Emekli müftü Mehmet Gündoğdu yazdı: Nifak nedir? Münafık kimdir?

0

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Rasulüne salat, selam olsun. 

İnanç açısından insanların intisaplarını yazalım istedik. Beş bölümden oluştu.

1-Akâid ve İman nedir? Mü’min kimdir?

2-Tevhid nedir? Muvahhid kimdir?

3-Şirk nedir? Müşrik kimdir?

4-Nifak nedir? Münafık kimdir?

5-Küfür ve Tekfir nedir? Kafir kimdir?

Önemine binaen, bu konuları özetle dikkatlerinize arz etmek istedik.

Akâid ve İman nedir? Mü’min kimdir?,

Tevhid nedir? ve Muvahhid  Kimdir?,

Şirk nedir? Müşrik Kimdir? konularını  yazmıştık.

İşte şimdi “Nifak nedir? Münafık kimdir?” konusunu yazdık. Buyurun okuyalım.

A-Tanımlar

Nifak: ne-fe-ka kökünden türemiştir.

Nefeka kelimesi: Eşyaya rağbeti olmak, tükenmek, azalmak, ruhu çıkmak, ölmek, tünel gibi anlamlara gelir. İnfak ve nafaka kelimeleride aynı kökten gelir.

Bazı Arap dilcilerinin tespitine göre; Nifak; nâfika kelimesinden türemiştir.

Nâfika, köstebek deliğine verilen addır

Münâfık, nifak kelimesinin ism-i failidir; yani nifak yapan, nifak sahibi demektir.

Riya, Müraî; gösteriş yapmak, yaptığını başkaların görmesini, duymasını, bilinmesini istemek.

B-Nifak Nedir? Münâfık Kimdir?

Nifak, kelimesinin bitmek, tükenmek, azalmak ve ölmek anlamlarından yola çıkarsak;

Münâfıkların, bitmişliğini, tükenmişliğini, imanda azalmayı ve ölü bir kalbe sahip oluşlarını ifade eder.

Diğer bir manada da Nifak, (Nâfika) kelimesinde geldiği için; tünele ve köstebek deliğine verilen addır.

Köstebeğin yuvasının iki kapısı vardır. Kapıların birinden girerken, öbüründen çıkar. Köstebek, çıkacağı bu kapıyı, başıyla vurup dışarı çıkmasına imkân verecek şekilde ince tutar ve bunu da başkası sezemez.

Kendisini tehdit eden tehlike, âşikâr ve belli olan giriş kapısı istikametinden gelince, hemen saklı tuttuğu bu dayanıksız kapıdan dışarı çıkar. Kaçmak için yaptığı bu ikinci kapıya nâfika denir.

Kelimenin kaynağını bu manada tespit, münafığın teşhisine daha  çok kolaylık sağlayacaktır.

Şöyle ki, münâfık, tıpkı köstebek gibi, bir tarafıyla dine girerken, daima kendisi için sakladığı diğer yönden bir yol vardır. Yeri gelince ondan çıkar.

Böylece sırf zahirî lafızlarla İslâm’ın içine girip bu aldatıcı gösteriş içinde küfrünü gizlediği için, bir tünele giren ve onun içinde gizlenen köstebeğe benzetilir.

Kalbinde nifak hastalığı olanlar, köstebekler gibi yeraltı faaliyetlerinde bulunmayı meslek edinmişlerdir.

Nitekim münâfıklarla ilgili şu âyet-i kerime bu durumu açıkça ortaya koyuyor:

“Eğer sığınacak bir yer veya (barınacak) mağaralar, yahut (sokulabilecek) bir delik bulsalardı; koşarak o tarafa yönelip giderlerdi.” (Tevbe, 57)

Münafık’ın Istılah (terim) anlamı ise; Bazı sebepler yüzünden İslâm’a girip zahiren müslüman görünmek, içten içe ise kâfirliğini gizlemektir. Yani dıştan müslüman gözüküp içinden inanç ve düşünce olarak küfürde olmaktır.

Bu duruma göre münâfık denince:

İslâm toplumu içinde can ve mal emniyetini sağlamak; evlenme, boşanma, miras, ticaret, menfaat, rant gibi müslümanların sahip olduğu her türlü nimetlerden istifade edebilmek için;

Birtakım gizli yollar ve entrikalarla İslâm toplumunu içten yıkmak, asıl mahiyetini ustaca gizleyip kalben inanmadığı halde müslümanlara karşı kendisini inanmış gösteren kimse anlaşılmalıdır.

C-Tarihçe

Dinler tarihinde gelmiş geçmiş bütün Peygamberlerin, ashabı arasında daima nifak-münafıklar bulunmuştur.

İnsanlık tarihinin ilk münafığı, Hz. Adem’in oğlu “Kabil” dir. Onun yaptığı kurban ibadeti bu yüzden Allah tarafından kabul görmemiştir. (Maide,40)

Hz. Nuh’un oğlu da münafıklardandı. Bundan dolayı  Hz Nuh’un oğlu için yaptığı dua; O senin ehlinden değildir denilerek, Allah tarafından reddedilmiştir.  (Hud, 42-43)

Hz Nuh’un eşi ile Hz. Lut’un eşi de münafıklardandı. Hz. Lut’un meleklerden olan misafirlerini, azgın kent halkına o haber vermişti. (Tahrim, 10)

Hz. Musa’nın kavmi içinde, o Tur dağında iken altından buzağıya tapan münafıklar varsa da,(Araf, 148) dönemin en azılı münafığı Karun’du. Onun münafıklığına Kur’an, genişçe ayrıntılı olarak yer vermiştir. (Kasas, 88)

Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri (Yahuda İşkaryot) münafıktı. 30 dirhem gümüş karşılığında, Hz İsa’yı düşmanlara ihbar etmişti. (Âli İmran, 52)

İslam’da Mekke dönemi eza, cefa, mihnet dönemidir. Bu yüzden Mekke döneminde münafık yoktur.

Ancak Medinede müslümanların devletleşmesi, şeref ve itibar kazanmaları; ekonomik açıdan gelişmeler tabii olarak münafıkların ortaya çıkmasına vesile olmuştur.

Sayıları da bir hayli fazladır. Bunlardan, Abdullah b. Ubey b. Sehlül (Medine’de kabile reisi) Abdullah b. Sebe (Yemen’den Medineye gelme yahudi asıllı, özellikle Hz. Osman ve Hz. Ali döneminde iç karışıklıkların planlayıcılarından) münafıkların reisleri idiler.

Kuba’da Mescid-i Dırar’ı münafıklar inşa etmişlerdi.

Hz. Aişe validemize iftira edenler dönemin münafıklarıdır.

En kritik zamanlarda (Bedir, Uhud, Hendek savaşlarında) müslümanları terk ederek müşriklerle işbirliği yapmışlardı.

D-Nifak ve Münafıklığın Kısımları

İman ve küfrün dereceleri, çeşitleri olduğu gibi, nifakın da kendine göre kısımları vardır.

Bunlar, itikadî (inanç) ve amelî (davranış) olmak üzere iki ana grupta toplanır.

Nifak kalpte, inançta olursa küfür; amelde olursa suçtur, günahtır.

İtikadî (İnançla İlgili) Nifak ve Münâfıklık

Mutlak anlamda nifak dendiği zaman bu kısım kastedilmiş olur.

Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de de münâfıklar ve onların vasıfları belirtilirken meselenin daima itikadî yönüne işaret edilmiştir.

Bu türlü nifak; doğrudan doğruya küfür olduğu için sahibini en şiddetli, ebedî azaba götürür.

Amelî (Davranışlarla İlgili) Nifak ve Münâfıklık

İmana, itikada dahil olmayan, sadece amelle ilgili olan nifakın bu çeşidi küfür değildir; fakat günahtır.

Bir kimse müslüman olduğu halde;

yalan,

emanete hiyânetlik,

sözünde  durmama,

hile ve riya gibi bazı nifak alâmetlerini üzerinde taşırsa amelle ilgili nifak’a girmiş olur.

İhmal, tembellik ve ihtiras gibi birtakım nefsânî zaaflar yüzünden ortaya çıkan kusurları sebebiyle münâfıklığına hükmedilmez.

Bu kısım nifak alametleri Hadis-i Şerif’lerde  belirtilmiştir.

E-Nifak ve Münâfıklığın Riyâ ile Alâkası

Bir şeyi olduğundan başka türlü göstermek bakımından nifak ile riya (ikiyüzlülük) arasında sıkı bir ilgi vardır.

Münafığın temel vasıflarından biri ikiyüzlü, riyakâr, içi başka dışı başka olmasıdır.

Bu özellikler müslümanda olmaması gereken çirkin sıfatlardır.

Riya, imana muhalif olmamak şartı ile bazı amelde de olabilir. Aslında olmaması gerekir. İbadetlerde olursa ya sevabını azaltır yada ibadetini yok eder.

Ancak asıl münâfıklık, akide ve imanda mürâîliktir.

Bununla beraber, her münâfık aynı zamanda mürâîdir; fakat her mürâî münâfık değildir.

Diğer taraftan, kişinin hayat, yaşam ve ibâdet yönünden her an aynı heyecan ve canlılığı göstermesi mümkün değildir.

İçinde bulunulan maddî ve manevî şartlara göre insanın manevî hayatı birtakım iniş ve çıkışlara sahne olabilir.

Bu konuda ashabdan Hanzala’dan (r.a.) nakledilen bir hadis-i şerif oldukça enteresandır.

Hanzala (r.a.) şöyle anlatıyor:

Biz Rasülullah’ın huzurunda bulunuyorduk. Bize cennet ve cehennemden bahsettiler. O derece tesirli anlattılar ki; âdeta cennet ile cehennemi gözle görüyor gibiydik.

Ben bir ara kalkıp eve gittim. Çoluk çocuğumla gülüp eğlenmeye başladım. Bu sırada Rasulullah’ın huzurundaki manevî vecd halimi hatırladım.

Allah Rasûlü’ne gitmek üzere derhal evden dışarı fırladım. Yolda Ebû Bekir Sıddık’la karşılaştım.

Kendisine: Ya Ebâ Bekr! Hanzala münâfık oldu, dedim.

Ebû Bekir de şaşırarak:

Hayrola! Ne oldu, deyince, ben de:

Biz Rasülullah’ın huzurunda bulunuyorduk. Bize cennet ve cehennemden bahsettiler. Öyle ki; cennet ve cehennemi gözlerimizle görüyor gibiydik. Bir ara kalkıp eve gittim. Rasulullah’ın yanındaki hali unutup çoluk çocuğumla gülüp oynamaya başladım, dedim.

Bunun üzerine Ebû Bekir Sıddık:

Biz de senin gibi yapıyoruz, başka türlü değil, dedi.

Hanzala (r.a.) devam ederek diyor ki:

Sonra Rasulullah’ın yanına vardım ve vaziyeti aynen anlattım.

Buyurdular ki:

Ya Hanzala! Eğer siz evlerinizde de benim yanımda iken yaşamış olduğunuz hali yaşayıp o manevî zevki aynen duyabilseydiniz, muhakkak ki melekler, yatarken, yolda giderken bile sizinle tokalaşırlardı. Ya Hanzala! Bu vecd hali, devamlı değil; ancak zaman zaman olur.” (Tirmizî, hadis no: 2633; Müsned, Ahmed bin Hanbel, IV/346)

F-Kur’ân-ı Kerim’ de Nifak ve Münâfıklar

Nifak kavramı, Kur’ân-ı Kerîm’de kök halinde üç, çekimli fiil olarak da iki olmak üzere, toplam beş ayette geçer.

“Münafık” ismi ise, yirmi yedi âyette geçmekte olup, beş yerde münafık erkeklerin yanında münafık kadınlar da zikredilmiştir. 

Kur’an terminolojisinde “münafık” kelimesi iki farklı tipteki insan için kullanılır.

Birincisi halis münafıklar olup bunlar;

Aslında inanmadıkları halde Allah’a ve âhiret gününe iman ettik” derler (el-Bakara 2/8).

Bunlar müminlerle karşılaştıklarında inandıklarını belirtirler, ancak asıl taraftarlarıyla baş başa kaldıkları zaman müminlerle alay ettiklerini söylerler (el-Bakara 2/14).

İkincisi zihin karışıklığı, ruh bozukluğu veya irade zayıflığı olanlar;

Bu yüzden imanla küfür arasında gidip gelen, şüphe içinde bocalayan (Nisâ, 137, 143), (Tevbe, 4-45), imandan çok küfre yakın olan (Âl-i İmrân, 167) çifte şahsiyetli insanlardır.

Bu zihin karışıklığı, ruh bozukluğu veya irade zayıflığı olan münafıklar, Resûl-i Ekrem’e inandıklarını sanmakla birlikte önemli işlerde din dışı otoritelere gitmeyi tercih etmekte, fakat başlarına bir felâket gelince Hz. Peygamber’e başvurmakta (Nisâ, 60-62), böylece hak dine olan bağlılıkları dünyevî menfaatlerine göre değişmektedir (Hac, 11).

Kur’an-ı Kerim’de Münafıklar hakkında müstakil bir sûre (Münâfikūn Sûresi) bulunmaktadır.

Münâfikūn sûresinin muhtevasını iki bölüm halinde ele almak mümkündür.

Birinci bölümde;  Münafıkların dış görünümü ile ruhî portrelerine temas edilmektedir.

Onlar yeri geldikçe yemin ederek müslüman olduklarını söyler, görünüşleri ve konuşmalarıyla ilgi çekerler. Ancak içlerinden hiç inanmamışlardır. Aslında onlar hainlikleri yüzünden her bağırışı veya tartışmayı kendi aleyhlerine sanan korkaklardır”. (Munafikun,1-8).

İkinci bölümünde ise, müminler insan fıtratında önemli bir yer işgal eden mal hırsı ve evlât sevgisinin, kendilerini Allah yolundan alıkoymaması hususunda uyarılmıştır.

Ardından durdurulması ve ertelenmesi mümkün olmayan ölüm gelip çatmadan önce Allah’ın verdiği imkânlardan kamu yararına harcama yapmaları (infak) istenmiştir (Munafikun, 9-11).

Hızlı ve kapsamlı kültür değişmeleri, sosyal hayatı büyük çapta etkileyen siyasî hareketlerin gerçekleştirildiği dönemlerde zayıf karakterli kişilerde nifak denen çifte şahsiyet psikolojisinin oluşması, tarihte ve günümüzde gözlemlenen bir husustur.

Münâfikūn sûresi, Asr-ı saâdet’ten itibaren İslâm tarihinde müslüman toplumların önemli bir problemini teşkil eden “nifak”ın teşhisi konusuna ışık tutmaktadır.

1-Kur’an-ı Kerim’de Münafıkların özellikleri

Kur’an-ı Kerim’in tamamı değerlendirildiği takdirde münafıkların bazı özelliklerini şöyle sıralamak mümkündür.

Müslümanları aldatmaya çalışırlar.

“Allah’ı da, mü’minleri de güya aldatırlar. Hâlbuki onlar kendilerinden başkasını aldatamazlar da yine farkına varmazlar.” (Bakara, 9) 

Kalplerinde hastalık vardır.

“Onların kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için acıklı bir azap vardır.” (Bakara, 10) 

Fesatçıdırlar.

Fesat; günah işlemek ve günahı topluma yaymaya çalışmaktır. Bu, sözlü ve amelî küfürdür. Yeryüzünde Allah’a isyan eden ve isyanı emreden kişi, fesat çıkaran kimsedir. Zira yeryüzünün ıslahı Allah’a itaat ile; fesadı da Allah’a isyan iledir.

“Kendilerine yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman ‘biz ancak ıslah edicileriz’ derler. Gözünü aç, onlar muhakkak ki fesatçıların ta kendileridir. Fakat farkında değildirler.” (Bakara, 11-12)

Müslümanları Küçümserler.

Onlara ‘İnsanların (müslümanların) inandığı gibi inanın’ denilince, ‘biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?’ derler. Dikkat et ki (asıl) beyinsizler hiç şüphesiz kendileridir. Fakat bilmezler.” (Bakara, 13)

Müslümanları alaya alırlar.

“Onlar mü’minlerle karşılaştıkları zaman ‘(biz de) iman ettik’ derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: ‘biz sizinle beraberiz, biz onlarla sadece alay ediyoruz’ derler.” (Bakara, 14)

Kâfirleri dost edinirler, onlardan güç ve itibar devşirmek isterler.

“Onlar, mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinenlerdir. İzzeti (güç ve şerefi) onların yanında mı arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah’a aittir.” (Nisâ, 139)

İman ile küfür arasında bocalarlar dururlar.

“Onlar, iman ile küfür arasında bocalayan bir sürü kararsızlardır. Ne onlara (bağlanıyorlar), ne bunlara.” (Nisâ, 143)

Dini, yalnız bir tarafından tutup, bir yönüyle kulluk ederler.

“İnsanlardan kimi, Allah’a (dinin yalnız bir tarafından tutup) yalnız bir yönden kulluk eder. Eğer kendisine bir hayır dokunursa buna pek memnun olur, yapışır.

 Eğer bir musibete uğrarsa çehresi değişir (dinden yüzçevirir). O, dünyasını da âhiretini de hüsrana uğratmış, kaybetmiştir. Bu, apaçık zararın ta kendisidir.” ( Hacc, 11)

Allah’ın indirdiği ile değil, tâğutun hükmü ile hükmedilmek isterler.

 Tağut; Allah’tan başka uluhiyet atfedilen, ibadet edilen her şeydir

“Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tâğuta küfretmeleri (inanmamaları) kendilerine emrolunduğu halde, tâğutun önünde muhâkemeleşmek, onun hükmüyle hükm edilmek istiyorlar. Hâlbuki şeytan, onları büsbütün saptırmak istiyor. Onlara Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) ve Rasül’e gelin (onlara başvuralım, onlarla hükm edelim) denildiği zaman, münâfıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün” ( Nisâ, 60-61)

Yalan yere yemin ederler.

Onlar, yeminlerini bir kalkan edindiler de (bununla insanları) Allah yolundan çevirdiler. İşte onların hakkı, horlatıcı bir azaptır.” (Mücâdele, 16)

Allah yolunda Cihaddan kaçarlar.

Allah’ın peygamberine muhalefet için (savaştan) geri kalan (münâfık)lar, oturmalarıyla sevindiler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad etmeyi çirkin gördüler ve ‘bu sıcakta harbe çıkmayın’ dediler. De ki: ‘Cehennem ateşi daha sıcaktır’ iyice bilmiş olsalardı.” (Tevbe, 81)

Mü’minlere kin beslerler.

“Onlar sizinle buluştukları zaman ‘inandık’ derler; Sizden ayrıldıklarında size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: Kininizden (kahrolup) geberin! Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir.” (Âl-i İmran, 119)

Mü’minlerin iyiliğe uğramalarına üzülüp başlarına bir bela geldiğinde sevinirler.

Eğer size bir iyilik dokunursa onları tasaya düşürür; başınıza bir musibet gelse buna sevinirler. Eğer sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez.” (Âl-i İmran, 120) 

Kötü propaganda yaparlar.

Onlara güvenlik veya korkuya dair bir haber gelse onu yayarlar. Hâlbuki onu Peygamber’e ve aralarında yetkili kişilere götürselerdi, içlerinde işin iç yüzünü araştırıp çıkaranlar onun ne olduğunu bilirlerdi.” (Nisâ, 83)

Çok Korkak ve paranoyaktırlar.

Sizden olduklarına dair Allah’a yemin ederler. Hâlbuki onlar sizden değillerdir, fakat onlar korkak bir topluluktur.”( Tevbe, 56)  

“Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar.” (Münâfıkun, 4)

Ellerine fırsat geçince müslümanlara suikast tertip eder ve gizli planlar kurarlar.

“Andolsun ki onlar, daha önce de fitne (ve fesat) çıkarmak istemişler, senin hakkında birtakım işler (dolaplar) çevirmişlerdi. Nihâyet hak (nusret) geldi ve onlar istemedikleri halde Allah’ın emri yerini buldu (Allah’ın dini galebe çaldı).” (Tevbe, 48)

Mü’minlere iftira atarlar. 

Hz Aişe validemize münafıklar tarafından atılan iftira (ifk hadisesi) hakkında:

O uydurma haberi (iftirayı) ortaya atanlar, içinizden (belli) bir gruptur… Bu iftirayı işittiğinizde erkek ve kadın mü’minlerin, kendi vicdanlarıyla hüsn-i zanda bulunup da: ‘Bu apaçık bir iftiradır’ demeleri gerekmez miydi?” …Onlar yalancıların ta kendisidirler.” (Nur, 11-13)

Namaz konusunda üşengeç ve tembeldirler. Gösteriş yaparlar.

Namaza kalktıkları zaman üşene üşene gelirler, istemeye istemeye infak ederler.” (Tevbe, 54)

“Onlar, namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Allah’ı da çok az hatıra getirip anarlar.” (Nisâ, 142)

Kâfirler hesabına casusluk yaparlar.

Onlar durmadan yalana kulak verirler ve senin huzuruna gelmeyen diğer bir kavim hesabına casusluk eden kimselerdir. Kelimeleri yerlerinden kaydırıp değiştirirler.” (Mâide, 41)

Allah’tan kork denilince, tersini yaparlar.

“Ona ‘Allah’tan kork’ dendiği zaman izzet-i nefsi (cahilane kibri), kendisini (daha çok) günah işlemeye götürür. İşte öylesine, cehennem yetişir. O, gerçekten ne kötü yataktır.” (Bakara, 206)

Kur’an’ı yanlış yorumlarlar. 

İşte kalplerinde eğrilik bulunanlar, sırf fitne aramak (ötekini berikini saptırmak) ve (kendi arzularına göre) te’viline yeltenmek için onun müteşâbih olanına tâbi olurlar.” (Âl-i İmran, 7)

Peygamber’in hükmüne razı olmazlar.

“Öyle değil, Rabbine andolsun ki; onlar aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kabul edip sonra da verdiğin hükümden hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisâ, 65)

Müslümanları kendileri gibi münafık yapmaya çalışırlar.

Onlar, kendilerinin küfrettikleri gibi sizin de küfredip inkâr ederek onlarla beraber olmanızı arzu ederler.” (Nisâ, 89) 

Müslüman olduklarını iddia ettikleri halde, Kur’an’ın bir kısmını kabul etmezler.

“Yoksa siz, Kitab’ın bir kısmına inanıp da bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? İçinizden böyle yapanların cezası, dünya hayatında rezil ve rüsvaylıktan başka bir şey değildir. Kıyâmet gününde de onlar, azabın en çetinine iletileceklerdir. Allah, yaptıklarınızın hiçbirinden gafil değildir.” (Bakara, 85) 

Dış görünüşleri aldatıcıdır.

“Onları gördüğün zaman, kalıpları (kıyafetleri) hoşuna gider. Konuştuklarında sözlerini dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış kütükler (giydirilmiş odunlar) gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerinde sanırlar. Asıl düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah gebertsin onları. Nasıl da bu hale geliyorlar?” (Münâfıkun, 4)

Kötülüğü emredip, iyilikten men ederler.

Münâfık erkekler de, münâfık kadınlar da birbirinin (tamamlayıcı) parçasıdırlar (hepsi birbirine benzer). Onlar kötülüğü emrederler. İyilikten vazgeçirmeye uğraşırlar. Ellerini (cimrilikle sımsıkı) yumarlar. Onlar, Allah’ı unuttular (O’na tâatı bıraktılar). Allah da onları unuttu (onlara lütfunu terketti). Şüphesiz ki münâfıklar, fâsıkların ta kendileridir.” (Tevbe, 67)

Zekât vermek istemezler, dönektirler.

Onlar, istemeye istemeye infak edip harcarlar.”( Tevbe, 54)

“Onlardan kimi de, ‘Eğer Allah lütuf ve kereminden bize verirse, mutlaka zekât vereceğiz ve elbette biz sâlihlerden olacağız’ diye Allah’a and içti. Fakat Allah lutfundan onlara (zenginlik) verince, onda cimrilik edip (Allah’ın emrinden) yüz çevirerek sözlerinden döndüler. Onlar öyle dönektirler.” (Tevbe, 75-76) 

Rasülullah münafıkların Cenaze Namazını kılmadı.

“Onlardan ölen hiçbir kimsenin cenaze namazını kılma ve kabri başında dua etmek üzere durma. Çünkü onlar Allah’ı ve Resulünü tanımadılar ve yoldan çıkmış olarak öldüler.” (Tevbe, 84)

Cehennemin en altındadırlar. 

Doğrusu münâfıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlar için hiçbir yardımcı bulamazsın.” (Nisâ, 45)

Tuzakçı ve komplocudurlar.

“Bir de (müslümanlara) zarar vermek için, küfür için, mü’minlerin arasına ayrılık sokmak için ve daha evvel Allah ve Rasülü ile harb edeni(n galip gelmesini iştiyakla) beklemek ve gözetmek için bir (bina yapıp, onu) mescid (câmi) edinenler vardır. Allah şahitlik eder ki, onlar şüphesiz yalancıdırlar. O mescidin içerisinde hiçbir vakit namaz kılma. İlk gününde temeli takva üzerine kurulan mescid (Kuba mescidi) senin, içinde namaz kılmana daha lâyıktır.” (Tevbe, 107-108)

Bu âyet-i kerime, münâfıkların, Peygamberimiz (s.a.s.) zamanında yaptıkları bir tuzak ve komplodan bahsetmektedir.

Münafıklar, Kuba mescidine, oranın cemaati olan mü’minlere karşı Mescid-i Dırar denilen bir mescid inşa etmişlerdi.

Bunu, Allah ve Rasülü’nü inkâr, Allah ve Rasülü’ne ve müslümanların hakkında istihbarat toplamak, bu mescid vesilesiyle gözetlemek, kontrol altında tutmak için yapmışlardı.

Maksatları bu olduğu halde, mescidi güzel bir niyetle mü’minlere takdim ediyor görünümündeydiler.

Münafıkların en başta gelen taktikleri, müminlere ait, dini kurum ve kuruluşların sahtelerini tesis etmeleri olduğu görülmektedir.

2-Nifak Psikolojisi ve Münafıkların Kimlikleri 

Nifak ve Münafıkların, Kur’an-ı Kerim’deki yukarıda sayılan özellikleri topluca incelendiğinde;

Nifak, çifte şahsiyet psikolojisidir. Bu bakımdan Münafıkların kimlikleri şöyle sıralanabilir.

İnançla ilgili kimlikleri.

İnanç konusunda kesin bir tavır ortaya koyamayan, müslümanların arasında olduklarında imanı; kâfirlerin arasında bulunduklarında şirki açığa vuran insanlardır. Çifte şahsiyetlidirler.

İbâdetlerle ilgili kimlikleri.

İnanmadan, riya eseri olarak ibâdet yaparlar, namaza kalktıklarında tembel tembel, istemeye istemeye kalkarlar.

Sosyal ilişkilerde kimlikleri.

Kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyar, müslümanlar arasına fitne sokmaya, insanları aldatmaya çalışırlar.

Dinleyenleri etkilemek için etkili ve efsunlu sözler söylerler. Doğruluklarına insanları inandırmak için çok yemin ederler, onların dikkatini çekmek ve kendilerine etki etmek için güzel elbise giymekle dış görünüşlerini süslü gösterirler.

Ahlâk ve karakterle ilgili kimlikleri.

Ahlaken, ahdi bozma, randevularına ve sözlerine uymama, emanete hıyanet, riya, korkaklık, yalan, cimrilik, menfaatçilik, fırsatçılık ve hevâ ü heveslerine uyma vb. davranışları vardır. Bunlar da kendilerine güvensizlik oluşturduğu gibi, kendileri de kimseye güvenmezler.

Tepkisellik ve duygusallıkla ilgili kimlikleri.

Korku, gerek mü’min, gerekse müşrik olan herkesten korkmak, ölümden korkmak vb. Bu korkularla  paranoyak bir halet-i ruhiye içindedirler.

Ölüme karşı yüreksizlikleri yüzünden, müslümanlarla beraber cihada gitmekten geri kalmışlar, müslümanlardan hoşlanmayan ve onlara karşı kin besleyen bir psikolojileri vardır.

Akıl ve bilgisel kimlikleri:

Yargıda bulunma ve karar alma konusunda tereddüt, şüphe ve güçsüzlükleri vardır.

İman ile küfür arasında tereddütlü, fırsatçı, faydacı ve rantçı olup, Hakkı kabul etme konusunda kalbi ve kulakları mühürlenen insan tipidir.

Müslümanların ellerinde faydalanacakları bir imkân olduğunda bundan pay almak için, kendilerinin de müslümanlardan olduğunu;

Müşriklerin imkânları varsa, o paydan mahrum olmamak için aynı tavrı onlara da gösterirler.

Kısaca; kaypak, kalleş, dönek, şahsiyetsiz, her boyaya giren, fitne ve fesatçı, riyakâr, ikiyüzlü, yüzsüz, yılışık, yalaka, söz ve dış görünümleriyle adam kandırmaya çalışan tiplerdir.

G-Hadis-i Şerifler’de Nifak ve  Münâfıklar

Hadis-i Şeriflerdeki münâfıklık alâmetleri, genellikle ameli münafıklığa aittir.

Bu davranışlar, çirkin ve günah olmakla birlikte küfür değildir.

Bu hususa dikkat edilerek, bu vasıfları taşıyanlara hemen (itikat açısından) münâfık veya kâfir damgası vurulmamalıdır.

Hadis-i Şeriflerde zikredilen  nifak alâmetleri,  müminlerin, itikadî nifaka yaklaşılmamaları için alınan tedbirler ve uyarılar cinsindendir.

Zira, amelî nifak çoğalınca, ileride müslümanın itikadî nifaka da yaklaşma tehlikesi doğabilir.

İşte Rasûlüllah (s.a.v)’in bu konudaki bazı uyarıları;

Münâfığın alâmeti üçtür. Söz söylerken yalan söyler. Va’d ettiği, söz verdiği zaman sözünde durmaz. Kendisine bir şey emanet edildiği zaman hiyânet eder.” (S. Buhâri, Tecrid-i Sarih, 1, no: 31)

Dört şey kimde bulunursa hâlis münâfık olur. Kimde bunlardan bir kısmı bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendisinde münâfıklıktan bir haslet kalmış olur. Bunlar: Kendisine bir şey emanet edildiği zaman hiyânet etmek, söz söylerken yalan söylemek, ahdettiğinde, söz verdiğinde sözünü tutmamak, husumet zamanında da haktan ayrılmaktır.” (S. Buhâri, Tecrid-i Sarih, 1, no: 32)

Münâfıklara sabah ile yatsı namazlarından daha ağır hiçbir namaz yoktur. Hâlbuki bu iki namazın cemaatinde olan sevabı bilselerdi, emekleye emekleye (sürüne sürüne) de olsa, onlara gelip hazır olurlardı.” (S. Buhâri, Tecrid, II, no: 283)

Münafığa, seyyid (efendi, sayın) demeyin. Çünkü münafık sizin efendiniz olursa aziz ve celil olan Rabbinizi gazaplandırmış olursunuz.” (Buhâri, Edebü’l Müfred II, h. no: 760)

Mü’min, günahını üzerine düşüverecek bir dağ gibi görür ve günahtan böylece çok korkar. Münâfık ise, günahını burnunun üzerine konmuş uçan bir sinek gibi görür.” (S. Buhâri, Deavât 4)

İtikadi, inanç açısından hakiki münâfıklık hakkında, Rasülullahın şu hadisini de nakledelim.

İnsanların en şerlisi, şunlara bir yüzle, diğerlerine başka bir yüzle gelen iki yüzlü, münâfıklardır.” (Seçme Hadisler, Diyanet Y., 101, 102)

H-Kâfir-Münâfık Karşılaştırması

Kur’ân-ı Kerim, insanların iman açısından intisablarını, mü’min, kâfir ve münâfık olmak üzere üç grupta zikreder.

Bakara sûresinin ilk beş âyeti mü’minlerden ve özelliklerinden bahsederken, sonraki iki âyet kâfirlerden, ondan sonraki 13 âyet de münâfıklardan ve onların özelliklerinden bahsetmektedir.

Küfür, bütün inkâr çeşitlerini içine alan ve nifaka göre daha şümullü olan bir kavramdır.

Nifak ise, genel anlamdaki bu küfrün en aşağı, en bayağı ve en iğrenç şubelerinden birisidir.

Bu bakımdan her münâfık, aynı zamanda kâfirdir; fakat her kâfir, münâfık değildir.

Kâfirlerde bulunmadığı halde, sırf münâfıklara has bazı çirkin vasıflar vardır.

Bunlar:

Münâfık, casus gibi kendini gizleyerek her topluma karışıp insanları aldatmak ister.

Kâfir ise her haliyle bellidir, açıktır, ortadadır.

Kâfir mert;

Münâfık ise nâmert karakterlidir;

Kaypak ve kalleştir.

Kâfir kendi menfaati için imanı konusunda yalana tenezzül etmez, hakkına razı olur.

Yani menfaat uğruna küfründen taviz vermez.

Münâfık ise bunun tam aksinedir.

Münâfık, kâfirin aksine, inanmış gözükerek inkârına bir de istihza (alay etme) karıştırır ki, böylece küfrü katmerleşmiş olur.

Mü’minlere karşı inanmış gözükmek de bir nevi onları alaya alma anlamı vardır.

Küfürlerine bir de hile ve alay karıştırdıkları için münâfıklar, kâfirlerin en âdi, en bayağı ve en alçaklarıdır.

Ayrıca, nifak hastalığının tedavisi, küfür illetinden daha zordur. Çünkü münâfık, hasta olduğu halde doktorun önünde hastalığını gizleyen kimseye benzer.

Kâfirin hastalığı meydanda olduğu için, birtakım yollarla kendisine yaklaşılıp tedavisi mümkün olabilir.

Münâfık ise, kapısı penceresi belli olmayan yuvarlak, ilkesiz bir kişilik (kişiliksizlik) olduğundan kendisine nüfuz etme yolu bulunamaz.

İslâm davasına zararları açısından ise, münâfıkların kâfirlerden daha tehlikeli olduğu münakaşa götürmez bir gerçektir.

Vücudun zayıf ânını kollayan mikroplar gibi; İslâm toplumu içinde daima kritik anları fırsat telakki edip her türlü mel’aneti yapan münâfıklar; nerede, ne zaman ve nasıl ortaya çıkacakları belli değildir.

Neticede Müslümanlar için en tehlikeli olan kesim münâfıklardır.

Çünkü onlar, müslümana benzer, müslüman gibi görünür, müslümanların  meclislerine katılır, hatta müslümanların işleri, yönetimleri hakkında fikir beyan ederler, teklifte bulunurlar.

Müslümanların idarecilerini kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendirmek isterler.

Hacca giderler, istemeye istemeye de olsa bazen namaz kılarlar, genelde ibadetlerini ağır aksak da olsa yerine getiriyor görünürler, ama iman etmezler.

Sadece kendi dünyevi çıkarlarını ve menfaatlerini düşünürler.

Çıkarları ve menfaatleri nerede ise münafıklar, orada yer alırlar.

Vesselam.

Geniş bilgi için bkz:

T.D.V, İslam Ansiklopedisi, “Münafık”, mad.

D.İ.B, Hadislerle, İslam, “Münafıklık/İki yüzlülük”, cilt,1 , s, 626.

Ahmet Kalkan, Kavram Tefsiri, “ Nifak” kavramı.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz