladı. Aslında bu söylem aynı zamanda Kandil’in de istemini ifade ediyor. Çünkü onlar ‘’Faşist, diktatöre ve AKP Faşizmi’’ diyorlardı. ‘’Askeri değil, polisi vurun. Asker halk çocuğu, polis Erdoğan çocuğu’’ der gibi.
Öcalan aslında İmralı ilk görüşmelerinde Demirtaş’tan gıcığını kapmış ve ‘’Bir daha bu çocuğu karşıma getirmeyin’’ demişti.
Bu sözlerin daha da beteri İmralı Notları Kitabında var.
Erdoğan’ın Partisi’nin grup toplantısındaki ‘’Edirne’deki İmralı’dakine hesap verecek’’ söylemi, Erdoğan’ın geçmiş hassasiyetini terke gittiğini gösteriyor. Her ne kadar Selahattin Demirtaş ve Abdullah Öcalan’ın adını söylemese de aslında resmen Öcalan ile açık diyaloğunu deşifre etmiştir. ‘’Durumlardan haberdarım’’ demek isterken; aslında ‘’Abdullah’a söyledim. Selahattin’i bir güzel pataklayacak’’ demek istedi. Doğru. Öcalan bihakken bunu yapar ve yapacak güçtedir.
Ama iktidardaki bir parti lideri, halkın cumhurbaşkanı olarak hayli irtifa kaybetti. Kendisini Öcalan’ın sözcüsü durumuna sokmakla kalmadı, aslında kendi can simidinin Öcalan olduğunu da ilan etti.
Çakma prof’la hafiften bir ayarla İstanbul Seçimleri denemesi de fiyasko çıktı. Tekrar Prof üzerinde bir Selahattin’e tehdit topları atıyor. Lakin bu profu aşan bir durum.
Şimdi Öcalan ve Erdoğan arafta.
İkisinin de son şansı. Ya birlikte karaya çıkacaklar ya da birlikte batacaklar.
Bence onlar şu kaderi paylaşıyor.
Erdoğan Öcalan’a ‘’Bu senin son şansın.’’
Öcalan Erdoğan ’’Evet senin de son şansın.’’
O zaman ‘’Haydi başlayalım ama mutlaka kazanalım’’ diyecekler.
Bize de türbinlerden izleyeceğiz.
27.01. 2020
Almanya-Essen