Ana Sayfa Ocak Yazarları Gelecek Bilgi Toplumu ve İnsanlığın Kurtuluşu 

Gelecek Bilgi Toplumu ve İnsanlığın Kurtuluşu 

0
Gelecek Bilgi Toplumu ve İnsanlığın Kurtuluşu 

Bilge ve filozoflar bilgi toplumuna ulaşmakla insanlığın kurtulacağını söyler; kadim şahsiyetlerin telkinleri de bu yöndedir, sanırım dini doğmalarda işaret edilenin eğitim olması nedeni de buradan gelmektedir.  

Bir din yoktur ki, insanlığa aydınlanmayı ve bilgi sahibi olmayı öğütlemesin.  

Kısacası tüm bilge, filozof ve kadim şahsiyetlerin işaret ettiği tek nokta bilgiye ulaşan toplumların kurtuluşa, yani ebedi barış ve mutluluğa ulaşacağı yönündedir.  

Şu soruyu sorma hakkımız var: Peki hangi bilgiye ve nereye kadar? 

Öyle ya ne bilgiye dair bir sona ulaştık ne de ulaştığını söyleyenlerin söyledikleri bizi bir sona varıldığına ikna etti.  

Bilgi de sona varış, bizim ikna olmamamız üzerine kurgulu olsa gerek; henüz öyle bir sona varmadığımızı göre. 

Elbette yanılıyor olabiliriz ama iş bilgi ise o zaman yanıldığımıza da ikna edilmemiz gerek. 

Yoksa “bilgi toplumu” diye tabir edilen şey görece bir şey midir? 

Biz görece bir hesaba veya bir belirsizliğe işaret ettiğimizde bir şey söylemiş olmuyoruz, yalnızca söylediğimizi var sayıyoruz ve herhalde hesapta her şeye uyan bir şey söylediğimiz için kendimizi bir şey söylemiş kabul ediyoruz! 

Şunu söylemeliyim; biz düne göre bir bilgi toplumuyuz, dünde olanlar önceki günlere göre bir bilgi toplumuydu ve önceki günler daha önceki günlere… 

Sanırım bu iş öylece uzar gider; ama sorun şu ki, dünde olanlar nasıl sonraki günleri işaret ediyorsa biz de hala sonraki günleri işaret ediyoruz ve muhtemelen bizden sonrakilerde sonraki günleri işaret edecek ve bu daha böylece uzayıp gidecek. 

Peki nereye kadar? 

Bu gelecek umudu sanki inanç toplumlarının bir kurtarıcı beklemeleri gibi olmuş, değil mi?  

Yoksa bilgiye itibar eden insanların asıldıkları şey de umut adına gelecek olası bir bilgiye sarılmaları mıdır? 

Ben bunun böyle olduğunu düşünüyorum; çünkü insan hayatında bir şeye inanma, onu umut etme ve onda bulduğu güçle hayatına devam etme şartına göre yaşıyor.  

Belli ki bilgiye itibar eden insanların kuşkuculuğunun umut karşısındaki tutumları da geleceğe inançla bağlı olan insanların tutumundan pek de farklı değil.  

Oysa bu insanlar defalarca zora girdiler, bir kurtarıcı beklediler ve bir kurtarıcının onlara umut olması sayesinde kurtuldular; ancak yine de bir yolunu bulup işleri batırdılar ve tekrar tekrar o kurtarıcıyı beklemeye başladılar. 

Bugün eldeki bilginin insanlığın tarif ettiği huzur ve mutluluğu onlara kat kat verebileceğini biliyoruz; ama insanlar yine mutsuz ve yine de umut ettiklerine sahip olmadıklarını düşünüyorlar. 

Elbette bilginin bu yönde kullanılmadığını söyleyeceksiniz! 

Evet, bu doğrudur, ama bu meselenin yalnızca bir yüzüdür, tamamı değildir, çünkü istediklerine bugüne göre sahip değillerse bile önceki günlere veya zamanlara göre sahipler. 

Kısa keseceğim! 

Mesele insanın bir şeye sahip olmasıyla ilgili değildir, avunacak bir şeye sahip olmasıyla ilgilidir ve avunduğu şeyin ona aradığının gelecekte, bir yerlerde olduğuna onu ikna etmesiyle ilgilidir. 

İnsanlar bu yönüyle kendilerini kendileri avutuyor, başkalarını avutuyor, başkaları onları avutuyor ve böylece avunmanın büyüsüne hep birlikte katılıp o sihirli atmosferi hep birlikte yaratmış oluyorlar.   

Olaylar böyle tek tek sıralandığında insanlar kendi kendilerinin var ettiği büyülü bir atmosferde yaşamayı kendilerinin seçmiş olmalarını utanç verici bulabilirler, ama bu doğru değildir, çünkü insanların elinde kullanabilecekleri tek teskin aracı budur.  

Burada bir dindarın veya din dışı birinin neticeden farklı sonuçlar çıkarması değildir, çünkü bu sonucu değiştirmemektedir, esas olan beklentinin hep var olması, hep aynı olması ve umut edilen şey farklı olsa da umudun tüm taraflarda ortak nokta olmasıdır.  

Muhtemelen bilim hiçbir zaman o özlemi duyulan bilgi toplumuna ulaşma koşulunu yaratmayacaktır, çünkü netice onu mutlu da etse insanın doğasında aynılaşma, ortak bir mutluluğun eşit paydaşı olma koşulu yoktur ve velev ki böyle bir şey hasıl olsun, onu ilk yıkacak olan yine insanların kendileri olacaktır.  

Biz bunu şaşalı zamanlarını koruma konusunda gerekli çabayı göstermeyen yıkılmış eski medeniyet ve refah toplumlarından yeteri kadar biliyoruz.  

Herhalde din merkezli toplumlarında bundan istisna olmadıklarını söylememe gerek yoktur. 

Evet, gelecek günlerin güzel olacağını umut etmeye ve o umuda sarılarak hayatlarımıza devam edeceğiz, bu konuda yapabilecek bir şeyim yok. 

Ama biliyor musunuz? 

O günler hiç gelmeyecek!  

Neden mi? 

Çünkü gelen güzel günleri görüp onlara inanmadığımız gibi gelecek diğer güzel günlere de inanmayacağız ve inanmadığımız içinde o günleri de bizzat kendimiz yıkacağız, hem de gelecek daha güzel günler için! 

Belli ki gelecek gelecekte olmalıdır, bizim olduğumuz yerde değil. 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz