Aslında Bu Bir Veda Yazısı Olacaktı! 

0
Latest posts by İbrahim Yersiz (see all)

İnsanlar Anılarını Neden Yazar? 

Çoğu insan anılarını yazarken hayatlarından ibret alınacak şeyler olduğuna inandığı için yazdığını söyler. 

Bu savunma gerçekten doğru olabilir mi? 

Öyle olduğunu düşünmüyorum ama her hayatın ibret alınacak kadar öğretici olduğu konusunda da bir kuşkum yoktur. Birilerin anıları size öyle gelmiyor olabilir, ancak bu muhtemelen anı sahibinin konuyu duymak veya görmek istemediğiniz şekilde yazmasından kaynaklanıyordur. 

Anı deyince yazarın öznesi olduğu bir hayat hikayesi akla gelir; ancak ne var ki pek az okur bir yazarın hayat hikayesiyle ilgilenir, o nedenle yazar okunmak istiyorsa hikayesine diğer olay ve hayatları da dahil etmelidir. Çünkü çoğumuzun ilgilendiği o olaylardır ve bir tanık olarak yazarın bize o günler hakkında neler söylediğidir. Zira bir zaman sonra o tanıklıklar belge niteliğini almaktadır ve aslında çoğumuzu o belgelerin olaylarla ilgili tutarlılıkları ilgilendirmektedir. 

Tabi ki yazarın kim olduğu veya neyi anlattığı önemlidir, ama bu sıradan birinin hayatının önemsiz olduğu anlamına gelmemektedir, çünkü her hayat aynı zamanda olaylara farklı bir cepheden bakmak anlamına gelmektedir.  

İşte bu sebeple bile olsa her anı kıymetlidir; her hayatın kıymetli olduğunu söylememe ise gerek yoktur sanırım. 

Peki en başta sorduğumuz soruya dönelim: 

İnsanlar anılarını neden yazar? 

Bunun ölümsüz olma isteğinin dolaylı bir ifadesi olduğu konusunda bir kuşkum yoktur elbet.  

Kendisini anlatamadığını düşünen insanların kaleme sarılması da öyle. 

Özel olduğunu düşünmek ve fark edilmeden ölümün herkesi unutturduğu bir çukurda kaybolacağını bilmek insan için kötü bir duygu olsa gerek. 

Vaziyet buysa -ki budur- her anının bir unutulmuşluk çığlığı olduğunu ve fark edilmek için yazıldığını sanırım kabul etmeliyiz. 

Peki anılarını yazanlar neden direk yalnız olduklarını bağırmazlar da tanıklıklarını ön plana çıkarırlar? 

Sanırım bu özel biri olduğunu düşünen biri için fazla bir zayıflık belirtisidir. 

Bana sorarsanız her anıyı önce bir psikolog okumalı ve girizgâhına biz sıradan okurlara o yönlü bir not düşmelidir.  

Psikolog bize ne anlatır bilemem, ama bana kalırsa ben yazarın o kitabı yazma sakinden başlarım. Çünkü bunu size açıklayabilirsem yazara yalnızca hangi saikin o kitabı yazdırdığını açıklamış olmam, diğer yazarların yazdıkları kitapları da hangi saikle yazdıklarını; hatta şu olmuş veya bu olmuş insanlarında hangi saikle o olduklarını açıklamış olurum. 

Davranışlarımız bizi ele veriyor ne olduğumuz ne olmak istediğimiz veya kimleri hangi saikle eleştirdiğimiz, met ettiğimiz, başarısına sitayişler dizdiğimiz vs. 

Aslında bu bir veda yazısı olacaktı. Malumunuz Ocakmedya Nisan’ın 30’unda yayın hayatına son veriyor. 

Kendi gündemlerimizi aşıp günlük bir gazetenin gündemi üzerinde bir araya gelmeyi başaramasak da bu bizim için iyi bir deneyim oldu. Farklı insanlarla tanıştık, iyi insanlarla tanıştık; üzenler oldu, üzdüklerimiz oldu ve böylece insanları idare etmenin de ne zor bir iş olduğunu tecrübe etme şansımız… Aynı hataları bir daha yapmayacağız demiyorum, daha beterlerini de yapacağız, ama bu tecrübeyi de yabana atmayacağız.  

Bu arada yol yarımken bizden ayrılanlar oldu, kişisel sıkıntılarından dolayı bizi paylayanlar oldu, bizden beklediğini alamayan veya bizim üzerimizden amaçlarına ulaşmaya çalışanlar… Üzdük, üzüldük ve böylece iyi niyetin her şeyi çözmediğini, çözemediğini de acı bir şekilde tecrübe etmiş olduk. Bu arada kendisiyle meşgul olan insanlara ulaşmak istesek de bunun da her zaman mümkün olmadığını ve o nedenle bazen çekilmenin veya sineye çekmenin de en iyisi olduğunu görmüş olduk.   

Şu kadarını söyleyebilirim ki, yine de iyi niyetten kopmadık, bu niyeti bizden kopanlardan veya koparken bizi haşlayanlardan da esirgemedik. Tabi onların izin verdiği kadar. 

İyi bir yere varabilir miydik? 

Ben şahsen farklılıklar üzerinden iyi bir aile olabileceğimizi, farklı kalplere açılan kapıları birbirimize açık tutabileceğimizi ve böylece hep birlikte iyi bir gazete kadrosuna dönüşebileceğimizi umdum. Sinan Bey ise farklı kesimlerden farklı insanları bir araya getirirken Türkiye’nin gerçekliğine oynuyordu, tüm derdi ve beklentisi elini taşın altına sokarken ne yaptığının görülmesi ve görenlerin onu takdir etmesi değil, gücüne güç vermesiydi. Ama görünen o ki karşısına çıkan her kişi ona “Bu iş sana mı kaldı” diye söylemiş.  

Sorarım size; bu iş ona kalmadı, buna kalmadı, peki kime kaldı? Kim yapacak bu işi? Ülkenin bu hali bu görevden kaçmanın bir neticesi değil mi sizce? Madem hep birlikte bir kurtarıcı bekliyoruz, onun bunu yapmaya çalışması sizi neden şaşırtıyor veya kızdırıyordu? 

Bana kalırsa bu gazete sahiplenilmeliydi ve eksikleri giderilerek daha iyi bir hale getirilmeliydi. Bu iş bir hobi olarak değil, bir görev olarak alınmalıydı. Hiçbir şey yapamasaydık bile bizde bir gazete çıkardık ve ülkenin içinde bulunduğu duruma basın yoluyla kendimizce ışık tutmaya çalıştık derdik. 

Eminim şimdi bu sözlerime gülüyorsunuzdur; gülünecek haldeyken bile. 

Sağlık ve mutlulukla kalın. 

Önceki İçerikOcak Medya Yayın Hayatına Ara Vermiştir
Sonraki İçerikOcak Söndürmek!..
İbrahim Yersiz 1967 yılında Mardin’in Mazıdağı ilçesinde doğdu. Eğitimine aynı yerde başladı. Gazeteciliğe ilk Yeni Ülke ile başladı, sonra Özgür Gündem ile sürdürdü. Daha sonra bağımsız olarak muhtelif gazete ve dergilere bilgelik üzerine yazılar gönderdi. Olasılık Prensibi Okulu ve Kaçıklar Gezegeni adında iki kitabı var. Halen bilgelik üzerine çalışmaları sürüyor.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz