Bugünkü (16 Ocak 2017) FETÖ haberleri

0

11KKTC’de 9 albay gözaltına alındı

Askeri yetkililerden alınan bilgiye göre, KKTC’de TSK’ya bağlı Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri ve Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki FETÖ yapılanmasına yönelik operasyonda 9 albay gözaltına alınarak 2 askeri helikopterle Ankara’ya sevk edildi. Askerlerin çalışma odaları ile kaldıkları lojmanlarda arama yapıldı.
Kaynak: Hürriyet

10Nijerya’da FETÖ okuluna baskın

Nijerya basınındaki haberlere göre cuma akşamı kız öğrencilerin yatakhanesini silahlarla basan saldırganlar 7 kişiyi de kaçırdı. Baskının yerel çeteler tarafından fidye için yapılmış olabileceği üzerinde duruluyor.

Alman DPA ajansının haberine göre ise ikisi öğrenci beşi personel yedi kişi kaçırıldı. Beş personelin kadın olduğu, bunlardan üçünün danışman, birinin aşçı diğerinin de Türk öğretmen olduğu kaydedildi. Okul müdürü Yunus Emre Doğan, saldırganların okulun arka bahçesindeki tellerin altından tünel kazarak içeri girdiğini tahmin ettiklerini söyledi.

15 Temmuz öncesinde Nijerya-Türk Uluslararası Kolejleri (NTIP) olan okulların adı Uluslararası Nijerya Lale Kolejleri’ne çevrilmişti
Kaynak: Hürriyet

9ByLock’un maliyeti 1 MİLYON TL

ByLock’un TÜBİTAK projesi bir ürün olmadığının altını çizen Ergin, bunun FETÖ ile mücadele sırasında açığa alınan ya da işine son verilen kişilerin katkısı bulunan bir yazılım olduğunu söyledi. ByLock yazılımının, 2013 yılı itibarıyla herkese açık bir uygulama olduğunu hatırlatan Ergin, FETÖ üyelerince 2014 yılı sonu, 2015 yılı başında modifiye edilerek sadece örgüt tarafından kullanılabilir bir hale getirildiğini tespit ettiklerini belirtti.

Ergin, 1990’lı yılların sonundan bu yana kriptoloji konusunda Türkiye’yi dünya liderleri arasına taşıyan ekiplerin TÜBİTAK bünyesinde yer aldığına, kriptolojik bir şey yapılacaksa da kurumda geliştirilen teknolojilere vakıf kişilerin bunda yer almasının rastlantısal bir durum olmadığına işaret ederek, “Sadece ByLock değil, dünya çapında kim ne yapıyorsa bunu çözebilecek, anlayabilecek, karşı tedbir geliştirebilecek, benzerini yapabilecek kapasite TÜBİTAK’ta mevcut” diye konuştu.
Kaynak: Hürriyet

8FETÖ’ye ilk darbeyi vuran ülke

Türkiye’nin Mogadişu Büyükelçisi Olgan Bekar, Somali’nin, Türkiye ile kardeşliğinin bir göstergesi olarak 15 Temmuz’daki darbe girişiminden sadece bir gün sonra Bakanlar Kurulu kararıyla Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) iltisaklı okulları kapatarak burada çalışan kişileri de sınır dışı ettiğini ve bu kararı da Somali başbakanının bakanlarla büyükelçiliğe gelerek bildirdiğini belirtti. Büyükelçi Bekar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Somali ile ilişkilerin 2011’den bu yana Türkiye’nin izlediği politikalar sayesinde gittikçe geliştiğini ifade etti. Türkiye’nin Somali halkı, siyasetçileri ve diasporasının güvenini kazandığını söyleyen Bekar, bu güveninin sahadaki yatırımlar neticesinde kazanıldığını vurguladı.

Türkiye’nin, Mogadişu’da kurduğu hastaneler, okullar ve ülkede faaliyet gösteren şirketler sayesinde Somali’nin tekrar yaşanabilir bir ülke olduğunu gösterdiğini dile getiren Bekar, Somali halkının da bunu büyük bir takdirle karşıladığının altını çizdi.

Bekar, Somali’nin sadece kısa vadeli değil uzun vadeli politikalar geliştirerek Somalililerle gelişmesi için çaba sarf edeceklerini belirtti. Bunun en son örneğini Türk büyükelçiliğinin oluşturduğunu anlatan Bekar, Türkiye’nin dünyadaki en büyük misyonu özelliğini taşıyan elçiliğin Somali’nin geleceğine ne kadar güvendiklerinin de simgesi olduğuna dikkati çekti.

Olgan Bekar, Türkiye’nin Somali’nin yaşanabilir bir yer olduğunu göstererek ve uluslararası toplumdan izole edilmiş durumunu değiştirerek yolunu açtığını söyledi. “Somali her şeyin yeniden kurulması gereken bir ülke. Uzun süren iç savaş döneminde bütün devlet altyapısı yok edilmiş. Bir devletin kurumlarla birlikte yeniden ayağa kaldırılması zorlu bir süreç” diyen Büyükelçi Bekar, Somali halkının uluslararası topluma yönelik eleştirilerinin her zaman olduğunu ancak Somali’nin içinde bulunduğu koşulları bir bütün olarak görmek gerektiğini dile getirdi.

Büyükelçi Bekar, “Somali çok kolay kurumsal destek sağlanabilir bir ülke konumunda da tam olarak değil ama biz bütün bu zorluklara rağmen Somalililerin günlük hayattaki ihtiyaçlarının çözülmesi için gerçekten büyük çaba sarf ediyoruz. Uluslararası toplum da bizim gibi çalışırsa, Türkiye örneğini takip ederek, daha kalıcı ve etkili sonuçlar alacağını düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

ÜLKEDEKİ SEÇİM SÜRECİ

Somali’deki seçim sürecinin ocak sonunda tamamlanacağını söyleyen Bekar, ülkedeki seçimin diğer ülkelere göre farklılık teşkil ettiğini belirtti.

Seçim sürecinde büyük bir güvenlik sorunu yaşanmadığını anlatan Bekar, “Bunlar önemli gelişmeler. Zorluklar var tabii ki ama geçmişle kıyaslandığında bugün gelinen nokta daha umut verici bir nokta. Bu süreç önümüzdeki dönemde tedricen gelişerek devam edecek. Eleştirmek kolay fakat sahadaki gerçekleri her zaman göz önünde tutmalıyız. Onları anlamalıyız” değerlendirmesinde bulundu.

FETÖ YAPILANMASI

Somali’deki FETÖ yapılanması hakkında da bilgi veren Bekar, Somali’nin bu konuda örnek olarak gösterilebilecek bir ülke olduğunu kaydederek şöyle devam etti:  “İki ülke arasında kardeşliğin bir göstergesi olarak 16 Temmuz’da, darbeden sadece bir gün sonra, bakanlar kurulu kararıyla FETÖ iltisaklı okulları kapattılar, orada çalışan kişileri de sınır dışı ettiler ve bu kararı da Somali başbakanı büyükelçiliğimize bakanlarla birlikte gelerek bildirdi. Bir hafta içinde bu kişiler ülkeyi terk ettiler ve Mogadişu’da bulunan iki okul ve bir hastane bizim yönetimimize geçti.

Biz de yerel bir partnerle ortaklık kurarak okulları eylül ayında işletmeye başladık. Bugün de Maarif Vakfına devredildi okullar. Şu anda sorunsuz bir şekilde okullar eğitim faaliyetlerine devam ediyor. Hastaneyi de Recep Tayyip Erdoğan Hastanesi bünyesine kattık. Oranın bir şubesi olarak faaliyetlerine devam ediyor. Yani Somali içinde FETÖ ile ilgili bir sıkıntımız kalmadı.”
Kaynak: Hürriyet

7Askeri gemilerin yüzde 70’i darbeye katıldı

Darbe ile ilgili ilk mesajın karargâhlara intikal saati yaklaşık 21.20 civarında olduğu belirtilerek, “Gölcük, Aksaz, Mersin, İstanbul, Karadeniz Ereğli ve Foça’daki darbe girişimini desteklediği değerlendirilen birlik komutanları tarafından emirlerindeki gemileri, darbe ile ilgili ilk mesajın birliklere intikalinden önce, yaklaşık saat 21.00 civarında, seyre kaldırmaya başladıkları veya bu maksatla personel toplanma planlarını yürürlüğe sokmaya çalıştıkları tespit edilmiştir” denildi.

Donanma Komutanlığı’na bağlı 29 askeri geminin (ana muharip gemilerin yüzde 70’i) 15 Temmuz akşamı seyre kalktığının tespit edildiği ifade edilerek, “Özellikle Marmara’da seyre kalkan gemilerin tamamına yakını seyir süresince mobil telefon çekim alanında bulunmuş ve birçoğunun görsel medyayı gemilerdeki TV aracılığı ile takip edebildiği tespit edilmiştir” değerlendirilmesi yapıldı.

KEMALREİS’TEN TOP ATIŞI YAPILMIŞ
İddianameye göre, seyre kalkan 29 gemiden sadece TCG Yavuz ve TCG Kemalreis’te silah kullanıldığı tespit edildi. TCG Kemalreis isimli gemide 16 Temmuz günü saat 05.51’de 3 bin metre uzakta deniz üzerine emniyetli bir sahaya 3 adet top atışı yapıldı.

KOMUTANIN KAÇIRILMASI
İddianamede, Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Bostanoğlu’nun İstanbul’da katıldığı bir düğünden kaçırılması görevi için özel sekreteri Albay Mahmut Arduç’un liderliğinde bir ekip oluşturulduğu, kaçırılma talimatının Tuğamiral İrfan Arabacı tarafından verildiği, bu ekibin içinde, Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın yakın korumaları Faruk Kamalak, Mehmet Metin, Mustafa Polat’ın da yer aldığı iddia edildi.

Fenerbahçe orduevinin önünde Albay Mahmut Arduç ve Tuncel Karaya ile buluşan şüphelilerin, bu kişilerden Bostanoğlu’nun yerini öğrendikten sonra “cep telefonlarındaki navigasyon programına Deniz Kuvvetleri Komutanı Bostanoğlu’nun katıldığı düğün merasiminin yapıldığı otelin ismini yazarak tarif edilen yön doğrultusunda harekete geçtikleri, ancak sonradan gelen bir telefonla Kalamış Limanı’na döndükleri” belirtildi.

TÜRKKAN LİSTE GÖNDERDİ
İddianamede şüpheli Tümamiral Sinan Azmi Tosun’un, darbe girişimi gecesi Akıncı Üssü’nde bulunan Tuğamiral Ömer Faruk Harmancık ile telefon görüşmesi yaptığı belirtildi. Genelkurmay Başkanı’nın emir subayı olan Levent Türkkan’ın cezaevinden gönderdiği dilekçesindeki listede Tosun’un FETÖ üyesi olduğunun belirtildiği kaydedildi.

KAÇMA KARARI ALINDI
İddianamede eski Deniz Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanı olarak görev yapan Tuğamiral Murat Şirzai’nin darbe girişiminde etkin rol aldığı ifade edildi. Darbe girişimin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Şirzai’nin sabaha karşı odasının bulunduğu koridordaki tuvalete altı kez elinde poşet ve yoğun diskler ile girdiği, darbe soruşturmasında delil teşkil edecek verileri tuvalette imha ettikten sonra eli boş olarak çıktığı belirtildi. İddianamede “Darbe girişiminin başarısız olacağının anlaşılması üzerine, şüpheli Murat Şirzai’nin makam odasında karargahta bulunan bütün amirallerin katılımıyla bir toplantı yapıldığı ve eylemlerine son vererek karargahtan kaçılması yönünde karar alındığı anlaşılmıştır” denildi.
Kaynak: Hürriyet

6FETÖ Dışişleri Bakanlığı’na nasıl sızdı

Çavuşoğlu, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 16 Temmuz-7 Kasım 2016 tarihleri arasında yayımlanan 3 ayrı kararname ile Dışişleri Bakanlığı’ndan FETÖ’le ilişkili oldukları gerekçesiyle toplam 408 kişinin ihraç edildiğini duyurdu. Çavuşoğlu, bu personelin 350’sinin diplomatik kariyer memuru, 58’inin ise diğer kategorideki idari memurlar olduğunu açıkladı.

10 DİPLOMATTAN 3’Ü, YANİ % 30’U FETÖ’DEN İHRAÇ
Bu, son derece düşündürücü bir rakam. Çünkü Dışişleri, butik bir bakanlık. 2016 yılı başlangıcında Dışişleri Bakanlığı’nda -idari kadrolar hariç- toplam 1202 meslek memuru, yani diplomat bulunduğu hesaba katılırsa, toplam diplomat kadrosunun yaklaşık yüzde 30’unun FETÖ bağlantısı nedeniyle ihraç edildiği anlaşılıyor.

Bu tespitin bir diğer anlatımı şu: Suçlamalar doğruysa, Dışişleri Bakanlığı’nda her 10 diplomattan 3’ü FETÖ’cüymüş. Oran üzerinden hareket edilirse, neredeyse Türk Silahlı Kuvvetleri’ndekine yakın bir oranda sızabilmiş FETÖ Dışişleri Bakanlığı’na.

Rakam böyle olunca ister istemez ‘Bu kadar FETÖ bağlantılı insan nasıl oldu da bu kadar kolaylıkla Dışişleri’ne girdi’, ‘Hangi zamanda girdi’, ‘Kimin, kimlerin sorumluluğu altında girdi’ gibi sorular insanın aklına takılıyor.

PERSONEL POLİTİKASINI DAVUTOĞLU DEĞİŞTİRMİŞTİ
Bu soruya soyut gerekçelerle değil, somut rakamlarla yanıt aramak gerekiyor. AK Parti 2002 sonunda iktidara geldiğinde, 163 dış temsilcilikte ve merkezde toplam 542 meslek memuru görev yapıyormuş. 2016 yılına girildiğinde dış temsilcilik sayısı 234’e çıkmış, meslek memuru sayısı da 1202’ye yükselmiş. Yani 13 yıl içinde iki katından fazla artmış diplomat sayısı. Bu artışın en kabarık bölümünün de Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı’nı üstlendiği 2009 yılı ile 2013 arasındaki döneme denk geliyor.

SORULARI BAKANLIKTAN GELEN ‘ÇOKTAN SEÇMELİ’ SINAVLAR
Davutoğlu da bakanlığa geldikten sonra yeni bir dış politika vizyonuna yönelirken, bakanlığın personel politikasını köklü bir şekilde değiştirmişti. Davutoğlu, ilk iş olarak TBMM’den yeni bir teşkilat yasası geçirmiş, uluslararası ilişkiler, hukuk, siyaset bilimi, kamu yönetimi gibi alanlardan mezun olanlara ek olarak, tarih, sosyoloji, halkla ilişkiler ve tanıtım, psikoloji, felsefe, matematik, mühendislik gibi alanlarda lisans ve lisans üstü eğitim alanlara da meslek memuru olma kapısını açmıştı.

Bu dönem Türkiye’nin, özellikle Afrika’da, yurtdışındaki yeni dış temsilciliklerinin sayısını hırslı bir şekilde arttırdığı bir dönemdi. 2009 yılında 178 olan dış temsilcilik sayısı 2012 sonuna gelindiğinde 210’a çıkmıştı.

Personel politikasında çarpıcı olan bir değişiklik daha vardı. 2010 yılına kadar sınavlar önce yazılı, daha sonra sözlü olmak üzere iki aşamada yapılıyordu. 2010 yılında bu iki aşamanın önüne bir de “çoktan seçmeli” sınav eklendi. Çoktan seçmeli sınav sorularını bakanlığın personel dairesi hazırlıyordu. Bu arada mülakat komisyonu da daraltıldı. Eskiden sözlü sınavlar bütün müsteşar yardımcıları ve genel müdürlerin de katıldığı geniş bir heyetin önünde yapılırken, bütün yetkiler beş kişilik bir komisyona geçti. Müsteşar Feridun Sinirlioğlu komisyonun üyesi olmakla birlikte, toplantılar müsteşar olmadan yapıldı.

LİSTELER PERSONEL DAİRESİ’NDE SONLANDIRILDI
Listeler çoğunluk bakanlığın Personel Dairesi’nde sonlandırıldı. AK Parti döneminde 2003-2015 arasındaki 13 yıl içinde göreve başlayan 595 aday meslek memurundan 267’si 2010-2013 döneminde alındı. Davutoğlu’nun bakanlığa geldiği 2009 yılında da eski yöntemle 50 kişi alınmıştı.

O dört yılın ilk ikisinde Personel Dairesi Başkanı Tuncay Babalı, son ikisinde ise Ali Fındık’tı. Bakan özel danışmanı olarak daraltılmış komisyona giren bir başka isim ise Davutoğlu’nun sağ kolu olan özel danışmanı Gürcan Balık’tı. Her üçü de şu an FETÖ soruşturmasında tutuklu bulunuyor.

FATİH ÜNİVERSİTESİ’NDEN BAKANLIĞA GİRİŞ DÖNEMİ
Alınan bilgiler 2010-2013 döneminde Gülencilerin kontrolündeki Fatih Üniversitesi’nin mezunlarının da bakanlığa giriş yapmaya başladıklarını gösteriyor. Ayrıca, bu dönemde bakanlığa katılan kadın diplomatların sayıca azlığı da Dışişleri içinde tartışma yaratan bir konu olmuştu.

Bu arada, bu dönemde katılan diplomatların sayıca azımsanmayacak bir bölümünün yabancı dil bilgisinin zayıf olduğu ortaya çıkınca, bakanlıkta İngilizce kursları açılmış, bu durum bakanlığın profesyonel yetkinlikleri bakımından sıkıntılı bir durum yaratmıştı. Bakanlığın memur alımında eskisi kadar seçici davranmadığı o dönemde yaygın bir kanaatti.

İHRAÇ EDİLENLERİN ÇOĞU SEÇMELİ SINAVLA GİRENLER
Peki 15 Temmuz sonrasındaki kararnameler ile görevinden uzaklaştırılan 350 meslek memuru ne zaman bakanlığa girdi? Diplomatik kaynaklar, ihraç edilen diplomatların çoğunun çoktan seçmeli sınavların yapıldığı 2010-2013 döneminde bakanlığa girdiğine dikkat çekiyor. Bakanlıktan atılan bu 350 kişi içinde 2010’dan önce girenler de var, ancak sayıca kabarık bir oran oluşturmuyor bu kesim.

Rakamlar bize işte bu gerçekleri söylüyor.
Kaynak: Hürriyet

5Dev şebeke çökertildi

GEÇTİĞİMİZ günlerde, İstanbul Kaçakçılık Şube Müdürlüğü, İstanbul merkezli göç güzergahı üzerinde bulunan 13 ülkenin polis teşkilatlarıyla işbirliği halinde yaptığı operasyonda, Türkiye’de 40 şüphelinin adreslerine baskın düzenledi. Operasyonun Balkanlardaki irtibatlarına yönelik çalışmalar devam ederken 60’ın üzerinde şüpheli hakkında soruşturma yürütülüyor. İlk etapta gözaltına alınan şüphelilerden mahkemeye çıkarılanların 35’i tutuklandı, 5’i adli kontrolle serbest bırakıldı. Operasyonun detayları şöyle:

VİZE İSTEMEYEN ÜLKELER ÜZERİNDEN
Geçen yıl nisanda Göçmen Kaçakçılığı ve İnsan Ticareti ile Mücadele Şube Müdürlüğü’ne hem Güneydoğu’da yaşayan Kürt vatandaşları hem de göçmenleri kaçıran bir şebekeye yönelik ihbarlar gelmeye başladı. İhbarlar, mayısta da tekrarlanırken, şebekenin PKK’lı teröristleri kaçırdığına yönelik bilgiler de emniyete ulaştı. Bunun üzerine terörle mücadele ve istihbarat birimleriyle görüşüldü. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ise bir ihbar daha yapıldı. Bu ihbar, aynı şebekenin FETÖ mensuplarını da kaçırdığı yönünde bilgiler içeriyordu. Tüm bu bilgileri değerlendiren yetkililer analiz çalışmasını tamamladıktan sonra, İstanbul Kaçakçılık Şube Müdürlüğü, geçen yıl 29 Eylül’de ilk etapta 17 kişiye yönelik teknik ve fiziki takip başlattı.

Elde edilen ilk bilgilere göre O.K. ve kardeşleri etrafında kümelenmiş büyük bir şebeke ortaya çıktı. Soruşturma derinleştikçe şebekenin Şanlıurfa, özellikle Viranşehir ve Bitlis ile Bingöl, Gaziantep ve Mardin’de yoğunlaştığı dikkat çekti. Avrua ülkelerine gitmek isteyen Kürt vatandaşlar ve göçmenler bu şebekeye müracaat ediyordu. Şebeke üyeleri, “3-5 bin Euro’ya istediğiniz yere göndeririz” diyordu. Anlaştıklarını, önce İstanbul’a sonra, Türkiye’den vize istemeyen Kosova, Arnavutluk’a gönderiyorlardı. Bu kişiler, Arnavutluk, Karadağ, Bosna- Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan’a sokuluyor, bu hat üzerinden bağlantıları da kullanılarak Avrupa ülkelerine götürüyorlardı. Bu ülkeler Türk vatandaşlarından vize istemediği için bu trafik nedeniyle suç da oluşmuyordu.

13 ÜLKEYLE İŞBİRLİĞİ
Bu tespitler sonrasında emniyet birimleri, göçmenlerin rotasındaki ülkelerle hareket etme kararı aldı. Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Kosova, Arnavutluk, Karadağ, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Slovenya, Macaristan, Avusturya, Almanya ve İtalya’dan oluşan 13 ülkeyle işbirliği yapıldı, anlık bilgi paylaşımında bulunuldu. O ülkeler de kendi sınırlarındaki hedef şüphelileri tespit etti.

Soruşturma ilerledikçe şebeke ve alt şebekelerinin çeşitli yöntemleri de ortaya çıkarıldı.

Bunlardan birinde; Bulgaristan üzerinden kullanılan güzergahta alt şebeke tarafından Afganistan, Suriye ve Pakistanlı kaçırıldığı tespit edildi.

GÖÇMEN ROTASI
Kaçakçıların kullandıkları bazı rotalar şöyle: Şebeke elemanları, İğneada ile Dereköy arasındaki ormanlık arazi ve dereyatağı üzerinde patika yolların çıkışına kadar göçmenleri götürüyordu. Bir rehber eşliğinde patikayı aşan göçmenler Bulgaristan’daki şebeke üyelerine teslim ediyorlardı.

Bir diğer yöntemde ise Bulgaristan ve Romanya’nın Türkiye’den vize istemesi sebebiyle, başka bir alt şebeke, göçmenlere vize teminini tamamlıyor daha sonra otobüslerle göçmenler Bulgaristan ve Romanya’ya çıkarıyorlardı. Oradan da yine Avrupa’ya kaçırıyorlardı.

Şengen Vizesi olmayan kişilerin Bosna-Hersek’ten Hırvatistan’a geçememesine rağmen, şebekenin Şengen Vizesi olmayan bazı kişileri de bu ülkeler arasında sınır kapısına götürdüğü ve kaçak olarak geçirdikten sonra ileride bir noktada bekleyen araçlarla Avrupa’ya giriş yaptırdığı da tespit edildi.

GÖÇMEN DANIŞMANI AVUKAT ZOLKAN
Bir diğer teknik takipte ise Macaristan’da avukatlık yapan Dr. Langer Zolkan’ın kaşesiyle şebekeye yardım ettiği ortaya çıkarıldı. Göçmenlerin üzerinde bu kişinin kaşesi çıkınca, göçmenlere danışmanlık hizmeti veren avukatın, sınıra yakın Sırbistan ve Romanya göçmen kamplarına gittiği tespit edildi. Zolkan’ın kamptan göçmen çıkarılması konusunda kaşesiyle şebekeye yardımda bulunduğu iddia edildi.

BAŞINA SİLAH DAYAYIP FİDYE İSTEDİLER
Operasyon sırasında dehşet veren detaylara da ulaşıldı. Ele geçen fotoğraflardan birinde parasını veremeyen bir göçmenin ailesine fidye istemek için ölümle tehdit edilip başına silah dayandığı bu fotoğrafın ailesine gönderildiği ortaya çıktı. Fotoğraflardan birinde ise kaçakçıların göçmenleri kandırdığı rota çizelgesi ve kroki görülüyor. Slovenya polisi ve Kosova havalimanı polisi ile şebeke üyesi C.K. arasındaki göçmen pazarlığı da bir başka teknik takipte fotoğraf makinesi ve video ile kaydedilmiş.

TERÖR ÖRGÜTLERİYLE BAĞLANTILARI
Edirne’de M.A.’nın otelinde göçmenleri barındırıp kaçırdığı belirlendi. PKK adına faaliyette bulunmaktan kaydı var.

İstanbul’da şebekeye göçmen sevkıyatı yapan H.D.’nin terör örgütlerine mensup kişileri yasadışı yollardan işbirliği içinde bulunduğu diğer kişiler aracılığıyla yurtdışına kaçırdığı belirlendi.

İstanbul’da şebekeye göçmen temin eden Afganistan uyruklu İzettullah Rahman’ın selefi terör örgütleri ile işbirliği tespit edildi.

Şebeke adına göçmen temin eden ve bazı terör örgütleriyle işbirliği içinde olduğu tespit edilen Afganistan uyruklu İzetullah Rahman da yakalandı.

İstanbul’da şebeke içinde aktif rol alan E. K.’nin FETÖ Terör Örgütü ile irtibatlı olduğuna ilişkin ihbarlara konu olduğu ve bununla ilgili de Kaçakçılık Suçlarıyla Mücadele Şube Müdürlüğü’nce hakkında tahkikat yapıldığı belirlendi. H.D. tarafından organize edilen ve sahte belge kullanılarak Yunanistan’a kaçırılan Gülüşan Taşkıran’ın halen PKK terör örgütü adına eylemde bulunmaktan arandığı tespit edildi. Yakalananlardan 2 kişinin FETÖ üyesi olduğu tespit edildi. FETÖ üyesi olmaktan aranan 2 polisin de Makedonya’ya gönderildiği ortaya çıktı.

KULLANDIKLARI YÖNTEMLER
Yurtdışına çıkmak isteyen ancak yasal yollardan istedikleri ülkelere gidemeyen Türk vatandaşlarının öncelikle Arnavutluk, Karadağ, Kosova, Bosna-Hersek, Sırbistan gibi Türkiye ile vize serbestisi bulunan ülkelere gönderilerek, şebekenin bu ülkelerdeki işbirlikçileri aracılığıyla Batı Avrupa ülkelerine kaçırılması.

Suriye’nin Kürt bölgesinden gelen daha önce PYD için savaşmış kişilerin Avrupa’ya götürülmesi, orada ikamet ve vatandaşlık almalarının ve Avrupa’da dolaşımlarının sağlanması.

Hava yoluyla, vize istemeyen ülkelere gönderilen şahsıların yanına şebeke tarafından tespit edilen ve “Çoban” olarak tabir edilen kişilerle birlikte gönderilmesi ve böylece kaçırılacak olan kişilerin havalimanı kontrollerinde herhangi bir sıkıntı yaşamamalarının sağlanması.

Yine bu ülkelerde havalimanlarında görevli kolluk kuvvetlerine rüşvet verilmesi.

Havalimanlarında, polisin ülkelerine bu amaçla geldiği tespit ettiği kişileri deport etmesinin ardından Türkiye’ye geri gelen kişilerin yine şebekenin, burada bulunan ve sahtecilikle uğraşan işbirlikçileri tarafından geri gönderilen kişilerin pasaportlarındaki INAD mühürlerinin sildirtilmesi ve başka bir ülkeye gönderilmesi.

Akdeniz’de bir göçmen faciası daha: 100’den fazla insan…

HABER VİDEOLARINI İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN
Kaynak: Hürriyet

4Cebir ilk kez 6’ncı sınıfta

1, 2 ve 3’üncü sınıfta okutulan ders kapsamında öğrencilere kazandırılacak temel yaşam becerilerinde, “kendini koruma ve tanıma” eklendi. Eski müfredata göre hayat bilgisi programında öğrencilerin, hoşgörü, sevgi, saygı, barış, yardımseverlik, adalet ve vatanseverlik gibi kişisel nitelikleri ve değerleri geliştirmelerine yardımcı olunacağı vurgusu vardı.

ATATÜRKÇÜLÜK DERSİYLE TEKRARA DÜŞMEMEK İÇİN
Ortaokul matematik derslerinde, cebir ayrı bir ünite olarak işlenecek ve ağırlığı artırılacak. Programda, somut öğretim materyalleri, oyunlar, etkinlikler ile gündelik hayatla ilgili problemlerin çözümünde matematiğin kullanımı esas alındı. Cebir öğrenme alanına ilişkin kazanımlar ilk olarak 6’ncı sınıfta öğrencilerin karşısına çıkacak. Bu sınıf seviyesinde öğrencilerden aritmetik dizilerde istenilen terimi bulmaları, cebirsel ifadeleri anlamlandırmaları ve cebirsel ifadelerde toplama ve çıkarma işlemlerini yapmaları hedefleniyor. 8’inci sınıfta ise cebir öğrenme alanına çok daha geniş yer veriliyor.

Liselerde okutulacak “Türk Kültürü ve Medeniyet Tarihi Dersi”nin öğretim programında da önemli değişiklikler yer aldı. İçeriği tarihin sadece siyasi değil, ekonomik, sosyal ve kültürel alanları da kapsadığı anlayışı ile ilk Türk devletlerinden başlayarak Cumhuriyet dönemini kapsayacak şekilde belirlenen dersin son kazanımları, “11. sınıf Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük ders içeriği dikkate alınarak tekrara düşmemek amacıyla” sınırlandırıldı.

OKUMAYA TEŞVİK
Taslağa göre, Türk kültürü ve medeniyet tarihi dersinde öğretmen, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumlulukları yerine getirmede yol gösterici, öğrencilere millî-manevi, kültürel, insanî, ahlaki, değerlerin aktarılmasında ise etkin olacak. Öğretmen, öğrencileri ders kitabında olmayan fakat program kazanımları ile örtüşen, derse ilişkin konuları sevdirecek roman, hikâye, makale, deneme gibi ürünleri okumaya teşvik edecek.

FETÖ VE PKK
Müfredat taslağında yakın tarih de var. Lisedeki çağdaş Türk ve dünya tarihi dersinin programına “1990 sonrası Türkiye’deki gelişmeler” başlığı eklendi. Bu başlık altında, 1994 ve 2001 ekonomik krizleri, 28 Şubat, PKK ve FETÖ’nün ortaya çıkış nedenleri ve terörü önlemeye yönelik tedbirler anlatılacak.

Materyaller nasıl yetişecek?

Kaynak: Hürriyet

3Dayısını öldüren pazarcı: FETÖ lideriydi

İnternetten pompalı tüfek siparişi veren Ramazan Kabaağaç, kargodan teslim aldığı kutusunu pazarda açtı. Kabaağaç, pompalı tüfekle tezgahta sebze ve meyve satan dayısı Ahmet Kahya’ya önce 2 el ateş etti. Ahmet Kahya’nın eşi, Ramazan Kabaağaç’ın önüne geçip siper oldu. Fakat Ahmet Kahya tezgâhın yanına gelip yerdeki dayısına bir el daha ateş edip kaçtı. Olaydan bir süre sonra yakalanıp tutuklanan Kabaağaç hakkında, Antalya 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası istemiyle dava açıldı.

Davanın ilk duruşmasında Kabaağaç ile öldürdüğü dayısının yakınları ile olaya tanık olan pazardaki vatandaşlar ve tarafların avukatları hazır bulundu. Kabaağaç savunmasında, dayısının FETÖ’nün lideri olduğunu iddia etti.

Kabaağaç, “Kendisi FETÖ terör örgütünün lideriydi. 15 Temmuz’dan önce bana “Sen bizi bilmezlikten geliyorsun. Küfür ediyorsun, hain diyorsun’ diyordu. 15 Temmuz günü de ‘Bugün göreceksiniz. Katliamlar yapacağız’ diyordu. Kendisinin lider olduğunu söyleyip ‘Ben başım’ diyordu. Bunları anneme de anlattım. Anneme de ‘Konuşursan seni de öldürürüz’ demişler” dedi.

‘BENİ UYDUYLA İZLİYORLARDI’

Bunun üzerine internetten satın aldığı tüfekle olay günü pazara gittiğini anlatan Kabaağaç, “Ben kendisine ‘Annemi öldürecekmişsin, beni de öldürecekmişsin. Nasıl oluyor hadi göster’ dedim. Beni uyduyla izliyorlardı. O sırada beyaz renkli bir araçla 2 FETÖ’cü geldi. Ben bunları görünce panikledim. Beni de vuracaklarını düşünerek panikle dayıma ateş ettim” diye konuştu.

‘FETÖ’YLE ALAKASI YOKTU’

Öldürülen Ahmet Kahya’nın eşi 69 yaşındaki Minire Kahya ise eşinin FETÖ ile hiçbir alakası olmadığını söyledi. Pazarlarda tezgâh açarak geçimini sağlayan kendi halinde bir aile olduklarını anlatan Kahya, eşini öldüren Kabaağaç ile aralarında bir husumet de olmadığını söyledi.

Mahkeme Kahya hakkında FETÖ üyeliği suçundan herhangi bir işlem yapılıp yapılmadığı hususunun Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı’na sorulması ve sanığın gözlem altına alınmasını gerektirecek düzeyde akıl hastalığı ya da zayıflığı olup olmadığının tespiti için bir psikiyatriste sevk edilip rapor aldırılması için için yazı yazılmasına karar verip duruşmayı erteledi.
Kaynak: Hürriyet

2Başbakan Yıldırım İstanbul’da konuştu

AK PArti Gençlik Kolları tarafından düzenlenen 2. Abdülhamid Han’ı anma programında konuşan Başbakan Binali Yıldırım, “Abdülhamid’i anlamak istiyorsanız, İstanbul Üniversitesi’ne, İstanbul Erkek Lisesi’ne bakın, Etfal Hastanesi’ne bakın, Selimiye Kışlası’na bakın, Osmanlı coğrafyasındaki eserlerin her birinin altında onun imzası var” dedi.

Başbakan Binali Yıldırım şunları söyledi: “Bugün Cumhuriyet neslinin kullandığı bütün eserlerin altında o ulu hakan Abdülhamit’in imzası var. Bugün İstanbullunun her gün kullandığı Marmaray projeside Abdülhamid’in hayalidir. Onun hayalini gerçeğe dönüştüren de onun torunları Erdoğan ve arkadaşlarıdır. Abdülhamit’e laf etmeye çalışanlar gerçek Abdülhamit’i eserleriyle görüyorlar. Abdülhamit’i bizim dönemimizde öyle kötü göstermeye çalıştılar ki şimdi onu okuyunca hayranlığım bir kat daha artıyor. O milletim önemli diyen ve ömür boyu da bunun için çalışan çok önemli bir padişahtır. Batı dünyasında yenilikçi hareketler başlamış, Abdülhamit bundan geri kalmayalım diye gençleri seçerek bu ülkelerde ilim öğrenmeleri, teknolojiyi anlamaları, bunu Osmanlı topraklarında uygulamaları için çok önemli fırsat sağlamıştır. Avrupa’ya giden gençler maalesef Abdülhamit’in hayallerini gerçekleştirmek yerine Abdülhamit’i tahttan indirmek için işbirliği yaptığını tarih kitaplarından okuyoruz.

Abdülhamit’e darbe yapmaya çalışan darbecilere karşı ‘Sultanım niye orduya emir vermiyorsun’ diyenlere, ‘Ben Müslümanların, birbirine ateş açmasına asla müsaade etmem’ diyerek harekat ordusunu durdurmuştur. İşte o Abdülhamit’ten asker elbisesini giyen alçak FETÖ’cüler, bu memleketin evlatlarına tankıyla topuyla ateş etmekten geri kalmamışlardır. 15 Temmuz’da asker elbisesi giymiş alçak FETÖ’cüler bu memleketin evlatlarına ateş açmıştır. İşte Abdülhamit’in vatan sevgisi, insan sevgisi ile bu alçak FETÖ’cülerin yaptıkları arasındaki fark budur. Ancak bu alçaklar, her şeyi düşündüler ama bir şeyi düşünmediler. O da hakkın gücü ve halkın gücüdür.

ETRAFIMIZDA ATEŞ ÇEMBERİ VAR

Önümüzde çok önemli, zorlu bir süreç var. Etrafımızda ateş çemberi var. Komşularımızda maalesef basiretsiz, çapsız yöneticiler yüzünden 6 senedir devam eden iç savaş milyonlarca insanın yerlerinden yurtlarından olmasına sebep oldu. Suriyeliyi, Iraklıyı bağrımıza bastık. Ekmeğimizi bölüştük. Ekmeğimizi böleriz ama bu vatanı böldürmeyiz. Türkiye bölgede barışın, güvenliğin, kardeşliğin teminatıdır. Bunun için dedik ki dostlarımızı artıracağız, düşmanlarımızı azaltacağız. Birer birer düşmanlıkları kaldırıyoruz. Şimdi inşallah Suriye’de de akan kanı durdurduk. Kalıcı barışı sağlamak üzere başta cumhurbaşkanımız olmak üzere çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

TERÖR ÖRGÜTLERİNİN SONUNU GETİRECEĞİZ

Başımızı ağrıtan bu bölücü terör örgütünü, FETÖ’cü terör örgütünü, DEAŞ terör örgütünü de Türkiye’nin gündeminden çıkaracağız. Türkiye’yi geleceğimiz olan gençlere ecdadımızdan aldığımız gibi daha da ileri gitmiş bir ülke olarak devredeceğiz.

TÜRKİYE’Yİ 3 TÜRKİYE YAPTIK

Cumhurbaşkanlığı sistemine hazır mısınız? Gençler, 2003 yılında göreve geldiğimiz günden itibaren milletimizle birlikte Türkiye’yi ayağa kaldırmak için söz verdik. Bir Türkiye’yi 3 Türkiye yaptık. Biz ülkeyi büyütmenin derdiyle uğraşırken birileri de bu kalkınmayı engellemek için tuzak kurmaktan geri durmadılar. Yakın tarihimizde 27 Mayıs var, 12 Mart var, 12 Eylül var, 28 Şubat var. Bütün bunlarda millet iradesi maalesef yok edildi, darbeciler kazandı. Ama AK Parti iktidara geldi, 27 Nisan, 17 Aralık, 15 Temmuz… 3 darbe girişiminde de darbeciler kaybetti, millet kazandı.

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ DARBECİLERİN SONUNU GETİRECEK

Anayasa değişikliği darbecilerin sonunu getirecek. Meclis iktidarından milletin iktidarına giden yolu açacak. Bu sistemle millet kendisini yönetenleri doğrudan seçecek. Kendisini yönetecekleri denetleyecek vekilleri de seçecek. Kendisi hükümetini doğrudan denetleyecek vekillerini de kendisi adına, millet adına kanunları yapacak.Vekillerin bacağını ısıranlar, her türlü barbarlığı yapanlar bilsin ki, millet bunun hesabını sandıkta verecektir. Söz de karar da milletin olacaktır. ”
Kaynak: Hürriyet

1Kapatılan Taraf gazetesinin sahibi Başar Arslan FETÖ’den yakalama kararı

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütü Suçlar Bürosu savcılarından Can Tuncay tarafından FETÖ’nün stratejisi ve amacı doğrultusunda yayın yaptığı iddiasıyla kapatılan Taraf Gazetesi yazar ve çalışanlarına yönelik yürütülen soruşturma kapsamında, gazetenin imtiyaz sahibi Başar Arslan hakkında gözaltı kararı verildi.

Savcılığın talimatı üzerine harekete geçen polis ekipleri, Arslan’ı söz konusu adreslerde bulamadı. Bunun üzerine savcılık, Arslan hakkında yakalama kararı çıkarılmasını talep etti.

Talebi değerlendiren İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği kararında, şüpheli Arslan’ın FETÖ’nün emniyet ve yargı içerisindeki unsurları tarafından sahte veya maniple edilmiş delillere dayanan, terör örgütünün stratejisi ve amacı doğrultusunda, TSK içerisindeki örgüte mensup olmayan asker şahısları tasfiye amaçlı kamuoyunda “kumpas” diye tabir edilen Balyoz, Ergenekon, Askeri Casusluk soruşturmalarında toplum genelinde haklılık algısı yaratma işlevi gören ve örgütle iltisakı gerekçesiyle kapatılan Taraf Gazetesi’nin imtiyaz sahibi olduğu vurgulandı.

Hakimlik kararında, “Söz konusu gazetenin genel yayın yönetmenliğini yapmış Ahmet Altan ve yazar Mehmet Baransu ile terör örgütünün medya unsurlarından oldukları, örgütsel olarak ‘büyük ağabeyler’ olarak tabir edilen grup arasında yer alan istişare heyeti üyesi şüpheli Alaeddin Kaya tarafından verilen talimatlarla haber hazırlayıp yayımladıkları” denilerek, bu haliyle şüpheli Arslan’ın süreklilik arz edecek şekilde terör örgütü adına faaliyet göstermek suretiyle atılı suçu işlediği ileri sürüldü.

Hakimlik, hakkında gözaltı kararı verilen şüphelinin ikamet adresinde bulunmadığı, yurt dışına çıkış yaptığı, bu şekilde firari konumda olduğu anlaşıldığından Başar Arslan hakkında “FETÖ silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan yakalama kararı çıkarılmasına hükmetti.

Soruşturma kapsamında, Ahmet Altan ve Mehmet Altan tutuklanmıştı.

Kaynak: Hürriyet

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz